Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
TASAVVUF EHLiNiN FAZiLETi
[iMG]http://img385.imageshack.us/img385/996/121ds1.jpg[/iMG]
TASAVVUF EHLiNiN FAZiLETi
Tasavvuf, nasil sani yüksek bir yol ise, tasavvuf ehlinin sani da o derce yüksektir. insanlari Allah-u Zülcelal’in yoluna ve Peygamber Efendimiz -sav-’in sünnetine uymaktan geri birakan sebep, nefsin çirkin sifatlaridir. Nefsin bu çirkin sifatlari deGisince, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini, Peygamber Efendimiz -sav-’in sünnetini yasamakta o nisbette kolay olur.
Tasavvuf, Kur’an ve sünnetin yolu olduGu için, tasavvuf ehli seref sahibi kimseler Kur’an ve sünnetin disinda hiçbir seye iltifat etmezler. Ebu Osman MaGribi (rh.a) söyle demistir:
“Tasavvuf ehli, kalbinde Allah-u Zülcelal’den baska hiçbir seyi bulundurmayan, sadece Allah’i seven, daima O’na yakin olmayi arzulayan, Rabbine kavusma arzusunun siddetinden kalbindeki bütün dünyevi isteklerin silinip gittiGi kimsedir.”
Cüneyd-i BaGdadi (rh.a) söyle demistir:
“Tasavvuf ehli, içine her türlü pislik atildiGi halde ondan hep güzel seyler çikan toprak gibidir. Bulut gibidir; herkesi gölgelendirir. YaGmur gibidir; herkes ondan istifade eder.”
Ariflerin birisine:
“Kiminle arkadaslik yapayim?” diye sorulunca söyle demistir:
“Tasavvuf ehli ile arkadaslik et. Çünkü onlar yaptiGin hatalar için seni mazur görecek bir özür kapisi bulurlar. YapacaGin isler içinde kibir ve ucuba düsmemen içinde seni övüp yükseltmezler.”
Tasavvuf ehli, Peygamber Efendimiz -sav-’in manevi yolunda yürüyebilmek için kalbiyle, ruhuyla mücadele eden kimselerdir. Rivayet edilmistir ki:
“Ebu Yezidi Bestami (rh.a) zamaninda zühd ve takvasi ile meshur bir zat vardi. insanlar onu ziyarete gidiyorlardi. Ebu Yezid-i Bestami bir gün yaninda bulunanlara:
“Kalkin filan zati ziyarete gidelim” dedi. O zatin bulunduGu yere vardiklarinda, adam evinden çikmis mescide doGru gidiyordu. Yolda kible tarafina tükürdü. Bunu gören Ebu Yezid-i Bestami:
“Haydi geri dönelim” diyerek adama selam bile vermeden geri döndü ve dedi ki:
“Bu adam Peygamber Efendimiz -sav-’in edeplerinden birini bile koruyamazken, nasil olur da evliyaullaha ait olan hal ve ilimleri muhafaza ettiGini iddia edebilir?”
simdi Ebu Yezid-i Bestami böyle iken ona ve onun gibi olanlarin yoluna düsmanlik etmek, itibar göstermemek yanlis deGil midir? Allah-u Zülcelal’in yolunun üzerinde böyle titiz olan kimseleri sevmemek ve onlarin yoluna uymamak, büyük bir cehalet deGil midir? Halbuki Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede söyle buyurmustur:
“Bize itaat uGrunda mücadele edenlere gelince; muhakkak biz onlari bize gelen yollarimiza ulastiririz. süphesiz, Allah iyilik sahipleri ile beraberdir.” (Ankebut; 69)
Buraya kadar yazilanlardan maksat, küçük bir katre kadar da olsa Tasavvuf’un ve tasavvuf ehlinin nasil olduGunu anlatmaktir. Çünkü maalesef günümüzde bir kisim insanlar tasavvufu bilmedikleri için, bir kismi da gerçeGi bildikleri halde inatlari yüzünden tasavvufa ve tasavvuf ehline düsmanlik etmekte ve firsat buldukça kötülemeye çalismaktadir.
