Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Sevgili Efendim;
Sevgili Efendim;
Bu mektubu engin hosgörünüze siginarak yaziyorum. Yüzyillar önce, gönüllere ilmek, ilmek, isledigin “insanlik onurunun” bizde meydana getirdigi özlemle, bir türlü tadina doyamadigim her seyden çok tatli sevgin üzerine yaziyorum.
Kör bir kuytuda kaybettigim benligimi, sadece senin isaret ettigin dogrultuda bulmaya çalistigim için yazmaya cüret edebildim Efendim!
Suya yazdigim, tasa yazdigim, daglara yazdigim ama senden hep sakladigim acilarimi simdi sana yaziyorum Efendim! Aramizdaki uçurumlardan, sana yalniz bu mektubu yollayabiliyorum. Hiç bir zaman bulamadigim, cesaretim ve benligim, yalniz bunu basarabiliyor. Bu mektup, kalabaliklar içerisinde yürüyen bir yüregin sessiz feryadidir Efendim!
Içine, ayni çagda paylasamadigimiz sevgiyi, yüzümde tek tük dolasan gülücükleri ve karsinda sevginden eriyen yüregimi, yüzüne bakamamanin utancindan gözlerimden süzülen damlaciklari koyuyorum. Yine içine umudu, mutsuzlugu, hep kendime duydugum güvensizligi, karanlikta buldugum Miraç yolunu aydinlatan isigini da koyuyorum. Efendim, senin sevgi ikliminde yanmak ve yunmak istiyorum. Ama sevgin o denli dizayn edilmis ki, kendimi tarifi imkansiz bir huzurda buluyorum.
Senden aldigim isikla sadece kendimi degil, çevremi de aydinlatmak istiyorum. Yasamak için degil, yasatmak için yasamak istiyorum. Asla ölmek için degil. Zira ölmek kurtulmaktir biliyorum. Efendim, ben yalniz açligi, sogugu, çaresizligi ve siyah olan her seyi öldürmek istiyorum. Silâhim, dürüstlük, kursunlarim bir bir filizlenen sevgi olsun istiyorum. Içimdeki bütün hirsla ve bütün yalnizligimda, korkularimla, yalan yanlis dünyamla yaziyorum bu mektubu! Suya yazdigim, tasa yazdigim, daglara yazdigim acilarimi simdi sana yaziyorum.
Ben sana hiç bu kadar açik yürekli olamamistim. Içimi yakip, yikan gerçekleri ben senden hep gizledim. Gizlilikler, yerini asla bagislanmayan yanlislara çevirdi. Acilar, umutlar bitmek bilmeyen çigliklarla beraber olup feryada dönünce, o feryat sana yalan olarak geri döndü. Sevgileri ve yarinlari kilitledim, günesi kilitledim bütün dünyami karanliklar bogdu Efendim! Ama ne yazik ki yalanlari hapsedemedim, onlar kaçip dilime geldi. Sana bazen de yalan söyledim. Cünkü ben, gerçekler içinde en serefli olmama ragmen en zayif bir yaratigim.
Içimde yeserttigim bir fidandir dostlugun. Dallari tüm uzayi kaplayacak genislikte, kökü de arzin merkezinden daha ötelerde... Yemyesil yapraklarindan en nadide kokular yayiliyor... Ki, her seherde gözyaslarimla sularim. Simsicaktir fidanin suyu. Cünkü yüregimden geliyor, ta derinlerden. Hiç susuz kalmadi fidan. Ben hep agladim. Sevgin o denli büyüdü ki, kendimi yaprak üzerinde bir zerre gibi hissetmeye basladim. Cünkü akan gözyaslarimda sadece konsantre olmus sevgi yoktu.
Gözyaslarimda haksizliklar karsisinda sesleri çikmayanlara karsi duydugum öfke vardi, onlarla beraber ayni mekânlari paylasmanin utanci vardi. Yeterince bir tepki koyamamanin çaresizligi vardi. En kötüsü de, fidanin kökünü -günde en az bes kez kovmama ragmen- her an kemirmek isteyen çagdas aç kurtlar. Buna ragmen fidan yemyesil. Onu böyle yesil tutan sadece sana olan sevgim Efendim!
Efendim, sen gittin bulutlar karartti ufuklarimizi. Günes simsicak isitmiyor, ay parlak degil eskisi kadar, yagmurlar merhametli yagmiyor artik. Her bir nimet yüzümüze tokat gibi çarpiyor. Gittin, hemen sonra, yasayanlar beden kalelerimize manciniklar yerlestirdi. Paslanmaz çelikten ördügümüz yüreklerimize kadar uzandi manciniklari ve direncimiz kirildi, düsman akin üstüne akin yapar oldu.
Gündüzleri bunaldik geceleri rüyamiza gelir misin diye bekledik. Ama bosunaydi bekleyisimiz. Cünkü biz manciniklarin ucundan tutmasini beceremedik. Içimizi bir vehin kaplamisti. Kendimiz türetip, kendimizi olmadik senaryolarla yillarca mahvettik. Biz variz Efendim, kendimize düsmandan daha düsman.
