Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
ERKEK ve KADIN
ERKEK ve KADIN
Allah, önce bir can, sonra o candan esini yaratti. Birbirinin tamamlayicisi olsunlar diye. Biri olmadan digeri olmaz.
Insan çift yaratildi, baska bütün canlilar gibi. Ayni kökten, fakat farkli özelliklerle donanmis bir çift: Erkek ve kadin.
Bu fark, Hak Tealâ tarafindan takdir edilmis fitrî bir farktir. O, erkek ve kadini farkli isimlerinin tecelligâhi yapmistir. Birinde olan digerine verilmemis, biri digeriyle tamamlanmistir.
Bu farkliliga ragmen bir ayrilik sözkonusu degildir. Nihayetinde bu iki insan birbirine aittir. Ancak bir arada bütündürler. Birlikte tamlik hissine, ahenge, uyuma kavusurlar.
Hz. Adem ve Hz.Havva (selam üzerlerine olsun),ilk insan çiftini olusturmuslardir.Allahu Tealâ, önce Adem Aleyhisselam'i yaratmis ve ondan esini, Hz. Havva Annemiz'i yaratmistir. Sonraki bütün çiftler, erkek ve kadinlar da onlarin neslidir.
Bu ilk çift, yaratildiklari andan itibaren ayni hayati paylasan iki insan olmuslardir. Cennette birlikte yasamislar, birlikte hata etmisler, birlikte yeryüzüne indirilmislerdir.
Yeryüzüne indirildiklerinde hata ettiklerini anlayip, “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eger bizi bagislamaz ve bize acimazsan, muhakkak ziyana ugrayanlardan oluruz.” diyerek Yüce Allah'a siginmislar, O da rahmetiyle karsilik verip, tevbelerini kabul etmistir.
Biri digerinden hiçbir zaman ayri olmamistir. Bazen birbirlerine üzüntü kaynagi olabilirken, sevinci yasamak için de birbirlerine ihtiyaç hissetmislerdir.
Rabbimiz bu ilk erkek ve kadina ve onlarin nezdinde bütün insanlara, kendisinden sakinmayi, emir ve yasaklarina uymayi, ayriliga düsmemeyi ve hayati birlikte omuzlayip, istikamet üzere yürümeyi emretmistir.
Bu emre uyanlar, saglam aileler kurarak güçlü toplumlari olusturmus, bir yandan ahirete hazirlanirken, dünyadaki hayatlari da her zorluga ragmen huzur içinde geçmistir.
..:Erkek ve kadin tabiati:..
Erkek ve kadin her insan iman etmek ve Allah'in emir ve yasaklarina uymakla ayni sekilde sorumlu tutulmustur. Fiziki farkliliklardan kaynaklanan özel durumlar (kadinlarin özel hallerindeki hükümler, ya da ailenin geçiminde veya savas gibi durumlarda erkegin öncelikle sorumlu olmasi vs.) disinda, dinimizin bütün hükümleri erkek ve kadin herkese yöneliktir.
Buna göre, cinsiyet önemli olmaksizin herkes yaptigi iyi islere karsilik alacagi mükafatta da, kötü islere karsilik görecegi cezada da birdir. Bu manada herkes kendi sorumlulugunu tasir.
Bu gerçegin bir tezahürü olarak bir ailede esler arasinda bir üstünlük veya asagilik olmaz. Fakat farkli sorumluluklar ve buna bagli farkli roller vardir. Allah'in insan için takdir ettigi cins farkliliklarini görmezden gelmek, hayat içinde hepsine esit yük yüklemek elbette büyük bir adaletsizlik ve büyük bir zulüm olur.
Erkegi ve kadini ayni görmeye çalismak ya da erkegi kadina, kadini da erkege benzetmeye, böylelikle yaklastirmaya kalkismak, fitrî olan ayrimi çignemektir. Allah insani nasil ve hangi özelliklerle yaratmissa (erkek ya da kadin), insan da bu özellikleri belirginlestirmek ve kendi vasfina sahip çikmak hususunda Allah'a karsi sorumludur.
Müslümanlar için erkek ve kadinin konumu, görevleri çok açiktir ve aile kurumu da ulvi bir nitelik tasir. Fakat günümüzün yaygin zihniyeti tamamen fitrata aykiri bir bakisla her seyi dünyevîlestirmis ve kitle iletisim yollarini kullanarak müslüman toplumlari da etkilemislerdir. Müslüman bir toplumun aile kurumunu sarsmak, o topluma egemen olmak için büyük bir avantaj olacaktir. Bunda kismen basarili da olunmustur. Fakat her sey bitmis degildir. Yeter ki müslümanlar batil olani degil, ilâhî olani kendilerine rehber edinsinler.
