Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Çocuk terbiyesi: KÜÇÜKLER NEDEN YALAN SÖYLER?..
Halis ECE
Çocuk terbiyesi
KÜÇÜKLER NEDEN YALAN SÖYLER?
Yedi yaşına kadar çocukta gerçeklik (şe’niyet-realite) duygusu gelişmemiştir. Anne çocuğa, “Bu senin değil, alma!” dediğinde, çocuk anlamaz; boş boş bakar. Çünkü mülkiyet duygusu inkişaf etmemiştir. Her şeyin kendisine ait olacağını düşünür, doğuştan ben merkezcidir. Bu sebeple, başkalarına ait olan pek çok şeyi sahiplenme duygusu, hemen her çocuğun geçtiği bir merhaledir. Kalem, silgi, para gibi şeyleri, daha çok “sahip olma” duygusu ile toplar.
Bu noktada anne ve babaya çok mühim bir vazife düşmektedir. Yalanın, hırsızlığın yanlış olduğu çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Vazoyu kıran çocuk, elinde vazo parçaları olduğu halde, “ben kırmadım” diyebilir. Annenin ifrat derecedeki aksülameli (aşırı reaksiyonu) veya alâkasızlığı, çocuğun bu husustaki değerlerini şekillendirecektir.
Çocuk takdir edilmek için, ilgi ve şefkat beklentisi için yalan söyleyebilir. Cezâdan kurtulmak veya suçu saklamak için, tenkitten-azarlanmaktan kaçmak için, olduğu gibi değil de büyüklerin istediği gibi görünmek için yalan söyleyebilir. Bazı çocuklarda çocuksu düşmanlık ve kıskançlık duygusu da yalan söyletebilir. Ana-babanın yanlış tavırlarına karşı çocuğun tek silahı, umumiyetle “yalan söylemek” olmakta; dolayısıyla yalan davranış kalıbı, huy hâline gelmektedir.
Meşhur hikayedir, bilirsiniz; bir gün, büyük bir suç işleyen bir gencin idamına karar verilir. İdam sehpasında gence, son isteği sorulur. O da annesinin dilini öpmek istediğini söyler. Anne çağırılır. Genç, annesinin dilini öperken ısırır. Sonra da şöyle der:
“Bana küçükken yalan söylemeyi öğrettin; neticede ben de böyle oldum.”
Çocuğun, işine geldiğinde yalan söyleyebileceği düşüncesini öğreten ve gösteren anne-baba; onun geleceğini, yalan söylemeye meyilli olarak şekillendirmiş olmaktadır. O bakımdan çocuk terbiyesinde gâye; yalanı teşvik eden âile durumuna düşmemek, aksine doğruluk ve dürüstlüğün yerleşip yeşermesini temin etmek olmalıdır.
ÇOCUK TERBİYESİNDE SACAYAĞI:
SEVGİ-DİSİPLİN-İLGİ
Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir makalesinde şunları yazıyor:
Bir anne soruyor: “Çocuğum 10 yaşında ama çok çekingen; insanların arasına girmekte zorluk çekiyor, kendini ifade edemiyor. Bunun sebebi nedir, düzelmesi için ne yapmalıyım?”
Evet soru bu. Geliniz bu sorunun cevabı çerçevesinde meseleyi ele alalım.
Çocuğun rûhî gelişiminde şahsiyetinin teşekkül ve tekâmülünde üç unsur çok mühimdir: Sevgi, disiplin ve ilgi. Bu üçlüden her birinin yanlış kullanılması, çocuğun geleceğini de yanlış şekillendirecektir.