Ravzanda açan güller, artik bizim inisli yollarimizda kan agliyor. Sevr’deki örümcek, agini örmüyor. Güvercin ise asla yuva kurmuyor. Ve biz oturdugumuz yerden Ebabilleri bekliyoruz Efendim! Gönül gülümüze hüzün karalari sürüldü de rengi görünmez oldu, Bülbüller ise bu diyari terk edeli çok oldu. Efendim, siz gidince göz pinarlarimiz gözyasi matemine büründü. Yigitlerin sensiz sularda nice vurgunlar yedi. Güllerle imar ettigin gönül yuvalarimiz bozuldu, yerine kuru ve hoyrat dallarla insa edilen sevgiden uzak soguk bir mekân insa edildi.
Gönül Ciçegim, “sen” kokmuyor artik bu hoyrat iklimler. Dallar, ürkek serçeler gibi dökülen çiçeklerine agitlar yakiyor. Efendim, sen gidince muhacir düsler süsler oldu uykularimizi. Seni kokladigimiz düslerimiz tek teselli kaynagimiz. Þimdi muhacir düslerimiz de tipili, boranli gerçeklerin kusatmasi altinda. Dallarimizla vuruyorlar, mallarimizla vuruyorlar, çiçeklerimizle vuruyorlar bize. Hatiralarinla yüklü yüreklerimiz, mecnun nagmelere müptela simdi. Yakup’un hasreti var sana yangin yüreklerimizde.
Gönül Ciçegim, sana hep sevinçli haberler vermek isterdim. Beni hos gör ve beni makamindan uzaklastirma. Belki birgün size yazanlar, güzel seyler yazacaklar. Ama biz onlara güzellik birakabilecek mücadeleyi göze alabilirsek.
Efendim! Umutlarimiz, katillerin elinde silah; sevdalarimiz, çocuklarin elinde oyuncak. Isyan kapilarinin yüreklerde kilitli oldugu bir mevsimden yaziyorum. Mevsim ilkbahar aylardan Nisan. Yüregim kadar karanlik, yüregin kadar aydinlik gecelerde yazmak isterdim. Yildizlari kandil yapip koydum masama. Kulaklarimi tikadim “akilli füzelere”. Gözlerimi kapadim utancimdan. Ama gönül bahçelerimizin kanla sulanmakta oldugunu da sana, yazmadan vazgeçemeyecegim.
Içimde her bir mermide ölüp, yeniden dirilen bir nefer oldugumu düsünüyorum. Hani, “Ali Benim Aile efradimdir” demistiniz, sevgili torunlariniz omuzlarinizdan inmeyince secdeden dogrulmamistiniz. Iste o güzel insanlarin sehit edildikleri topraklarda yine mümin kani akiyor Efendim! Içimde kopan firtinalar o topraklardaki savasi durduramiyor. Gözyaslarimiz da kurumus. Ilk ve son silahima sariliyorum, yani dualarima.
Hayal denizine savuruyorum dualarimi, Ebabil olsunlar ve Ebreheleri kendi cehennemlerinde bogsunlar diye. Sessizligimi bent yaptim gözyaslarima. Ama çigliklarimi susturamadim gönül ülkemde. Sana, sana sesleniyorum! Efendim ne olur durdur bu gönül çigliklarini. Ne bir akilli füze yapabildik sesimizi duyuracak ne de bir Patriot. Ama çok lüks dairelerimiz var, sadece çalismadan dinlenmek için.
Efendim, gönül dünyamda isigin ana rengi gibi sayfalar açmak isterdim. Sonra renklendirmek isterdim güzellikler için. Sayfalarim kararsin istemezdim, gönül mahkememde.. . Sevgi bahçemin kapisini sonuna kadar açmak isterdim. Sabahin serinliklerinin müjdeler getirmesi ve bu müjdeyi her dogrultuda yaymam için Efendim!
Artik mektubuma son vermek istiyorum. Ne zamandan beri düsünüyorum. Zaman, Ebu Cehillerin veya Ebrehelerin zamani mi? Nefes almak istiyoruz Efendim bir nefes almak istiyoruz. Bize bir nefes alabilmemiz için dualar ediniz. Bize korkularimizi yenebilmemiz için de yardimci olunuz. Umudumu kaybetmiyorum. Inaniyorum ki, Firavunun atesinde nasil Ibrahimler yeserdiyse, bu sirk denizinde bogulmadan karaya çikacak Yunuslar da olacaktir. Umutla, sevgiyle bunu bekliyorum ve bu yolda gayret ediyorum.
Efendim, ismin gönüllerimizin tespihi. Yeseren dallarimizda bir kez gonca olman yeterlidir. Bize gönül Kâbe’ni açar misin? Bizi huzuruna kabul buyurur musun? Bize sefaat eder misin?
02.02.2002 / Kütahya
Dr.Hamza Yasar OCAK
Selam Sevgi ve Dua Ile