Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Kabir Ziyareti, Ölüye Dua ve Bununla İlgili Hükümler
Umumi olarak kabirlerin ziyareti, ölümü hatırlamak ve ibret almak için müstehabdır. Salihlerin kabirlerini ziyaret etmek ise ibret almakla beraber teberrük için müstehabdır.
Hz. Peygamber (s.a) önce kabirleri ziyaret etmeyi yasakladı, sonra izin verdi.
Hz. Ali, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Sizi kabirleri ziyaret etmekten menetmiştim. Artık kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabirler size âhireti hatırlatırlar. Fakat fahiş (çirkin) konuşmayın!
Hz. Peygamber (s.a) beraberinde bin silahlı asker olduğu halde annesinin kabrini ziyaret etti. O günden daha fazla ağladığı görülmedi. Annesinin kabrini ziyaret ettiği gün şöyle dedi: 'Bana ziyaret hususunda izin verildi. Fakat mağfiret dilemek için izin verilmedi' Bunu daha önce zikretmiştik.
İbn Ebi Muleyke dedi ki: Hz. Âişe bir gün kabristandan gelirken kendisine şöyle dedim:
- Ey mü'minlerin annesi! Nereden geliyorsun?
- Kardeşim Abdurrahman'm mezarını ziyaret etmekten geliyorum.
- Hz. Peygamber kabir ziyaretini yasaklamadı mı?
- Evet! Yasakladı, fakat sonra ziyaret etmeye izin verdi.
Bu hâdiseyi delil ittihaz etmek ve dolayısıyla kadınlara kabristana gitme iznini vermek uygun değildir. Çünkü kadınlar kabir başında genellikle çirkin konuşurlar. Bu bakımdan kadınların ziyaretinden gelen hayır, aynı ziyaretten gelen şerri karşılamaz. Üstelik kadınlar yolda açılmaktan ve ziynetlerini erkeklere göstermekten de kurtulamazlar. Bunlar ise, büyük günahlardır. Kabirleri ziyaret etmek sünnettir. Sünnet için bu günahlara nasıl razı olunabilir? Evet! Eskimiş ve erkeklerin gözlerini kadınlardan uzaklaştıran elbiseler içerisinde kadınların kabir ziyaretine gitmesinde sakınca yoktur. Fakat bu da sadece ölülere dua etmek ve kabir başında konuşmayı bırakmak şartıyla zararsızdır.
Ebû Zer Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Kabirleri ziyaret edin! Onlarla âhireti hatırlayın! Ölüleri yıkayın! Zira ruhtan boş olan bir cesedi yıkamak beliğ bir mevizedir. Cenazeler üzerine namaz kılın! Umulur ki bu namaz seni mahzun eder. Muhakkak ki üzülen Allah'ın gölgesindedir.
İbn Ebi Muleyke Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Ölülerinizi ziyaret ediniz. Onlara selâm veriniz. Muhakkak ki sizin için onlarda ibret vardır.
Nafî'den şöyle rivayet ediliyor: "İbn Ömer (r.a) bir kimsenin kabrinin yanından geçerken durur, ona selâm verirdi.
Cafer b. Muhammed'den o da babasından şöyle rivayet ediyor: Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma (r.a) amcası Hz. Hamza'nın mezarını bazı günler ziyaret eder, kabrin yanında namaz kılar ve kabrin yanıbaşında ağlardı
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kim anne ve babasının veya onlardan birinin kabrini her cuma günü ziyaret ederse onun günahı bağışlanır ve o iyi evlat olarak yazılır.
İbn Şirin Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Kişinin anne ve babası, kişi onlara karşı asi olduğu halde ölürlerse, o da onların ölümünden sonra onlar için Allah'a yalvarırsa, Allah onu anne ve babaya itaat eden kullarından yazar,
Kim benim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vâcib olur.
Allah rızasını kasdederek beni Medine'de hayatımda veya ölümümde ziyaret ederse, onun için kıyamet gününde hem şefaatçı, hem de şahid olurum.
