Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Filistin'i kim sattı?
İkinci Abdülhamid 'in sıkı tedbirlerini bazı memurların hainliği deldi.
Akka’nın eski Umumı Müdürü Nabluslu Muhammed Tevfik, Bihke’nin eski Reji Müdürü Muhammed Said ve Bihke’ye bağlı Bihar Nahiye Müdürü Beyrutlu Suphi Efendiler’in raporu, Filistin topraklarının rüşvet ve para hırsıyla Yahudiler’e gittiğini ispatlıyor.
Yahudilerin, Filistin'e yönelik yerleşme, yurt ve bağımsız ülke kurma operasyonları Temmuz 1882'lerde resmen başlamıştır. Önceleri Batılı Yahudi zenginlerin Filistin'den para ile Yahudiler için Osmanlı'dan toprak satın alma girişimleri ile başlayan bu operasyonlar, siyonizmin lideri Theodor Herzl'in 1896-1902 yılları arası tam beş defa İstanbul'u ziyaret ederek amacına ulaşmak için yaptığı girişimlerle yeni bir boyut kazanmıştı.1 II. Abdülhamid Theodor Herzl'in her teklifini -vaat ettiği para ve medya desteğine rağmen- kesin bir dille reddetmiş, padişah, arkadaşı Newlinski aracılığı ile Theodor Herzl'e şu ültimatomu göndermişti:
''Eğer Bay Herzl, senin arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsüldar kılmışlardır. o bizden ayrılıp uzaklaşmadan, tekrar kanlarımızla örteriz. Benim, Suriye ve Filistin alaylarımın askerleri birer birer Plevne'de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi bile geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Devlet-i Aliyye bana ait değil, Türk milletinindir. Ben onun hiç bir parçasını veremem. Bırakalım Musevi'ler milyonlarını saklasınlar; benim imparatorluğum parçalandığı zaman Filistin 'i karşılıksız ele geçirebilirler.Fakat yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak, bu ülke taksim edilebilir. Ben, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına asla müsaade edemem.” 2
“Filistin’i Satmayız.”
Fakat buna rağmen bugün olduğu gibi dün de Yahudiler Avrupa'da ''Ermeni Meselesi''nde Türkiye'yi destekleyecek, Osmanlı'nın Avrupa'daki borçlarını ödeme girişiminde bulunanacak, hatta 30 milyon sterlini bulan tüm Osmanlı borçlarını Filistin'e karşılık tasfiye etme ve ödeme girişiminde bulunacaklardı. Hiç 0lmazsa Hayfa dahil Akka sancağı kendilerine verilmeliydi. Fakat Osmanlı yetkilileri, buna karşılık, Yahudi girişimcilere ekonomik bazı imtiyazlar verebileceklerini, ama asla Filistin'i vermeyeceklerini söylüyorlardı.
Washington'daki Osmanlı Büyükelçisi Ali Ferruh Bey, 24 Nisan 1899'da bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte "Ceplerimize milyonlarca altın doldursalar; hükümetimiz Arap memleketlerinin hiç bir bölümünü satmak niyetinde değildir'' diyordu. Ali Ferruh Bey aynı beyanatında, Filistin meselesinin ekonomik değil, siyasi bir mesele olduğunu, bu nedenle de Maliye Nezareti'ni ilgilendirmediğini söylemişti.3
Siyonistlere Tedbir
II. Abdülhamid, sadece Siyonistlerin teklifini reddetmekle kalmamış, onlara karşı Filistin'e yerleşmemeleri için etkin önlemler de almıştı. Bu nedenle de büyük güçler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulmuş, Musevilerin Siyonistleşmesini engellemeye çalışmış, Duhuliye Nizamları hazırlatmış, Siyonistlerin yabancı himaye elde etmelerini önlemek için çaba harcamış ve Filistin'den Yahudilerin arazi satın almalarını yasaklamıştı.
