Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Öfke, yerini nasıl "sevgi"ye bıraktı?

Halis ECE

Öfke, yerini nasıl "sevgi"ye bıraktı?


İnsanımızın kitaplara konu olan, gazete sayfalarına yansıyan, televizyon proğramlarında ortalığa saçılan, zaman zaman sokaklara taşıp karakollara-adliyelere kadar uzanan aile dramlarını, kardeş-arkadaş sorunlarını, dost-ahbap kavgalarını, aşık-sevgili problemlerini çoğumuz görüyor ve biliyoruz. Bunlara verilen cevapları, gösterilen çözüm yollarını da… Ve maalesef bu konularda bize mahsus ya da bünyemize uygun aile yapı ve değerlerini, insan ilişkilerini, toplum-birey münasebetlerini dikkate almak yerine, daha çok farklı toplumlardan örnekler veriliyor. Çoğu zaman da bunun ne kadar gerçekçi ve ne kadar yararlı olduğu-olabileceği ise hiç tartışılmıyor. Akıl eden bir akl-ı evvel de maalesef çıkmıyor.

Basın ve medyaya sadece problemler yansıdığından, bugünkü rotasız-pusulasız gençlere örnek olabilecek 20-30, 40-50… yıl süren huzurlu ve mutlu beraberlikler, seviyeli ilişkiler, samimi dostluklar, candan arkadaşlıklar ise pek de hatırlatılmıyor, model olarak gösterilmiyor. Bir türlü sıra gelmiyor onlara... Böylece bireylerde, ailede, toplumda huzur-sükun, istikrar ve mutluluğun uzun soluklu olmasını sağlayacak sağlam ve sağlıklı ilkeler ve eski(meyen) değerler manzumesi de unutulup gidiyor. Oysa sadece nefsani zevk ve hayvani hazzın temel alındığı hiçbir beraberlikte devamlılık ve gelecek garantisi olamaz. Saman alevi, sabun köpüğü gibi geçici olur.
***

Özellikle gençlere belki örnek olur-olabilir umut ve düşüncesiyle yazıyorum: Uzun yıllar seviyeli ve mutlu beraberliklerini-ilişkilerini sürdüren fertler/bireyler, huzur ve mutluluklarını devam ettiren aileler, toplumlar, onu kurarken oturttukları ilke ve değerleri birlikte yaşatma gayretlerine borçludurlar. Ne bilgi, ne varlık, ne güzellik, hatta ne de denklik garantisi değildir mutlu ilişkileri devam ettirebilmenin. Onun için ortak uzlaşma ve anlaşma zemininin oturması başta değil aylar, yıllar alsa da katlanılmaya değer...
***

Sevdiğiniz insanın, hoşunuza gitmeyecek bir huyu da olsa, bilin ki bunun yanında hoşunuza gidenleri de vardır, hatta pek çoktur bu artılar eksilere nisbetle... Sizin kötü gördüğünüz yönlerde bile belki güzellikler gizli olabilir… Bugün için size rahatsızlık verse de, yarın hoş bir anı olarak hatırlanacaktır.

Tam da bu esnada eskilere uzanan destanımsı bir hikayeden söz etmek istiyorum. Belki bununla -başta kendimiz olmak üzere- insanımıza bir şeyler anlatmış olurum diye düşünüyorum. Hikaye şöyle:

Uzun yıllar önce Çin’de Li-Li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır... Bu da sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Gelinle kaynana geçimsizliği, hemen her toplumda olduğu gibi Çin geleneklerine göre de hoş bir davranış değildir ve çevrenin tepkisini alır. Ev, birkaç ay sonra bitmez tükenmez kavgalardan dolayı cehennem haline gelmiştir.

Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kız, babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı bir öz (terkip-ilaç) hazırlar ve bunu üç ay boyunca her gün azar azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kıza kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını; ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.

Sevinç içinde eve dönen Li-Li yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekleri yapar. Kaynanasının tabağına azar azar zehir damlatır. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranır.