Ka'b'ul-Ahbâr der ki: 'Her gün fecir doğduğunda 70.000 melek yeryüzüne iner ye Hz. Peygamberin kabr-i şerifini çepeçevre sararlar. Kanatlarını çırparak Hz. Peygamberin üzerine salât ve selâm okurlar. Akşama kadar bu durum devam eder. Akşam üzeri onlar yükselip giderler. Onlar gibi, başka bir grup iner. Onlarıp yaptığı gibi yaparlar ki yer yarılıp Hz. Peygamber 70.000 melekle beraber mahşere doğru onların tazim ve tebcilleriyle gidinceye kadar durum bu minval üzere devam eder'
Kabir ziyareti hakkında müstehab olan, ziyaretçi yüzünü ölünün yüzüne, sırtını kıbleye çevirip ölüye selâm vermesi, kabre dokunmaması ve öpmemesidir; zira kabri sıvazlamak ve öpmek hristiyanların âdetindendir. (Kabirler üzerinde secde etmek veya kabre karşı secde etmek çirkin bir bid'attır. Sübkî'nin dediği gibi: 'Cahil böyle yapar'
Nafi der ki: "İbn Ömer'i yüz defa veya daha fazla gördüm. Kabre geliyor 'Selâm peygamberin üzerine olsun! Selâm Ebubekir'in üzerine olsun. Selâm babamın üzerine olsun!' dediken sonra gidiyordu'.
Ebû Umâme'den şöyle rivayet ediliyor: 'Enes b. Malik Hz. Peygamberin kabrine geldi. Orada durup iki elini namaz tekbiri alıyor zannına kapılacak derecede kaldırdı. Hz. Peygambere selâm verdi. Sonra dönüp gitti.
Hz. Âişe, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Bir kişi müslüman kardeşinin kabrini ziyaret eder, kabrin yanında oturursa, kabir sahibi kabrin yanından kalkıp gidinceye kadar onunla menus olup selâmının karşılığını verir.118
Süleyman b. Suhaym şöyle diyor: "Hz. Peygamberi (s.a) rüyada gördüm. 'Ey Allah'ın Rasûlü! Sana gelen ve selâm verenlerin selâmlarından haberdar olur musun?' dedim. 'Evet! Duyar ve sel-âmlarının karşılığını da veririm!dedi".
Ebû Hüreyre şöyle demiştir: 'Kişi tanıdığı bir kimsenin kabrinin yanından geçerken ona selâm verirse, kabir sahibi onu tanır ve selamının karşılığını verir. Tanımadığı bir kabrin yanından geçerken selâm verirse kabir sahibi onun selâmının karşılığını verir'.
Asım el-Cahderî'nin yakınlarından bir kişi der ki: Ölümünden iki sene sonra Asım'ı rüyamda gördüm. Kendisine dedim ki:
- Sen daha önce ölmemiş miydin?
- Evet!
- Sen neredesin?
- Allah'a yemin ederim, ben cennet bahçelerinden bir bahçede arkadaşlarımdan bir kaçıyla beraber bulunuyorum. Her cuma akşamı ve sabahı Ebubekir b. Abdullah el-Müzenî'nin yanında toplanıyor ve siz dünyalıların haberini alıyoruz!
- Bedenleriniz mi,yoksa ruhlarınız mı toplanıyor?
- Bedenler nasıl toplanacak! Bedenler çürüdü! Ancak ruhlar bir araya gelir!
- Sizi ziyaret ettiğimizi bilir misiniz?
- Evet! Cuma akşamı, cuma gününün tamamı ve cumartesi günü güneş çıkıncaya kadar olan ziyaretleri biliyoruz!
- Neden diğer günlerin hepsinde bu olmuyor da sadece bu saydığınız zamanlarda oluyor?
- Cuma gününün fazilet ve azarneti için böyledir!
