Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
İBADET NİYETİYLE AŞURE TATLISI YAPMAK BİDAT MIDIR?
SELAMUN ALEYKÜM ...SEVGİLİ KARDEŞLERİM ,MALUMUNUZ OLDUĞU ÜZRE RASULULLAH (S.A.V.)EFENDİMİZİN VE 4 HALİFE (R.A.)EFENDİLERİMİZİN YAPMADIĞI VE YAPIN DİYE EMRETMEDİĞİ,DİNE SONRADAN SOKULMUŞ VE İBADET OLARAK KABUL EDİLEN HERŞEY BİDATTİR.HİÇ BİR KAYNAKTA RASULULLAH (S.A.V.)EFENDİMİZİN VE ASHABININ (R.A.)MUHARREM AYININ ONUNCU GÜNÜ AŞURE YAPTIĞI YAZILI DEĞİLDİR.(eğer aksini yazan bir ehli sünnet kaynağı bilen varsa lütfen bildirsin) KISACA :AŞURE AŞI PİŞİRMEK SÜNNET DEĞİLDİR...SÜNNETİN ZITTI DA BİDATTİR.SADECE HATIRLATMAK İSTEDİM KAFASINA BİRŞEY TAKILAN OLURSA DAHA DETAYLI BİLGİ AKTARIRIZ İNŞAALLAH..SAYGILARIMLA ..VESSELAM
Bidat konusu,hakikaten çok hassas bir konudur.Çeşitli anlayışlar mevcuttur.
Cenab-ı Hak bizi,istikamet üzre anlayanlardan eylesin
Bidatin tarifini yapmışsınız;cümlenize dikkat ettiğimde meseleyi yanlış anlamış olabileceğinizi veya okuyanlarca yanlış anlaşılabileceğini düşündüm.
Bidat;geldiği zaman dinde bir farzı,bir vacibi ya da bir sünneti kaldırıp;yerine konulan yeni bir kavramdır.. Peygamber (a.s.)'ın adab-ı hasenesi bida kavramına dahil değildir.Mesela;Rasul-i Ekrem(a.s.) uyurken sağa dönerek uyurdu.Bu tarz uyumamak bidat olmaz.
Ayrıca, ulema-i İslamın özellikle tasavvuf erbabının, aslı sünnetten ahz edilmek ve usul-i dine muhalefet etmemek şartıyle yaptıkları ilaveler de bidaya dahil değildir.Mesela;hadiste İhlas suresini okumaya çok teşvik vardır.Geçmişten günümüze ise; ihlası şerif sünnet namazlarından önce 3 defa okunmakla zaman,sayı ve yer tayin edilmiştir.
Hem mesela;hadiste peygamberimizi övmek teşvik edilmiştir.Süleyman Çelebi Hazretleri bir mevlid yazarak onu övmüştür.Ümmet ise;bunu yad etmektedir.
Asl olan bu anlayıştır.
Bir kısım ulema ise;bidaya dahil olmayanlarıda bidaya dahil etmişler.Onlara da bida-yı hasene(güzel bidat) demişlerdir.
Meselenin tam anlaşılması için bazı misaller vereyim:
1-Faiz haram iken;meşrulaştırılması bidattir.
2-Umum ukubat ve hudud-u şeriye yerine konulan umum cezalar bidattır.
3-Selamun Aleykum yerine;günaydın,iyi günler vs.koymak bidattır.
4-Deveye binmek sünnet iken;arabaya veye uçağa binmek bidaya dahi değidir, veya bidat kabul edenlere göre ise ;bida-yı hasenedir.
Bidatlerin kimi küfre mucip, kimi kebair günah kimi ise mekruhtur.Fıkha müracaat ediniz.
Meseleyi anlamayı kolaylaştıracak izahlar:
ALTINCI NÜKTE: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ
Yâni اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrı ile: Kavâid-i Şeriat-ı Garra ve desâtîr-i Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni îcadlarla o düsturları beğenmemek veyahût hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları îcad etmek, dalâlettir, ateştir.