Bir süre sonra kayınvalidesi de çok değişmiştir ve artık ona öz kızı gibi davranmaktadır… Evde artık "barış rüzgârları" estiği için, genç kadın kendisini ağır bir yük altında hisseder; yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı dükkanının yolunu tutar… Yaşlı adama, o âna kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir vermesi için yalvarır! Artık yaşlı kadının ölmesini istemiyor...

Baharatçı, yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran Li-Li’ye bakıp, kahkahalarla gülmeye başlar!

- "Sevgili Li-Li der, sana verdiklerim yalnızca vitamindi, mineraldi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin. Gerçek zehir, senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça, öfke, yerini sevgiye bıraktı. Böylece artık siz gerçek bir ana-kız oldunuz".

Öfkelerin yerini sevginin alması umut ve temennisiyle…

Sevdiğiniz insanın, hoşunuza gitmeyecek bir huyu da olsa, bilin ki bunun yanında hoşunuza gidenleri de vardır, hatta pek çoktur bu artılar eksilere nisbetle... Sizin kötü gördüğünüz yönlerde bile belki güzellikler gizli olabilir… Bugün için size rahatsızlık verse de, yarın hoş bir anı olarak hatırlanacaktır.

Saygıdeğer Hocam,

Bu yazınızdan nefsime çok pay çıkardım, benim için faydalı oldu teşekkür ediyorum… Hikâyede anlatıldığı gibi, gerçek zehir beyinlerimizde… Aile müessesesi çok darbe aldı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de… Ve görülüyor ki tüm sorunların kaynağı gibi bunun sebebi de; inançsızlık, dini eğitimden yoksunluk… Kişinin korkacağı bir Rabbi olmazsa tüm günahları, suçları, ayıpları işleyebilir… Ailenin anlamını, değerini bilmezsek sizinde belirttiğiniz gibi “sadece nefsanî zevk ve hayvani hazzın temel alındığı hiçbir beraberlikte devamlılık ve gelecek garantisi olamaz” , “Ne bilgi, ne varlık, ne güzellik, hatta ne de denklik garantisi değildir mutlu ilişkileri devam ettirebilmenin”… Bu iki cümleniz çok şey ifade ediyor anlayana…

Yaşamımın bazı devrelerinde bu konuda omzuma ağır yükler binmesinden dolayı, hep çevremdeki evlilikleri inceliyorum… Gördüğüm tablo beni ürkütüyor ve bazen günümüzde en iyisinin tek başına yaşayıp ölmek olduğunu düşünüyorum… Bu düşüncenin doğru olmadığını söyleyeceksiniz biliyorum Halis Hocam, bende biliyorum ama anlatamıyorum bazı zamanlar içimdeki ben’e… Sanırım benim beynimde fazla oranda zehir var... Böyle durumlarda da en iyisinin Allah’a havale edip, kişinin kendi doktoru olması gerektiğini düşünüyorum tabi başarabilene… Tamamen Allah’a tevekkülde her yiğidin harcı değil, dilimizle söylesek de tam teslimiyet olmuyor maalesef… Kendi adıma yazıyorum eminim içimizde başarabilenler vardır. Başarabilene ne mutlu…

Sevdiklerimizin, aile fertlerinin, arkadaşımızın, dostumuzun ve beraber yaşamak zorunda olduğumuz kişilerin iyi yönlerini nasıl kabul ediyorsak kötü yönlerini de kabullenmek gerektiğini söylediniz, çok haklısınız Hocam… Ben bunu yeni yeni öğrenmeye başladım… Gülü seviyorsak, dikeni de sevmemiz, kabul etmemiz lazım ama dikene karşı tedbirli olmamız gerekir. Gülü koklarken, sapındaki dikenleri göz önüne almayıp elimizle kavrarsak canımızın yanmaması imkânsız. Oysa bir göz atıp, dikensiz yerinden tutmasını bilirsek, ne elimiz kanar nede güle kan bulaşır…

Allah Razı Olsun Hocam… Rabbim huzurunuza huzur eklesin… Hepimize Allah sevgisi ve korkusunun sardığı yuvalar nasip etsin…

Selam ve dua ile…

Sevgili ŞER-I;

Gerek yazının ana temasını ve gerekse hikâyeyi tam bir ustalıkla tahlil edip tesbit ve teşhislerini ortaya koymuş, sonra da terkibini yapmışsın.