Meselâ disiplin üzerinde biraz duralım. Öncelikle ifade edelim ki; disiplin kelimesi, sert sözler, otorite, eğitim çavuşunun emirler yağdırması ve sindirilmiş kitleleleri çağrıştırdığı için, çocuklarla bir ilgi düşünüldüğünde bile bir soğukluk ifade ediyor. Ancak burada kastedilen disiplin, sağlıklı sınırlar koymaktır, kalp kırmak değildir. Düzeltmek ve iyileştirmekle, muhâkeme etmek ve cezâlandırmak fiillerini biribiriyle karıştırmamamız gerekiyor. Disiplin, çocuğa hayatın usûl ve kâidelerini öğretmektir, onun şahsiyetini ezmek değildir. Disiplin, çocuğu sağlıklı ve dengeli yetişkinliğe hazırlamaktır. Disiplin, çocuğun doğru ile yanlışı ayırma, kendini kontrol edebilme, insanî münâsebetlerinde sınır koyabilme, iyi ve yardımsever olabilme gibi temel duygularını güçlendirmektir. Ebeveyn penceresinden bakmak gerekirse; çocuklara uygulanan disiplin, başını duvarlara vuran ana-baba olmamaktır. Binâenaleyh;
- Eğer çok katı olursanız, çocuğunuzun kalbini kırarsınız; saldırgan veya çekingen bir şahsiyet ortaya çıkar.
- Eğer fazlaca şefkatli olursanız, çocuğunuz ana kuzusu olur.
- Eğer çocuğu kontrolsüz bırakırsanız, size ve topluma yabancılaşır.
Çocukta davranış problemleri oluşmaması için, doğru şahsiyet ölçülerinin öncelikle anne-baba tarafından bilinmesi gerekir. Elinde model olmayan büyükler, küçüklere iyi örnek olamazlar. Müslüman bir anne-babanın ise, başta Sevgili Peygamberimiz ve onun ashâbı olmak üzere önünde sayısız güzel örnekler vardır. Yeter ki bunları kullanmasını bilebilsin.
Sözün kısası, işin doğrusu; her şeyde olduğu gibi, çocuk terbiyesinde de dâima vasat olanı yani orta yolu tâkip etmektir. İfrat (katı, titiz, kâideci-kuralcı, suçlayıcı, muhâkemeci-yargılayıcı olmak) da, tefrit (göz yumucu, aşırı musâmahakâr, her istediğini yapıcı olmak) de yanlıştır. Doğru olan; sertlik ve yumuşaklık arasında dengeyi muhâfaza edip orta yolda yürümektir.
PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.V.) ÇOCUKLARA OLAN SEVGİ VE ŞEFKATİ
Bir gün Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz, Temîm kabîlesi reislerinden Akra‘nın yanında torunu Hasan’ı (r.a.) öpmüştü. Akra, Sevgili Peygamberimiz’in bu davranışını yadırgayarak:
— Benim on çocuğum var, bugüne kadar onlardan hiç birini öpmedim, dedi.
Raûf ve rahîm olan Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) ona baktı ve sonra da:
— Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, buyurdu.
***
Bir başka gün de Resûlüllah Efendimiz’in yanına çölde yaşayan bir bedevî geldi ve:
— Yâ Resûlellah, siz çocuklarınızı öpüp seviyormuşsunuz. Halbuki bizler, onları hiç sevmez, öpüp okşamayız, dedi.
Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz:
— Allah, sizin kalbinizden şefkat ve merhamet duygusunu çekip almışsa ben size ne yapabilirim ki!.. cevabını verdiler.
***
Yine bir gün Peygamber-i zîşân Efendimiz (s.a.v.), torunu Hz. Hasan’ı (r.a.) mübârek omuzlarına almış taşıyorlardı. Ashaptan bir zât, bu manzarayı görünce:
— Ey çocuk! Sen ne güzel bir binite binmişsin, demekten kendini alamadı. Fahr-i Âlem Efendimiz bu sözü şöyle tamamladı:
— O çocuk da ne güzel binicidir ama...