Sünnet-i Seniyyenin meratibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da, nevâfil nev'indendir. Nevâfil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısım, ibadete tabî Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri(değiştirilmesi) bid'attır. Diğer kısmı, "âdâb" tabîr ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş. Onlara muhâlefete, bid'a denilmez. Fakat âdâb-ı Nebevîyye bir nevi muhâlefettir ve onların nurundan ve o hakikî edebden istifade etmemektir. Bu kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tevatürle malûm olan harekâtına ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabîr edilir. Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir, o âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük bir âdâbın müraatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeâir, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubâdiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir. (Risale-i Nur,11Lema)
DOKUZUNCU NÜKTE: Sünnet-i Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zaten ittibaa mecburiyet var. Ve ubûdiyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevabın zâyiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Âdât ve muamelâttaki Sünnet-i Seniyye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok. Fakat Habibullah'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır. Ahkâm-ı ubûdiyette yeni îcadlar bid'attır. Bid'atlar ise, اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrına münafî olduğu için, merduddur. Fakat, tarikatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev'inden olsa ve asılları Kitab ve Sünnetten ahzedilmek şartıyla ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mükerrer olan usûl ve esâsat-ı Sünnet-i Seniyyeye muhâlefet ve tağyir etmemek şartıyla, bid'a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid'aya dâhil edip, fakat "bid'a-i hasene" namını vermiş. İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: "Ben seyr-ü sülûk-u ruhanîde görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan mervî olan kelimat nurludur, Sünnet-i Seniyye şuaı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki; Sünnet-i Seniyyenin şuaı, bir iksirdir. Hem o sünnet, nur istiyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur."
İşte böyle hakikat ve şeriatın bir kahramanı olan bir zatın bu hükmü gösteriyor ki: Sünnet-i Seniyye, saadet-i dareynin temel taşıdır ve kemalâtın madeni ve menbaıdır. (a.g.e.)
Sonuç,itibariyle aşure pişirmek,adab-ı islamidendir, bidaya dahil edenler için ise;bida-yı hasenedir.İnancım budur vesselam.......
____________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
hakan kardeş,başlığı görünce tamam dedim gerçekten ibadet niyetiyle aşure yapılmaz.buna katılıyorum çünkü aşure pişirmek,sünnetdir.hemde nuh a.s ın sünnetidir.
ama bence bu gibi konuları araştırıp,iyice emin olduktan sonra bidattir ibaresini koymak lazım osmanlı padişahları,ehli sünnet itikadına son derece bağlı ve hatta hepsi allahdostu idi. onlar bile aşure günlerinde aşure yaptırıp hayır için dağıtırlardı.
şimdi hala bidat olduğuna ısrar ediyorsanız bunun gerçekten bidat olduğunu ispatlamanızı istiyorum çünkü yukarıda yazdıklarınız tamamen kendi fikirleriniz ...
saygılar bizden....
Aşkta tıpkı ELİF gibidir, isminde gizlidir. Ama okunmaz, o olmadan da besmele sese gelmez, o herşeyin içindedir; hiç birşeyde görülmez
Zaten Nuh aleyhisselamın sünneti olarak yapıyoruz... Hz Nuh un tufandan kurtulduktan sonra aşure pişirdiği hepimizce malumdur...
cenabi hak ilmini artirsin kardesim cok isabetli bir izah------
-------------- bana bir harf ogretenin 40 yil kolesi olurum------------------ hazreti ali (ra)
