Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
:::GÜNAH AŞK:::
Günah Aşk: Selamun aleyküm, hocam. Biz üniversite 1. sınıf öğrencisi iki genciz. Ailemizden aldığımız dini eğitim ve daha sonraları kendi çabalarımız ile haram dairenin dışında durmaya ve dini vecibelerimizi yerini getirmeye çalışıyorduk. Ta ki, aşk denen şeytani duyguya kapılana kadar. İlk başlarda her şey çok güzeldi fakat daha sonraları vicdanımız bastırmaya başladı. Çevremizden ve dostlarımızdan da tepki almaya başladık onlara evlilik için böyle bir yola başladığımızı söylüyorduk ve bir arkadaşımızın sözüyle sarsıldık: "Haram yolla helale ulaşılmaz". Evlenmeyi gerçekten istiyoruz ama şu anki durumumuzla imkansız. Allah’ın (c.c.) sevgisini ve birbirimizi de kaybetmeden doğru bir çözüm bulmak istiyoruz. Bize yardım ederseniz çok seviniriz. Allah şimdiden razı olsun. Allah’a emanet olun.
Benim sizin yazdıklarınızdan anladığım o ki, siz aşkı masum ve meşru sınırda bırakmamış, harama bulaşmışsınız. Bunun elbette aşkı lekelemek olduğunda şüphe yoktur. Yazdıklarınızla ilgili olarak size şunları söyleyebilirim:
1.Aşk şeytanî bir duygu değil, Allah’ın (cc) yarattığı bir cazibe kanunudur. Her eksik olan varlık, parçasını arar ve fıtrî/doğal bir duygu ile ona doğru çekilir ve onu çeker. Eğer aşk doğal ve meşru çizgisinden çıkarılmaz, son ve nihai hedef olarak görülmezse, aşıklar bir araya geldikleri halde, hala bir eksiklik duyarlar ve bu defa da Allah’a doğru çekilirler. Yani aşk, Allah sevgisine dönüşür. Böylece insan mükemmelliğe doğru ilerler ve karşımıza insan-ı kâmil çıkar.
2.Allah’ın (cc) koyduğu sınırları iyi niyet bahaneleri bozmamalı ve bu sınırlar hiçbir surette aşılmamalıdır. Çok dikkat çekidir ki, Allah (cc) Kurân-ı Kerim’de başka haramlardan sözederken: “Bunlar Allah’ın sınırlarınıdır, bunları ileri geçmeyin”, buyururken, cinsellikle ilgili haramları saydığında ise: “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın” der. Yani cinsellik öyle kaygan bir zemindir ki, orada kaymadan, sabit durabileceğine hiç kimse güvenemez. Bu sebeple Hz. Yusuf (as) bile: “Ben nefsimden emin olamam, çünkü nefis sürekli kötülükleri emreder” demişti. M. Sabri Efendi’nin: “Cinsellik konusu öyle bir konudur ki, orada kişi hiçbir zaman elde ettiğiyle yetinip, burada kalalım demez, sürekli daha ilerisine doğru giderler” anlamında güzel bir sözünü hatırlıyorum. Arkadaşınız da doğru söylemiş: Helale haram yollarla gidilmez.
3.Öyleyse, hiçbir mümin, masum olduğunu sandığı duygulara kapılarak, kuracağı ailenin temeline çürük tuğlalar koymamalıdır. Bu konudaki her bir haram, her bir dokunma, yasak olan her bir bakış ve her bir çirkin söz meşru, mesut ve bahtiyar ailenin temelindeki çürük bir tuğladır, onun cennete çevrilmesine engel bir çomaktır. Bundan Allah’a (cc) sığınmak ve iradesini bu yönde kullanmak gerekir. Hz. Yusuf’un (as) söylediklerinden anlıyoruz ki, kişinin tek başına ve sadece kendi iradesiyle bundan kurtulması bile çok zordur, hatta imkansızdır. Bu sebeple iradesini kullanacak ve Allah’ın kendisini korumasını da O’ndan ayrıca isteyecektir. Böyle olursa Allah’ın da onu koruyacağına biz şahsen şahidiz.
4.Eğer somut günahlar işlemişseniz, çok köklü ve kararlı bir tövbe ile bunların silinmesi ve temeli yeniden ve sağlam kurmanız da elbette mümkündür. Eğer tövbenizde sadık kalabilirseniz, günahınız da kalmaz, ancak, açıktır ki, hiç günah işlememenin sevabını çoktan kaçırmış olursunuz. Çünkü bu konuda gösterilecek sabır öyle büyük bir ibadettir ki, kesinlikle bin yıl nafile oruç tutmaktan, namaz kılmaktan ve teheccüde kalkmaktan daha sevaptır. Bunu başaranla başaramayan elbette bir olmayacaktır.
5.Son olarak size şunu söyleyebilirim: Eğer birbirinizi seviyor ve evlenmek istiyorsanız bunu alenileştirin ve resmen evlenin. Bu konuda geçim sıkıntısından korkmayın. Resmi nikahınızı yapmadan da dinî nikâh yapmayın. Yok eğer evlenmenize engeller varsa ve bu mümkün olmayacaksa, hiç olmazsa haram işlemeye devam etmeyin. Dünyada insan mı kalmadı deyip, başka çareler arayın. Karadeniz’de güzel bir söz vardır: “istedum emicemun kızini, vermedi. Ben da kızdum da almadum”. Siz de öyle yapın.
Prof.Dr. Faruk BEŞER