Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
NECiP FAZiL’DA KALDiRAÇ NOKTASi: DOGU-BATi AYRiMi
Necip Fazil Kisakürekin düsünce manzumesinde DoGu-Bati meselesinin ne kadar merkezi bir öneme sahip olduGunu anlamak için, kurmus olduGu mektebe Büyük DoGu adini verdiGini göz önüne almak yeterlidir. Bizim de belirlediGimiz iki soru baGlaminda, Üstad Necip Fazilin bu konudaki düsüncelerini, onun benim bütün varliGim, vücud hikmetim, her seyim diye tanimladiGi ideolocya Örgüsü adli eserini temel alarak kavramaya çalisacaGiz.
Ancak bundan önce, bir noktayi özellikle belirtelim. Hiçbir düsünür ya da sanatçi, kendi zaman ve mekanindan soyutlanarak ele alinamaz. Zira böyle yapilirsa, onun ürettiGi düsünceler tam ve doGru sekilde anlasilamaz. Bir seyin nedenini bilmediGimizde o seye iliskin bilgimiz tam olmayacaGindan, bir düsünürün ne söylediGini bilmek kadar, niçin söylediGini bilmek de elzemdir.
Bu baGlamda, Necip Fazilin çocukluk ve gençlik çaGini içinde geçirdiGi toplumun karsilastiGi en büyük problemin DoGu-Bati meselesi olduGunu ileri sürmek yanlis olmaz.
Nitekim, Necip Fazil hakkinda belki de ilk belirtilmesi gereken, onun bir imparatorluk çocuGu olduGudur. Bunun anlami sudur: O, ilk mektepteki coGrafya dersinde, kendi devletinin üç kitada topraklari olduGunu öGrenmis ve imtihanlarda -irak, Suriye ve Trablusgarp gibi- kendi bayraGinin dalgalandiGi eyaletlerin nüfus ve coGrafi özelliklerine iliskin sorulara cevaplar vermistir. Bugün biz, havsalamizin alamayacaGi böyle bir durumun, Necip Fazilin üzerindeki etkisini, sadece tahayyül etmekle yetinebiliriz. Mamafih o, devlet-i ebed-müddet günesinin batisini seyretmek zorunda kalan, kendi deyimiyle ucuzculuk döneminin dibini yasayan bir neslin ferdiydi.
Osmanlinin sahsinda DoGunun, yani islam aleminin yasadiGi tükenmek bilmez bozgun çaGinda, önce Batinin teknik üstünlüGü kabul edilmis ve çare olarak askeri uzmanlar getirilerek mühendishaneler açilmisti. Hemen ardindan Batinin ilmi üstünlüGü kabul edildi; batidan bilimsel kitaplarin tercümesi ve yayinlanmasi isine girisildi. Fakat ne var ki bozgunlar devam ediyordu. Nihayet Tanzimatla birlikte, batinin kültürel üstünlüGü kabullenildi; Bati edebiyati, felsefesi ve sanati, toplumsal ehramin en üstünden alta doGru yayilmaya basladi. Tüm bu kabullenmelerin, bozgunu durdurmak bir yana yavaslatmadiGi anlasilinca, nihayet Bati medeniyetinin topyekün üstün olduGuna kanaat getirildi ve çare olarak da tamamen batililasma gösterildi. Necip Fazilin böyle bir ortamda doGup büyüdüGünü göz önüne almadan, DoGu-Bati meselesine iliskin fikirlerini tam olarak kavramak mümkün deGildir.
Bu açiklamalardan sonra, Necip Fazila göre DoGu-Bati meselesinin mahiyeti hakkinda düsünmeye baslayabiliriz. Üstad öncelikle sunu vurgulamaktadir ki Hakikat eGer hakikatse, mutlak her yeri kaplayacak ve ilerisi göründükçe esasta onu da kapladiGi meydana çikacaktir. Bizim hakikatimizse her türlü mekan ve mintika hasisliGinden mücerret ve münezzeh Bu cümlelerde parildayan duygunun, sahip olunan özgüvenin dayanaGi olduGunda süphe yok. Zira hakikat, mahiyeti gereGi tek ve evrenseldir; bütün zaman ve mekan kayitlarindan azadedir. Necip Fazil için hakikatin diGer ismi ise islamdir ve esasen Büyük DoGunun hem kalbini hem de hedefini ifade etmektedir: Zahirde on dört asir evvelinde baslamis olsan da, bütün zaman ve mekani ezele ve ebede doGru kusatan, bayatlamaz yeni, solmaz renk, eGilmez çizgi, geçmez an, pörsümez güzel, deGismez doGru, örselenmez iyi ve anlasilmaz ileri gayemiz sensin
Hakikatin evrenselliGinde çikan sonuç, asil itibariyle hakikat açisindan DoGu ve Bati ayriminin olmadiGidir. Gerçekten de üstad Necip Fazil için DoGu-Bati kavramsallastirmasi, mevhum ve mutaassip bir ayirt edistir aslinda. Dolayisiyla, tüm zaman ve mekanlar için tam bir gerçeklik iddiasinda külli ve beseri bir davanin isçileri, kendilerini böyle bir darliGa siGdiramaz.