sevgili kardeşlerim,allah hepimize dinde anlayış ihsan etsin inşaallah.Bizim amacımız kendi fikirlerimizin doğru olduğunu iddaa etmek değildir haşa.Önemli olan doğruyu bulmak Allah-ü Tealanın izniyle..Yazılanlara cevabımız şudur: biz aşure tatlısı yapmanın değil ibadet niyetiyle yapılmasının bidat olduğunu ifade ettik..ibadet dinin bir vecibesi olduğuna göre,ibadet olarak bildirilmemiş bir şeyi ibadet maksadıyla yapmaya bidat değil de ne denir?Hz. Nuh aleyhisselam ulul-azm pegamberlerden biridir ,buna hem iman eder hemde kendisini severiz.Allah (c.c)selam-ı üzerine olsun..Fakat biz hz.Muhammed(s.a.v) ümmetiyiz.O 'nun sünnetini yerine getirmekle mükellefiz.Rasululah s.a.v.)efendimizin muharrem ayında aşure yaptığına veya böyle bir emri olduğuna dair sahih bir rivayet bilen varsa söylesin.DİNE sonradan eklenen her şey bidattir.Osmanlı cedimize gelince, Alah-u Teala onlara rahmet eylesin hepsinden razı olsun inşaallah..Bu konuda yorum yapmak ne haddimize,ama onlarda insan, belki hata etmiş olabilirler..... Tavsiyeleriniz için Allah (c.c) razı olsun daha fazla araştıracağım inşaalah sizlerle de paylaşırız.Bidat-i hasene konusuna gelince:İmam-ı rabbani k.s.mektubatında bu konuya birkaç mektubunda değinmişler.buyrun 255. mektubundan şu alıntıyı okuyun:'Sünnet ile bidat birbirinin zıttıdır,tersidir.Birinin bulunduğu yerde ikincisi bulunmaz gider.Birini diriltmek diğerini yok etmektir.Sünneti diriltmek bidati yok eder.Bidati diriltmek te sünneti yok eder.İster HASENE yani güzel desinler,ister seyyie,çirkin desinler,her bidat sünneti yok eder.Belki bir bakıma güzel denilmiş olabilir.Hiç bir bidatin kendisi güzel olamaz.çünkü,Allah-ü Teala sünnetlerin hepsini beğenir.Sünnetin zıttı ise şeytanın beğendiği şeylerdir.Bugün bidatler her yere yayılmış olduğundan,bu sözümüz çok kimseye ağır gelir.Fakat ahirette,hangimizin doğru olduğunu anlayacaklardır.... Vesselam...
Sevgili arkadaşlar;
Bir peygamberin hele hele ülû'l-azm bir peygamberin yaptığı bir fiil, şayet mensuh ve merdut değilse, niye bid'at olsun?!
Bilmeniz lazım; Edille-i Şer'iyye-i Asliyye'nin dışında bir de Edille-i Şer'iyye-i Fer'iyye vardır İslâm hukukunda... ve Fer'î dellerden birisi de, usûl-i fıkıhtaki geçtiği şekliyle, "Şerâiun min kablinâ şerîatün lenâ" kaidesidir. Yani "Bizden öncekilerin şeriatlerindeki (hükmü kalkmamış, reddedilip yürürlükten kaldırılmamış olan hükümler, adet ve an'âneler) bizim de şeriatımızdır."
Buna birilerinin -veya bazılarının diyelim- bid'at demesi Nuh aleyhisselamın bu güzel sünnetinin bid'at olduğunu göstermez. Kaldı ki eğer bid'at olsaydı, Ehl-i Sünnet alim ve mutasavvıları (Allah hepsinden razı olsun) bugüne kadar niçin uygulasınlardı..? Bid'atla uzaktan ya da yakından hiçbir ilgisi-lişiği yoktur, bazı bid'at ehli kişilerin de bu adeti yapıyor olmaları, bu sünnete halel getirmez.
Gelelim ibadet olarak yapılması meselesine...
“Eşyada aslolan hıll”dir” yani helâl olmasıdır. Haramlık ârızîdir, sonradan oluşur. Şerîatın açıkça nehyetmediği/yasaklamadığı her şey mubah ve yapılması câizdir. Bu kâide, Hâniyye’de, “el-Aslü fi’l-eşyâi’l-ibâha: Eşyada aslolan ibâhadır, yani mubah olmasıdır” diye zikrolunmuştur. (Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-ı İslamiye Kamusu, 1, 298)
Mesela buna mümasil bir ibadeti "rabıta"yı ele alalım... Tasavvur ve tefekkürden ibâret olan râbıta-i şerife hakkında, muteriz ve münkirlerinin iddiları üzere hiç bir şer‘î delilin olmadığını –farazâ– kabul etsek bile, menhiyyün anh yani dînen haram ve yasak olduğunu isbat edebilmek mümkün mü? Değil. O takdirde, râbıta-i şerifenin de, âşure sünnetini ibadet-kurbiyet niyetiyle yapmanın da mubah bir fiil olduğu, hiçbir itirâza yer olmayacak kadar açıktır.
Hâl böyle olunca, neticeye gitmek için deriz ki; mubah bir fiile devam etmemiz sayesinde, mendub olan bir şeye ulaşırsak, o mubah olan fiilin de mendup olduğu anlaşılır. (Hüseyin ed-Devserî, er-Rahmetü’l-Hâbita…, Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni hâşiyesi, 1, 225-226)
Demek oluyor ki, râbıta-i şerife ile meşgul olmak gibi gibi ibadet niyetiyle âşûre pişirmenin de gayr-i İslâmî bir şey olduğunu söylemek doğru bir iddiâ olamaz.