..:Onlar birbirinin örtüsüdür:..
Erkek kadinsiz, kadin erkeksiz olamaz. Bu fitrata aykiridir. Yaradilisimiz bizi karsi cinsten biriyle es olmaya zorlar. Buna direnen kisi neye sahip olursa olsun, esi yoksa tamam olma duygusunu tadamaz, bir bosluk hisseder ve hiçbir sey bu boslugu doldurmaz.
Eskiler hiç evlenmemis kisileri, bekâr kelimesi yerine daha çok “cüftsüz” (çiftsiz) kelimesiyle ifade etmislerdir. “Yalniz”, “tek basina” gibi tabirler de kullanabilirlerdi. Fakat burada hiç evlenmemis olmanin bir yarimlik oldugunu ifade için, çiftini bulamamis anlaminda cüftsüz tabiri tercih edilmistir. Cift, birbirinden ayri iki sey degildir; ancak birbiriyle ise yarayan, anlam kazanan iki seydir. Ne erkek ne kadin cinsi birbirlerinden ayri olarak bir anlam ifade etmez. Insan diger bütün mahlukat gibi çift olarak yaradilmis ve ancak karsi cinsten bir esle bir araya gelindiginde “eksiksiz” olarak tanimlanmistir.
Allah Tealâ'nin, “Onlar sizin elbiseniz, siz de onlarin elbisesisiniz.” (Bakara, 187) buyurdugu üzere essiz olma durumu çiplakligin verdigi rahatsizlik hissiyle birlikte tarif edilmistir. Erkek kadinla, kadin erkekle örtünür, korunur, eksiklerini tamamlar ve mahremiyetini (kendine has hayat alanini) muhafaza eder.
Erkek, güzeli kadinla tanimlar. Ve o güzel korunmasi gereken bir hazinedir. Kadin da yigitligi, cesareti, korunacagi siginagi erkekle tasvir ve tasavvur eder. Kadin, erkegin korumasi altinda saglam bir kaleye siginmis, kendi devletine girmis gibi olur. Kendine güven bulur. Erkek namusunu, serefini, kiymetli neyi varsa hepsini kadina emanet eder. Kadin kendisini güçlü kilan bu emanetleri cani pahasina korur ve gölge düsürmez. Erkek de kadini incitilmemesi gereken narin, mukaddes bir emanet olarak görür.
Bütün bunlar hayati daha anlamli yapan, insani olgunlastiran ve ahlâken güzellestiren hususlardir. Bu nedenle erkek ve kadin asla birbirinden ayri düsünülemez ve bagimsiz olarak degerlendirilemez.
..:Cift olmaya giden yolda :..
Bütün erkek ve kadinlar çift olma ihtiyacini hissederler. Fakat bu bir araya gelmede, es olmada dikkat edilmesi gereken hususlar vardir. Cünkü gelisigüzel beraberlikler bütünlügü saglayici bir çift olmakla sonuçlanmaz.
Herhangi bir sinir tanimayan, kuralsiz beraberliklerin yasandigi toplumlarda erkek ve kadinin birbirini tamamlayiciligindan bahsedilemez. Hatta birbirlerine düsman olduklari ve birbirlerinden uzaklastiklari görülür. Bu durum “dogru” beraberlikler olusturmanin da bazi kurallara bagli oldugunu gösterir.
Erkek ve kadinin ne maksatla ve nasil bir araya gelecekleri, es olmanin yolu dinimizce bildirilmis, bu konudaki görev ve sorumluluklar, sinirlar belirlenmistir. Erkek ve kadin arasinda varolan fitrî alaka, duygular ve arzular, ihtiyaçlarin karsilanmasi, ancak dinimizin bildirdigi bir evlilikle karsiligini bulur ve dogru bir mecrada yol alir.
Dinimiz evlenmeyi emretmis ve geçerli bir evliligin kurallarini, sartlarini bildirmistir. Buna göre dogru bir evlenmeyle, yani sartlarina uygun bir nikâhla müslüman erkek ve kadinlarin bir araya gelmeleri gerekir. Cünkü bekârlik dinimizce hos karsilanmamistir. Bekâr yasamanin zararlarina dikkat çeken Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz de “Sizin fenalariniz bekârlarinizdir.” (Suyuti, el-Camius-Sagir) buyurarak evliligin önemini vurgulamistir. Fakat insanlar ancak Allah Tealâ'nin sinirlarina riayet ederek, kendilerini zarardan koruyacak dogru bir evlilik gerçeklestirebilirler.
