Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Annenle-babanla dünyada iyi geçin
Halis ECE
Annenle-babanla dünyada iyi geçin
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘Öf!’ bile deme; onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle, (tatlı ve yumuşak konuş). Onlara acıyarak tevazu kanadını (yerlere kadar) indir (alçakgönüllülükle onlara daima kol-kanat ger) ve ‘Yâ Rab, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse (şefkatle yetiştirmişlerse) Sen de kendilerine (öylece) rahmetinle muamele eyle’ diye dua et.” (1)
Ebû Hüreyre’den (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Bir adam, ‘Yâ Rasûlellah, güzel sohbet (ve iyiliğim)e inananlardan en fazla hak sahibi olanı kimdir?’ diye sordu. Rasûlellah (s.a.v.), ‘Annendir, sonra da annendir, daha sonra yine annendir. Ondan sonra baban, daha sonra (derece derece) diğer yakınlarındır’ buyurdu.” (2)
Bir Müslümanın, anne-babası müşrik bile olsa onlarla iyi geçinmenin yollarını araması gerekir. Şayet fakirseler, nafakalarını temin etmesi şarttır. Rabb’imiz buyuruyor ki:
“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Çünkü anası onu, zayıflık üstüne zayıflıkla (nice sıkıntılarla) taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (İşte bunun için önce) bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Dönüş, ancak banadır. Bununla beraber eğer her ikisi de bilmediğin bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman (müşrik olman) hususunda zorlarlarsa, onlara itâat etme. Fakat, onlarla dünyada iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna tâbi ol. Nihayet dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yapmış olduklarınızı haber veririm.” (3)
Bu âyetler, Sa‘d bin Ebî Vakkas (r.a.) ile anası Hakında nâzil olmuştur. Sa‘d (r.a.), anasına son derece itaatkâr bir kimseydi. Müslüman olduğu zaman, anası:
— Ey Sa‘d, sen ne yaptın? Eğer bu yeni dini bırakmazsan, yemin olsun ki; ben yemem-içmem, nihâyet ölürüm. Sen de benim yüzümden, “Hey anasının katili!” diye kötü bir isimle anılırsın, demişti.
Hazret-i Sa‘d:
— Yapma ana, ben bu dîni hiçbir şey için terk etmem, deyince, o da iki gün iki gece yememiş, kuvvetten düşmüştü. Bunu gören Hz. Sa‘d’ın (r.a.), son sözleri ise şunlar olmuştu:
— Anneciğim! Bilesin ki, vallâhi yüz canım olsa da birer birer çıksa, ben bu dini hiçbir şey için terk edemem. Artık ister ye, istersen yeme...
Zira Cenâb-ı Hak, “müşrik olman hususunda zorlarlarsa, onlara itâat etme. Fakat, onlarla dünyada da iyi geçin” buyuruyordu.
İmâm Kurtubî (rh.) el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân isimli eserinde demiştir ki: “Anne-babaya, mârûf olan (yani şer’-i şerîfe, İslâm şeriatına aykırı olmayan, Allâh’a isyan olmayan) hususlarda itâat etmek gerekir. Günah işlemek, şirk koşmak veya farzlardan birisini terk etmek gibi hususlarda, herhangi bir emir verirlerse, itaat edilmez.” (4)
Ashaptan (r.anhüm) bir zât Rasûlüllah Efendimiz’e (s.a.v.), “Ben kime iyilik edeyim?” diye sormuştu. Buyurdular ki: “Annene, sonra yine annene, sonra yine annene.” “Ya ondan sonra?” dedi. “Babana” buyurdular. (5)
Bu mevzûda Hanefî fukahâsının-âlimlerinin görüşleri ittifakla şöyledir:
Anne-baba fakir oldukları müddetçe, gayr-i müslim bile olsalar, onların nafakası mükellef olan evlâdın üzerine vâciptir. Bu, Allah Teâlâ’nın, ‘Onlarla dünyada mâruf bir şekilde geçin’ emrine dayanır. Bu âyet-i kerime, kâfir olan anne-baba Hakında nâzil olmuştur ve Rasûlüllah (s.a.v.), ‘mâruf’u ‘hüsn-i muâşeret’ yani iyi geçinme olarak tefsir etmişlerdir.
