Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


İlim konusunda en geniş Tefsirler..6

Kuran Yolu Tefsir'ine göre


Muhkem ve müteşâbihin terim anlamlan ve bu âyette hangi mânada kullanıldıkları hakkında âlimler arasında fikir birliği bulunmamaktadır. Şevkânî yedi tanıma yer verip bunları eleştirir ve kendi tercihini şöyle belirtir: Muhkem, "ister kendi başına ister başka ifadeler dikkate alındığında mânası ve delâleti açık seçik anlaşılan"; müteşâbih ise, "gerek kendi başına gerekse başka ifadeler dikkate alındığında mânası ve delâleti açık seçik anlaşılmayandır. Bu sebeple Râzî her ekolün kendi görüşüne uygun âyetleri muhkem, karşı görüşe uygun olanların ise müteşâbih olarak niteleme gayreti içinde olduğuna dikkat çeker


Kur'ân-ı Kerîm'de gerçek anlamını ancak Allah'ın bildiği veya mânasını sadece ilimde yüksek mertebelere erişmiş kişilere lütfettiği âyetlerin (müteşâbihat) bulunmasına birçok açıklama getirilmiştir. Bunların belli başlılarını şöyle özetlemek mümkündür:Kur'ân-ı Kerîm'in kıyamete kadar yürürlükte kalmak üzere gönderilmiş olması sebebiyle, müteakip bütün zamanlar İçin uygun sonuçlann ve değişik anlamlan n çıkarılmasına kapı aralayan ifadelere sahip olması tabiidir.


Yine her dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek kudretli bilginlerin yetişebilmesi zor ifadelerden amaçlan bulup çıkarabilirce melekesini haiz kişilerin yetişmesine, bu da araştırma ve İncelemeye yönelten motivasyonun bulunmasına bağlıdır. Şayet dinin bütün bildirimleri kolay bir üslûpla ve tek düze ifadeler İçinde gelmiş olsaydı herkes önlerindeki hazır malzemeyle yetinme alışkanlığı kazanır, ilerleme ve gelişme mümkün olmazdı.


Kur'ân-ı Kerîm'in bir taraftan çağrı, öğüt, öğreti ve hüküm kaynağı özelliklerini bünyesinde toplaması, diğer taraftan da bütün zamanlara meydan okuyan bir mucize olması, zengin anlamlarla yüklü değişik üslûplardan oluşan bir ifade örgüsünü gerekli kılmıştır. Aynı şekilde, Kur'ân-ı Kerîm'in temas ettiği metafizik, psikoloji, felsefe, hukuk ve medeniyet tarihi gibi ilimler derinlemesine düşünmeyi ve ifade inceliğini gerektiren üst düzey bilimlerdir. Basit bir dilin dar kalıplan içinde bu İlimlerin perdesini aralamak ve yeni ufuklar açmak mümkün değildir.


İnsanoğlu bilim ve medeniyette ne kadar ileriye giderse gitsin hep yeni şeyler bilmek ve öğrenmek ihtiyacı duyar. Bu ihtiyacı karşılarken bilinmeyen bîr âlemin varlığını sezinlemesi, marifet yolunda ilerlerken ve ilimde yeni mertebelere ulaşırken önündeki meçhullerin tükenmediğini farketmesi, bir taraftan onu bu araştırmaları sürdürmesi için kamçılayacak, bir taraftan da ilimde ne kadar ileri giderse gitsin "her bilenin üstünde bir bilen olduğu'nu(yusuf-12/76) ve yüce Al¬lah'ın ilminin sonsuzluğunu yürekten kabullenme erdemine ulaştıracaktır.


Esasen insanın ilim ve irfan basamaklannda yükselmesini sağlayan öğrenme melekesinin gelişmesi de bilinenlerden hareketle bilinmeyenleri sezmek ve bu meçhuller hakkında ulaşılan sonuçların sağlamasını yine bilinenlere göre yapmak suretiyle gerçekleşir. Öğrencinin bilgi düzeyi yükselip öğrenme melekesi güçlendikçe öğretmen aşama aşama yeni meçhulleri önce ona sezdirip sonra çözdürür. Dolayısıyla meçhulü sezmek, onu bilme ve öğrenmenin ön şartı konumundadır.