Önce Alman İmparatoru II. Wilhelm ile görüşerek ona Herzl'in tasarısının (Siyonizmin) ''Osmanlı'nın toprak bütünlüğü ve egemenliği'' prensibiyle bağdaşmadığı anlatılmış, daha önce Siyonizme destek veren Almanya 1900'lerde bu tavrından vazgeçmişti. Ağustos 1903'de Rus İçişleri Bakanı Plehve, Dr. Herzl'e bir mektup yazarak, “Amacı Filistin'de bağımsız bir devlet kurmak olduğu sürece Rus Hükümeti olarak Siyonizm'in arkasındayız'' diyordu. Ancak kısa bir süre sonra Rusya bu vaadini unutarak Siyonizmi desteklemekten vazgeçmemişti. Fransa Hükümeti, Filistin'i asırlardır göz diktiği Suriye'nin içinde mütalaa ettiğinden Siyonizme zaten karşı idi. Ancak İngiltere ve ABD'de Siyonistlere büyük bir destek vardı.
II. Abdülhamid, Amerika'da çok etkin olan Yahudi lobisini Siyonizmden vazgeçirebilmek için 1898'de Amerikalı Müslümanların lideri Muhammed Webb aracılığı ile Amerikan Yahudilerinin lideri Richard Gottheil'e ulaşmayı başarmış, ona, ''Filistin'e Yahudi iskanı'' emelinden vazgeçme çağrısı yapmıştı, Osmanlı devleti, özellikle Amerika ve Rusya'daki dindar ve reformcu Yahudi gruplarla temas kurmuş, özellikle onlara, Filistin'de bağımsız bir devlet kurulursa vatandaşı oldukları ve müreffeh yaşadıkları ABD ve Rusya gibi ülkelerde herşeylerine el konulacağını, kendilerinin hiç bir maddi imkanı olmayan Filistin'e sürüleceklerini anlatmıştı, Özellikle ABD'de Siyonist Federasyonu'nun üye kaybetmesi bu girişimlerin etkili olduğunu göstermektedir.
Bu arada hususan Filistin'e yerleşmek isteyen Musevilerle ilgili de, Osmanlı ülkesine girişleri ve, yerleşmelerini engelleyici ciddi önlemler alınmıştı. Önce; yurtdışındaki Osmanlı temsilciliklerine bir yazı göndererek, şüpheli Musevilerin pasaportlarının vize edilmemesi istenmişti, Avrupa'daki Siyonist faaliyetler yakından izlendiği için özellikle Hayfa ve Yafa limanlarında Osmanlı ülkesine giren kaçak Museviler kendilerini bekleyen Türk güvenlik güçlerince sınırdışı ediliyordu, Ekim 1882'de Osmanlı yönetimi, hac yapacaklar dışında tüm Musevilerin Filistin'e girmesini yasaklamıştı, Ancak bazı Siyonistler, kendilerine hacı süsü vererek Filistin'e yerleşmeyi başarmışlardı.
Dahiliye Nezareti, 1884'de hacı dahi olsalar vizesiz Yahudilerin Filistin'e girmesini yasaklamıştı. 1887 ilkbaharında Filistin'i ziyaret edecek Yahudi hacıların süresi de bir ayla sınırlanmış, Musevi ziyaretçilerin ülkeyi terk etmeleri için girişte oldukça yüksek bir depozito alınmıştır. Museviler bu kez bir büyük ülkenin vatandaşı olarak Osmanlı ülkesine yerleşmeye çalışmışlar, Ağustos 1898'de Filistin kapıları hangi ülkenin vatandaşı olduğuna bakılmaksızın tüm Yahudilere kapatılmıştır.
Kırmızı Pasaport
21 Kasım 1900'de yayınlanan Duhul Şartları Nizamnamesi ile Siyonistlerin Filistin'e yerleşmesini önlemek için ''Kırmızı Pasaport'' uygulaması başlatılmıştı. Bu arada Osmanlı ülkesinde yaşadığı halde ABD ve İngiliz vatandaşı olup bazı haklar kazanmak isteyen Museviler de, tabiiyetine girdikleri ülkelerde yaşamak zorunda bırakılmışlardı.
1867 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesi Musevilerin Kutsal Topraklarda arazi almalarını engellemiyordu. 5 Mart 1883'de çıkarılan yeni kanun yabancı Siyonistlerin Osmanlı ülkesinde taşınmaz mal satın almalarını yasakladığı halde, Osmanlı vatandaşı olan Yahudilere herhangi bir yasak getirmiyor, bu nedenle de yerli Yahudilere Siyonist örgütlerce para verilerek bölgede önemli bir toprak parçasının Siyonistlerce satın alınması sağlanıyordu.