Burada bir sorun ortaya çikmaktadir: EGer hakikatin DoGusu ve Batisi yoksa, Üstad niçin kendi tercihini de içermek üzere Büyük DoGu ismini kullaniyor?
Necip Fazil için DoGu-Bati ayrimi asli bir unsur olmamakla birlikte o, bu ayrimi iki nedenden dolayi kabul etmekte ve mektebine de Büyük DoGu adini vermektedir:
1) Soyut manada deGilse de somut anlamda, özellikle tarihi süreç içinde DoGu ve bati ayrimi bir vakiadir. Bu pratik gerçeGe göz yummak imkansizdir.
2) DoGu-Bati ayrimi ayni zamanda bize, evrensel hakikate ulasmamizi saGlayacak pratik bir dayanak noktasi ve atlama tasi hizmetini görmektedir.
Üstad bu baGlamda DoGu-Bati ayrimini, dava açisindan vasitaci gerçeklerin en faydalisi olarak isimlendirmekte ve bir bakima zorunlu olarak, DoGu-Bati seklinde bir bölünüse ve iki ayri dünyaya kuvvetle inanmak ve sarilmak gerektiGini belirtmektedir. Bununla birlikte DoGu-Bati bölünmesi, evrensel hakikate ulastiran kiyas unsurlarindan ileriye götürülmemelidir. Esasen DoGu-Bati ayrimini ilk yapan ve bu ayrimin duvarlarini yükselten de DoGu deGil Batidir.
DoGu-Bati meselesinin mahiyetini kavradiktan sonra, Necip Fazila göre DoGu ve Batinin ne anlama geldiGini arastirmak uygun olacaktir. Üstad Necip Fazil, ideolocya Örgüsünün baslarinda, belagatli cümlelerle dolu sayfalar boyunca, DoGu ve Bati hakkinda tasvirler yapar. Ancak özü bakimindan ele aldiGimizda, bu tasvirlerde ili DoGunun ve iki Batinin bulunduGunu söyleyebiliriz.
Bunlardan ilki ideal DoGudur; islamin doGusundan Rönesansa kadar 7-8 asir boyunca devam eden, DoGuya galip rengini üfleyen, onu bütün dünyaya karsi, sonsuzluk ve hudutsuzluk bayraGi altinda taarruza ve aksiyona kaldirmis olan dönemdeki DoGudur... Çünkü islamiyet, insanoGlunun topyekün vazife, memuriyet ve haklarini getirmis, ruhta ve maddede bütün kemal ölçülerini simsiki bir ideolocya örgüsü seklinde tamamlamis ezeli ve ebedi nizamdir.
ideal DoGunun karsisinda ise, Rönesans öncesi Bati yer almaktadir: Bu Bati, ideal DoGudan kendisi ayiran ve ondan yayilan dalgalarin önünde kendi maddi ve manevi barikatlarina kapanan Batidir. islamiyetin zuhurundan Rönesansa kadar, asli rengiyle DoGunun Batiya bakisi, her sahada üstün adamin düskün insana bakisiyla denktir.
Üçüncü olarak Rönesans sonrasi Bati çikar sahneye; aksiyon asasini eline almis, madde hakimiyeti ile kendi disindaki tüm dünyayi kölelestirmek için topyekün savasa çikmis bir Batidir bu.
Dördüncü ve son olarak, Rönesans sonrasi Batinin karsisinda zaafa düsmüs, özünü olusturan birliGini ve ruhunu yitirmis, düskünlüGünün ilk safhalarinda önce maddesiyle ve sonra tüm manasiyla Batinin kölesi olmus halihazirdaki DoGu göz önüne gelir.
Necip Fazil kendi dönemindeki DoGuyu ve Batiyi söyle tasvir etmektedir: Evet, DoGu-Bati ayrimini ortaya koyar koymaz, ilk bakista meydana su manzara çikiyor: içeride Hind Denizi;ne doGru, bütün vecd ve hakikatini kaybetmis, her türlü savunma kudretinden mahrum, sadece yilginlar, ezginler ve kravatli maymunlardan ibaret ölü bir insanlik. Disarida da Atlas Okyanusuna doGru, yalnizca saldirici, dize getirici ve kendisini DoGuya örnek gösterdikçe büsbütün zehirleyici bir alem
Ona göre ideal DoGu, dünyayi altin varaklarla zarflamak istiyordu. Rönesans sonrasi üstün Bati ise yalniz kendisini ve layik gördüGü kadar bir insanlik sahasini duman renginde bir madenle kapladi.
