Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
yakın tarih
İki önemli haber; her ikisi de yakın tarihimizle
ilgili çağrışımlara sebep oluyor. İlk haber 15 Ocak
2002 tarihinde Türkiye ve Rusya’nın bir 'Stratejik
Ortaklık Çerçeve Antlaşması'nda anlaşmış olması.
Boyalı basında izine dahi rastlamayacağınız ikinci
haber ise benzeri bir anlaşmanın hemen hemen 1 hafta
sonra Azerbeycan ile Rusya arasında gerçekleşmiş
olması.
Bu anlaşmaların önemine değinmeden önce her iki
anlaşmanın da ardı ardına gerçekleşmesindeki
çarpıcılığa, yakın tarihte yarattığı çağrışıma
değinelim.
Yirminci yüzyılın ilk on yılında Doğu, yani Avrasya,
'Beyaz Batı'lı ve Hıristiyan' Emperyalizmi 'nin, iki
taraflı saldırısı altındadır, aynen yirmibirinci
yüzyılın başında olduğu gibi. Var olmak için, hem
gelişme hem savunma önlemlerini pekiştirmek
zorunluluğu ile hareket eden
Türkiye/Sovyetler/Kafkaslar, 1920 'lerde Emperyalizm
'in 'Kafkas Seddi' ni yıkarak, Asya için bir ön
savunma hattı oluşturmuşlardı. İşte günümüz
gerçekleşen Rusya/Türkiye Stratejik Ortaklığı Çerçeve
Anlaşması'nı izleyen, Rusya/ Azerbaycan Anlaşması'nı,
bu perspektif içinde ele almak ve değerlendirmek
gerekiyor. Hele ikinci anlaşmanın, ilkinden on gün
sonra gerçekleşmesi, tasarımın tutarlılığının ve
mantığının bir kanıtı oluyor.
Bu zinciri daha da ilginç kılan, Azerbaycan’ın, Kafkas
ülkeleri arasında, Rusya 'ya en uzak durmaya çalışan
ülke olmasına rağmen böyle bir anlaşmanın gerçekleşmiş
olmasıdır. Türkiye, başından beri, Bakû 'yu Rusya ile
daha sıkı bir işbirliğine götürmeye gayret ediyor,
fakat Azerbeycan direniyordu. Ortadoğu ve Kafkaslar
üzerinde beliren 'Batı 'lı tehdidi artık gören
Azerbeycan, Rusya/Türkiye/ Kafkasya üçgeninde faal ve
önemli bir taraf olmayı bu anlaşma ile kabul etmiştir.
Nedir bu tehdit? Aralarında çıkar çelişkisi olan
Amerika ve AB kanadı Üçüncü Dünya 'ya hâkim olmak
peşindedir. Amerika’nın öncelikli hedefi Asya 'daki
petrol coğrafyasını, Asyalılara bırakmamak. Körfez
Savaşı da, Afganistan Harekâtı da, aynı mantık içinde
düşünülmelidir. AB'nin dahi ürktüğü, tartışma götürmez
üstünlükte teknoloji ile desteklenmiş bir askeri güce
sahip olmanın verdiği rahatlıkla hareket eden ABD'yi
durdurabilmek yeni bir kutbun oluşturulmasını zorunlu
kıldı.
Enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmenin Amerika
için neden önemli olduğuna ve bunun için Amerika’nın
izlediği politikalara daha once burada yer vermiştik.
Kısaca hatırlatmakta fayda vardır ki Bush’un yakın
tarihte İran’ı ve Irak’I hedef göstermesinin temelinde
her iki ülkenin de kendi petrol endüstrilerini tamamen
ulusallaştırmış olmaları yani sömürgeci Batı’nın dev
petrol şirketlerini kapı dışarı etmiş olmaları gerçeği
yatmaktadır. Amaç ne Kürt'leri korumak için Saddam’ı
koltuğundan etmektir, ne de İran’ı molladan
temizlemektir. Amaç, kendi kontrolüne girecek bir
idareyi buraya yerleştirmektir.
Türkiye’nin rahatsızlığına sebep olan Kuzey Irak
sorununu da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Batı’nın böl-yönet taktiği sadece Irak’takini değil,
Türkiye’deki iç barışı da dinamitlemek için yüzyıl
sonra yine tarih sahnesinde yerini alıyor.
Mustafa Kemal Paşa’nın aynen 1920’de “Bolşevik Rusya
Cumhuriyeti ile, müşterek maksadın teminine ait bir
anlaşma akdine teşebbüs etmiş” olması gibi, XXI. yy’da
Türkiye, 'Tek Kutuplu Dünya' tasarımındaki 'Yeni
Dünya Düzeni'ne karşı oluşturulan yeni bir kutbun
öncüleri olan Rusya ve Çin’in yanında yerini adım adım
almaya başlıyor. Önceki sene TSK’nın Çin ile yaptığı
askeri konularda işbirliği anlaşması da dikkatlerden
kaçmamalıdır. Karadeniz İşbirliği, Şanghay Beşlisi,
Avrasya İşbirliği teşebbüsüne kadar bir dizi
örgütlenme, 'tek kutuplu' olması düşünülen XXI. yy 'da
yeni bir kutbun ortaya çıktığını göstermektedir.
Dengeler değişiyor mu, yoksa değişti mi? Ona artık siz
karar verin.