Muhammed b. Vâsi, Cuma günü kabir ziyareti yapardı. Bundan dolayı kendisine 'Bu ziyareti pazartesi gününe tehir etsen olmaz mı?' denildi. Cevap olarak şöyle dedi: 'Kulağıma geldiğine göre ölüler, ziyaretçilerini cuma gününde, cumadan bir gün önce ve bir gün sonra bilirler'.
Müfessir Dahhak b. Muzahim el-Hilâlî şöyle demiştir:
- Kim cumartesi günü güneş çıkmadan önce bir kabri ziyaret ederse, ölü onun ziyaretinden haberdar olur!
- Bu neden böyledir?
- Cuma gününün fazileti için!
Bişr b. Mansûr şöyle diyor: Tâun (veba) zamanı olduğunda bir kişi musallaya gider, cenazeler üzerinde namaz kılardı. Akşam olduğunda kabristanın kapısında durur ve şöyle derdi: 'Allah sizin vahşetinize ünsiyet versin! Gurbetinize rahmet etsin ve günah-larınızdan vazgeçsin ve sabırlarınızı kabul etsin'.
Bu kelimelerden fazlasını söylemezdi.
Bu kişi der ki: Bir gece akşamladım. Kabristana gelmeden aile efradımın yanına vardım. Daha önce yapmış olduğum duayı yapmadım. Uyku halindeyken kalabalık bir cemaat geldi. Onlara dedim ki:
- Siz kimsiniz? Sizin ihtiyacınız nedir?
- Biz kabristan ehliyiz?
- Sizi buraya getiren nedir?
- Sen aile efradına dönüp gelirken bizi bir hediyeye alıştırmıştın?
- Neydi o hediye?
- Bizim için okuduğun o dualar!
- Ben o duaları tekrar okuyacağım!
Bu hâdiseden sonra duayı bırakmadım!
Bişar b. Galip en-Necranî şöyle diyor: Abide olan Rabiat'ul-Adeviyye'yi rüyamda gördüm. Ona çok dua ederdim. Bana dedi ki:
- Ey Bişar b. Galib! Hediyelerin bize nurdan yapılmış tabaklar üzerinde ipekli mendillerle örtülü olarak gelir.
- Bu nasıl olur?
- Diri mü'minlerin duası böyledir! Diri mü'minler, ölüler için dua ettiklerinde duaları kabul olunursa, o dua nur tabaklarına konur. İpekli mendillerle kapatılır. Sonra ölüye getirilir ve ona denilir ki: 'Bu falan adamdan sana hediyedir!
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Ölü kabrinde, boğulurken yardım isteyen bir adam gibidir. Ölü, babasından veya kardeşinden veya herhangi bir dostundan gelen duayı bekler. Ona dua geldi mi, onun için dünya ve dünyanın içindeki şeylerden daha sevimli olur. Muhakkak ki ölüler için dirilerin hediyeleri dua ve istiğfardır.
Seleften biri şöyle anlatıyor: Bir kardeşim öldü. Onu rüyada gördüm ve 'Kabrine konulduğun an halin nasıl oldu?' dedim. Dedi ki: 'Bana biri ateşten bir kıvılcımla geldi. Eğer bir duacı bana dua etmeseydi, zannedelim ki o ateşle bana vuracaktı!'
Bu nedenle defnedildikten sonra ölüye telkin ve dua etmek müstehabdır.