***
İslâm tarihinde, bu mevzûda daha nice örnekler vardır. Gerek Peygamberimiz’in (s.a.v.) ve gerekse onun güzîde ashâbının hayatları bu gibi güzel misâllerle doludur. Bizim için hayatımızın her safhasında en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz’in çocuklara karşı tavrı buydu. Ashâb-ı kirâmın bu hususta ortaya koydukları tablolar bundan farklı değildi. Öyleyse gelin; biz de bu örneğe uymaya, çocuklarımıza da model olarak onları göstermeye gayret edelim. Rûhen ve bedenen kâmil mânâda yetişmeleri için gereken sevgi, ilgi, bilgi, görgü ve terbiyeyi usûlüne uygun tarzda vermeye çalışalım. Zira onların ilk muallimleri, hiç şüphesiz ki, biz ebeveynleriz.
Çocuklar, dünya hayatının süsüdür. (Kehf sûresi, 46) Cennetliklerin etrafında daima taze kalan çocuklar dolaşır ki, sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. ( İnsan sûresi, 19)
“Çocuklarımızın yalan söylemeleri üzerinde önemle durmak zorundayız.
"Şu an içinde bulunduğumuz zaman ve toplum bakımından bu durum hiç de kolay değildir.
"Ama, nasıl bir kurt meyveyi için için yer bitirir, işe yaramaz bir hale getirir ise yalan da toplumu aynı şekilde içten içe yiyip bitirecektir.
"Yalanın topluma nükleer bombalardan daha büyük zararlar vereceği gerçeğini her zaman hatırlamak zorundayız.” H. Fikri ulusoy
***
“Yalan söylemek bir davranış bozukluğudur.
"Beş yaş ve üzerindeki çocuklarda ‘yalan’ bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilir.
"Eğer buna;
- Tırnak yemek,
- Altını ıslatmak,
- Kekemelik,
- Tik,
- İnatçılık,
- Tembellik,
- Saldırganlık,
- Korkaklık,
- İçe kapanıklık...
... gibi bir veya birkaç davranış bozukluğu da eşlik ediyorsa durum ciddi demektir.” Ali Çankırılı
Hocam, yine toplumun bir kanayan yarasına daha parmak basmışsınız. Bu yara en tehlikeli olanlardan sanırım çünkü geleceği tehdit ediyor… Her konuda ya ifrat ya tefritiz, orta yolu bulanlarımız nadir gözüküyor… Çocuklar; hem vatanımızın, hem dinimizin, hem de ebeveynin gelecek garantisi. Sağlıksız, eğitimsiz ve sevgiden yoksun yetişen çocuk büyük ihtimal, tam manasıyla ne vatanına ne dinine nede anne-babasına hizmet edecektir…
*Yaşlanan anne ve babaların huzur evlerine gönderilmesinin sebebi bu olabilir mi?
*Acaba o anne ve baba, çocuğu onların sevgi ve şefkatine muhtaçken, bakıcı, kreş vb gibi yerlere göndererekten başlarından mı savmıştı?
Daha bir hafta olmadı sanırım büyük ihtimal izleyenler vardır aramızda, bir TV programında huzur evlerindeki vahşeti gözler önüne serdiler. İşin ilginç tarafı; özel bir huzur eviydi… İnsanlar kendi paralarıyla zulüm görüyorlar. Onca ağza alınamayacak hakaret bir yana, dayak ve yaşlıların yüzlerini kızartacak fiillerde de bulunuyorlar, rencide ediyorlardı. Gördüklerime dayanamadığım için programın başında izlemeyi bıraktım ama gördüğüm vahşet beni bırakmadı, o gün gece uzun bir vakit uyuyamadım. Genelleme yapmak belki doğru olmaz ama o anne ve babalar gençlik zamanlarında para peşine düşüp, çocuklarını başka ellere teslim ettiler. Tarih tekerrürden ibaret denir… Gün geldi devran döndü, çocukları büyüyüp anne ve babalarına ihtiyaçları kalmadı, muhtaç olan kendileriydi. Ve aynen onların yaptığı gibi çocukları da anne ve babasını başlarından savdı… Parayla sevgi, ilgi satın almasını onlar öğretti ve nihayetinde öğrettiklerini tatbik etti evlatları…
Evladın ömrünün sonuna kadar madden olmasa bile manen ihtiyacı var anne ve babasına… Fakat daha çocukken manevi yönden mahrum edilirlerse ilerde hiçbir beklentileri olmayacaktır ebeveynlerden… Çocukluklarında göremedikleri sevgi ve ilgiyi yetişkin olduklarında görmek istemeyeceklerdir...
