Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
KARACAAHMET
KARACAAHMET
Deryada sonsuzlugu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!
Göbeğinde yalanci sehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan sey neymis elde?
Mezar, mezar, zitlarin kenetlendigi nokta;
Mezar, mezar, varliga yol veren geçit, yokta...
Onda sirların sirri: Bulmak için kaybetmek.
Parmaklarin saydigıine varsa hep tüketmek.
Varmak o iklime ki, ugramaz ihtiyarlik;
Ebedi gençligin taht kurduiu yer, mezarlık.
Ebedi gençlik ölüm, desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yipranmaz.
Karacaahmet bana neler söylüyor, neler!
Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler,
Zaman deli gömlegi, onu yirtan da ölüm;
Ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bölüm...
Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;
Bu mu dersin, taslarda donmus sukuta sebep?
Kavuklu, basörtülü, fesli, basacık taslar;
Taslara yaslanmis da küflü kemikten baslar,
Kum dolu gözleriyle süzüyor insanlari;
Süzüyor, sahi diye topraga basanlari.
Onlar ki, her nefeste habersiz öldügünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi dügünden.
Onlar ki, sifirlarda rakamlari#253; bulmuslar,
Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuslar.
Söyle Karacaahmet, bu ne acikli talih!
Taşlarsna kapanmis, agliyor koca tarih!
NECiP FAZiL KiSAKÜREK
:( :( :(