Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
BIRAZ UZUN AMA COK OZEL BIR YAZI OKUMANIZ DILEKLERIMLE... SAYGILAR
BIRAZ UZUN AMA COK OZEL BIR YAZI OKUMANIZ DILEKLERIMLE... SAYGILAR
NOT: Yazar Osman Simsek beyden 2 gün boyuncadinlediklerimden esinlenerek kaleme aldigim bu yazi, dinlenirken not tutulmadigi ve teybe kayit yapilamadigi için birebir Simsek'in kullandigi ihlasli kelimeler ve cümlelerden yoksundur. Iki ayri konuda belli bir sistamatik içinde islenen mevzuya kendi boyami ve Simsek'in anlatim metoduna ek olarak kendi sistematigimi istemeden katmak zorunda kaldim. Osman bey,'konusan ben degil hakikatdir' dedigi, tevazuyla kendisini hiçe indirgeyerek beslendigi kaynaga yakisir biçimde davranis sergiledigi ve pek güzel temsil ettigi için, kendisine tesekkür ediyorum.
Yazmama yukaridaki gerekçeme ragmen izin verdi. Okuduklariniz, 'ben degilimI, anlatilandan anladigim, aklimda kalanlar, hatirladiklarimdir. Bu nedenle yazinin temel düsüncesi ve bilgileri içerik olarak Þimsek'e ait olmakla beraber O'nun beslendigi kaynaklara atfen biraz katkida bulundugum hakikatlar oldugunu vurgulamayi bir borç biliyorum. Eger yanlis anlamamdan dogan bir hata, üslubum nedeniyle bir kulak tirmalama varsa, benim kabiliyetsizligimden, alicilarimin tam açik olmamasindan kaynaklanmaktadir. F.A.)
Engebeyi asmaya bir reçete
Kutsi yolun yolcularinin önüne çikan bir takim engeller, engebeler, büyük cihadla yani nefisle hesaplasmadan asilamaz. Ihlas, samimiyet ve kardeslik reçetemizdeki üç degerli ilaçtir. Ümitsizlik, giybet ve enaniyet ise tepeyi asmamiza üç büyük engel olarak karsimiza çikar. Herseyi Allah için yapma ve yapmadiklarini da Allah için yapmama derdimizin devasidir. Allah razi ise halklar razi olmasa ne yazar; O, razi ise zaten sizi halkina sevdirir. Razi olunan nefis olmanin yolu, nefsinden razi olmamaktan geçer.
Tembellik zindanina düsmemizin sebeblerinden en önemlisi, hayatin bir faaliyet ve haraket oldugunu unutmamizdir. Su hayattir, ancak durgun su bile kokar. Aksiyon insani olamayanlar, en mükemmel özelliklerle donanmislar, en fevkalade kaynaklarla beslenmisler ve en sahane bir toplulugun içinde bile bulunsalar haraket kabiliyetlerini yitirdikleri vakit, kokusmaya baslarlar.
"Biz zamaninda çok hizmet ettik, birazda gençler yapsin, bizden geçti, artik köseme çekileyim " der nefsi emmare. Müslüman için emekli olmak yoktur. Ölüm size gelene kadar korku ve ümit arasinda yasamali ve dinlenmek için bir isi birakip digerine baslamalisiniz. Cünkü müslüman için dinlenmek, tatil yapmak yoktur. Müslümanin dinlenmesi hayatin geregi olarak faaliyetlerini çesitlendirmek ve haraket alanini genislettigi oranda hayata ait enerjiye kavusmak, pozitif enerji yayarak çevresinde bir sinerji olusturmasidir.
Kendinizi çok iyi yetistirmis ve kutsi yolda kosturmak için gerekli donanimlarla donanmis, kaynagindan aldiginiz nur ve isik ile cosmus, beslendiginiz yüksek degerlerle sevk ile amellerinizi yapiyor olabilirsiniz. Ancak bu halin dahi bir kusuru vardir.Sevk ile ask ile yolunuza devam ederken hayat bir mücadele, bir rekabet haline gelebilir. Farkinda olmadan hayatin bir yardimlasma oldugunu unutursunuz. Hayat rekabet, mübareze, cedellesme, münazara kisacasi bir savas degildir. O halde hayirlarda sevk ile en önde yürürken arkanizda kalanlari geçmenin verdigi gururla fahirlenmeye, böbürlenmeye kapi açabilirsiniz.
Sevk, sizi hayat fitratinin tersine mücadeleye sevkederse, hastaliga tutuldunuz demektir. Kainat kitabini Kuranla birlikte okursaniz hayatda cedellesme degil yardimlasma görürsünüz. En vahsi hayvanin sirtina çikan kurtcuklar merhametkarane beslenir. En zayif bebekler sefkat sirriyla kolayca rizka ulasir. Insanlar bir taragin disleri gibi esittir, kardesin kardese üstünlügü yoktur.Sevkli ve basarili olmaniz sizi kardesinize üstün gösterebilir. Hayati rekabet haline sokturabilir. Hayat, birbirinin elinden tutma, baskasina yardimci olmakla hayirli hale gelir.
Yoksa fitrata muhalif haraket etmis ve aksiyoner olayim derken aksul amelde bulunmus olursunuz.