Bu durum anne ve baba açısından, ya dünyanın sonuna kadar ki yıkım? Bir nesil bozuldu mu arkasından sağlıklı bir nesil beklenemez… Anne ve babasını para için satan evlat yerini buldu mu vatanını da satacaktır… İlk eğitiminde Peygamberi (s.a.v.) model alınmayan bireyin ileride alması çok düşük bir ihtimal. Öyle bir olay yaşamalı ki, doğduğu andan itibaren doğru bildiklerinin yanlış olduğunu görsün. Öyle bir Zat çıkmalı ki karşısına, anne ve babasının ektiği bozuk tohumları sökülüp yerinde güller yeşersin… Kaçı bu kadar şanslı olabilir?
Anne ve baba görevlerini ihmal ediyor, eşler birbirlerine olan vazifelerini unutuyor, evlat evlatlığını bilmiyor ve sonuç olarak ortada aile diye bir kavram kalmıyor…
Anne baba yalan söylerken çocuktan doğru söylemesini bekleyemezler… Hocam sizin belirttiğiniz sebeplerin yanında birde anne ve babanın yalan söylediğini görmesiyle yalana alışan çocuklar var… Mesela benim çok yakın akrabam bir anne, o kadar yalana alışmış ki ekmek su tüketir gibi yalan söylüyor. Çok basit olaylarda bile yalana başvuruyor. Ve maalesef kızı da aynen annesi gibi yalana yatkın. Kızı derken, artık gençlik dönemini bile doldurdu o annenin kızı. En can yakıcı kısmı ise; bu aile İslamiyet’i günümüzde en iyi yaşayan ailelerden biri olması… Ve suçlu anneden başka biri değil! Tabi birde o annenin yalanı nerden öğrendiği kısmı var ki bu uzar gider…
Rabbim dilimize sahip olabilmeyi nasip etsin… Hayırlı evlat, hayırlı ebeveyn olabilmeyi nasip etsin…
Panzehiri yazınızda belirtmişsiniz zaten: “Müslüman bir anne-babanın ise, başta Sevgili Peygamberimiz ve onun ashâbı olmak üzere önünde sayısız güzel örnekler vardır. Yeter ki bunları kullanmasını bilebilsin.
Sözün kısası, işin doğrusu; her şeyde olduğu gibi, çocuk terbiyesinde de dâima vasat olanı yani orta yolu tâkip etmektir. İfrat (katı, titiz, kâideci-kuralcı, suçlayıcı, muhâkemeci-yargılayıcı olmak) da, tefrit (göz yumucu, aşırı musâmahakâr, her istediğini yapıcı olmak) de yanlıştır. Doğru olan; sertlik ve yumuşaklık arasında dengeyi muhâfaza edip orta yolda yürümektir.”
Allah Razı olsun ve evlatlarınızı hayırlı eylesin…
Hocam çok fazla uzatmışım farkında değilim kusura bakmayın… Yazmamızı teşvik ettiğinizi bildiğimden çekinmeden yazıyorum o değerli paylaşımlarınızın altına, âcizane yorum ve fikirlerimi… Teşekkür ediyorum…
Selam ve Saygılar…
Sevgli ŞER-I;
Gene maşaallah makaleye bir makale daha eklemişsin. Hem de dolu dolu... Meselenin hem ferdi hem de içtimai yönünü ele alarak... Ahlaki bazda da çok güzel değerlendirmelerde bulunmuşsun. Sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koyarak...
Teşekkür ediyorum, ellerine sağlık.
Selamlar...