Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Divan-i Kebir den-3(MeVLaNa)

43

Seninle birlikte olduğum zaman, sevgiden, dostluklar yüzünden uyuyamam. Sensiz olduğum vakit de, inler dururum, üzüntüden gözümü kapaya-mam. Şaşılacak şey.. Her iki gece de uyanığım, fakat bu iki uyanıklığın arasındaki farkı sen gör!

44

Ey dönek huylu felek, türlü kötülüklerle, hile ile gönlümün rahatını kaçırdın, bana ne oyunlar ettin! Ama bir gün beni senin sofrana oturmuş, ay gibi nürdan kaseler yaparken görürsün.

45

Aşk ateşinden dünyada sıcaklıklar vardır. Aşkın vefa sütünden cefa bile yumuşar. Güneşin bile utandığı bir ay'dan utanmayan kişi, ne utanmazdır, hem ne utanmaz!

46

Ey güneş gibi eşsiz olan sevgili, gel! Senin güzel yüzün olmadıkça, bağ da, yapraklar da sarı sarıdır. Gel, sevgilim gel! Dünya sensiz, tozdur, topraktır. Şu meclis. şu neşe, şu zevk alemi, sensiz tatsızdır, soğuktur.

47

Gel sevgilim, senin güzel yüzünün nüm ışığı örtülecek, gizlenecek bir nür değildir. Senin güzelliğin, erlik suyunda meydana gelmiş bir güzellik değildir... Gel, sevgilim; kendini öfke perdesi içinde gizleme!.. Gel; gel ki senin güzelliğin gizlenecek güzellik değildir!

48

Ey her ağacın, her bağın, her otun yeşilliği, tazelik ve baharı! Ey benim devletim, bahtım, yüceliğim!.. Ey yalnızlığım, ey sema'ım, ey ihlasım ve riyam!.. Gel; gel ki sensiz, sen olmadıkça bütün bunların hepsi sevdadan ibarettir!

49

Efendim, mevlam! Ben eskiden işlenmiş günahlara, geçmişte yaptıklarıma tövbe ederim. Telef olmuş, yok olup gitmiş bir aşıkın özrünü kabul etmez misin? Benim pişmanlığım, her ne kadar senin bol kereminden, merhametinden kendi varlığıma yönelmek ve cömertliğini incitmekse de, efendim, Allah'ım beni affet, beni affet, beni affet!

50

Bizi dirilten o dost, ne kadar temiz, ne kadar tatlıdır, ne kadar hoştur, güzeldir... Biz insanlar, ruhlardan, gönüllerden ibaret idik, bedenlerimiz yoktu. 0 aziz dost, bedenlerimizi, ruhlanmıza konuk evi olarak yarattı. 0 dostumuz, o efendimiz, lutfeder, kerem buyurursa bizi affeder, nasıl önceden yarattıysa, gene yaratır, bizi tekrar diriltir.

51

Aşk geldi, beni her şeyden, herkesten ayırdı, beni maddî isteklerden alıkoydu, üzdü, perişan etti. Sonra bana acıdı, lütfetti ihsanlarda bulundu, beni okşadı. Allah'a şükürler olsun ki, şeker gibi vuslat suyunda eritti, beni kendine kattı.

52

0 dost, beni sevgi ile, nazla, çeşit çeşit nimetlerle besledi. Etten, deri ve damarlardan dokunmuş çok değerli bir kumaştan arkama usta bir terzinin diktiği süslü püslü bir elbise giydirdi. Aslında, tenimiz bir hırkadır. Onun içinde bulunan gönül, süfî bir derviştir. Şu gökkubbesinin içindeki bütün alem, bir ibadet yeridir. Şeyhimiz de O'dur.

53

Seni kucaklayamadığımdan beri ağlıyorum. Ağlamadan kaldığımı gören yok! Sen canımda, gönlümde ve gözümdesin, bu sebeple unutulmamaktasın. Allah için sen de beni unutma!

54

Bu sendeki gurur ne kadar artacak? Çeşit çeşit görünüşünün hayali, sende daha ne kadar sürecek?.. Sübhanallah, sende şaşılacak bir tavır, anlatılamayacak bir iş, bir hal var. Ben sana "hiç" diyeceğim ama, sen "hiç" de değılsin. Bu kendini bir şey görmen, hep senin zannın, vehmindir.

55

Hakk'ın nüriyle nürlanma kabiliyeti olan gönül sahibinin canı, Hakk'ın sırlarıyla dolar. Sakın benim etten, kemikten, deriden ibaret olan tenimi, o sırlardan habersiz tenler arasında sayma! Çünkü bu ten, Hakk'ın ihsan ve lütuf denizine girdi, baştan başa lütuf ve ihsan kesildi.

