Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Yürü ki Sohbet-i Sultan Senindir Bu Gece
Yürü ki Sohbet-i Sultan Senindir Bu Gece
Hakîkî mânâda kâinat ve onun gerçek yorumu Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'le anlasilmis ve O'nun tarafindan anlatilmistir. Eger Allah Resûlü, kâinatin mânâsini ve kâinat gerçegini anlatmasa, mânâlandirmasa ve yorumlamasaydi, kâinat mânâsiz ve karisik bir kaostan ibaret kalacakti.
Oysa kâinat, baslangiçtan sona kadar,belli bir gâyenin takip edildigi bir silsileden ibarettir ve insanlik,bu hakikati de Efendimiz'in mübarek beyanlarindan ögrenmektedir.
Allah Resûlü,mübarek bir beyaninda"Allah'in ilk yarattigi sey benim nurumdur." buyurmustur.Bu,tecellinin bir yanidir.Tecellinin bir diger yani da, Kâbe'yle ilgili olanidir. Zira Kâbe,insanlarin kalblerinin vahdetini saglayacak bir binadir ve insanlarin yanlis yere yönelmemeleri için yapilmistir.Fakat haddizatinda Kâbe,arzin merkezinden Sidretü'l-Müntehâ'ya kadar, arz yaratildigindan beri etrafinda meleklerin tavaf ettigi muallâ bir yerdir.Orasi bir tecelligâh-i ilâhî ve bir metâf-i kudsiyândir.Bu,Kâbe'nin mülk yönüdür.
Mekke ise,Kâbe'nin zarfi gibidir.Mekke, böyle yüce bir mânâya zarf olmasi itibariyla büyük bir kiymet kazanmis ve mübarek bir yer olmustur.Kâbe'yi sînesinde barindiran Mekke'ye gelisigüzel "ana" denmemistir.Kur'ân,onu dogrudan dogruya "Ümmü'l-kurâ- Bütün beldelerin anasi" olarak isimlendirmistir.(Bkz. En'âm Sûresi,6/92;Suarâ Sûresi, 42/7) Cünkü,bütün beldelerin Kâbe ile bir göbek bagi vardir.Ve bütün beldelere hükmedebilecek evrensel bir peygamber ancak Kâbe'de dogabilir.Dolayisiyla Kâbe gibi, Mekke de metâf-i kudsiyân olmus,Hz. Âdem'den bu yana bütün kudsîler hep oraya kosmus ve onun hariminde ölmek istemislerdir.Ehl-i tahkikin kesif ve ifadelerine göre, insanlarin tavaf ettigi o yerde yüzlerce peygamberin medfeni (kabri) vardir.
Bütün bunlari sunun için arz ediyorum: Peygamber Efendimiz'in(sallallahu aleyhi ve sellem)dünyayi tesriflerine mekân olarak baska herhangi bir yerin rahm-i mâder olabilmesi mümkün degildir.Eger Allah,varlik arasinda en kudsî yer olarak Kâbe'yi görmüsse ve Beytullah binasi da buna bir isaret ise,ayrica "Allah'in baktigi yer orasidir, Cenâb-i Hakk'in isim ve sifatlarinin halîtasi buradadir."denmisse,süphesiz Peygamber Efendimiz'in (aleyhi ekmelü't-tahaya) dünyayi sereflendirecegi yer de, en mübarek "Buk'a" sayilan Kâbe olacaktir.
Semâda böyle bir sehrayin görülmemisti
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Kâbe'yi görmüs, ondaki esrari, âlem-i sehâdetteki bir insanin kabiliyet, istidat ve zâhir-bâtin bütün hisleri ve tecessüsleri ile alabildigi kadar almistir.Oysaki Kâbe'nin hakikati,göklerin ötesinde,
Sidretü'l-Müntehâ'dadir.Efendimiz'in miraci da Sidretü'l-Müntehâ ile noktalanmistir. Bir taraftan Nebiler Serveri (sallallahu aleyhi ve sellem) Miraç'ta semalarin eteklerini cevherlerle doldurmus, onlar da O'nunla seref kazanmislardir.