Yüce Allah kullarına önce kendi varlığını diğerlerinden ayırt ettiren muhkem bir bilgi sağlayıp sonra müteşâbih halde bulunan meçhulleri sezdirir ve kademe kademe bunla-n muhkeme dönüştürür. Bir başka anlatımla müteşâbihlerin bu özelliği görecelidir. Gerçekte ve sözün sahibi bakımından bunların anlamında hiçbir kuşku ve tereddüt bulunmayıp muhataba nispetle kapalılık taşıyan ifadelerdir.


Mümin kişi Kur'an'ın çelişkiler içermediğine yürekten inanır. Zaten Kur'ân-ı Kerîm de bu kitabın Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olması ihtimalini ortadan kaldıran çelişmezlik deliline bizzat işaret etmiştir.
"Kur'an'ı inceleyip düsünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başka birinden gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı!" (nisa-4/82) İşte Kur'an'da zahir (ilk anda hatıra gelen) anlamlan açısından birbirleriyle uyumlu olmayan ifadelerle karşılaşan bir mümin bunların aynı kaynaktan geldiğini dikkate alarak ve müteşâbihleri muhkemlere vurarak görünürdeki çelişkinin gerçek olmadığını ortaya çıkaracak fikri bir çalışma yapar, böylece inancı daha bir güçlenir ve gönlü huzurla dolar


Not: Ayetin tefsirinde Hayrettin Karaman ve ekibi Süleyman Ateş'in yapmış olduğu bu konu hakkındaki tefsir'inin tamamen yalan,uydurma olduğu görüşündeler.Delilleriylede ıspat etmişler.




Elmalılı Tefsir'ine göre...



Mânâsı ve murada delaletleri kesin, kelime ve cümleleri başka anlamlara çekilmeye engel, sağlam ve şaşmaz ifadelidir, muhkemdir, "bunlar ümmü'l-kitaptırlar", kitabın anası, anlamda temel ve köktürler. Hak ile batılı ayıran, hakikatleri tasdik edip ortaya koyan asıl bunlardır. İlimde ve amelde peşine düşülmesi ve uyulması gereken temel ilkeler ve belgeler, hidayet için deliller bunlardır. Diğerleri bunlara irca ve havale edilir.




"Allah kelamın en güzelini (güzellikte) birbirine benzer, ikişerli bir kitap olarak indirdi ki, Rablerinden korkanların ondan tüyleri ürperir..." (Zümer, 39/23)
hükmü açığa çıkar.ALLAH tan ancak Alim kullar korkar..Ayetinde Alim olmanın özelliklerini ortaya koymaktadır.Alim olmakta tabiki İlim den gecmektedir..


Ftinecilere de tefsirinde yani Ayette gecen Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. .
Yani sapıklar insanı kaydırmaya çalışanlar.Bu zalimler sözde İslam alim'iyiz diyenler. ALLAH ın ayetlerini satip ehli kitap ı Ayetlerin Tev'il lerini yanlış yapıp sapıtanl basitleşen bu insanlarada bu tefsirde güzel bi izah var.Aşagıda ki tefsirde tam onlara biçilmiş bi kılıf ....


Allah'ın ilmine karşı herşeyi halletmiş, bitirmiş iddiasında bulunan ve müteşabihatın bütün bütün ortadan kaldırılmasını arzu eden ve tecrübeyi, teşabühten büsbütün arınmış mutlak bir kesinlik sanan bir ilmîlik ve isbatçılık iddiası cehaletten başka birşey değildir. Buna karşılık, muhkematı esas alan güçlü ve aydınlık bir isbat yolu ve metodu üzerinde yürümeyip, doğrudan müteşabihata sarılmak ve onun muhkem bir gerçeklik içerdiğini inkâr edip şüpheyi esas tutmak ve kafalarına göre Tev'il etmek le onlar.Haddini bilmemek ve ilâhî hidayeti dinlememek, tehlikelere ve karanlıklara doğru koşmaktadırlar ki, bunu kalblerinde eğrilik ve kötü niyet, kaypaklık ve çarpıklık bulunanlar yaparlar.


Her şeyi kuşkulu hale getirmek, hep garip ve acaip şeylerden bahsetmek, en belli gerçekleri bile birer efsane gibi göstermek isterler ki, bunlar bilinen yolda yürümektan hoşlanmazlar. Diğer bir kısımları da kendi bilgileri herşeyi çözmeye yetermiş gibi, kâinat düzeninde, geçmişte ve şimdiki halde veya sonsuza dek sürecek olan gelecekte sanki hiç bilinmedik birşey yokmuş gibi, müteşabihatın hakikatını kökünden red ve inkâr eder; anlamadığı, anlayamayacağı bir hakikat işitirse, ona hurafe, efsane, esatir deyip geçerler ki, bunların hepsi kalbin kaypaklığından, çarpıklığından ve haddini bilmezlikten ileri gelir..



