Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Yaratandan Ötürü

YARATAN'DAN ÖTÜRÜ



İnsan, doğumla birlikte bu dünyaya adımını atar. Anne ve babasının mutluluğuyla hayata “merhaba” der.

Günler, haftalar, aylar…

Çocuk, ailenin sevgi çiçeği halinde büyür, emekler, yürür. Dünya denilen mekânda, başarılı ve mutlu biçimde yaşamak için.

Yıllar geçer, çevresiyle tanışır. Onun için hayat, toplumsal yönüyle öne çıkmaya başlar.

Allah, insanı sosyal bir varlık olarak yaratmıştır. Bir toplum içerisinde insanî değerlerle birlikte insan olmanın görev ve sorumluluklarıyla iç içe yaşar insan.

Dünyanın düzeni böyle kurulmuş: Her doğan, bu düzenin yeni bir bireyi olarak hayata katılır. Toplumsal kurallarla tanışır. Yaratıcının emir ve yasakları, onun hayatını düzenlemesinde ona kılavuzluk eder. Ya da çeşitli nedenlerle ilahî çağrıya yüreğini kapatır, hevâ ve hevesleriyle hayatını yaşar (!)

Hayat, insanın duygu, düşünce ve davranışlarıyla bir anlam kazanır. Başarı ve mutluluğun paylaşıldığı, ebedî hayata hazırlanıldığı bu süre, ne yazık ki kimi insanlarca “sorumsuzca yaşanılacak bir zaman dilimi” biçiminde algılanır. Bu yanlış anlayışla bu sürenin içi doldurulmaya çalışılır.

Toplum halinde yaşayan insan, ilahî ve toplumsal kurallara uyduğu sürece sosyalleşir, başarıyı yakalar, mutluluğu tadar.

Bizleri yaratan, mutluluğumuz için rehberler, kılavuzlar göndermiştir. Peygamberler ve kutsal kitaplar, ilahî emir ve yasaklar yolumuzu bu anlamda aydınlatan ışıklardır. Bu ışıklarla birlikte, toplum hayatımızda mutlu olmak için reçeteler de sunulmuştur. Bu reçetelerden biri de hoşgörülü olmaktır.

Hoşgörü penceresinden hayata, insanlara bakmak…

İnsana saygı ve sevgi duymak. Bütün varlıkları Yaratıcının eseri olarak görmek ve Yunus Emre gibi: “Yaratılmışı hoş gör/Yaratandan ötürü .” demek. Hoşgörüyü ilke edinmek.

Çevremizdeki insanların söz ve davranışlarını, kendi duygu ve düşüncelerimizle değerlendiririz. Beğendiklerimizi onaylarız, takdir eder, alkışlarız. Beğenmediğimiz söz ve davranışlara da tepkilerimizi gösteririz. Ama nasıl ve hangi boyutta?. Bu tepkilerimizin saygı, sevgi ve hoşgörü çerçevesinde ortaya çıkması önemli.

Tepkilerimiz, hoşgörülü yaklaşımla kırıcı olmaktan çıkar, yapıcı bir hüviyet kazanır. Bu yaklaşım, bizim gibi düşünmeyen, davranmayan insanlara tahammül etme alışkanlığını da kazanmamıza katkı sağlar. Herkes bizim gibi düşünmek zorunda da değil ayrıca. Bunu da fark ederiz.

Zaman zaman, “Onların yerinde olsaydım, ben de öyle davranırdım?”, “Davranışı pek de yanlış değil hani!” gibi düşüncelere kapıldığımız da olur.

Hoşgörüyle, bencil yanımızı paylaşımcı olmaya çeviririz. Paylaşmayı öğreniriz. “Acılar paylaştıkça azalır, sevgiler paylaştıkça artar.” gerçeğini fark ederiz. Paylaşırız, rahatlarız, mutlu oluruz.

Hayat, ona nasıl bakıyorsak bize öyle görünür. Olumsuz, hırçın, mutsuz, bencil bakış bizi mutsuzluğa sürükler. Hayata olumlu ve hoşgörülü baktığımız ölçüde mutluluğu doyasıya tadarız.

Birlikte yaşıyoruz. Akrabalarımız, iş arkadaşlarımız, komşularımız... İstesek de istemesek de birlikte görev yaptığımız insanlar var. Bu insanlarla aynı iş yerini, aynı dünyayı paylaşmak zorundayız. İşin, hayatın gerçeği bu!

Bu noktada hoşgörü, tahammül ve saygıya sığınmak durumundayız.

Yalnızca insana değil, bütün yaratılmışlara hoşgörü...

Yaratılmış bütün varlıklara. Hayvana, bitkiye, cansız varlıklara bile hoşgörü, saygı, sevgi…

Vahşet ve dehşetle insan öldüren, zulmeden, merhametsizlerin bulunduğu bu dünyada, yolda yürürken bir körpe fidanı kıran, yola tüküren, yalan söyleyen, insanları rahatsız edecek boyutta bağıran, küfreden, hakaret eden, trafikte canavarlaşan, bir hayvanı taşlayan, ona eziyet etmekten adeta zevk duyan vb. insanların varlığı, bu saygı, sevgi ve hoşgörüye ne derece muhtaç olduğumuzu göstermiyor mu?

Kâinat büyük bir gemi. Güneş dünyamızı aydınlatan ışığımız, lambamız. Bizler, bütün varlıklar bu gemide yol alan yolcular.

Gemimizin kazasız, belâsız yol almasını mı istiyoruz?

Lütfen birbirimize saygı, sevgi, hoşgörü…

Yaratandan ötürü…

Rıfkı Kaymaz


Serbest Kürsü

MollaCami.Com