Cünkü onlara, o güne kadar bekledikleri O Dürr-i Yektâ'nin soluklari ulasmis ve onlara bir visal yasatmistir. Diger taraftan Efendimiz,miraç esnasinda degisik yerlere ugrayip geçmis, her yerde kendisine "Top senin, çevkân senin." denmis ve O, bu muhtesem istikballe gidip tâ Sidretü'l-Müntehâ'ya kadar yükselmistir. Sidretü'l-Müntehâ, O'nun için bile asilmaz bir yerdir.Zira orasi, insan ufkunu asan bir hazîredir.Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de nihayetinde diger varliklar gibi yaratilmis biridir.
Evet, Sidretü'l-Müntehâ'ya kadar Efendimiz'in geçtigi yerler,O'nunla sereflendirilmislerdir. Cünkü simdiye kadar böylesine uzun bir yolculuk yapacak,Sidretü'l-Müntehâ'ya ulasacak ve bizzat Mütekkellim-i Ezelî'den kelâm ahzedecek dereceye hiç kimse yükselememistir.
Ayrica Efendimiz, peygamberligini sema ehline göstermek için bütün gökleri dolasmis, basta diger peygamberler olmak üzere bütün gök halki, Medinelilerin hicret esnasinda Allah Resûlü'nü "Üzerimize ay dogdu..." diyerek karsiladiklari gibi,O'nu büyük bir cosku ile istikbal etmislerdir.Efendimiz, pek çok kapidan geçmis, kendisini karsilayanlari,hattâ kendisine refakat eden Cibrîl'i bile belli bir noktadan sonra geride birakmis ve her seye perdesiz, engelsiz ulastigi bir noktada Kâbe'nin Sidretü'l-Müntehâ'daki hakikati ile yüz yüze gelmistir.
Allah Resûlü, mirâci anlatirken,"Öyle bir noktaya ulastim ki,kader kalemlerinin cizirtilarini duydum."buyurmustur. Efendimiz'in Sidretü'l-Müntehâ'da Cenâb-i Hakk\'in cemalini kemmiyetsiz, keyfiyetsiz, hâilsiz ve perdesiz bir sekilde müsahede etmesi de söz konusudur. Ayrica O (sallallahu aleyhi ve sellem),enbiyâ-i izâmi da ayniyet içinde müsahede etmis,onlarla zaman üstü görüsüp konusmustur. Iste Insanligin Iftihar Tablosu, böyle bir buudda seyahatini yaparken,Kâbe'nin hakikati ile de bulusmus ve böylece kendisini besleyen anayi tanimis,onun elini öpmüs ve onunla denk hale gelmis veya onu asmistir.
Bu, O'nun için hem anasina karsi bir hasret giderme, hem de o terbiye ve edep insanina, terbiyesini ortaya koyma firsati,gök ehline de bu büyük vuslati gösterme merasimi idi. Bu sehrayinde belki de,bizim bilemedigimiz âlemlerde binlerce,yüz binlerce sahaplar saga sola saçilmistir.Cünkü yeryüzü yaratildigi günden itibaren gökteki yildizlar böyle bir sehrâyine asla sahit olmamislardir.Öyle ki o gece âdeta yildizlar,kaldirim taslari gibi o Dürr-ü Yektâ'nin ayaklarinin altina serilmistir.Evet,O'nun ruhunun vüs'ati ile mesele ele alininca,zaten bunu baska bir sekilde ifade etmek de mümkün degildir.
ÖZETLE
1- Allah Resûlü, Kâbe'yi görmüs, ondaki esrari, alabildigi kadar almistir.Oysaki Kâbe'nin hakikati, göklerin ötesinde, Sidretü'l-Müntehâ'dadir. Efendimiz'in miraci da Sidretü'l-Müntehâ ile noktalanmistir.
2- Efendimiz, peygamberligini sema ehline göstermek için bütün gökleri dolasmis, basta diger peygamberler olmak üzere bütün gök halki,Medineliler gibi,O'nu büyük bir cosku ile istikbal etmislerdir.
3- Nebiler Serveri seyahatini yaparken,Kâbe'nin hakikati ile de bulusmus ve böylece kendisini besleyen anayi tanimis,onun elini öpmüs,hasret gidermis ve onunla denk hale gelmis veya onu asmistir.
10 Agustos 2007, Cuma
F.Gulen
Selam Sevgi ve Dua Ile