Yukarda tefsirde gecenlerin tam ispatı var.Onlar ne yaparlar.?Her şeyi kuşkulu hale getirmek, hep garip ve acaip şeylerden bahsetmek, en belli gerçekleri bile birer efsane gibi göstermek isterler ki, bunlar bilinen yolda yürümektan hoşlanmazlar.Mesela neyi efsane yaparlar. iddia ediyorlar.Kabir azabı yok mizan yok sırad denen köprü yok gusul de şart sadece her yeri yıkamak mazmaza iştinşak şart degil namaz 5 degil 3 vakit Tesettür bi zina aletidir.

Evet yanlış okumuyorsunuz tesettür ki,bunu giyenleri kimse göremedigi için adamların iştahı kabarıyormuş ve buda nefislerini fişekliyormuş.Dolayısıyla buda zina ya davetiye oluyormuş.Her türlü,fuhşiyat silinmiş Türban fuhuş aleti olmuş.Kavram kural tanımayanlar. Aklar aktan sütten beyaz olmuşlar. Sonra naparlar Nikah ı inkar ederler.Salavatı tefriciye gibi salatlara eğlence derler.

Evet yanlış okumuyorsunuz bunların hepsi kanıtlıdır.Dileyene ispatlarını veririm bunlar gibi İslam ın temel meselelerini naparlar.Ayetleri çarpıtırlar.Evet Hz Ali Efendimiz Hz abbas Efendimz e (hariciler)le KURAN ile mücadele etme cünki KURAN ın tevili cok yönlüdür lastik gibidir ki,isteyen istedigi yere ceker.Onlarla Sünnet'le mücade le et demişti.Evet Sünnet i ortan silip yani akılları sıra KURAN ıda carpıtarak.

Sözde müfessirlik yapıyorlar. Ayette geçen fitne çıkarmak için kelamı bunları son derece baglar ki,onlar bunu yapıyorlar.ALLAH fırsat vermesin oyunlarını başlarına geçir ALLAH ım amin (Vemekeru vemekerAllah Vallahü hayrul makirin)ALLAH onların oyununu bilir oyunlarını başına geçirir onlar oyun yapar ALLAH ı unuturlar.Ama ALLAH oyun oynuyanların hakkından gelir.o ne hayırlı oyunlar yapar onlara..amin uyanık olmak lazım bol bol İlim tahsil etmek lazım yoksa kandırılırız....



Bunlara karşılık ilimde rüsuh sahibi (uzman) olanlar, eğilmez, eğrilikten hoşlanmaz, ilim yolunda sağlam, bildiğini ve bilmediğini seçebilen, bildikleri sayesinde bilmediklerinin önemini mümkün mertebe çözebilen ilim erbabı da şöyle der: biz bu kitaba inandık, muhkemi ve müteşabihi ile hepsi Rabbimiz katındandır. Hepsi haktır ve gerçektir.

Hakikaten böyle temiz akıl, güzel dikkat ve kavrayış sahiplerinden başkası da hakkiyle düşünemez, kendi zihnindekini bile iyice seçip net olarak düşünemez, muhkematı esas olarak hafî(gizli ,açıkta olmıyan) müşkil,
(sözün sahibi tarafından anlamı açıklanmaksızın ne kastedildiği anlaşılamayan sözcüktür. Namaz, oruç, hac sözcükleri böyledir.)mücmel gibi te'vili mümkün olan müteşabihatı bile doğru dürüst te'vil edemez.

Bu konuda te'vil ve ictihat başkalarının değil, muhkematın mertebeleri ile müteşabihatın mertebelerini seçebilen, te'vili caiz olup olmayanları ayırabilen, fitneden, kendisini ve herkesi baştan çıkarmaktan sakınan, haddini bilen, ilâhî bilgiye havale edilmesi gerekenleri O'na havale eden, kâmil iman sahibi, ilim yolunda kuvvetli, temiz ve ince akıllı, doğru düşünmesini bilen ve seven, hasılı hikmete mazhar olmuş rasih
(Temeli kuvvetli, sağlam. Bilgisi, bilhassa dini bilgileri çok geniş olan) âlimlerin hakkı vardır, bu işe ancak öyleleri yetkilidir. Bunlar muhkem ve müteşabih hepsinin hakikatına iman ederler ve önünü sonunu hesaba katarak iyi düşünürler. ELMALLI TEFSİRİ....... Evet yazıldıgı üzre İlim ehli olana var ne varsa inş bizde olalım amin..
..


