Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
CUMA VAKTİ VE İŞLERİN YOLUNA GİRMESİ
http://ezan.mollacami.com
Adamın biri eşeğine buğday yükleyerek değirmene varır. Eşeğin sırtındaki buğday çuvallarını indirir indirmez eşek kaçar ve kaybolur. Adam eşeğin peşine düşerek aramaya koyulsa Cuma namazını kaçıracaktır. Tam bu sıkışık anda tarla komşusu çıkagelir ve der ki: “Bugün sulama sırası senindir; hemen git, nöbetini kullanarak toprağına su ver. Sıranı kaçırırsan bir daha nöbet sana gelinceye kadar tarlanı sulayamazsın.” Adam Cuma namazını kaçırmamak için kaybolmuş eşeğini aramaktan vazgeçmişken bu defa da başına tarla sulama derdi çıkar. Dünyalık geçim bakımından işlerin her ikisi de birbirinden mühimdir. Eşeğin peşine düşmezse hayvancağız tamamen kaybolabilir ya da canavarların birine yem olur. Halbuki köylü eşeksiz geçinemez. Öteye beriye yüklerini kim taşıyacak ve neyin sırtına binerek yolculuğa çıkacak? Tarla zamanında ve düzgün aralıklarla sulanmadığı takdirde o yılki ekinler ya noksan olur ya da hiç olmaz. Bu da bir köylü için bütün ev halkının o yıl açlıkla karşı karşıya kalması demektir. Ayrıca buğday çuvalları da değirmende kalmaktadır. Adamın sırasını bekleyip ekini öğütmesi ve onu evine götürmesi lazımdır ki, karısı öğle yemeğine ekmek pişirebilsin. Adam işlerin hangisine koşayım diye düşünüp dururken Cuma namazının vakti gelip çatar. Hemen hatırına varlıkların biricik sahibi Allah’ın kesin emri gelir: “Cuma ezanı okunduğu zaman dünyalık işlerinizi bırakarak Allah’a ibadet etmeye koşunuz. Cumadan çıktıktan sonra işlerinize dağılarak helal yollardan geçiminizin peşine düşünüz.” Adam şöyle düşünür: “Az sonra Yüce Allah’ın kesin emri beni ibadet yerine çağıracaktır. Şu anda kafamı yoran dünyalık nimetlerle birlikte daha nice nimeti bana veren O değil midir? Üstün ve ortaksız bir gücün sahibi olarak O, verdiği nimetleri istediği anda geri alıp kulu çaresizlik içinde bırakacağı gibi elden kaçar gibi olan nimetleri kulunun eline ve emrine veremez mi? Öyleyse tamam, her şey ne olursa olsun, ben Cuma namazına gidiyorum.” Bu kesin karardan sonra saydığımız bütün sıkışık işlerini yüzüstü bırakarak camiye koşar. Dünyalık işlerinin kafa yoran düşüncelerinden sıyrılarak Allah’ın evine gider. Hatibin okuduğu hutbeyi can kulağı ile dinlerken hafta içinde yaptığı günahları bir bir aklından geçirir, daha önceki Cuma namazından çıkarken artık günah işlemeyeceğine gönülden söz verdiği halde sözünü tutamayarak yaptığı dine aykırı hareketlerden ötürü yüreğinde derin pişmanlık duyar. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan, her adımını O’nun emrine uygun şekilde atamadığı için samimi utanç duyar. Pişmanlık ve utancının manevi gözyaşlarıyla, gönlünü karartan günah pasları silinir. Allah’ın evinde O’na bağlılıklarının en samimisini sunarak Cuma namazını kıldıktan ve arınmış gönülle ibadet evinden sonra evine varır. Bir de ne görsün? Namazdan önce kafasını yoran ve neredeyse Cumayı kaçırmasına sebep olacak bütün işler sanki kendiliğinden oluvermiştir. Eşeği eve dönmüş, buğday öğütülmüş, tarlası da sulanmıştır. Yemek pişirip taze ekmek hazırlayan karısı sofrayı kurmuş, kocasının camiden beklemesini beklemektedir. Karısına “Bu işler nasıl yoluna girdi? Diye sorar, karısı da olanları anlatır: “Adamın birisi değirmene gitmiş, kendisinin sanarak bizim buğdayları öğütmüş, çuvalları evine getirince yanlışlık yaptığını anlamış ve bize göndermiş. Eşek de az önce kendiliğinden dönerek eve geldi. Komşunun tarlasını doldurup taşan su,bizi tarlaya akarak toprağımızı sulamış ve işte işler gördüğün gibi yoluna girmiş” Adam kullarının her işini yoluna koyan yüce Allah’a şükürler ederek karısı ve çoluk çocuğuyla birlikte sofraya oturur. Allah hepimizi dünyalık işleri uğruna “hayati” vazifelerini ihmal etmemeyi beceren ve böylelikle iki cihan saadetine eren kullarından eylesin, amin!
Kaynak : Genç Beyin Dergisi Ekim 2005 sayısı sayfa 46
http://ezan.mollacami.com