Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
KİME İNANMALI
Dünyanın en güçlü parası, Amerika Birleşik Devletlerinin "doları"dır. Ve hemen hemen her gün, haberlerin bir bölümü doların değer artışıyla alâkalı olmaktadır. Devletler ve şahıslar, para olarak en fazla dolara rağbet etmekte, ona tâlip olmakta ve onu elde etmeğe çalışmaktadırlar.
Amerika kıtası, sonradan keşfedilmiş olduğu için, bir ismi de “Yeni Dünya" dır. Bu "yeni" liğinin üstünden epeyce zaman geçmiş ve bu isim pek kullanılmaz olmuştur. Fakat muazzam ekonomisiyle, tabii servetleriyle ve ileri teknolojisiyle, dünyanın süper devletlerinin de başında gelen Amerika Birleşik Devletleri, sanki ayrı bir dünya gibidir. Amerika için, diğer dünya devletlerine nispeten çeşitli farklılık,hususiyetleri sıralanabilir. Bunlardan en fazla dikkat çekici olanlardan biri, dünyanın en güçlü parası olan "dolar" ın kağıt ve madeni çeşitleri üzerinde yazılı bulunan "IN GOD WE TRUST" (ALLAH'A GÜVENİYORUZ) yazısıdır.
Bu durum, bizim cemiyetimizde yıllardır işlenmeğe çalışılmış bazı yanlış propagandaları çürütmektedir. Demek ki, din milletleri geri bırakmamaktadır. İslamiyet kadar mükemmel olmayan bugünkü Hıristiyan dininde bile kemalini bulan Amerika, dine bağlanmanın lüzumunu ve faydasını bütün dünyaya en tesirli biçimde ilân etmek ve hatırlatmak için, dünyanın en güçlü devleti oluşunun sebebini, bütün paralarının üzerine yazdığı Allah'â iman ve tevekkülü ifade eden bu cümle ile sloganlaştırmıştır.
Bizim cemiyetimizde ise, Allah'a tevekkül etmeyi çok yanlış şekilde anlayanlar vardır. Bu yanlış anlayıştakilerin bir kısmı işi tembelliğe döktükleri için, diğer bir kısmı tarafından alabildiğine tenkit edilmiş ve neticede Allah'a tevekkül sırrı, hafife alınmaya başlanmıştır. Günlük konuşmalarda rastlanan:
"Allahlık adam" “Onun işi Allah'a kalmış" “Çok tevekkül bir insan" gibi sözlerin alaycı bir ifadeyle kullanılması, Allah'a tevekkül etmenin asıl mânâsına gölge düşürmeğe teşebbüs cüretini taşımaktadır.
“Halbuki, "Allah'a tevekkül" bir tembel tesellisi olmadığı gibi, kat'iyen hor görülemeyecek ulvi bir manası ve mâhiyeti vardır. Çünkü:
"Tevekkül esbabı bütün bütün reddetmek değildir; belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek: esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-i fiili telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenab-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir."
50 yıl kadar önce yazılmış bir eserden orijinal ifadesiyle iktibas edilmiş olan ve tevekkül ile alâkalı bulunan yukarıdaki açıklama, çeşitli misâller de verilerek genişletilebilir. Hakiki bir tevekkülün en basit misâllerinden biri, tarlasını süren ve sonra da tohum eken bir çiftçinin durumudur.
Tarlayı sürmek ve tohum ekmek fiilinin, bir buğday başağını meydana getirmekteki hissesi nedir? Bu hisse, aslında bir "hiç" hükmündedir; ancak buğday başağını o kara topraktan meydana getiren Allah, bunu fiilî bir dua olan, tarlayı sürüp buğday tohumunu ekmek şartına bağlamıştır. Fiili dua yapılmazsa, başak meydana gelmez.
İşte bu misâl gibi, insan iktidar cihetinde bir hiç hükmündedir; onun bütün fiilleri talep ettikleri şeyin husulü için fiilî bir dua hükmündedir. Fiilî dua, yâni istenen şeyin husulü için şart olan sebeplere teşebbüs edilmezse, yalnız sözle yapılan duanın kabulü ihtimali pek azdır. Çalışmak, bunun için lüzumludur. Çalışmadan başarı bunun için kazanılamaz. Talebelerin derslerine çalışmaları, Allah’ın ilminden ilim talep etmek için yapılan fiilî dualar hükmündedir. İnsan, maksadına ulaşmak için, dünyada çalışmak mecburiyetindedir.
Yağmurun yağmasının ise, ne zaman, nereye ve ne miktarda olabileceği, insanlar tarafından -güneşin doğma ve batma vakitleri gibi- önceden bilinemez, yâni Allah tarafından sabit bir kaideye bağlanmamıştır. Doğrudan doğruya Kudret-i İlâhiyeye ve Rahmet-i İlahiyeye bağlı bir hâdisedir. Çeşitli ibadetlerin vakitleri olduğu gibi, yağmursuzluk da insanın yağmur duası ile Allah'a ilticâ etmesinin vaktidir. Bununla alâkalı olarak:
"Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var." meâlindeki Ayet-i Kerimeyi, "Sahte bir bilimsellik” havasına girmeğe çalışarak inkâr etmeğe çalışanların yaptıkları, en azından abesle iştigâldir; meselenin hakikatından bi-haber oldukları ilândır.
Bâki: "Ol mâhiler ki, derya içredürler deryayı bilmezler." (O balıklar ki, okyanusta yaşadıkları halde okyanusu bilmezler.)demiştir. Bu misaldeki balıklar gibi, içinde yaşadığı âlemden gâfil olmak, akıl sahibi olan insana yakıştırılamaz.
En mükemmel din olan İslâmiyet'i, bin yıldır benimsemiş bir milletin fertleri olarak, maddi gözle kıymet verdiğimiz Amerikan Dolarlarının üzerindeki manevî değerle alâkalı bu: "IN GOD WE TRUST (ALLAH'A GÜVENİYORUZ)" yazısının mânâsını görmezlikten gelmek de yine, hakikat deryası olan İslâmiyet dininden gâfil olmanın bir misâlini teşkil eder.
(...İNANIYORSANIZ MUHAKKAK ÜSTÜNSÜNÜZ...) Âl-i İmran sûresi ayet: 133
Not:Prof.Dr. Mustafa NUTKU yazısıdır