Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Seferilik-Sefer Bahsi Hakkında Soru-Cevap

Konuya olan ilgi ve alakanızdan dolayı teşekkür ediyorum Faruk kardeşim. Teşekkürler...

10.Cevap : Bulunduğu köy veya şehrin hudutları dışına çıkınca seferilik başlar. düzelttim.:)
11.Cevap : Mukim : Lügatta ikamet eden kişi manasına geldigi gibi İlmihallerde de vatanında ve ya vatan hükmünde olan bir yerde oturan kimseye denir. Şeklinde açıklanmıştır.

12.Cevap : Seferilik esnasında kazaya kalan namazlar ikamete niyet edilmesi ile, Mukiminde (ikamet edeninde) kazaya kalan namazları sefere çıkması ile degişmez. Onun için ikamet halinde olan bir kimse , sefer halinde kazaya kalmış olan nazmalarını ikişer rekat kılacagı gibi , Sefer halinde bulunan kimsede , İkamet zamanında kazaya kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.

Ankebut kardeşim İstersen sen yine soruları sor bizde İnşaallah elimizden geldigi kadar cevaplayalım. Benim aklıma soru gelmiyor bu durumlarda sen güzel soruyorsun.:)

------------------------------------------------------------
"Ey gönül gidenden ümidini kes
Kaçan bir hayale benziyor herkes
Sanki kulagıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.."

Ben günümüzde hepimizin başına gelebilecek bir konuya değinmek istiyorum.
benim sorum şöyle olacak;Uzun bir yolculuk esnasında 2 vakit arasında mola verilmemişse ve otobüste iken
abdestimiz yoksa veya otobüste abdest alma ihtimalimiz yoksa namazımızı nasıl kılarız?Kıblemiz olarak hangi yönü kabulleniriz?Böyle bi durumda otobüsde su olsa dahi teyemmüm edebilirmiyiz?

Gök Sultan kardeşim, cevaplar için teşekkürler ama cevabın biri yanlış olmuş. 10.Soruda, "Seferilik ne zaman başlar?" sorusunun cevabı, "Bulunduğu köy veya şehrin hudutları dışına çıkınca seferilik başlar." şeklinde olması lazımdı.

Katılımınız için teşekkür ederim.
Allah râzı olsun.

kardesım bu paylasımı tekrar gundeme alırmısın??ayrıca sevıyelı_83 kardesıımın sorusunu da abılerımın cevaplamasını rıca edıyorum.

-------------------------------------------------------------------------------------------------
“Biz aldığımızı vermeyiz, verdiğimizi de almayız.”

Durma imkani yoksa abdaste almasi icab ediyorsa teyemmüm hakkini kullanir oturdugu yerde ima ile kilar kıble yönü otobüsün gittiği tarafdır...




Aşk'a ciğerin yakmayan, mürşide doğru bakmayan,bahr-ı muhit'e akmayan,göl iken umman olurmu... Nakşibendi (k.s.)

iNANMAYAN MERHUM ELMAMALILI M.HAMDİ YAZIR'IN HARİKA TEFSİRİNİN SON CİLDİNDEKİ MAKALESİNE BİR GÖZ ATSIN...

Teşekkür ederim Ecyad kardeşim.Allah Razı Olsun.Uzun zamandır beklediğim cevabı güzel bi şekilde açıklamışsın.Cevabımı aldım.Cenab_ı Hak Teala bildiklerimizle amel etmeyi cümlemize Nasib eylesin.

tscheiseven demiş ki;

iNANMAYAN MERHUM ELMAMALILI M.HAMDİ YAZIR'IN HARİKA TEFSİRİNİN SON CİLDİNDEKİ MAKALESİNE BİR GÖZ ATSIN...


Sevgili kardeşim, biz o kıymetli eseri ve işaret ettiğin mevzuları okuyalı yıllaaar, yıllar oluyor. Hem de merhumun bu mevzudaki hatasının tenkidini-kritiğini yaparak...

Evet belki de merhum bu noktada içtihat etmiş, ama hata etmiş. Çünkü seferilik hususunda kıstas; yolculuğun uzun veya kısa sürmesi, rahat ya da sıkıntılı geçmesi değil, mesafenin miktarının ne olduğudur. Kısacası ölçü süreye göre değil uzaklık durumuna göredir. Binaenaleyh, seferilik için belirlenen mesafeleri aşan bir yolcu, seferilik hükümlerini uygulamak ve onlara uymakla mükelleftir.