insallah, Allah-u Zülcelal’in rizasina giden yolu ararken bilmeden yanlis fikirlerin içine düsen kimseler, bu kitapta doGrulari gördükten sonra bu düsmanliklarindan vazgeçeceklerdir. Ama inatçiliklariyüzünden veya bir takim menfaatlerden dolayi, tasavvufa düsmanlik edenlere, ciltler dolusu kitaplar yazilsa yine de fayda vermez.
Tabiki, Tasavvuf’un ve tasavvuf ehlinin kötülenmesi sadece günümüze ait bir olay deGildir. Önceki dönemlerde de bir kisim cahil kimseler bu isi yapmislardir.
Rivayet edildiGine göre bazi dar görüslü kimseler, bir kisim tasavvuf ehlini zindiklikla itham ederek zamanin halifesine sikayet ediyorlardi. Halife onlarin hakkinda hiçbir arastirma yapmadan boyunlarinin vurulmasini emretti. Halifenin hükmünü yerine getirecek olan cellat, bu kimselerin yanina gelince herbiri önce kendi basinin vurulmasi için öne çikmaya çalisti. Cellat bu duruma çok sasirdi ve dedi ki:
“Ne için acele ettiGinizi biliyor musunuz?” içlerinden Hasan-i Nuri (rh.a) dedi ki:
“Evet, biliyorum. Arkadaslarimin benden daha fazla yasamasi için, onlarin hayatini kendi hayatima tercih ediyorum.” Yukaridan bu durumu seyreden halife onlarin bu fedakarliklarina sasirdi. Orada bulunan zamanin kadisi dedi ki:
“Efendim! Siz bu zatlarin hakkinda bir arastirma yapmadan boyunlarinin vurulmasini emrettiniz. Müsaade ederseniz ben onlara birkaç tane aGir soru sorayim, hatalari açiGa çiksin sonra boyunlarini vurdurun.” Halife kendisine müsaade edince, o zatlari huzuruna çaGirip içlerinden bir kisiyi sözcü olarak seçmelerini istedi. Onlar da Hasan-i Nuri’yi seçtiler. Kadi ona çok zor fikih konulari sordu. Her soruyu sorduGunda, Hasan-i Nuri bir müddet susuyor, önce saGina, sonra soluna bakiyor ve basini önüne eGerek biraz bekledikten sonra cevap veriyor ve söyle devam ediyordu:
“Allah-u Zülcelal’in öyle kullari vardir ki, oturduklari zaman hak ile, söyledikleri zaman hak iledir.”
En sonunda kadi aGlayarak, söyle sordu:
“Sana soru sorduGumda önce saGina, sonra soluna bakiyor ve basini önüne eGip bir müddet sonra cevap veriyordun. Bunun sebebi nedir?” Hasan-i Nuri dedi ki:
“Sorularinizin cevabini önce saG tarafimdaki meleGe soruyordum, “bilmiyorum” deyince; sol tarafimdaki meleGe soruyordum. O’da ‘bilmiyorum’ deyince; kalbime, kalbimden de Allah-u Zülcelal’e soruyordum. Kalbim bana cevap veriyor, bende size söylüyordum.”
Bunun üzerine kadi halifeye dönerek:
“EGer bu zatlarda zindik ise, yeryüzünde bir tek müslüman yoktur.” dedi. Halife hatasini anladi, onlardan özür dileyip bir çok iltifat ve ikramda bulundu.
Ariflerden birisi söyle demistir:
“Kim söz ve fiillerinde sünnete göre hareket ederse, o hikmetle konusur. Kim söz ve fiillerinde heva ve hevesine göre hareket ederse, o bid’atla konusur.”
Sünnet; Tasavvuf’un yoludur. O yola giren, nefsinin heva ve hevesine gem vurmus olur.