Böylece bazı Siyonist koloniler kurulmuştu.4 İleride nakledeceğimiz önemli bir belgede de görüleceği gibi, bir çok yerli halk ve bürokrat, bu işten para kazanma arzusuyla, bu yıllarda Filistin'in önemli bir bölümünün Yahudilere satılmasında aracılık yapmışlardı.
II. Abdülhamid yönetimi, bu konuda bölgeden gelen şikayetleri de göz önünde bulundurarak, 1892 sonbaharında bir dizi yeni önlem almak zorunda kalmıştır. Yerli ve yabancı kim olursa olsun Yahudilerin taşınmaz mal almalarını yasaklanması, mahalli kadastro ve halka bildirilmişti.5 Bu yıllarda Osmanlı ülkesinde yabancılara toprak satmak
“hem vatan hainliği hem de ahiret azabının” nedeni olarak görülüyor, Padişahın (II. Abdülhamid'in) özel izni olmadan yabancılara toprak satma ve okul, hastane açma gibi misyonerlik kurumlarıyla ilgili haklar kesinlikle verilmiyordu.6 Sultan II. Abdülhamid, toprağını satmak zorunda kalan Filistinli Arapların topraklarını “Hazine-i Hassa” adına kendisi satın alıyordu.
Filistin'i Satanlar
15 Ağustos 1893'de üç Filistinli yöneticinin gönderdiği bir rapor, Filistin'de yaşananları, ihanet ve gafletleri bir bir ortaya koyuyordu. Raporu, Akka'nın eski Umumi Müdürü Nabluslu Muhammed Tevfik, Bihke'nin eski Reji Müdürü Muhammed Said ve Bihke'ye bağlı Bihar Nahiye Müdürü Beyrutlu Suphi Efendiler hazırlamışlardı. Bu iki sayfalık önemli raporu sadeleştirerek ve kısaltarak Filistin'i kimlerin sattığını merak edenlerin dikkatlerine sunmak istiyoruz. 7
''Romanya ve Rusya göçmeni Yahudilerin Osmanlı ülkesinde, özellikle Filistin'de iskanları, Filistin’e girmeleri ve burada arazi satın almalarının padişahın yüce emri ile yasaklandığı herkesçe bilindiği halde bazıları özel çıkar ve menfaatleri, bazıları da bozguncu, zararlı fikir ve düşüncelerinin etkisiyle bu emre uymamışlardır. 1890 senesinde Yafa ve Hayfa kasabalarında Baron Hirsch’in adamları Mösyö Henger ve Mayer Zelyan aracılığı ile Yahudiler için toprak satın alınmış, Rus tebaası 140 aile Hayfa havalisine yerleştirilmişti.
Bu işte onlara Akka mutasarrıfı Sadık Paşa, eski Hayfa Kaymakamı Mustafa Efendi Kanavetti, Yeni Hayfa Kaymakamı Ahmed Şükrü, Akka Müftüsü Ali, Hayfa Belediye Reisi Mustafa ve Hayfa İdare Meclisi Azasından Necip Efendi aracılık yapmışlardı. Bu ekip düzenledikleri sahte mukavele ve belgelerle eski Adana Mutasarrıfı Şakir Paşa ve Cebel-i Lübnan ahalisinden Selim Ve Nasrullahi’l-Havari’nin vaktiyle 800 liraya aldıkları Hayfa yakınlarındaki mülkleri; Hazire, Dordore ve Nefbate çiftliklerini 18.000 liraya satmış, ayrıca kendileri de 2000 lira aracılık parası almıştır. Bu satış sonrası bir gece içinde Hayfa Polis Memuru Aziz ve Zabıta Memuru Yüzbaşı Ali Ağaların marifetiyle Rus göçmeni 140 aile Hayfa sahillerindeki bu araziye yerleştirilmişlerdi. Padişah idaresi (emri) nedeniyle arazi satışının yasak olduğunu çok iyi bilen Hayfa Belediye Başkanı Mustafa Efendi, salahiyetini kullanarak sahte ve kadim (çok eski) tarihli bir ruhsatname ile burada 140 haneli yeni bir Yahudi köyü kurmuş, onlardan bir de vergi alarak yıllardır Osmanlı vatandaşı olduklarını belgelemeye çalışmıştır. Bununla da yetinmeyen Mustafa Efendi güya bunların yıllarca Safed ve Taberiyye kazaları arasında bulunan “Mizrate'l-Hafize” köyünde asırlardır, yaşadıklarını, ama nüfuslarının unutularak kaydedilmediklerini ileri sürerek onları Osmanlı nüfusuna kaydetmiş, 140 fakir Yahudi ailesinin altısından, birer mecidiye, toplam altı mecidiye, “nüfusa geç kaydolma” cezası almıştı. Böylece bir gecede 140 Yahudi aile Osmanlı vatandaşı olarak Osmanlı fakirlik ve ilmühaberi verilerek bir çok devlet hizmetinden bedava yararlanmaları sağlanmıştı.''
