Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
BiZiM AMCAZADE YÜZSÜZ RECAi
Efendim, yaz gelmiyor diye şikayet ederken, yanarak yakarak gelmez mi yaz! Mecmuanın müdürü editör beyfendi fındık toplamaya memleketine gitti, geldi. Biz de belki memlekette bi dağ başında bi-kaç gün kalsak serinleriz diye izin istemeye yanına vardık. Editör beyfendi kaşlarını çattı: “İzin sizin için nedir ki Reha üstad? Siz zaten yıl boyu kafa izni yapmıyo musunuz? Oh ne güzel! Hem eğlen, hem okuyucuları eğlendir, hem de izin iste! İzini, mizini unutun” diyerek bizi başından savdı. N’apalım, biz de melül ve me’yus odamıza döndük. Bendeniz böyle bir yeis içinde iken bizim amcazade Recai çıktı geldi. Efendim, şimdi “nerden çıktı bu Recai?” demeyiniz. Kendileri benim hayatımdaki bütün müteessif, menfur ne kadar afet, hadise varsa o anlarda bulunmuş bir nanedir. Recai, diş macunu reklamına çıkmış adamlar gibi sırıtarak odama girince o eski korkunç hatıralar aklıma geldi. Neyse, bendeniz zoraki tebessüm etmeye gayret ederek havadan, sudan, oksijen ve azottan bahsettikten sonra, kerrata mevzuya yeşil ışık yanmadan girdi: “Reha ağabey. Valla işin de pek iyiymiş. Keyfin yerinde anlaşılan. Baksana koskoca mecmua binasında sana böyle bi makam tahsis etmişler. Eh, Allah servetini artırsın. Artık şu gariban Recai’nin sıkıntılarına derman olursun artık, di mi yani?” Bendeniz, hiddetimi zaptederek cevap verdim: “Evladım, servet mervet nerde? Hem sen şu nohut kadar yere nasıl olup ta makam diyorsun? Nerden çıkardın bunları? Hem söyle bakalım, senin garibanlığın da neymiş? Yahu benim bildiğim, merhum amcam daha iki sene evvel sana o kadar mal-mülk bırakmıştı.” Recai’yi bu sözler kesmedi: “Yahu Reha ağabey. Dünya malı dünyada kalıyor. Ama sen hep paradan bahsediyosun. Bak, dün elimizde vardı, bi de arkamıza dönüp baktık ki, mal- mülk kalmamış. Artık bırak şu cimriliği, servetinden şu muhtaç akrabana bi şeyler vermeni beklemek hakkımız di mi yani?” Efendim, bendenizden yardım isteyen fakir-fukara olsa, hemmen elimi cebe atar, ne bulursam veririm. Amma bu adamın kapıda Mersedesi duruyo, kendisi gayet şık bi takım içinde. Ayrıca taa on sene evvel alıp ta vermediği borcu duruyor. Amma yüzsüz Recai yapıştı mı bırakmaz. Herif ne sırıtmayı kesti, ne de yüzsüzlüğü: “Reha ağabey, bari bi yemek ısmarlasan şu zavallı akrabana, di mi yani?” demez mi? Bendeniz bu sözler üzerine, hemen sinsi bi pl
:)