Kaldı ki evlâdın, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetler içerisinde rahatça yaşarken, anne-babasını açlığa, sefalete terk etmesi mâruftan değildir.
Yine Sevgili Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.), anne-babasının nafakası Hakkında suâl eden bir gence, ‘Sen ve malın, baban içindir’ buyurmuşlardır. Bu mânâ, evlattan hem erkeğe hem de kadına şâmildir. O bakımdan her ikisi üzerine de vâciptir. (6)
Velhâsıl, anne-baba gayr-i müslim de olsa, günaha ve isyana iştirak etmeksizin Allâh’ın rızâsına uygun şekilde onlarla iyi geçinmek gerekir. Yeme-içme, giyim-kuşam, yatıp kalkma gibi ihtiyaçlarını karşılamak, onlara eziyet etmemek, ağır söz söylememek, hastalandıklarında alâkadar olmak, vefatlarında defnetmek gibi dünyaya ait hizmetlerini yerine getirmemiz şarttır, boynumuzun borcudur.
Dünyevî hüküm bu. Din işine gelince; bu hususta da Rabb’imizin, “Bana dönenlerin yoluna tâbi ol. Nihayet dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben size, yapmış olduklarınızı haber veririm” fermanına uyacağız. Rasûlüllah Efendimiz’in ve vârisleri olan âlimlerin gösterdiği yolda yürüyecek, son nefesimize kadar itaat ve teslimiyetten ayrılmamaya, isyandan uzak durmaya gayret edeceğiz. Zira başka kurtuluş yolu da, çaresi de yok.
***
Dilerseniz bu mevzuda yine Sevgili Peygamberimize (s.a.v.) kulak ve gönül verelim…
“Abdullah b. Mes’ud’dan (r.a.) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlüllah’a (s.a.v.), ‘Hangi iş (ecir ve sevap bakımından) daha üstündür?’ diye sordum. O, ‘Vaktinde kılınan namazdır’ buyurdu. Ben, ‘Sonra hangisidir?’ dedim. O, ‘Anne-babaya iyilik etmektir’ buyurdu. Ben, ‘Daha sonra hangisidir?’ dedim. Rasûlüllah (s.a.v.), ‘Allah yolunda cihaddır’ buyurdu.” (7)
Ve yine buyurdu ki, “Rabb’in rızası babanın rızasını kazanmakta, Rabb’in gadabı da babanın gadabında gizlenmiş bulunmaktadır.” (8) “Baba cennet kapılarının ortasıdır. Dilersen (yani ondan uzak kalmayı göze alabiliyorsan) o kapıyı kaybet, yahut (yoksa) onu koru.” (9)
Sözün özü; cennet annelerin ayağının altında, babaların rızasında/hoşnutluğunda gizlenmiştir. Sonsuz hayatın nimetlerini, Cennet ve Cemâl-i ilahiyi arzu edenler, Allah’a kulluk vazifelerinin yanında anne-babalarını da hoşnut etmeye çalışmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki, “Allah Teala iki kimseye(cezasını) acele verir:
1. Azgınlıkta haddi aşana,
2. Anne-babasına isyan edene/başkaldırana.” (10)
***
VEFÂT EDEN ANNE-BABA ADINA İYİLİKTE BULUNMAK
Ebû Übeyd Mâlik b. Rebîa es-Saîdî (r.a.) bir gün, “Ey Allâh’ın Resûlü, anne ve babamın vefâtlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sormuştu. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, “Evet vardır. Onlara duâ, onlar için Allâh’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babanın akrabalarına karşı da sıla-i rahmi îfa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak” (11) cevabını vermiştir.