56

Allah'ı zikretmekle, değerli bir insanın değeri artar, nürlanır. Yolunu kaybetmiş kişiyi zikir, hakîkat yoluna getirir. Her sabah, her akşam, her namazda, bu "La ilahe illallah" (=Allah'tan başka mabud yoktur) sözünü kendine vird edin.

57

Eğer yaşıyorsan, canın varsa, gel, orada can feda et! Oradaki sen, buraya gelmeden önce orada idin. Orası senin asıl vatanındı. Can bir nükte duydu, bir buyrukla o yerden ayrıldı, buraya geldi. Burada yüzlerce nükte duyduğu, yüzlerce işaret aldığı halde nasıl oldu da o yere dönmedi?

58

Eğer kendini, gerçek varlığını bulmak istiyorsan, kötü huylarından, nefsanî arzularından kurtul! Kendi maddî varlığından dışarı çık! Dereyi bırak, Ceyhun doğru gel! Feleğin yükünü öküz gibi ne diye çekip duruyorsun? Bir takla at, sıçra feleğin üstüne çık!

59

Hakk yolunda ten pamuğundan can esvabını ayıran o efendi Mansur idi. Aslında Mansur; "Ben Hakk'ım!" demedi, bu sözü Hakk dedi. Mansur nerede;bu söz nerede? Bu sözü söyleyen Hakk idi, Hakk idi.

60

Gene gel! Gene gel! Her ne isen olduğun gibi gene gel! Hakk'ı tanımıyorsan, ateşe tapıyorsan puta tapıyorsan gene gel... Bu bizim dergahımız, evimiz umutsuzluk evi değildir. Yüz kere tövbeni bozmuşsan gene gel!.

Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firüzanfer merhümun Şemsî 1342 (1963) senesinde Tahran'da bastırdığı ve benim tercümeme esas teşkil eden Ruba 'î Dtvanı'nda ve bendenizde bulunan başka yazma ruba'îler arasında bulamadığım bu ruba'înin Hz. Mevlana'ya ait olmadığını soyleyenler varsa da, Mevlana'dan bahsedilen her yerde, her toplantıda sanki bu büyük velînin başka güzel şiirleri yokmuş gibi hep bu ruba'i tekrar edilip durulur. Kimin olursa olsun, bu ruba'î:

"Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (39/53) Ayet-i kerîmenin izahından ibarettir.

Hoşumuza giden "Yüz kere tövbeni bozmuşsan yine gel!" sözü, "Ümitsizliğe kapılma! Allah'ın rahmetinden ümit kesme!" manasına gelmektedir.

Yoksa Hz. Muhammed(s.a.v.)'in yolundan kıl kadar ayrılmayan Hz. Mevlana, tövbeyi sık sık bozmanın Hakk'a karşı küstahlık olduğunu elbette bilmektedir.

Çünkü bir hadîslerinde alemlere rahmet olan büyük ve eşsiz Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Günah işlemekte ısrar ettiği halde günahlardan tövbe eden kişi, adeta Allah ile alay etmiş olur."

Yahya b. Muaz hazretleri de; "Ben tövbeden sonra işlenen bir günahı, tövbeden evvel işlenmiş yetmiş günahtan daha çirkin görürüm." diye buyurmuşlardır.

İran'ın yetişirdiği en büyük şairlerden Şîrazlı Hafız merhum da gönül kırmanın büyük bir günah olduğunu anlatmak için miibalağalı bir ifade ile:

"Kimsenin kalbini kırma da, ne yaparsan yap! Bizim şerîatimizde bundan başka bir günah yoktur." derken; "Gönül kırma da, her türlü kötülüğü yap!" mı demek istemiştir? Yukarıdaki ruba'îyi okurken bu husüsu da düşünmek gerekir.

61

Rebab, îsrafîl'in nefesiyle seslenmede, feryad etmededir. Bu sebepledir ki, rebabın sesi, aşk ateşi ile kavrulan gönülleri diriltir. Onlara yeniden can verir, onları gençleştirir. Zamanın iyi ettiği sevgi yaralan kanamaya başlar, batıp yok olan sevdalar küçük balıklar gibi bir bir suyun dibinden yukarıya çıkarlar.

62

Ya Rabbî! Ya Rabbî; rebabın tesbihi hakkı için! Çünkü rebabın tesbihinde yüzlerce soru, yüzlerce cevap vardır... Ya Rabbi; yanmış, kavrulmuş gönül, yaşlarla dolu göz hakkıyçün söylüyorum, biz, küpteki şaraptan daha çoşkunuz.

63

Biliyor musun, şu rebabın sesi ne diyor? Diyor ki: "Benim arkamdan gel;beni takip et de yolu bul! Çünkü doğruya varmak için yola çıkmışsın ama, eğri bir yol tutmuşsun... Çünkü sormakla cevaba yol bulunur."

Ellerine saglık kardeşim...Allah razı olsun..:)

amin ecmain kardesim:))


Serbest Kürsü

MollaCami.Com