Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Herkes kendi bildiğini okur..

Herkes kendi bildiğini okur..

Bilinmez nedendir, aslında hepimiz biliyoruz da, eleştiriye, kusurlarımızın söylenmesine yada bizimle aynı fikiri paylaşmayanların seslerini yükseltmesine tahammül etmede, biraz zorlanırız. Sanki gerektir ki herkesin söylediği söz bir ola. Oysa baktığımız yön aynı olsa bile gördüklerimiz birbirinden dağlar kadar farklıdır. Hepimiz kendi bilgimiz, görgümüz el verdiğince, ne anlam verdiysek olan bitene, onu bilir onu söyleriz. Esasında, dünyada bulunan başlar adedince, hatta o başların taşıdıkları gözler, akıllar adedince yeni bakış açıları, yeni yorumlar, yeni tarifler, fikirler, düşünceler sarmıştır çevremizi. Biz yanlızca kendi bahçe duvarımızı gördüğümüzden, dışarıda olan bitenden haberdar değilizdir. Oysa, ne olur ki herkes düşüncesini söylese, ama dostça, ard niyet gözetmeksizin. Dostluklarımız daha kalıcı ve samimi olmaz mı? Hep neden gülen yüzlerin ardına saklanmak zorundayız, dünya ve içindekiler, hep gülecek kadar kusursuz ve sorunsuz mu? Neden insanları, asıl düşüncelerini, hislerini içlerinde saklamaya zorlayıp, samimiyeti aradığımız insani ilişkilerimizde zoraki ve hakiki olmayan dostluklara meydanı bırakıyoruz? Biz bu derdin tasasını taşır, bir türlü deva bulamazken, yüzyıllar öncesinden şairler sultanı Fuzuli, bugünleri görüp tembih üstüne tembih ekliyor:" Hidayet menziline yetdiler sa'y ile akranun Dalalet içre sen kaldun, sana ol ar yetmez mi? Fuzuli dime, yetmek menzil-i maksuda müşkildür Dutan daman-ı şer-i Ahmed-i Muhtar yetmez mi? "Akranın çalışıp çabalayıp hidayet menziline eriştiler, doğruyu bulamayan bir sen kaldın, bu utanç sana yetmez mi? Fuzuli, gayeye erişmek zordur deme, muradına ermek için, Ahmed-i Muhtar'ın yani Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği kutsal usullerin eteğini tutanın maksadına ulaşmaması mümkün olabilir mi?

gencbeyindergisi


Makaleler

MollaCami.Com