Nitekim cinnilerin, müfti's-sekaleyn Abdülvehhab Şa'ranî (k.s.) Hazretlerine sordukları 80 küsur sorudan biri de budur. Bütün bu soruların ve cevaplarının mündemiç olduğu, "Keşfü'l-Hicâbi ve'r-Rân an Vechi Es'ileti'l-Cân" isimli eserlerinde, bahis mevzuu soru ve cevabı mealen şöyledir:

Cinniler,

- Efendim, biz tayy-i mekân ederiz (uzun mesafeleri çok kısa zamanda adeta göz açıp yumuncaya kadar az bir sürede kat'ederiz). Bu durumda biz de seferilik hükümlerine tabi miyiz?

Abdülvehhab-i Şa'ranî (k.s.),

- Elbette! Çünkü seferilik hükümlerinin uygulanmasında ölçü; yolculuğun süresi ya da o yoculuk esnasındaki durum değil, mesafenin miktarıdır.
***

Yukarıdaki bu hadiseyi üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretlerinden, kıymetli talebeleri eski müftülerimizden ve halen Mekke-i Mükkerme'de Cennetü'l-Mualla'da Hazret-i Hatice (r.anha) validemize misafir bulunan Ahbab Hocaefendi merhum da notlarında mealen aktarmaktadırlar.

Bilgilerinizi ve bildirilenlerle amel etmenizi tavsiye ederim. Hele hele zamane "müçtehit taslakları"nın söylediklerine hiç mi hiç kulak asmamanızı özellikle hatırlatırım.

Selam ve dualarımla...

Cevabınız için teşekkür ediyorum değerli hocam.

"9. Soru: Seferi olana oruç tutmak farz mıdır?"
maddesine kısa-öz fakat önemli bir katkı:

Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidin'in silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s.) Hazretlerinden naklen, talebeleri, eski müftülerden Ali Erol Bey anlatıyor:

"Ramazan-ı şerifte, Anadolu'dan gelen seferî misafirleri kastederek,

- Öğle vakti olduğu halde misafirlere yemek vermiyoruz, buyurup seferî de olsa, Ramazan-ı şerifte orucu terk etmemeyi tavsiye ve işaret ettiler." (Hatıratım, s. 102)

MARİFET...?!
AZRAİL'E TEBESSÜM...
sevgili Halis Ece,
Elmalılı'nın içtihat ettiğini ve yanıldığınıda nereden çıkartıyorsun?
Elmalılı'nın makalesini iyi okumadığın şuradan anlaşılıyor ki,bizzat merhum içtihat falan yapmadıgını makalesinde söylüyor.
Bizde yıllarrr yılaar evvel okuduk mevzuu ve vesile oldu yazdık...
Öyle sencileyin "yıllarrr yıllaar oldu biz meselenin farkındayız..." yollu nefse pay çıkarıcı,malumatfuruşluk taslayıcı havalarada girmedik...
Elmalılı son devir Osmanlı ulemasından hatırı sayılır,itimat edilir,itikadı saglam bir ehl-i sünnet alimidir.
Halis Ece,Elmalılı'nın tesbitinin hata ve kritigini yapmıs ve mevzuu halletmis...!
EDEB YA HUUUUU...
Biz naylon müçtehitlerin ne ve kimler olduğunu mukaddes ölçümüz olan "Ehl-i sünnet vel Cemaat" itikadı muvacehesinde bilenlerdeniz Elhamdülillah.
Ve Elmalılı Ehl-i sünnet vel cemaatın muteber alimlerindendir...
Vesselam...

Sevgili ve de sevimli tcsheiseven!

Mesajın bana, birkaç yıl önce Eminönü Kültür Merkezi’nde Prof. Muhammet Nurdoğan’la aynı mevzuda yaptığımız enteresan “tartışma”yı ve bir de firttix'in bu sitedeki senin tarzına benzer çıkışları hatırlattı. Ve kendi kendime acı-acı güldüm…

Bir defa cümlenin içinde, “belki de” ifadesini kullanmışım, görmen lazım, istismara gerek yok. Kaldı ki, böyle bir hükme varmak içtihatla değil de neyle olur? Kıyas içtihattan değil midir? Bunun adına ne denir sence tcsheiseven nickli sayın üyemiz? Elmalılı merhumun makalede yazdıklarını tekrarlamayın bana... Yakıştıramadın mı yoksa pek beğendiğin Elmalılı merhuma içtihadı? Kaldı ki biz onun ilmini inkâr, güneşin zıyaını inkârdır, diye bilir ve inanırız. Bizim nazarımızda öylesine yüce ve yüksek bir âlimdir o.

