Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Cumhuriyetiin temel yanlışı (Prof. Dr. Eser Karakaş)
Prof. Dr. Eser Karakaş, Star Gazetisi, 20 Mayıs 2007 Pazar
Cumhuriyetin temel yanlışı
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 84. senesinde, yüzüncü yaşına hızla yaklaşıyor ama bu önemli kurum hálá çocukluk hastalıklarından kurtulabilmiş değil.
1925-1926 senelerinin temel meseleleri olan şeriat endişesi ve bölücülük, 2007’de hálá temel meseleler ise ortada bir sorun olduğunu aklı başında herkesin kabul etmesi lazım diye düşünüyorum.
2007 senesinde hálá ve hálá askerler muhtıra veriyorsa ve siyaset sınıfının azımsanmayacak bir bölümü ‘bu muhtıranın her satırına’ katılıyorsa, mayo reklamları hálá ve hálá mesele olabiliyorsa ortada gerçekten bir sorun olduğunu kabullenmek gerekiyor.
Cumhuriyetin inşaa senelerindeki bazı şeyleri anlayabiliyoruz ama bu inşaat ve getirdikleri 84. senede hálá çocukluk hastalıklarından kurtulamamışsa üzerinde hepimizin düşünmesi şart.
Bu başarısız görüntünün arkasında kanımca iki temel neden yatıyor; birincisi inşaat sürecinin hatalı başlaması ve böyle devam etmesi, ikincisi ise inşaatın ilk günkü koşullarda devam etmesinden birilerinin ciddi rantlar kazanıyor olması ihtimalleri.
Ben bu yazımda daha ağırlıklı olarak ilk ihtimal yani inşaa sürecinin yanlış temellendirilmesi teması üzerinde duracağım.
Yanlış temellenmenin çeşitli veçheleri var ama kanımca bunlardan biri çok ağır basıyor ve sistemi gerçekten kilitliyor.
***
Bu temel kilit Cumhuriyetin eski hurafeleri yani dinsel olduğunu düşündüğü hurafeleri; milliyetçi, din dışı hurafelerle ikame etmeye çalışması ve Cumhuriyetin yüzüncü yılına yaklaşırken hálá bu temel hatada ısrar etmesidir.
YÖK’ün en son yayınladığı Denklik Yönetmeliği’nin ilgili maddesi de, YÖK Başkan Vekili’nin gerçekleri yansıtmayan açıklaması da bunun çok yeni bir kanıtıdır.
Şayet eski bir dinsel hurafeyi yeni, din dışı, mesela milliyetçi bir hurafe ile ikame etmek isterseniz burada söz konusu iki hurafe arasında din dışı milliyetçi hurafenin pek şansı olmayacaktır.
Nedeni çok açıktır; dinsel olduğunu söylediğiniz hurafe on beş asırlıktır ve en azından on asırdır da Türkler arasında yaygındır, din dışı milliyetçi hurafeler ise daha yüz yaşına girmemişdir ve birincisinin köklülüğü karşısında nev zuhur hurafelerin çok şansı yoktur.
Şayet Cumhuriyet daha ilk kuruluş günlerinden beri eski hurafelerin yerine hurafesizliği, şüpheciliği, özgür eleştiri ortamını getirmeye çabalasaydı bugün geleceğimiz noktanın çok farklı olacağı kesindi.
Doğrudur, Cumhuriyet söylem düzeyinde daha bilime uygun gibi duran yöntemleri kabullenmiştir ama başta eğitim ideolojimiz olmak üzere somut gerçeklik böyle olmamıştır.
Cumhuriyetin yüzüncü yılına yaklaşırken yurtdışında okuyan öğrencinin, akademik zenginlik ortamının gereği olarak, programı dışından seçtiği derslerin içeriğinin YÖK yasasının ünlü 4. ve 5. maddelerine aykırılığı varsa denkliğinin verilmeyeceğini söyleyebilmek gırtlağa kadar din dışı milliyetçi hurafelere saplanmak değilse nedir acaba?
Sözün özü
Hurafelerle mücadele edebilmenin yegane yolu gençliğe kuşkuculuk temelli düşünceyi aşılayabilmek idi ve Cumhuriyet bu sınavda maalesef başarısız olmuştur.
‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ tiradları ile kuşkuculuğun egemen kılınamayacağı belli idi ve bu mağlubiyet sonrası Türkiye 2007 senesinde hálá ve ancak mayo reklamı ve muhtıra konularını konuşabilen bir ülke görüntüsü veriyor.
Her ramazan ayında oruç tutmayan öğrencilere birilerinin saldırdığı, askeri binaların dış cephelerine ‘Orduya sadakat şerefimizdir’ ibarelerinin yazılabildiği bir ülkede gündemi fizik ya da ekonomi nobellerinin oluşturmasını herhalde kimse beklemiyor.
Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in de bu hurafe ortamının gereği olarak tek nobelli yazarımızı tebrik etmemesine şaşmayalım.