TEFHİMU'L KUR'AN Mevdudi tefsir'ine göre...


Bu şöyle bir soruya neden olabilir: Kişi müteşabih ayetlerin gerçek anlamını bilmediği halde nasıl onların hak olduğuna inanabilir? Bu soruya şöyle cevap verilebilir: Müteşabih (müphem) ayetler yorumlandığında değil, muhkem (anlamı açık ve kesin) ayetler iyice incelendiğinde, bu inceleme, anlayışlı bir kişiyi Kur'an'ın gerçekten Allah'ın kelâmı olduğu inancına götürür.

Muhkem ayetleri inceleme, kişiyi bir kez Kitab'ın gerçekten Allah'tan olduğu inancına götürdükten sonra, müteşabih ayetler onun zihninde şüphelere yol açmaz ve kişi bu ayetlerden anladığı en basit anlamı kabul edip, ayet anlamlarında karmaşıklıklara rastlandığında ise, bunları bir tarafa bırakır. Kılı kırk yarıp onları araştıracağına Allah'ın Kelâmı'na bütün olarak inanır ve dikkatini daha faydalı işlere yöneltir.. Dogruya bilmeyince nasıl Hak olduguna inansın..




Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a Tefsir'ine göre


İster açık bir delil ile olsun, ister gizli bir delil ile olsun, bilinebilen herşey muhkem, bilinmeyen herşey de müteşâbihtir. Meselâ, kıyametin ne zaman kopacağını, insanların sevab veya cezalarının miktarını bilmek gibi.. Bunun bir benzeri, Allah Teâlâ'mn, "Sana kıyametin ne zaman demir atacağını sorarlar" (A-raf, 187) âyetidir.


Kalplerinde maraz,hastalık,eğrilik olanlar.Fitne peşinde olanların haliyle alakalı ayetin tefsiri..


Sapıklar hakkında ayetleri sapıtarak Yani fitne çıkarmak süretiyle mide bulandıran küçük sineklerin ve onların yolunda canı ekşili istiyen kolay hayat derdinde olan daha dogrusu kolay fetva aslında herşeyin serbest olması gerektigine varana kadar fetva arıyan Bedbaht lar.İçin olan

Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler ayetinin çok güzel tefsirini yapmışlar veeee Ebu Müslim el- İsfehanî ise şöyle demiştir "Fitneyi isteyen sapık kimse, dalâl (yani ALLAH ın sapık diye niteleme yaptıgı) âyetleriyle ilgilenen ve bunları, Allahu Teâlâ'nın, "Sâmfri onları saptırdı" (Tâ-hâ, 65); "Firavun, kavmini saptırdı, doğru yola iletmedi" (Tâ-hâ,79)ve "(Allah) onunla fâsıklardan başkasını şaşırtmaz" {Bakara, 26) âyetleri ile beyân ettiği muhkem âyetlere başvurup onları tefsir etmeyen kimsedir.

Yine onlar Hak Teâlâ'nın, "Bir memleketi helak etmek istediğimiz zaman, onun nf'met ve refahtan şımarmış elebaşlanna emrederiz de orada İtaatten çakarlar" (isra. 16) âyetini, "Allah Teâlâ onları helak etmiş, fâsık olmalarını istemiş ve mahlûkâtını helak etmek için sebep aramıştır" diye tefsir etmişl



Ne kadar bal sürsen okadar acı kalır bu tefsir in yanında!!!..Bakın Fitneyi istiyen ve veren Firavun saptırdı istiyende gitti saptı ee ne demişler Hacı Hacı'yı Mekke'de sapık sapığı dakkada bulur.Ne yerinde bi laf ,şimdi bulmuyorlarmı hocam şu serbestmi bu serbetmi sorarlar.Tabi fetva makineleri cok işte bunlarda yok yok yasak yok herşey serbest e bunu duyanda zaten ben bi göz istiyordum iki göz oldu olsun diyor.

Üryan Namaz kılarsın diyor ama neymiş tek olunca kimse olmıycakmış yanında ah be akıl sarhoşu aklına turp sıkayım ALLAH ve Melek leri görmüyormu güya şart koymuş neymiş işte tek olunca bak buda ne minarenin kılıfı hani bak hakkını yeme adam tek olunca dedi görüyonmu işi biliyor bu hoca derler. Seferber olur topallar körler.