Teşekkür ediyorum. Ellerine-gönlüne sağlık. Sanki ana yazıya eş ikinci bir makale okur gibi okudum değerlendirmelerini... Sağolasın. Lütfen yorumlarına devam et.

Bilmukabele selam ve dualar...

Bakınız, hakikatbîn olan Hâfız-ı Şirazî'yi dinleyiniz:

دُنْيَا نَه مَتَاعِيسْتِى كِه اَرْزَدْ بَنِزَاعِى

Yani: "Dünya öyle bir meta' değil ki, bir nizâa değsin." Çünki fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz'î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın!.. Hem demiş:

آسَايِشِ دُو ِيتِى تَفْسِيرِ اِينْ دُو حَرْفَسْتْ

بَادُوسِتَانْ مُرُوَّتْ بَادُشْمَنَانْ مُدَارَا

Yani: "İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele etmektir."

__________________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Değerli katkıların için teşekkür ederim sevgili YOLCU...

Selam ve sevgilerimle...

ellerinize sağlık . buradanda anlaşılıyorki ilişkilerimize önyargı ile bakmamalıyız .çünki insan bir şeyi görmek istediği gibi görüyor.güzel görmeyi becerebildiğimiz zaman her şey güzelleşecekdir..selamlar.........

Teşekkür ediyorum, sevgili ALANYA SULTANI kardeşim... O kadar güzel özetlemişsin ki meseleyi, cidden gıpta ettim. Ellerine-gönlüne sağlık, fikrine-zikrine bereket...

Mukabil selam ve dualar...

Baharatçı, yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran Li-Li’ye bakıp, kahkahalarla gülmeye başlar!

- "Sevgili Li-Li der, sana verdiklerim yalnızca vitamindi, mineraldi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin. Gerçek zehir, senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça, öfke, yerini sevgiye bıraktı. Böylece artık siz gerçek bir ana-kız oldunuz".

Öfkelerin yerini sevginin alması umut ve temennisiyle…


Bilge insanların sözleri de davranışları da gerçekten bir başka oluyor.. Aynı temenni ve dileklerle.. elleriniz yüreğiniz dert görmesin haliece kardeşim

sevgili ACELYAPEKUN, öncelikle foruma hoşgeldin ve bu güzel yazıyı ön sıralara çıkartıp okumamı sağladığın için teşekkürler :)

ara sıra kardeşimle beraber oturup bu konuyu konuşuruz, bir çözüm var mıdır diye düşünürüz... genele baktığımızda çıkan tablo ümitsizlik olsa da yine de bir ışık vardır diyorum ben...

yazı bir değil birkaç defa okunacak türden...gerçekten de günümüzün eksikliği...
o kadar güzel açıklanmış ki söylenecek söz yok doğrusu... eh ne de olsa HALİSECE imzası var değil mi? :)

teşekkürler, saygılar...

Sevgili Kardelen;

Gene hoş düşünce ve tahlil yüklü, isabetli değerlendirmelerinle bizleri mesrur ettin.

Dediğin gibi, gerçekten kaleme aldığım yazıların, saman alevi-sabunköpüğü nev'inden gelip geçici olmaması için gayret sarf ederim. Bu sebeple çalışmalarımda takip ettiğim metod; bir yazı-makale yıllar sonra da okunabilmeli, müracaat edilmeye layık bilgiler ile rahat anlaşılabilir edebi üsluba sahip olmalı... Tabii bu hedefin ne kadarını tutturabiliyorsak... Kapasitemiz neyi kapsayabiliyorsa...

Hepsinden önemlisi de; yaptıklarımızın, yapmaya çalıştıklarımızın, tüm niyetlerimizin rıza-i ilahi hedefinden sapmaması...

Rabbim cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed'i gadabını mucip, ihlâstan uzak amel ve hizmetlerden uzak kılsın. Rıza hattının dışına çıkartmasın.

Mukabil teşekkür, saygılar ve selâmlar...


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com