Said b. Abdullah el-Evdî (veya Ezdî)şöyle diyor: Ebû Umame el-Bahilî (r.a) can çekişirken yanına vardım. Bana hitaben şöyle dedi: Ey Said! Öldüğümde Hz. Peygamber'in bize emrettiği gibi beni techiz edin! Zira Hz. Peygamber (s.a) şöy1e buyurdu:
Sizden biriniz ölüp toprağı düzelttiğinizde, biriniz kabrin başında şöyle desin: "Ey falanca kadının oğlu falan!' Muhakkak ki ölü sesi işitir, fakat cevap veremez. Sonra ikinci defa 'Ey falan kadının oğlu falan!' desin. Bu sefer ölü kalkıp oturur. Sonra üçüncü defa 'Ey falan kadının oğlu falan!' desin. Bu defa ölü der ki: 'Rahmet olasıca! Bizi irşad et!' Fakat siz ölünün bu sözünü işitmezsiniz. O kişi ölüye şöyle desin: 'Dünyadan üzerinde bulunduğun halde çıktığın inancı hatırla! O da 'Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûiü olduğuna, senin Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, peygamber olarak Hz. Peygamber'e, imam olarak Kur'an'a razı olduğuna dair şahidliğindir'. Muhakkak ki Münker ve Nekir geri çekilip şöyle derler: 'Biz neden bu kişinin yanında oturuyoruz? Kalk gidelim! Bu kişiye hücceti telkin edildi'. O kişinin Münker ve Nekir'e karşı müdafii ve delil getiricisi Allah olur.
Bunun üzerine bir kişi 'Eğer ölünün annesinin ismi bilinmiyorsa nasıl telkin edilecekti?' diye sordu. Cevap olarak şöyle buyurdu:
Telkin edici onu Hz. Havva'ya nisbet etsin. ('Ey Havva'nın oğlun falan' desin).,
Mezarlıkta Kur'ân okumakta bir sakınca yoktur; zira Ali b. Musa el-Haddaddan şöyle rivayet ediliyor: Ahmed b. Hanbel'le beraber bir cenazede bulunuyordum. Muhammed b. Kudame elCevherî de124 beraberimizdeydi. Ölü defnedildiğinde kör bir kişi kabrin yanına gelip okudu. Bunun üzerine İmam Ahmed ona 'Ey kişi! Kabrin yanında okumak bid'attır!' dedi.
Biz kabristandan çıktığımda Muhammed b. Kudame, İmam Ahmed'e dedi ki:
- Ey Ebû Abdullah! Sen Mübeşşir b. İsmail el-Halebî hakkında ne dersin?
- O, güvenilir bir muhaddistir!
- Ey İmam! Sen ondan herhangi bir hadîs yazdın mı?
-Evet!
- Mübeşir b. İsmail, Abdurrahman b. Ûlâ b. Leclac'tan, o da babasındanbana haber verdi ki babası defnedildiği zaman yanıbaşında Bakara suresinin başlangıç ve sonunun okunmasını vasiyet etti ve dedi ki: İbn Ömer'in de bunu vasiyet ettiğini işittim!'
Bunun üzerine İmam Ahmed, Muhammed'e 'O halde kabrin yanında okuyan kör kişiye git okumasını söyle' dedi. (Kurtubi,Tezkire)
Muhammed b. Ahmed el-Mervezî şöyle diyor: Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini duydum: 'Kabristana girdiğinizde Fatiha ile Muavvizeneteyn ve İhlâs surelerini okuyunuz. Onun sevabını ölülere hediye ediniz, o sevap onlara vasıl olur!'
Ebû Kullabe19 şöyle anlatıyor: Şam'dan Basra'ya gittim, hendekte indim. Abdest alıp geceleyin iki rek'at namaz kıldım. Sonra başımı oradaki bir mezarın üstüne koyup uyudum. Sonra uyandığımda kabir sahibi benden şikayet ederek şöyle dedi: 'Sen bütün gece bana eziyet ettin! Biz biliriz fakat amel etmeye gücümüz yetmez! Muhakkak ki senin kılmış olduğun o iki rek'at namaz, dünyadaki şeylerden daha hayırlıdır. Allah bizden taraf dünya eh-line mükâfat versin! Onlara selâmımı söyle! Zira onların dualarının bereketi sayesinde üzerimize dağlar misali nurlar akıyor'.