İşte ALLAH cc Firavun'dan bahs ederken şunu izah etmek istiyor.Ey kullarım Fivarun öldü ama torunları var.Onlarda onlardan KURAN kıyamete kadar bakiyse kalıcıysa ve bu ayet hala orda ise ee Fravun lanetlenmişi yoksa azabına kavuştuysa ve hala fitne ayetleri duruyorsa bu nedemek olur.?Hani lokantada yemek yerken garson sorarya çorba içerken abi çorbanın arkası varmı ? yani başka bişeyde yiycekmisin adamda haliyle genelde ne der var var.

Getir tuttugunu dimi işte onun misali gibi Firavun gitti ama arkası var.Tabi Musa a.s ında arkası var.İşte içinde fitne olan anarşistler ALLAH ın ayetlerini böyle çarpıtıp uyduruyor.zaten ALLAH böyle ayetlerinin tefsir edilmesinde gizli bi imtihan yaptı.Ak koyun kara koyun belli olsun diye ve artık sapıtan sapıtacak sapıtmıyanlar kalacak.ALLAH ım sana sıgındık ..




İlmi boyutunun Tefsiri..


İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.


Arapçada "rusûh", birşeyin iyice içinde olmak demektir. Bil ki ilimde râsih olan, yakînî ve kat'î deliller ile Allah'ın zât ve sıfatlarını; Kur'ân'ın Allah'ın kelâmı olduğunu bilen kimsedir.


Cenâb-ı Allah onların daha sonra dediklerini nakletmiştir ki bunun mânâsı "Onlardan herbiri, "muhkem de, müteşâbih de Rabb'imizin katındandır" derler" şeklindedir. peki neden Muhkem ve Müteşabih ler derler hepsi neden demezler.? bakalım nedenmiş..


âyett"Hepsi Rabb'imizdendir" denilmiş olsaydı, bu da yeterli olurdu. Öyle ise, âyette ayrıca (katında) lafzının ge¬tirilmesindeki fayda nedir? Müteşâbih âyetlere îman hususunda, daha güçlü ifâdeye ihtiyaç duyulur. İşte bundan dolayı, ifâde daha (te'kidli)(Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. * Üsteleme. Bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama) olsun diye, kelimesi zikredilmiştir.


Allahu Teâlâ daha sonra "Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilir" buyurmuştur. Bu, Allah Teâlâ tarafından, "Biz ona inandık" diyenlere bir medh-ü senadır. Mânası ise, "Kur'ân'da bulunanlardan ancak aklı kâmil olan kimseler va'z-ü nasihat alır" şeklindedir


Bu âyet, aklî delillerden bahseden, bunlar ile Allah'ın zât, sıfat ve fiillerini bilmeye yol arayan ve Kur'ân'ı aklî delillere göre, dit ve i'râba(Kelime ve fiillerin sonunda bulunan harf veya harekelerin değişmesi ve bu değişikliği ve sebeblerini öğreten ilim.)uygun gelecek şekilde tefsir eden kelâmcıların makamlarının yüceliğini gösterir.


Bil ki, birşey ne kadar şerefli olur ise, onun zıddı da o kadar âdî olur. Aynen bunun gibi, Kur'ân'ı tefsire çalışan kimse, bu sıfatlan taşırsa, onun mertebesi de, Allah'ın medh-ü sena ettiği yüksek derecelere çıkmış olur. Usûl, dil ve nahiv ilimlerinde derinleşmeden Kur'ân hakkında söz söylendiğinde bu, Allah'ın muradından gayetuzak bir söz olur. İşte bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s'Kur'ân'ı sırf kendi anlayışına göre tefsir eden kimse, cehennemdeki yerine hazırlansın' buyurmuştur


Üstad Said Nursi'den İlim beyan'ı

lâzım olan amel ve iktidar cihetinde,Tarafında en ednâ (Pek az cuzi bişey) bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat Hayat-ı mâneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikar(Tevazu) ile tazarru(birşeye gizlice yaklaşmak tevazu ile gönülden istemek) ve ibâdet cihetinde hayvanâtın sultanı ve kumandanı hükmündedir.

Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona daim çalışsan, sen edna bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksad yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan; o vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakk'ın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun..Üstad Said Nursi..
Kısaca Üstad diyorki ilmin yoksa serce kadar etmezsin


Serbest Kürsü

MollaCami.Com