Kaldı ki âşure pişirme sünneti (ki sünnet ibadettir ve bunu yapanlar ibadet-kurbiyet, rıza-i ilahi niyetiyle yapmaktadırlar), İslâm âleminde sayıları tevâtür haddine ulaşmış bir topluluğun amelidir. Bu da Hz. Nuh'un (a.s.) bu sünnetinin devam ettiğini gösterir. Çoğunluk, âşurenin gayr-i meşru‘, bid'at-hurâfe olduğu, binaenaleyh ibadet maksadıyla yapılmaması gerektiği yönünde bir şey söylememiştir. Müstesnalarsa, hepimizin bildiği gibi, kaideyi bozmaz.
Son söz; "Kırk yıllık kâni, olur mu yani..." "Eski köye yeni adet..." cinsinden, nevzuhur bir yazı olmuş... Lütfen biraz dikkat, diyorum. Zorlamalarla bir yere varılmaz, varılırsa da yanlış hedeflere varılır...
Bu vesileyle herkese selamlar...
halis hocam, allah razı olsun emeğinize ellerinize sağlık...
Aşkta tıpkı ELİF gibidir, isminde gizlidir. Ama okunmaz, o olmadan da besmele sese gelmez, o herşeyin içindedir; hiç birşeyde görülmez
Sevgili jade;
Teşekkür ederim... Allah cümlemizden razı olsun.
Selamlar...
Hz. allah şöyle buyuruyor
Haktan sora sapıklıktan ne kalır
Yunus suresi ayet :32
Hz. allah şöyle buyuruyor.
kitapta hiçbir şey eksik bırakmadık.
En am suresi ayet :38
Hz.allah şöyle buyuruyor.
bir konuda ihtilafa düştüğünüzde çözümü için allah ve peygambere baş vurunuz yani kur'an ı Kerim ve peygamberin sünnetine başvurun
Nisa suresi ayet :59
Hz. allah şöyle buyuruyor
Şüphe yokki bu yol benim dosdoğru yolumdur o halde ona uyun başka yollara gitmeyin
sora sizi onun yolundan ayırırlar
En am suresi ayet:153
Hz. allah buyuruyorki
Resülum deki eğer allahı seviyorsanız bana uyunuz ki allah ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın
al-ı imran suresi ayet 31
Hz. Aişe ( RA) rivayet edilmiştir
Bir kimse dinimizde olmayan bir şey çıkarırsa o şey reddedilir
BUHARİ VE MÜSLİM
Bir kimse dinimizde olmayan bir amel işlerse o amel reddelir.
Pegamberimiz diyorki
ravilerden cabir (B.A.) şöyle demiştir.
Allahı resülü hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır,sesi yükselir asker kumandanı imiş gibi öfkesi şiddetlenir ve şöyle derdi
düşman yağma etmek için sabah akşam geliyor,kendinizi koruyunuz
Şahadet parmağıyle orta parmağını birbirine yaklaştırrak şöyle buyurdu
Ben peygamber olarak gönderildim.kıyametle aranız şu iki parmak kadar yakındır vacip olanı yerine getirdikten sonra şunu bilirimki sözlerin en hayırlı olanı Allahı kitabıdır.En hayırlı hidayet Hz. muhammedin hidayetidir.dinde olmayan şeylerin en kötü olanları soradan çıkarılan şeylerdir,her bidat sapılıktır.
En sonunda şöyle buyurdu
Ben her mümine kendi nefsinden daha evlayım.bir kimse mal bırakırsa o mal varislerine kalır. borç ve yetimler bırakırsa onlarda benim üzerimedir.
Sevgili 59-naz-59;
Bu kadar mutlak nass'ların meallerini naklettikten sonra keşke bir de mevzuya, sadedinde olduğun meseleye temas edebilseydin?!
Yani demek istediğin nedir? Bu nakillerle neyi açıklamak istediniz? Lütfen tavzih ederseniz memnun oluruz.
Neyin bid'at olup olmadığını nasıl ve hangi ölçülere göre tayin ediyorsunuz? Böyle bir gücünüz var mı?