Kıskanç Misyonerler
Şikayetçilere göre Hayfa ve Akka'da bu yolla Yahudilerin iskanı sürekli hale getirilmiştir. Bundan başka Baron Bilavaroş'un vefatıyla sahipsiz kalan Zemarin köyüne Yahudi koloniciler el koymuş, Baron Roşeyle yönetimindeki 700 hane Yahudi bu köye yerleştirilmişti. Daha sonra da her ne yapılmışsa yapılmış bu arazi Yahudilere Padişahın emrine aykırı olarak satılmıştı, Bu köyün çevresindeki Eşfiya, Emma'l-Altun ve Emma'l-Cemal adlı üç köy de bu arazinin içinde gösterilmiştir. 2-3 bin kuruş kıymetinde harap bir arazi, Akka Mutasarrıfı Sadık Paşa tarafından 2.000 liraya Yahudilere satılmıştır, Hayfa ve Yafa arasında bulunan Hazine-i Hassa ile bitişik, dönümü bir kuruştan alınan Haşmezrezzake adlı 30 bin dönüm arazi, 30 bin liraya Yahudilere satılmıştı, Yine dönümü 3 kuruşa alınan beş bin dönümlük arazi de 15.000 liraya Yahudilere satılmıştı, Bu, şebekenin faaliyetlerini bütün bütün ortaya çıkarmıştı.
Raporun bir başka bölümünde ise misyoner örgütlerin bölgede nasıl mülk sahibi olduklarını göstermesi açısından çok önemliydi:
''Bunlara ilaveten devletçe o havalide çok önem verilen Cebel-i Kermil adıyla meşhur bir yerin büyük bir bölümü -15 bin dönümden fazlası Belediye Reisi Mustafa Efendi el-Halil ve İdare Meclisi Azası Necip Efendi İlyas’ın girişimleri ve aracılığı ile Fransız rahiplerine satılmıştı.
Bunun üzerine onlarla rekabet eden ve onları kıskanan Alman rahiplerin girişimi başlamış, onlara da çok ucuz bir fiyatla on bin dönüm toprak satılmıştır. Bunun üzerinden çok zaman geçmeden , üçüncü bir güç olarak İngilizler ortaya çıkmıştı. Elsten İngiliziyye adlı kadın misyoner ve Hayfa İngiltere Konsolosu Mösyö Smith'in mesaisiyle beşbin dönüm arazi de sus payı olarak İngilizlere verilmişti. Bu uygunsuzluklara tahammülü olmayan Akka mutasarrıfı merhum Zeyyur Paşa; Hayfa Bidayet Mahkemesi'nde Trabluslu Muhyiddin Efendi Selhim'in reisliği döneminde dava açtırmıştır. Davayı Hükümet-i Seniyye'nin vekili olarak eski Nasıra Kaymakamı açmıştı Dava hüküm safhasına gelmişken o sırada Sadaretten gelen bir telgrafla dava tatil edilmiş ve Zeyyur Paşa Kale-i Sultaniye (Çanakkale) Mutasarrıflığına tayinle bölgeden gönderilmişti.
