Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
AMERIKA'DAN MEKTUP
AMERIKA'DAN MEKTUP
Gerçek bir gönül hikayesi
Canim Erkan Hocam,
Önceki mailde sözünü ettigim Christopher'dan daha ayrintili bahsetmemi istemissin. Elden geldigince sana bütün detaylariyla anlatmaya çalisacagim.Bu sene üniversitede asistanlik vermislerdi; dersin bir kismini hoca , geri kalanini da ben isliyordum. Yine bir gün derse gittim, daha yarim saat vardi, ben de agaçlik bir yerde banka oturdum. Hep yanimda tasidigim "Isigin Göründügü Ufuk" adli kitabi okumaya basladim.
Bir yerde büyügümüz aksiyon adamindan söz ediyordu. Kendimi kitaba öyle kaptirmistim ki sorma! Çok etkilenmistim; içimden "Ya Rabb. Buralara senin adini duyurmaya geldim ama hala tanisabildigim bir Amerikali yok! öyle buralara yeni gelmis veya arkadas çevresi olmayan bir Amerikaliyla tanistir da seni anlatayim" diye çok yalvardim. (Arkadas çevreleri genis olunca bu insanlari çekmek daha da zorlasiyor.)
Aklima gelen her duayi ediyordum, hakikaten o an çok istedim bunu Rabbimden. Derken bir kararti belirdi; basimda durmus, bana Ingilizce olarak "merhaba,
ben sizin sinifta ögrenciyim, nasilsiniz?" dedi. Ben de kelimenin tam manasiyla donakalmistim. "Iyiyim, sen nasilsin?dedim."Sakincasi yoksa yaniniza oturabilir miyim? Diye sorunca ben de olumlu cevap verdim ama içimden bir kusku da yok degildi.
Çünkü burada erkekler birbirlerine çok yakin oturursa hemen baska türlü anliyorlar. Bu arkadas yanima oturunca dogrudan "dini kitap mi okuyorsun?" diye söze girdi. Nereden anladigini hala bilmis degilim.Basimi sallayinca; bana ateist oldugunu, hiçbir inancinin olmadigini hala bilmis degilim. Basimi sallayinca; bana ateist oldugunu, hiçbir inancinin olmadigini söyledi.
Bizim okula yeni transfer olmus,19 yasindaymis, hiç arkadas çevresi de yokmus. Ben de artik içimden "dualarim çabuk mu kabul oldu, nedir!" diye düsünüyorum.Baslangiç olarak mümkün oldugunca dini mevzular üzerinde konusmamaya gayret ediyordum, ama gerçekten merak ettigini görünce, hele hasa "olmayan bir seye nasil inaniyorsun" gibi laflar edince, ben de yanamadim, dorudan konuya daldim. Delikanli anlattiklarimi duyunca degisiyor gibiydi, bunlari ömrü boyu hiç duymadigini söyledi.
O gün sinifa beraber girdik. Ders bittiginde herkes ayrildi,bu arkadas ise yerinde oturuyordu. Niye bekledigini sordugumda "bana anlatacaginiz çok sey var" demez mi! Bir yerlerde pizza yeme teklifimi hemen kabul etti, bir Türk pizzacisina gittik, uzun uzun konustuk. Sonra bizim otomobille onu evine biraktim. Aradan bir
hafta geçti, ben yine derse erken gittim, baktim beni bekliyor ayin yerde, "kaldigimiz yerden devam edelim" dedi.
Bana soracagi sorulari varmis; aman Allahim, hakikaten yiginla sorusu vardi. Ders çikisinda da o davet etti, yine yemege gittik. Hep ben ismarlayinca sasiriyordu, burada ismarlama aliskanligi yok çünkü. Hatta bir
keresinde "ömrümde bana ilk defa bir sey ismarlayan sensin, sana güvenebilirim, açikçasi tek güvendigim insansin da sensin" demisti. Bu yemek ve soru fasli her hafta böyle sürdü. Hiç unutmam,bir ara siniftaki ögrenciler gelip "siz kardes misiniz?" diye sordular.
Christopeher benden önce atladi, "evet, kardesiz" dedi.