Evet kendisi, bunun kastedilen manada bir içtihat olmadığını söylüyor. Ama meselenin hayli kompleks olduğu da ortada. Ayrıca onu müdafaa etmek de sanırım size düşmez. Merhum zaten o mufassal makalesinde, vardığı hükme, gelmiş ve gelmesi muhtemel mukadder suallere de genişçe cevap vermiş. Ve sonunda da;

"Bir kitapta bir görüşün açıklanması ile herkesin ona uymaya mecbur olduğu iddia edilemez. Fetva sorumluluğu da bana ait değildir. Ben bir görüş açıklamasında bulundum. Dinlenirse ne iyi, dinlenmezse, 'Bize yalnız tebliğ etmek düşer" (Yâsîn, 36/18) deyip geçeriz" diyor. Sana ne oluyor ki?

Biz de muhallet fıkıh kitaplarımızdaki kıstaslara ve hükümlere uyuyor ve yolumuza devam ediyoruz. Var mı daha ilerisi..?

Makaleyi de tefsir içinde geçen açıklamaları(Eser Kitabevi, İst., yyy, 1, 629-30) da okudum merhumun. Okumasam, söyler misin onları nasıl yazacaktım?

Üslubuna lütfen dikkat et. Bir şeyin ne olduğu mahiyetinden belli ise -ki bunu ilgilisi zaten bilir- onun altına ayrıca yazıyla bu şudur diye yazmak, ancak çocukların resimlerinde geçerlidir, gerekebilir. Onların yaptıkları resimler, yapmak istediklerine pek de benzemediği için, altına da “tavşan vs.” diye yazarlar. Orada yapılan iş, varılan netice tamamen içtihadi bir hükümdür. Ayrıca içtihat ediyorum demesine gerek yok.

Sen bana içtihadın ne olduğunu, müçtehidin nasıl olması gerektiğini, tabakat-ı fukaha’nın tasnif ve tavzihini bir yapar mısın lütfen?

Yaptığımız iş, bir yanlışın düzeltilmesinden ibarettir; yoksa –hâşâ sümme kellâ ve hâşâ- nefsimize pay çıkarmak, malumatfuruşluk taslamak gibi illetler hamdolsun yakınımıza bile uğramış değiller. Çünkü bugün de, dün de, daha evvelki zamanlarda da bu vb. ahlâk-ı zemimelerle ünsiyetimiz olmadı çok şükür. Ama senin tarzın pek hayra alamet gözükmüyor… Sanırım ihtiyacın var o hasletlere... Al ve tepe tepe kullan. Ama bu gibi huylar sahibine hayır getirmez. Bunu da bil.

Bir âlimin, bir müçtehidin içtihadında hata etmesi; onun ne ilmine, ne hatırına, ne mutemetliğine, ne de mensubu olduğu Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadına bir halel getirir… Zira müçtehit hata da edebilir isabet de… Hiçbir durumda mes’ul da değildir ind-i İlahi’de… İsabet ederse iki (ve fî rivâyetin uhrâ aşer), hata ederse bir sevap alır. Yani hata etse bile çalışmasının-çabasının, sa’y u gayretinin karşılığını veriyor Mevla-yi zû’l-Celâl ve’l-Kemâl Hazretleri…

Bir müçtehidin içtihadının musib olup olmadığının tesbitinin da elbette ki usûlleri-kıstasları-kriterleri var. İşkembe-i kübradan atmakla olmaz bu işler. Gerek alet ve gerekse âli ilimleri bihakkın okuyacaksın, oradaki –bahusus- usûl-i fıkıhtaki kıstasları yerli yerinde kullanacaksın. Yoksa senin gibi üflemekle olmaz!

Bütün bunlardan sonra, işte şimdi sana o söylediğin tasavvufi tabiri aynen iade ediyorum.

EDEB YÂ HUUU!tcsheiseven nick’inin arkasına saklanmış pek sayın üyemiz!

es-Selâmü alâ meni’t-tebea’l-hüdâ…

Şu zamanda hiçkimse seferi değildirrrrr!


İfadesiyle;bir kimse seferi olsa da;seferilik hükümlerine tabi olamaz mı denmek isteniyor?

Yoksa;herkes, velev ki;seyahat etse de,seferi değil de; mukimdir mi denmek isteniyor?

Doğrusu; münazara mevzuunu tam kavrayamadım!







Andolsun Zikirden sonra Zebur'da da :''Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır'' diye yazmıştık.(Enbiya,105)


Soru ve Cevap

MollaCami.Com