Bununla birlikte evlilik hayatinin da insanca, müslümanca sürdürülmesi gerekir. Ancak bu sekilde erkek ve kadin, ailenin seref ve haysiyetini muhafaza edebilir, kari-koca hukukunun gereklerine uyar, mutlu, huzurlu bir aile hayati yasar ve temiz nesiller dünyaya getirebilirler.
..:Benlik davasinin olmadigi yer:Aile :..
Evlilik bir erkekle bir kadinin bir araya gelip ayni evde ayri ayri kendi hayatlarini yasamalari degildir. Dinimiz, evlenmeleri sonucunda erkek ve kadini bütünlestirir, böylece iki ayri kisi sorumlu olduklari tek bir hayatta birlesir. Artik birbirlerinden ve birlikte bir hayattan sorumlu olurlar. Bu ortak hayat için erkek ve kadin kendilerine düsen görevleri gönül hosluguyla kabul eder ve yerine getirirler.
Böyle evlilik fitrî bir ihtiyacin karsilanmasini asar, bir ibadete dönüsür. Nitekim Peygamber s.a.v. Efendimiz'in, “bir erkek karisinin elini tuttugunda parmaklari arasindan günahlari akar gider” buyurdugu rivayet edilmistir. Ciftlerin birbirlerine güzel muameleleri ibadet niteligindedir. Evet, cemaatle yapilan ibadetlerin en huzur verici olani, kisinin cemaatle oldugu halde kendini ayrik hissetmedigi ibadettir ki, bu da kendinden gayri görmedigi kisilerle kurmus oldugu cemaattedir. Bu hal kisinin esiyle birlikte oldugu zamanlarda kendini daha çok belli eder. Arada bir hukuk ve bir sinir varsa da, hayati ve sorumluluklari birlikte omuzlamis olmanin ortak sevkiyle ibadetler coskunlasir, sürekli bir hale gelir.
Hayirli, bereketli, saygideger, hürmete layik temiz bir is olan evlilik, Allah rizasi için yapildigi zaman her sey de oldugu gibi mübarektir. Bereketle vasiflanir, kudsiyet kazanir ve bizi ilâhi olana baglar.
Bu baglilik her isi rahmete dönüstürür. Yaptigimiz isler, evlilik, yuva kurmak, kari-koca olmak, dünyanin geçici ve süfli boyutundan çikip yücelir, derin anlamlar kazanir. Bu sayede evlilik, esleri bedensel hazlarin ötesine tasir ve kalp itminanina yöneltir. Kari kocanin bu gerçegi görmeleri ve firsati heba etmemeleri gerekir.
Bunun farkinda olan müslüman erkek ve kadin, yuvalarinin idaresinde, birbirleriyle münasebetlerinde Allah rizasina uygunlugu gözetirler. Böylece ayni gayeye yönelmis insanlarin birlikte ibadeti gibi birbirlerine saygi ve sevgiyle yaklasirlar.
..:Bir lokma olsun, helalinden olsun:..
Bir diger önemli husus da, aile ocagina giren lokmanin helal kazançtan elde edilmesidir. Geçimin helal olmayan yollardan saglandigi bir ailede, aile saadeti için gerekli diger sartlarin gerçeklesmesi de zordur. Yuvanin temel tasi olan geçim konusunda AllahTealâ'nin razi olmadigi davranislari sergileyen erkek veya kadin, daha hangi noktada O'nun sinirlarina riayet edip de nezih, hürmete layik bir aile olusturacak ve temiz nesillere vesile olacaktir? Haram lokma ile bu mümkün degildir.
Allah Tealâ, gayesi dünya olanlardan diledigine dünya nimetlerini bolca verecegini, fakat öylelerinin ahirette nasipleri olmadigini bildiriyor. Ahireti isteyip mümin olarak yasayanlarin da ecirlerinin karsiliksiz kalmayacagini, hiçbir maddi varligin, zenginligin karsilayamayacagi bir saadete ereceklerini müjdeliyor.
Eslerin, yuvalarina giren kazancin helal olmasi için birbirlerine yardimci olmalari büyük önem tasiyor. Dünya nimetlerine hirs göstermemek bunun için etkili bir yol olacaktir. Kanaat sahibi olmak, ihtiyaci bir sekilde karsilanmis iken daha fazlasini istememek, geçim çabalarinin helal sinirlari asmasini engelleyecektir. Unutulmamasi gereken gerçek, bir ailede asil kazancin Allah yolunda atilan adimlar oldugudur. Dünya varligi bir kibrit çöpünün aleviyle yok olacak saman yiginidir.
