Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Abdülkadir Geylâni’ler sırtınızı sıvazlamaktadır
Şu anda Pakistan’da Nükleer Enerji Merkezi’nin başında bulunan Prof. Dr. Lübnâ İ’caz ile Amerika’da tanışmıştık. Kendisi 1994 yılında İngiltere’de “Bilim Kadını” seçilmişti.
Birçok alanda patent sahibi olan bu hanımefendi 1995 yılında Türkiye’ye geldi. Bir sene kalıp Türk kolejlerinde fizik dersi vermek istiyordu. Bize patentleri nasıl aldığını anlatırken, “Biz soy olarak Babürlerden geliyoruz. Babam çok dindardı. Altı kız kardeştik. Bize rüyamızda Peygamberimiz (sas)’i görmek için dualar öğretmişti. Onları okur ve Efendimiz (sas)’i görmeye çalışırdık. Ben buluşlarımın bir kısmını hac ve umre sırasında o mübarek topraklarda netleştirmişimdir. Oralardan dönünce ilk işim üniversitedeki laboratuvara gidip deneyle neticeyi kesinleştirmek olurdu. Sonra evime giderdim.” dedi.
Çocukların eğitimi ile ilgili pedagojik formasyona sahip bu hanımefendi, öğretme, belletme ve öğrencilerin problemlerini çözmede de iyi bir birikime sahipti. İzmir Yamanlar Koleji’ni gezmiş, öğrencileri yakından tanıma imkanına sahip olmuştu. Orada hiç olmazsa bir sene kalıp, eğitime katkıda bulunmak istiyordu. Ama o zamanki, sağlık problemleri emekli profesöre bu imkânı vermedi.
1998 yılında tekrar kendisiyle görüşmeye gittiğimizde, bir üzüntüsünü şöyle belirtti: “Müteveffa eşimle beraber seneler önce bir İslam merkezi kurmak için pahalı bir binayı borçla satın almıştık; fakat o günün imkânsızlıkları içinde borçlarını bir türlü ödeyemedik. Elimizden aldılar. Sonra bir kilise teşkilatı tarafından alındığını öğrendik. Amerika’nın Virginia’dan aşağı güney bölgesi, dindar Hıristiyanların daha çok yaşadığı yerlerdendir. Daha sonra büyük imkânlara sahip olduk, kat kat para teklif ettik; ama bu yerimizi bize geri iade etmediler. Benim oralarda geniş arazilerim var. Yazları öğrenciler kamp kurup kalabilirler.”
Biz de oraları görmek için Prof. Dr. Rüştü Kalyoncu Bey’in arabasıyla bir grup arkadan gittik. İçinden bir çayın da akıp geçtiği, çamı bol bu araziyi incelemeye başladık. Bir saat geçtikten sonra sağanak halinde yağmur yağmaya başladı. Koşarak arabanın yanına geldik. Fakat Rüştü Bey arabanın anahtarını kaybettiğini söyledi. Haydi, anahtar aramaya başladık. Koskocaman dağın içinde nereden bulabilirdik ki?.. Yağmur yağıyor, ümidimiz tükenmek üzereyken, birden aklımıza Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin bir çocukluk hatırası geldi. O diyor ki: “Küçükken bir cevizim bile kaybolsa, Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin ruhuna Fatiha okur ve Allah’ın izniyle bulurdum.” Biz de birer Fatiha ve on birer tane İhlas okuyup Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin ruhuna bağışladık. Allah’ın izniyle bir arkadaşımız arabanın anahtarını bulup getirdi. Çok sevindik ve Cenab-ı Hakk’a şükrettik...
Tasarruf-u hakiki, tesir-i hakiki elbette Cenab-ı Hakk’a aittir. Hayy ismine mazhar Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin öldükten sonra da hayatta olduğu gibi manevi tasarruf ve kerametleri devam etmektedir. O ve benzeri büyükler Allah’ın izniyle Kur’an talebelerine ve iman hizmetkârlarına himayelerini devam ettirmektedirler.
31.07.2006
Abdullah AYMAZ