Açikçasi, çok duygulanmistim; benim onu sahiplenmemden çok, o beni sahiplenmisti. Bir hafta isim çikmisti, derse erken gidemedim, ders boyu surat asti bana, hatta ders çikisinda "çok bekledim seni çinar agacinin altinda, ama gelmedin, oysa ki sana çok fazla sorum var" deyince o kadar üzülmüstüm ki utanmasam aglayacaktim. Hatta o gün, aksam eve geldigimde günlügüme bir nevi iç sorgulamami yazdim, bana sitem dolu bakisi gözümün önünden hiç gitmemisti.
Inan, Erkan Hocam, su satirlari yazarken bile o bakisi gözümün önüne geldi. Artik sokaktaki bütün Amerikalilar birer Christopher'di benim için. Yüzlerine bakiyordum insanlarin, hepsine haykira haykira anlatmak geliyordu içimden. Ne yani bunca insan atese mi gidecekti, Allah muhafaza.Artik bu duygular içerisinde Christopher'la iliskim de koyulasmisti. Muhakkak kurtarmaliydim o çocugu.
Aslinda burada bazi arkadaslar asistanligimin tehlikeye girebilecegini, isi fazla abartmamam gerektigini söylediler, ama Çhristopher benim hülyamdi artik, yarida birakamazdim.Onunla hep ayni pizzacida bulusuyorduk, bazen de o bizim eve geliyordu. Bu arada sürekli anlatiyorum ama hala kafasinda süpheler oldugunu söyleyince de içimden sinirleniyordum. Böyle anlarda.
Büyügümüzün buraya ilk geldigimde bana tembihi hep gözümün önüne geliyordu; "sabir, sabir, sabir! Gerekirse otuz yil bekleyeceksin,sabredeceksin" demisti.Sorunlari, kuskulari eksik olmuyordu, ama onda yine de bazi degismeler oldugunu görebiliyordum. Birgün yine yanima geldi, bana " dün gece ne oldu, sana anlatayim mi?" dedi. Ben de anlatmasini isteyince içini döktü: "Gece içim çok bunaldi,dayanamadim, bana yardim edecek kimse yoktu, aklima Allah geldi.
Ben de bilgisayari açtim, Allah'a mektup yazdim, sonra da hüngür hüngür aglamaya basladim, bilmiyordum, hem yaziyor hem de agliyordum. O'na seslendim; Allah'im, ne olur bana yardim et, böyle rezil bir hayati yasamak istemiyorum, dedim. Sence bana yardim edebilir mi?". Ben de bir ayet okuyup yardim edecegini söyledim. Mutlu olmustu, yine de "görecegiz" demekle yetindi.
Baska zaman yine dini bir meseleyi anlatirken bana "kendimi aptal hissediyorum, senin anlattiklarini bana ne okulda ögrettiler,ne de ailem anlatti . tam on dokuz sene boy yasamisim, çok yazik" diyordu." Surada önümüzden bir sürü insan geçiyor ve bunlarin hiç biri senin anlattiklarini bilmiyor, kimse ögretmemis, ne olacak bunlarin hali?" diye sordu. Ben sessiz kaldim, çünkü çok derin vurmustu beni.
Simdi ben de biliyorum, peki bunlari bilmenin hiçbir sorumlulugu yok mu, diger insanlara kim anlatacak ? "deyince,utandim, verecek cevap bulamadim.Iste yaklasik üç hafta öncede bu mutlu ihtida hadisesi gerçeklesti elhamdülillah. Ahmet abiyle görüsmem vardi. Gelecekle alakali onunla çok güzel planlar kurduk, fakat bizim buradaki arkadaslar arasinda son samanlarda bir hüzünlü hal olusmustu.
Baska yerlerden müjdeli haberler geliyor,bizden beklenen haberse bir türlü çikmiyordu. Ahmet abinin beklentisi gözlerinden okunuyordu. Yanindan ayrilirken kapiya kadar geldi, disarida ugurladi, biraz göz göze kaldik, Allah sahit, neredeyse aglayacaktim. Kafam da dalgin, yola çiktim, o dalginlikla yolu karistirmis, yanlis yola girmisim; ben de vardir bir hayir deyip devam ettim.
Günes batmak üzereydi, tam karsimda ise Manhattan duruyor. Dünyanin yönetildigi yere bakiyordum sürekli, araba da bagiriyorum kendi kendime: " Allah'im, senin adini buralara duyurmaya geldik, bizlere nasip et". Derken aklima Christopher geldi, ona dua etme istegi belirdi içimde. O istegi verene sonsuz hamdolsun; istegi veriyor, yani "kulum, dua et de duana icabet edeyim" diyor. Ben de "rabbim, bugün Christopher'a hidayet nasip eyle "diye çok dua ettim.