İbn Abbas’tan (r.anhüma) rivâyet olunan bir hâdis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Bir adam gelerek, ‘Ey Allâh’ın Resûlü! Annem vefât etti. Ben onun için tasaddukta bulunsam/sadaka versem-hayır işlesem ona faydası olur mu?' diye sordu. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), ‘Evet’ buyurunca, adam; 'Benim meyveliğim var. Sizi şâhit kılıyor ve onu annem için tasadduk ediyorum’ dedi.” (12)
Sa’d b. Ubâde (r.a.) hadîsinde ise, ölünün arkasından yapılacak sadakanın hangisinin daha efdâl olduğu beyan edilmektedir. Hz. Sa’d (r.a.) şöyle anlatıyor: ‘Ey Allâh’ın Resûlü, dedim. Annem vefat etti. (Onun adına) yapacağım sadakanın hangisi faziletlidir?’ Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), ‘SU’ buyurdular. Bu cevap üzerine Sa’d bir kuyu kazdı ve, ‘Bu kuyu Sa’d’ın annesi için’ dedi.” (13)
Dünyaya gelmemize vesîle olan, bizleri büyüten, yetiştirip adam eden, üzerimizde çok büyük hakları olan anne - babalarımıza; hayatta iken hizmet edip itaatte bulunmak, “öf” bile demeyip gönüllerini kırmamaya gayret göstermekle mükellef/yükümlü olduğumuz gibi, vefatlarından sonra da unutmamak boynumuzun borcudur. Onlar için Kur’an okumalı, duâ, istiğfar, hayır ve hasenâtlar yapıp ruhlarına hediye etmeliyiz. Mü’mine yakışan budur. Hayırlı evlat buna denir.
***
VEFAT EDEN ANNE-BABA HAKLARININ ÖDENMESİ İÇİN BİR BAŞKA USÛL
Anne-babanın haklarının ödenmesi için, çarşambayı perşembeye bağlayan gece, akşamla yatsı arasında, 2 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte:
7 Fâtiha-i şerife, 7 Âyetü’l-Kürsî, 5 İhlâs-ı şerif, 5 Felak sûresi, 5 Nâs sûreleri okunur. Bu namazın sevabı anne-babaya gönderilir. (14)
Rabbim cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i anne-baba hakkıyla çıkartmasın huzuruna… Âmin.
DİPNOTLAR
(1) el-İsrâ, 17/23-24
(2) Müslim, Sahîh, c. 8, s. 2.
(3) el-Lokman, 31/14-15.
(4) İmâm Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire, 1867, 14, 64.
(5) Buhârî, Sahîh, Edep, 2.
(6) İmâm Mergınânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyetü’l-Mübtedî, 2, 46; Molla Hüsrev, Düreru’l-Hukkâm, 1, 418.
(7) Müslim, Sahîh, c. 1, s. 63.
(8) Tuhfetü’l-Ahvezî (Tirmizî şerhi), Matbatü’l-Fecâleti’l-Cedîde, Kahire, 1967, c. 6, s. 25
(9) Tuhfetü’l-Ahvezî, c. 6, s. 25.
(10) Feyzu’l-Kadir, Matbaa-i Mustafa Muhammed, Mısır, 1938, c. 1, s. 151.
(11) Ebî Dâvud, Sünen, Edep 12
(12) Buhârî, Sahîh, Vesâyâ, 15
(13) Ebû Dâvud, Sünen, Zekât 42
(14) Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neştiyat, İstanbul, 1983, s. 57
İmam Gazalî (k.s.) hazretlerinden:
“Haram veya helal olup olmadığı hususunda şüphe bulunan şeylerde anne-babaya itaat farz iken, Allah Teala’nın yasaklamış olduğu haramlarda itaat farz değildir. Hatta anne-baba senin yalnız değil de onlarla birlikte yemek yemeni isteseler, onların bu isteğini yerine getirmen gerekir. Aynı şekilde mubah veya nafile ibadet için bir seyahate çıkarken, onların izinlerini mutlaka almalısın. Üzerine farz olan haccı bile eğer annen-baban istemiyorlarsa tehir etmen/ertelemen gerekir. İlim öğrenme maksadıyla gurbete çıkmadan önce de, onların izinlerini alman lazımdır.” (İhyâu Ulûmi’d-din, 2, 218)
Allah c.c. Razi olsun. Anne babaya nasıl davranmamız icap ettiğini çok güzel ifade etmişsiniz. Mevla onlara layık evlat olmayı nasip etsin.
H.z Allah yolunda vefakâr,cefakâr,ivazsız,garazsız,hizmet edenlerden eylesin bizleri...
Teşekkür ederim sevgili ECYAD... Allah senden de râzı olsun. Duaların için nâ-mütenahi "âmin"ler...
Selam ve dua ile...