Kabir ziyaretinden maksat, ziyaretçi için ibret almak, ziyaret edilen için de ziyaretçinin duasından faydalanmaktır Ziyaret edenin hem kendisine, hem de ölüye dua etmekten gafil olması uygun olmadığı gibi, ibret almaması da uygun değildir. Ziyaretçi ölüyü düşünüp ölünün parçalarının nasıl dağıldığını, ölünün kabrinde nasıl diriltileceğim ve yakında ölüye kavuşacağını düşünmek suretiyle ibret alabilir.
Nitekim Mutarrıf b. Ebubekir el-Huzel'den şöyle rivayet ediliyor: Abdülkays kabilesinde âbide ve ihtiyar bir kadın vardı. Gece olduğunda beline kuşağını bağlar, sonra mih-raba yönelirdi. Gündüz olduğunda kabristana giderdi. Kulağıma geldiğine göre o kadın, çokça kabristana geldiğinden dolayı kınandı. Buna karşılık dedi ki: 'Katı kalp, katılaşınca, onu ancak çürüyen bir ölüye bakmak yumuşatır. Ben kabristana gelince, ölü-leri kabirden dışarı çıkmış gibi görüyorum. Sanki o sararmış yüzlere, o bozulmuş bedenlere, o yağlanmış gözkapaklarına bakıyorum!' Bu ne acaip bir bakıştır. Eğer âbidler bunu kalplerine içirmiş olsaydılar, bunun nefislere verdiği acı ne büyük olurdu?! Bedenleri telef etmesi ne şiddetli olurdu?! Hatta Ömer b. Abdülazîz'in söylediği gibi ölünün şeklini kalbinde hazır bulundurması uygundur.
Ömer b. Abdülazîz'in huzuruna bir fâkih girdi. Ömer b. Abdülaziz'in fazla ibadet etmesinden ötürü renginin uçtuğuna hayret etti. Ömer b. Abdülazîz fakîh'e dedi ki: 'Ey falan! Eğer beni üç gün sonra kabrime bırakıldığım ve iki gözbebeğimin yerinden fırlayıp yanaklarımın üzerine aktığı, dudaklarımın dişlerimden kuruyup çekildiği, ağzımdan irinin aktığı, burnumun açıldığı, karnımın şişip de göğsümün üzerine çıktığı, sırtın duburdan çıktığı, beden deliklerinden kurtların ve irinlerin aktığı halde görmüş olsaydın şimdi gördüğünden daha hayret edecek bir manzara ile karşılaşırdın'.
Ölü için senâ etmek, ölüyü iyilikle yâd etmek müstehabdır.
Nitekim Hz. Âişe, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Arkadaşınız öldüğünde onun yakasını bırakın! Onun aleyhinde konuşmayın!
Ölülere küfretmeyin! Zira onlar daha önce Allah'ın huzuruna gönderdikleri amellerin yanına varmışlardır.
Ölülerinizi ancak hayır ile yâd edin. Ölüleriniz cennet ehlinden iseler, günahkâr olursunuz. Eğer cehennem ehlinden iseler, onların içinde bulundukları azap kendilerine kâfidir.
Enes b. Mâlik şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber'in yanından bir cenaze geçti. Ashâb onu kötülükle yâd ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber 'Vâcib oldu' dedi. Başka bir cenaze geçti, onu da hayır ile yâd ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Vâcib oldu!' buyurdu. Hz. Ömer, Hz. Peygamber'e bunun ne demek olduğunu sorunca şu cevabı verdi: .
Şu cenazeyi hayır ile andınız, Onun için cennet vâcib oldu. Öbürünü ise kötülükle andınız. Onun için de cehennem vâ-cib oldu. Siz Allah'ın yeryüzündeki şahidlerisiniz.
Ebû Hüreyre, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Kul ölür, insanlar onun hakkında övgüde bulunur. Oysa, Allah onun övgüye lâyık olmadığını bilir. Allah Teâlâ meleklerine der ki: 'Sizi şahid kılıyorum; ben kullarınım, şu kulumun hakkındaki şahidliğini kabul ettim ve kulum hakkındaki bilgimden vazgeçtim!