Bu duygularla eve geldim. Hemen Christopher'i aradim fakat cebi kapaliydi, ben de sonra ararim deyip odamda kanepeye oturdum.Inanilmaz da yorgunum, oturdugum yerde uyuyakalmisim. Aniden telefon çaldi, siçrayarak uyandim, arayan Cristopher'di. Disarida bulustuk,basladik sohbetimize. Yine konu dini mevzulara geldi. Sorunlarini elimden geldigince cevaplamaya çalisiyordum. Aradan iki saat geçmisti, ben de Christopher'a "seni bizim arkadaslarin kaldigi bir ev var, oraya götüreyim, hem onlarla da tanisirsin" dedim.
Kabul etti. O evdekilere haber verdim, onlar da ikram hazirlamislar. Muhabbet yine dini mevzulara geldi. Abim yaklasik iki saat ugrasti ama Christopher hala ikna olmuyordu. Ben devam etmeye çalistim. Christopher onlarca soru sordu. Rabbim yardim etti, her sorusunu cevaplamaya çalistim, artik kaptirmistik kendimizi. Saat gece üçe geliyordu, bizim arkadaslar da yorgun zaten, müsaade istedim.
Christopher'la beraber arabaya bindik. Daha hareket etmeden, sana bir sey sorsam dedim. O da sor deyince, "Hala inanmiyor musun? "dedim ."artik inaniyorum Allah vardir ve birdir" deyince, aman Allah'im, gözlerim fal tasi gibi açildi. Bir daha sordum, yine ayni cevabi aldim; " Artik soruma cevap buldum, kesinlikle Allah vardir ve birdir " diye tekrarladi cevabini. Arabayla hareket ettik ve ben sonra, dayanamadim, Efendimiz' i (S.A.V) sordum.
O da "son peygamber Hz.Muhammed'dir, son ve asil kitap da Kuran'dir" dedi. Ben artik iyice heyecanlandim, ne diyecegimi sasirdim, hayatimda o kadar sevindigimi hiç hatirlamam. Evin önüne geldik. Ben "desene Müslüman olmak için sehadet getirilir, sen de söyler misin?" diye sordum.Hele bir de kelime-i sehadeti söylerse içim iyice rahatlayacakti. "Getiririm ama hiç bilmiyorum ki" dedi;
ona beni tekrar etmesini söyledim. Bu arada elimi istedi, iki eliyle öylesine siki kavradik ki sehadet getirirken titremeye basladi. Manasini anlamiyor, ama
titriyordu. "Muhammeden abduhu ve Resuluh " dediginde dayamadi, gözlerinden yaslar süzülmeye basladi. Hiçbir sey diyemedim, sadece bakistik o an. Bana arka arkaya Ingilizce olarak tasdikte bulundu. Daha sonra "sence artik cennetlik miyim?
Orada sonsuza kadar seninle muhabbet edebilir miyiz?" diye sordu. Ben de "Allah vaat etmis, o vaadinden dönmez, insallah ötede sonsuza kadar muhabbet ederiz " dedim. Yine biraz arabada öylesine sessizce oturduk. Sonra ayrilma vaktimiz gelmisti, bana ayrilirken "Beni birakma artik, daha anlatacagin çok sey var" dedi. Gece yarisi eve dönerken açtim arabanin camlarini, bagira bagira tekbir getirerek ve geldim. Aklima gelene telefon ediyordum,
elhamdülillah,arkadaslarimiz içinde büyük moral oldu.
Hakkini helal et Erkan Hocam, meseleyi sana elimden geldigince tüm samimiyetimle anlatmaya çalistim. Hani Ömer Hayam rübailerinde der ya " bizler kuklalariz, oynatan Üstad Felek": iste Rabbim insanlara hidayet veriyor, kurtulmamiz için de bizim gibileri vesile ediyor, sonsuz minnet O'na.
Simdi ne zaman Amerika'nin caddelerinde dolassam, her biri ayri telastaki yigin yigin kalabaliklara bakiyorum ve kulaklarimda Christopher'in sözü çinliyor: " Surada önümüzden bir sürü insan geçiyor ve bunlarin hiç biri senin anlattiklarini bilmiyor, kimse ögretmemis, ne olacak bunlarin hali?"
Dua ve Sevgi ile...
Selam Sevgi ve Dua Ile :)