Edille-i şer'iyye-i fer'iyye'den "Şerâiun min kablinâ şerîatün lenâ" esasını nasıl izah edeceksiniz? Buna göre Hz. Nûh gibi ülû'l-azm bir peygamberin sünnetini hangi kıstas ya da kıstaslara istinaden bid'atler kategorisine koyacaksınız?
Lütfen cevabınızı bekliyorum.
Selamlar...
Not: Yukarıdaki açıklamamızı okumamışsanız lütfen okuyunuz. Okumuşsanız tekrar bir gözden geçiriniz. H. E.
Es- Slm Alkm.
Mesela ben hayirli düşündüğüm ve Rabbimin rızasını beklediğim her bir hareketimi ibadet maksadı ile yapsam bida ehli mi oluyorum?
Eğer öyleyse vay halimize!
Selametle!
Bidat şüpheye istinaden peygamber(S.A.V) varıt olan sünnetın hılafına inanmak ve onu yapmaktır.
Kur an,sünnet, icma ve esere ters düşen şey kötü bidat,bunların hiçbirine ters düşmeyen iyi görülen şey güzel bidattır.bidat ı hasane kur an,sünnet te yer almadığı halde islamın genel prensiplerine uyularak yapılan beşeriyete faydası olan a amenna olmayan ise bidat ı seyyie ise islamın genel prensıplerine ters düşen beşeriyete faydası olmayan zarar veren şeydir.
yapılan iş küfrü gerektirmiyorsa da ehli sünnet vel cemaat e muhalefet eden görüş ve amel bidattır,haramdır.
konu başlığıaçiklama
Sevgili 59-NAZ-59
Lütfen bu mevzuda binbir emekle kaleme aldığımız makaleleri okuyunuz, verilen cevaplar üzerinde bir nebze düşününüz.
Evet, "et-Tekrâru ahsen, velev kâne yüzseksen" ama, belli bir noktadan sonra da insana gına geliyor. Ve iş artık "mâlâyani" kategorisine girmeye başlıyor.
Bilmeniz lazım; en büyük musibetlerden biri de, vakitleri boşa harcamaktır. Bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrarlanının bir anlamı olmasa gerek.
O bakımdan, "lütfen biraz insaf, biraz iz'an, biraz da dikkat!" diyorum.
Selam ve dualarımla...
Aciklamalarinizdan dolayi tesekkür ederiz. Allah razi olsun.
@hakansuer_1975 kardesim,
Bu tür hassas konularda baslik acacak ziyaretcilerimiz bir islam büyügünden nakil degilde kendi gördüklerinden buduklari düsünceleri nakl edeceklerse FETVA, KESIN HÜKÜM verici sekilde degilde, SORGULAYAN, ARASTIRMACI bir üslub kullanrak yazarlar ve sorarlarsa daha verimli olacaktir.
Daha hz. Nuh a.s. min sünneti oldugundan bi haber sekilde baslik acip kesin hüküm bildiriyor. Yazik yani.. anlatim sekli basligin acilisi ve icindekiler kendi icinde bir yeterliligi olmayan sig bir metin olmus. insaallah bu eksiginizi görür ve daha dikkatli olursunuz.
selam sevgi ve dua ile
Anlaşılan konu güzel hayır ve hasane deyince atalarımızdan ve ecdadımızdan süre gelen bu ayda yapılan aşüre nin hayr a mukabil yapılagelen ve örf ve ananeye dayalı bir gelenek şeklini almış yapılmasında da hayır gözetilmiştir.Geleneklere bağlı olarak hayra mukabil sevabtır.
yukarıda önceki yazımda bidat a ait bir açıklama islam hükümleri bağlamındadır ve bunun dışında ehli sünnet vel cemaat mualif hayra yorumu olmayan işe ise bidat olarak görüşümü arz etmek istedim. Ancak farklı yorumlar a da saygılı olarak mala yani konumunda bakılmaması ve bu cihette bir husul güdülmediği , sizler konuya tam vakıf iseniz daha yumuşak bir zeminde anlatım yapabirsiniz.Bir insana bir harf öğretirken yeter artık bıktım deyebilirmisin.
Bu sitede ne amaçla dolaşım yapılıyor insanlar bu güzellikleri paylaşmasınlar mı? doğru yazana da eksik yazana da saygı ve sevgilerimi sunar. Rabbimin kullarını güzel meclislerde buluşturması dileğiyle hoşçakalın.