..:Ihtiyacin siniri var, ya ihtirasin? :..
Insan muhtaç oldugu seye ulasmak için çabalar. Ona ulasmak istegi, herkeste farkli farkli ortaya çikar. Kimi insan gerçekten neye muhtaç oldugunu bilir. Bu bilgi onu bir seylerin pesinde savrulmaktan kurtarir.
Cagdas düzen ise insanin ihtiyaçlarinin sonsuz oldugu söyler. Buna karsilik ihtiyaçlari karsilayan kaynaklarin da yetersiz oldugunu iddia eder. Bu büyük bir yalan ve fitneden baska bir sey degildir.
Ihtiyacin bir siniri var. Dünyanin geçici oldugunu görerek, içinde bulundugumuz durumu imtihan bilip kanaat etmek bu siniri belirler. Bu sinir, insanin ihtirasinin önünde bend olarak duran edebidir. Elinde bulunana sükretmesini bilmek, hayirli olandan baskasinin talep edilmeyecegi bir ruh haline geçmek de bu edebin meyvesidir.
Elbette her evin ihtiyaçlari vardir. Fakat ihtiyaç adi altinda insanin kendine pek çok seyi yük edinmesi de mümkündür. Bunu iyi düsünmemiz, kendimizi her seye muhtaç hissetmememiz bizi gereksiz yüklerden kurtaracaktir. Sahiden ihtiyaç olan bir seyin eksikligi hayati zorlastirir. Fakat eksikligi hissedilmeyen seyler için huzur bozmak dogru degildir. Esler baskalarinin sahip olduklarina imrenerek üzülmemeli, aile huzurunu bozacak söz ve davranislarda bulunmamalidirlar.
Insanin aslen bir tek seye ihtiyaci var; o da kalp huzuru. Bu huzura sahip olmayanin, dünya onun olsa bile hiçbir seyi yoktur. Huzuru olanin ise hiçbir seyde gözü olmaz.
..:Es-dost ve akraba iliskileri :..
Aile saadetini teminde eslerin dikkat etmesi, birbirlerine yardimci olmalari gereken bir husus da sila-i rahimdir. Yani anne-baba ve akrabalarla irtibati devam ettirmektir. Böylece aile büyür, yalnizlik hissi yok olusur. Ayrica erkek ve kadinin güvenliginde, isleri yoluna koyma ve zorluklari asmada büyük yararlar saglanir.
Esler bu konuda da gerekli hassasiyeti gösterip, birbirlerinin akrabalariyla irtibati saglamada makul yollar bulmali, kendi akrabalari için istedigini karsi taraf için de isteyerek adaleti temin etmelidir. Zaten bir akrabalik söz konusu olmasa bile diger insanlarla dogru baglar kurmak, iyi iliskiler içerisinde olmak her müslümanin görevidir.
Rabbimiz'in bildirdigi mahremiyet sinirlarina riayet ederek eslerden birinin sila-i rahim görevini yerine getirmesinden digerinin memnuniyet duymasi gerekir. Eslerin aralarinda konusarak, çözüm yollari bularak, taraf tutmadan, ayrim yapmadan akrabalariyla irtibata devam etmeleri, müslüman toplumun saglam bir sekilde ayakta durmasi için önemlidir.
Bir aile hayatinda saadetin temini için birçok sey söylenebilir, tavsiyelerde bulunulabilir. Fakat asil is, asil gayret aileyi olusturan erkek ve kadina düser. Hiçbir erkek ve kadin mutsuz olmak için bir araya gelmez, bile bile huzurdan yoksun bir evlilik, bir aile hayati istemez. Yeter ki kisiler iyi niyetli olsunlar, sabirli ve akilli davranarak üç günlük dünya hayatini kendilerine ve eslerine zehir etmesinler.
Her mümin bilir ki, asil önemli olan Allah'in rizasi ve ebedi cennet hayatidir. Allah'in her an yanlarinda ve onlarla birlikte oldugunu bilen esler, birbirleriyle ve baskalariyla münasebetlerinde, söz ve davranislarinda, hep O'nun rizasini gözetirlerse, karsi cinsle bir bütün olmanin hazzini yasayacaklardir. Ve insallah dünyada baslayan bu saadet burada kalmayacak, büyüyerek, artarak, zenginleserek ebedi hayatta devam edecektir.
Alinti
Selam Sevgi ve Dua Ile