Üstadin DoGu ve Bati ayrimini, kendi aksiyonu için önemli bir kaldiraç noktasi olarak görmesinin nedeni, bu saptamayla daha da netlesmektedir. Batinin güçlü olduGu çaGimiz dünyasinin vaziyeti ile, DoGunun (islam aleminin) altin çaGi arasindaki mukayese, Bati ile DoGunun yapisal farkini ele vermektedir. Batinin temel vasfi ayiricilik ve dolayisiyla çokluktur. Üstelik bu temel özellik, Rönesans öncesi ve sonrasi Bati için geçerlidir. Rönesans öncesi Bati ayiricidir; çünkü kendisinden baskasina hayat hakki tanimaz, karsisindakini anlamaya çalismaz, insanlarini asilmaz kastlara ayirir; soylular köyleri, içindeki köylülerle beraber satar... Kilise, kendisi gibi inanmayanlari engizisyonla yakip kavurmaya, aforoz mekanizmasiyla dinden atmaya yetkili görür. Bati o kadar ayiricidir ki tanriyi bile Teslisle üçe bölmüs, sonra ona üçün üçüncüsü demistir.
Buna karsilik DoGunun temel sifati, evrensellik ve dolayisiyla birliktir. Burada birlik kelimesi tam anlamiyla, islam inancinin özü olan tevhide karsilik gelmektedir. Allahin tekliGi ile ümmetin ve hatta tüm insanliGin tekliGi arasinda kurulan bu iliski, Üstadin deyimiyle, aslinda tek ve evrensel hakikat olan inanç sayesinde gerçeklesir. DoGu, bu sifatin gerçek ve kamil anlamda tezahür ettiGi ideal dönemden sonra, yine bu temel özelliGin zaafa uGramasiyla, Rönesans sonrasi Bati karsisinda zelil olmustur. Çünkü Rönesans sonrasi Bati, tahrif edilmis Hiristiyanliktan uzaklassa da ayiricilik ve çokluktan uzaklasmamis, Batili olmayan her coGrafya ve kültürü kendi sömürü alani olarak görmüstür.
Necip Fazilin Öfke ve Hicivde geçen, DoGu der ki Batiya, günesi fethetsen de / Ruh gerçeGi bendedir, madde yalani sende beytinden yola çikarak, onun nazarinda bilim ve tekniGin kötü bir sey oluGunu sanmak da yanlis olur. Çünkü Bati, insani insan yapan iki unsuru, yani madde ve manasini, temel vasfi olan ayiricilik yüzünden tefrik etmis, sonsuz olan ruhu inkar ederek kendini maddeye hasretmistir. Oysa insanin manasi olmayinca, maddesi de bir yalandan ibaret hale gelmektedir. Üstelik insanin maddesini inkar etmek, DoGunun temel vasfi olan tekliGe aykiri düsecek, Batinin yaptiGi ayiriciliGin öbür türlüsü olacaktir. Nitekim ona göre, Müspet bilgilerin tarifi kolaydir; esya ve hadiseleri bütün dis kanunlariyla, ameli fayda bakimindan teftis, tefahhus ve insan iradesine baGlamak yolunda aklin istismar hakki Bu hak o kadar islamin malidir ki, her seyden evvel müminlere Allah tarafindan ve Kuranla emredilmistir
Peki, Necip Fazilin gelecekte yeniden olusmasini, uyanmasini ve dirilmesini umduGu DoGu yani Büyük DoGu nasil bir seydir?
Üstad, esasen ideolocya Örgüsü adli kitabinin tamaminda, tekrar dirilmesi ve ayaGa kalkmasi için ömrünü vakfettiGi DoGuyu anlatmaktadir. Fakat su var ki, kitabin son yapraGini çevirdikten sonra, zihnimizde sekillenen DoGunun temel ve ayirt edici özelliGinin, vakar, haysiyet ve izzet-i nefs olduGunu kavrariz. Hakikaten Necip Fazilin tasavvur ettiGi DoGu, her seyden önce haysiyetli olmalidir. Nitekim DoGunun halihazirdaki vaziyetinde, onu en ziyade öfkelendiren sey haysiyetsizlik ve sahsiyetsizlikten doGan ucuzluk, diGer bir ifadeyle asaGilik kompleksidir. Belki de bu nedenle, bundan sonraki kusaklar boyunca Müslümanlar, Üstadin gür ve kendinden emin sesinde kendilerini bulmaya devam edeceklerdir.
sani_6