Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
sabir direnistir
Düsünsenize bir: Hastalik olmasaydi sihhatin, ölüm olmasaydi hayatin, yaslilik olmasaydi gençligin,...
yokluk olmasaydi varligin, kötü olmasaydi iyinin, küfür olmasaydi imanin, cehennem olmasaydi cennetin, karanlik olmasaydi aydinligin, çirkin olmasaydi güzelin kiymeti bilinir miydi?
Hayat yolu dümdüz ve pürüzsüz olsaydi, yürümek bu kadar cazip olur muydu? Her sey birbirinin ayni olsaydi, ögrenmenin temel tasi olan merak tahrik olur muydu? Tüm insanlar ayni planyadan çikmis gibi birbirinin tipkisi olsaydi, tanimak için küçük parmagimizi oynatmaya gerek kalir miydi?
Eger her zorlugun yaninda bir kolaylik, her derdin bir dermani, her istirabin bir bilgeligi, her çekilen acinin bir hasilati, her musibetin bir nasihati, her kederin bir bedeli olmasaydi hayat yasanmaya deger miydi?
Hepsinden öte sabir bu kadar degerli olur muydu?
Sabir. Birçok kavram gibi kirlettigimiz, kargasaya kurban ettigimiz, içerigini darmadagin ettigimiz, sonra da dönüp haksizlik ettigimiz muhtesem bir kavram.
"Sabreden dervis, muradina ermis" gibi harika bir deyim, nasil oldu da "Sabreden dervis, sabrede ede gebermis" gibi soysuz ve hayasiz bir lafa dönüstü?
Nasil olacak? Sabir kavraminin zihnimizde ugradigi tahrif sonucu elbette.
Sabir, herkesin her istedigini "Hemen, simdi!" sloganiyla elde etmeye çalistigi acele ve ecele giden kendini bilmezler çaginda, "Asla vazgeçmem, zamani gelinceye kadar beklerim" diyebilme kararliligidir.
Seyh Bedreddin Varidat'inda diyordu ki "Evme (acele etme)! Unutma ki her yemisin bir mevsimi vardir: Sen de mevsimini bekle!"
Yakici yaz günesinin altinda sabirla zamanini beklemeyi bilmeseydi, çagla sekerpare, koruk kayisi, kelek kavun olur muydu?
Sabir, omuzladigin mukaddes yükü götürürken rüzgar tersinden esmeye basladiginda geri dönmemek, yükü atmamak, yolu satmamak, yola yatmamaktir. Sirtini yüke verip gögsünü rüzgara siper etmektir.
Her rüzgarin bir ömrü, her Nemrud'un bir Ibrahim'i, her Firavun'un bir Musa'si, her kisin bir yazi, her gecenin bir sabahi, her derdin bir dermani oldugunu unutmamaktir.
Sözün özü, sabir direnistir. Kur'an "Allah sabredenleri sever" derken iste bunu demis olur: Allah direnenleri sever. Yine Kur'an "Ey iman edenler! Sabredin" derken bunu demis olur. Yani: Ey iman edenler! Direnin!
Hepsinden öte Asr Suresi, iste bu nedenle "sabir" suresidir:
"Asra yemin olsun ki insanlik hüsrandadir! Ancak iman edenler, salih amel isleyenler, hakki tavsiye edenler ve sabri tavsiye edenler müstesna!"
Son ayetin açilimi sudur: Hakki tavsiye etmenin bir bedeli vardir. Çünkü siz hakikate tabi olup onu tavsiye ettiginizde, varligini yalana adayanlar ister istemez bundan rahatsiz olurlar. Hakikat günesinin dogusundan rahatsiz olanlar, ülkeyi magaraya çevirmenin yolunu ararlar.
Bu durumda hakikati savunmanin bir faturasi vardir ve size bunu pahaliya ödetmeye çalisirlar. Ayetin son kismi iste bunu söyler: Hakikati savunmanin bedelini ödemek gerektiginde de sabri tavsiye edin. Hakikat üzerinde direnin ve asla geri adim atmayin.
Öyle ya, hem hakki savunacaksiniz hem de basiniz sikisinca savundugunuz hak siperini terk edip kaçacaksiniz. Bu yakisir mi? Günah islemenin bile bir bedeli olsun da sevap islemenin bir bedeli olmasin mi? Kumarbazlar bile bir risk alirken hakikati savunanlar hiçbir risk almasinlar mi?
Hakikate olan sadakatiniz, onun ugruna nereye kadar ne bedeli göze aldiginizla orantilidir. Ne diyordu Kur'an: "Inaniyorsaniz, üstün gelecek olan sizsiniz!" (alinti:Arif Çevikel)