Yıllar önce yaşanan bu gelişme nedeniyle ''her parçası cana bedel olan bu münbit vatan toprağı, Şeria kıyıları ve Kermil dağı mürur-i zaman gerekçesiyle yabancılara (Batılı emperyalistlere) peşkeş çekilmişti.”
Bahailer'in Rolü
Raporun son bölümünde ise bir başka ihanetin belgeleri ile karşılaşıyoruz. İnanç ve düşünceleri nedeniyle idam edileceği İran'dan Osmanlı ülkesine sığınan, gönderildikleri Edirne'de ayrı fraksiyonlara ayrılarak birbirlerine saldıran ve bu yüzden bir bölümü Akka 'ya sürülen Bahailer de 8 bu işte Yahudilere aracılık yapmakta ve bu iş ten para kazanmakta idiler. Raporun son bölümünde de konu anlatılırken Akka'da sürgün bulunan Bahailerin lideri Abbas (Abdülbaha) Efendi'nin bu işteki rolü de şöyle anlatılır:
“Ve el an Akka'da menfa (sürgün) ve sahip olduğu servet ü saman ve nüfuz sayesinde her istediğini icraya muktedir bulunan İranlı Abbas Efendi ile hem-efkarı (fikirdaşı) Hayfa Belediye Başkanı Mustafa ve şimdi mahkeme azası olan eski idare Meclisi Azası Necip Efendi ittihat ve ittifak ile bazı fakir ahalinin arazilerini ellerinden ucuz ucuz alarak tahliye ve daha sonra da Yahudi ve ecnebilere satarak menfaatlenmekten kaçınmamışlardır.”
Yahudilerin maddi fedakarlıkları sonucu onlarla iyi geçinen yerel yöneticiler genelde onlara itibar etmiş, Müslümanlara fazla yakınlık göstermemişlerdir, Bunlardan biri olan Maykeri Nahiyesi Müdürü Çerkes Ali Ağa, Yahudilerin kalp akça bastıkları ihbarı üzerine Yahudi köylerine gidip soruşturma yapmak isteyince tahkir ve saldırıya uğramış, daha sonra da onların girişimleriyle azledilmişti. Onun gönderilmesinden cesaret alan Yahudiler bir takım silah ve mühimmat depolamaya, gizli eğitim kurumları açmaya ve kendilerini engelleyebilecek kişileri hapis ve işkence ile yıldırmaya başlamışlardı. 9
Daha önce de vurguladığımız gibi II. Abdülhamid bu ve benzeri raporları çok iyi değerlendirmiş, yeni uygulama ve kararlarla Siyonizmin en azından kendi döneminde Ortadoğu'da yerleşip yeşermesini önlemeye çalışmıştır.
Dipnotlar:
1 Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, İstanbul 1991, 3. Baskı, Çağ Yayınları, s. 53-55
2 Yaşar Kutluay, Türkiye ve Siyonizm, İstanbul, 1973, s.108-109
3 Mim Kemal Öke, A.g.e., s. 91
4 Mim Kemal Öke, A.g.e., s. 83-98
5 Mim Kemal Öke, A.g.e., s. 97
6 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Dahiliye, 30 Ca. 1311, nr:40
7 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK.AZJ 27/39
8 Ahmet Fettahoğlu, “Yüce Adalet Evi’nin Sakinleri:Bahailer”, Tarih ve Düşünce Dergisi, Şubat 2001, sayı:16, s. 12-23
9 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Y.PRK.AZJ 27/39
Allah razı olsun ecyad kardeşim. Rabbim Ahmet Uçar dan da razı olsun inşallah. Herşey çok güzel bir şekilde açıklanmış.. Tekrar teşekkürler.
sevgi ve muhabbetlerimle
güvercin
Huzur ve güven içinde yenen kuru bir ekmek,endişe içinde yenen baldan daha tatldır.Namus içinde yaşanan bir çadır,ahlaksızlığın hüküm sürdüğü bir köşkte yaşamktan daha sevimlidir...