Burada bir konuya daha açiklik getirmek itiyorum.
Toplumun içinde bazi kimseler, cahil olduklari için veya kasten; tasavvuf ehli olanlarin insanlara zarar vermeye çalistiklarini söylüyorlar.
Onlarin bu sözleri tasavvuf ehline karsi yapilmis çok büyük bir iftiradir.
ister devletin olsun, ister baska kimselerin olsun, hakkini çiGnemek dinen caiz deGildir. Dinen caiz olmadiGi için tasavvuf ehli hiçbir zaman böyle haksizliklari kendileri yapmadiklari gibi, baskalarininda, baska kimselerin haklarini çiGnemelerine müsaade etmezler.
Oysa tasavvuf ehli çok sefkat ve merhametlidirler. ibadet yapan kimselere karsi nasil sefkat ve merhametli iseler, ayni sekilde ibadet yapmayan kimselere karsi da sefkat ve merhametlidirler. ÖrneGin:
“Bir adam öyle içki içmisti ki, ayakta duramiyor ve yerlerde sürünüyordu. Yüzü gözü hep çamur olmustu. Oradan geçen ibrahim bin Ethem (rh.a) mendilini çikarip adamin aGzindaki çamurlarini silerken, bir yandan da:
“Yazik bu aGiza ki, bu pislik girmis.” diyordu. Adam bir müddet sonra kendine gelince ona dediler ki:
“Mendili ile aGzindaki çamurlari silen adami tanimiyor musun?” O’da:
“Kim sildi?” diye sordu. Ona:
“ibrahim bin Ethem’dir.” dediler. Adam, ibrahim bin Ethem’in pesine düsüp onu buldu. ibrahim bin Ethem’in gösterdiGi sefkat ve merhamet, o sarhos olan kisinin hidayet-ine sebep oldu.
Yine Maruf-u Kerhi (rh.a) talebeleri ile beraber Dicle nehrinin kenarinda bir hurma bahçesinde oturuyorlardi. Nehrin yukarisindan bir kayik geldiGini gördüler. KayiGin içinde birkaç kisi saz çalip içki içerek eGleniyorlardi.
Talebeleri Maruf-u Kerhi’ye dediler ki:
“Efendim bir dua edin de, Allah-u Zülcelal bunlari bu nehirde boGsun ve insanlar onlarin zararlarindan kurtulsunlar.” Maruf-u Kerhi dedi ki:
“Ya Rabbi! Sen bu kullarini dünyada neselendirdiGin gibi ahirette de neselendir.” Talebeleri onun duasini anlayamadilar. O içki içenler Maruf-u Kerhi’nin bu sözlerini duyunca pisman oldular. Sazlari kirdilar, içkilerini döktüler ve tövbe ettiler.
Maruf-u Kerhi buyurdu ki:
“Herkesin istediGi oldu, ne insanlar onlardan rahatsiz oldular ne de onlar suda boGuldular”
Tabi Maruf-u Kerhi Hazretleri; “Ya Rabbi! Sen bu kullarini dünyada neselendirdiGin gibi ahirette de neselendir.” diye dua ederek o kimselerin dünyada güzellikle neselendiGi gibi ahirettede güzellikle neselenmelerini murad etmistir.
iste bütün bunlara bakarak tasavvuf ehli ne devletin, ne de baska insanlarin haklarini çiGneyip zarar vermemistir, bundan sonrada vermeyecektir. Çünkü tasavvuf ehli, Peygamber Efendimiz -sav-’in izindedir.
Peygamber Efendimiz -sav- Kureysli’lerin kendisine bir çok eziyet yapmalari üzerine Taif’e gitmisti. Orada da tasladilar. Geriye dönüp Taif’in disina çiktiGi zaman, Allah-u Zülcelal bir meleGi onun yanina göndermisti. Melek:
“Ya Resulallah! Allah-u Zülcelal beni gönderdi ki eGer istersen su iki daGi kavminin basina geçireyim.” dedi. Ama Peygamber Efendimiz -sav-:
“Hayir, Ben Allah’in bunlarin soyundan yalniz Allah’a ibadet eden, O’na hiçbir seyi ortak kosmayan bir nesil meydana çikarmasini temenni ediyorum.” dedi.