''Yahudiler,en büyük zenginlerinden olan Karaso'yualçakça bir teklif ile Sultan Abdülhamid'e gönderdiler.Karaso,Abdulhamid'e şöyle dedi:Ben mason cem'ıyyeti tarafından zat-ı alinize bir teklif ile geldim.Teklifimiz şudur ki:Devletçe borçlusunuz.Borcunuzu ödemek üzere 5 milyon altın lira devletinizin hazinesine hediye ediyoruz;100 sene sonra ödemek üzere 100 milyon altın lira da faizsiz borç veriyoruz.Buna karşılık bize Filistinden az bir arazi hakkı tanıyınız.
''Karaso sözünü bitirmeden,Sultan Abdulhamid Karasoya refakat eden adama hiddetle baktı ve ona şöyle dedi:''Bu domuzun hangi teklif ile geldiğini bilmiyor muydun?O adam Sultanın ayaklarına eğilip yeminler içerek bu teklifle geldiğini bilmediğini belirtti.Abdulhamid Karasoya baktı ve,''Ey alçak,huzurumdan çık git! dedi.Bunun üzerine Karaso dedi ki:''Madem sen,bu teklifimi reddettin,Saltanatın tehlikeye girdi.
Karaso'dan sonra 1901-1902 senelerinde Sultan Abdulhamid'e ''Herzl'' gönderildi.Herzl ona,''Filistin'de bize bir hak ver,biz de bunun mukabilinde size yardım edelim.Ne kadar para isterseniz verelim ve borcunuzu ödeyelim'dedi.Sultan Abdulhamid bu adamın teklifini de reddedip onu kovdu şöyle dedi:
''Bir daha ikinci kez böyle bir teklifle karşıma gelme,Ben Filistinden bir karış arazi bile Yahudi milletine vermem.Çünkü,bu topraklar benim değil.Belki Ümmet-i İslamiyyenindir.Oradaki bütün topraklar,Müslümanların kanı ile sulanmış ve alınmıştır.Gidin paranızı muhafaza edin,bize faydası yoktur.Benim saltanatım bir gün yıkıldığı zaman,paranız size faydalı olabilir.Ben hayatta olduğum müddetçe benim vücudumdan etlerimin parçalanıp ayrılması,benim için Filistin'in İslam topraklarından ayrılmasından daha kolaydır.İslam alemi bizim cesedimiz mesabesindedir, biz hayatta olduğumuz müddetçe vücudumuzun parçalanmasına asla müsaade etmeyiz.''
Daha sonraki yıllarda,Mason Cemiyetinin en güçlüsü olan İttihat ve Terakki Cemiyyeti vasıtasıyla son olarak bir mektubla şu teklif yapıldı:
150 milyon ingiliz altın lirası karşılığında Filistin arazisinden bir parça yer istendi.Sultan Abdulhamid Han onlara şöyle dedi:
''Değil 150 milyon ingiliz altını,dünya dolusu altın verseniz,bu teklifinizi kesin kabul etmem.Ben 30 seneden fazla Ümmet-i Muhammediyyeye hizmet ettim.Ben Müslümanların sahifelerine,ecdadımın,sultanların ve Osmanlı Halifelerinin defterine siyah leke vurmam''
''Sultan Abdulhamid diyor ki:İttihad ve Terakki Cemiyyeti,benim bu cevabımı aldıktan sonra bana şöyle dediler:''Ya Filistinden bize bir parça yer ver;ya da seni Selanik'e sürgün edeceğiz.''Ben onlara şöyle dedim:''Saltanatımı terk ederim,Selanik'e sürgün giderim.Ama,size Filistinden bir karış toprak vermem.Ben Allah'a hamd ettim ve edeceğim.(El-Beyan Dergisi,201.sayı)
Daha sonrası malum...
____________________________________________________________________
«Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.(Ahkaf,13)
haklısınız
Teşekkürler kardeşim.
Filistinde 57 yıllık bir nöbet. Buyrun.
emeğinize sağlık, Allah razı olsun ecyad kardeşim
Aşk da tıpkı ELİF gibidir, isminde gizlidir. Ama okunmaz, o olmadan da besmele sese gelmez, o herşeyin içindedir,hiçbirşeyde görülmez..
Teşekkürler Ankebut-57 kardeşim...
Gönül vermiş gönüllerin son durağı sensin www.mollacami.com olmadan artık hayat nasıl geçsin