Uhud savasinda da müsrikler, mübarek disini kirip yüzünü yaraladiklari halde, Peygamber Efendimiz -sav- söyle dua ediyordu:
“Ya Rabbi! Kavmime doGru yolu göster. Çünkü onlar ne yaptiklarini bilmiyorlar.”(Buhari, Müslim)
iste tasavvuf ehli de Peygamber Efendimiz -sav- izinde olduGu için daima herkese karsi sefkat ve merhametle yaklasir ve daima menfaatli olmaya gayret gösterir.
Yani tasavvuf ve tasavvuf ehli hakkinda ne kadar yazarsak yazalim bitiremeyiz. Allah-u Zülcelal’in rizasini ararken yanlislikla bu kötü fikirlerin pesine takilmis olan kimselerin doGruyu görmeleri için bu kadari yeterlidir. Unutmamak lazimdir ki:
“Allah kendine dönenleri hidayete ulastirir.” (suara; 13)
Tasavvuf bir deniz tasavvuf ehli de baliGa benzer. Denizi anlatmaya zaten gerek yoktur. Balik ise, aslinda tuzlu olduGundan onu kizartirken tuzlamaya gerek yoktur. BaliGin bütün tadi ve tuzu yenildiGi zaman anlasilir. iste Tasavvuf’un büyüklüGü içine girdikten sonra; tasavvuf ehlinin güzelliGi de onlari tanidiktan sonra anlasilabilir.
Netice olarak, tasavvuf altin gibidir. Altin asla bakir olmaz. TopraGin altinda ne kadar kalirsa kalsin parlakliGi kaybolmaz. Bazi cahil kimseler de Tasavvuf’un hakkinda ne kadar ileri geri konusursa konussunlar, onun aslini bozamazlar. Çünkü yukarida da dediGim gibi tasavvuf, Kur’an ve sünnetin yolunda yürümektir.
Onun için her insan kalbini kötü sifatlardan ve manevi hastaliklardan temizlemenin çaresine bakmalidir. Bu çare de, tasavvufu yasamaktir.
Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede söyle buyurmustur:
“Hiç ölü iken diriltip, ona insanlar arasinda bir nur verdiGimiz kimse, karanliklara dalmis ve bir türlü çikamayan kimse gibi olur mu?” (En’am; 122)
sani çok yüksek olan ve insani Allah-u Zülcelal’in yakinliGina ulastiran bu tasavvuf yolunda hala süphe izleri aramak ve onu kötülemek çok yanlistir. Onun için bütün mümin kardeslerimizi akillari ile suurlu olarak düsünmeye ve Allah-u Zülcelal’in su emirlerine kulak vermeye davet ediyorum:
“insanlara kalplerinin Allah’i anmasi ve O’ndan inen gerçeGe içten baGlanmasinin zamani gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasinlar. Onlarin üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katilasti. ÇoGu yoldan çikmis kimselerdir.”
“Kim Allah’in rahmetine müstehak olmak için Rabbiyle karsilasmayi temenni ediyorsa salih amel yapsin, Allah’a ibadette sirk kosmasin.” (Kehf; 110)
Allah’a ibadette sirk kosmamak ancak ihlasli olarak amel yapmakla mümkündür. ihlasli olarak amel yapabilmenin yolu da tasavvuftur. Allah’in bu ayet-i kerimesi bizim için büyük bir isaret ve rehberdir.
Kaynak;Ayet ve Hadislerde Tasavvuf, Seyda Muhammed Konyevi -ks-, Reyhani Yayinlari
Sayfaya ulasmak için: www.konyevi.net