"Hayatin mücadele haline gelmesi hastaligi"na duçar iseniz, en siddetli düsmaniniz olan ümitsizlik kapinizi çalar. Ask ile sevk ile kostururken herkesin sizin gibi kosturmadigini müsahade eder, nefsinizin; " Alemin aptali sen misin, sende baskalari gibi isi agirdan al, alemi sen mi kurtaracaksin" dedigini isitirsiniz. Etrafinizda hakka uyanmis, tasin altina elini koymasi gereken en az 50 kisi vardir, ama sadece üç bes kisi tasin altina elini koyar, kosturur. Bu durum sizi ümitsizlige sevkedebilir. Manevi kuvvetiniz kirilir.
"Ümitsizlik öyle bir batakliktir ki, düsersen bogulursun, ümit ile saril; bak o zaman ne olursun" demis Mehmet Akif. Kardeslerinizle rekabet damari, hayatin fitratina zit oldugu için ümitsizlik yakaniza yapismistir. Yari yolda kalirsiniz. Cevrenizde örnekleri vardir. "Eskiden neydi, simdi ne oldu" diye sasirir, bu halleri sizi ümitsizlige sevkedebilir; bu durum dahi ayri bir sorumluluktur. Bilen bildigi kadariyla sorumlu iken, bildiginiz halde aksiyoner olmadiginiz için sefkat tokatlarini yersiniz. En önde gidiyor, meleklerle yarisiyor iken; geri durursunuz, çünkü hayatinizi hayatlandiran aksiyonunuzu kaybedersiniz.
Seytana uyarak,"Gençler var, onlar kostursun" dersiniz. Akabe nedir akabe, bildiniz mi? Iste bu tepeye takilanlar maalesef pek çoktur. Allah'in sizi her türlü imtihandan geçirmeden akabeyi asacaginizi mi saniyor, cennete gideceginizi mi ümit ediyordunuz?. Oysa gerçek dava asigi, Peygamberimiz gibi cennete gitse dahi geri dönüp davasini anlatmak için yanip tutusandir.
Yaptiklarinizi gipta damarlarini tahrik etmeden, hased ettirmeden tevazu ile yapmis olsaydiniz, hakiki ihlasa kavusmus olacaktiniz. Gipta ile hayirda, infakta, ilimde üstün olan gibi olmayi istemek Islam'da caiz görülmüs; hased yani "onda olmasin bende olsun" düsüncesi sakincali bulunmustur. Ancak bizim yolumuz "Haliliye, dostluk yolu\", meslegimiz "hillet, kardesliktir." Kardesin kardese seyhligi, hükümranligi olmaz. Bu nedenle bizim meslegimizde gipta etmek bile ihlasi bozan ince bir hastaliktir. Þirketi maneviyeye ortak iseniz, kardesin kardese rekabeti olmaz, yoksa ortaklik bozulur.
Kardesinin basarisini kiskanmak, çekememezlik yoktur."Ben öndeyken o geride kaldi" diye arkasina bakip fahirlenmekte yoktur. Önde giden atlilar arkasina bakmazlar. Cünkü arkasinda olan gariblerin duasina yaslandiklarini bilerek giderler. Bu sirketde kimin hayrinin daha ihlasli ve hayirli oldugu bilinmez. Bir batman ihlasli amel, binlerce batman hayirdan daha hayirli olabilir. Milyonlarini bagislayan, 4444 kurban verenin mi daha hayirli, yoksa olmayan varligindan bir tas çorbayi mi bagislayanin amelinin daha degerli oldugunu bilemezsiniz.
Gücü, kudreti olmasa bile ümitle "Biz yapariz" diye öne atilan "olmasa bile buluruz" diye umut saçan ve savasta çatlayana kadar kosan at gibi ölümüne kosanlarin geride durup malini servetini verenden daha üstün olmasi, ancak takva ve ihlas sirlari ile açiklanabilir. Kimin önde, kimin arkada oldugunu, siz bilemezsiniz. O halde, sevkinizin kirilmamasi için siz en önde kostururken kendinizi"üstün, seçilmis" görmeyerek, ferdlerden "bir ferd, bir er" görerek ümitsizlik girdabindan kurtulabilirsiniz, ki reçetemizdeki ilaç budur.
Hakkin davasinda husumet yoktur, yaris vardir; ama kiskançlik yoktur. Birden sag cenahtan tek hak davanin sizin yolunuz oldugu iddiasi ayaginiza takilir. Oysa hakka giden yollar zerratin adedi miktarindadir. "En kisa, kestirme yol" demeye, mesleginizi hak görmeye hakkiniz vardir, ama baskasinin meslegini, yolunu küçümsemeye hor görmeye hakkiniz yoktur. Cemaat gururu, ne büyük bir hastaliktir. Nefsi baskalarinin gipta damarlarini tahrik edecek biçimde konusturur, yazdirir; menfi duygularla harmanlanmis rekabete ve cedellesmeye vardirdigi için hayra degil serre hizmet eder. Oysa Islam\'a hizmetin pek çok daireleri vardir.
Kimisi siyasetden seytandan kaçar gibi kaçar, kimisi Kuran ögretmeyi en üstün görür; kimisi geçmisteki tarikatlarin yoluyla ferdi kurtarmayi toplumun geneline tercih eder; kimisi müslüman olmayanlarin hidayetine vesile olmayi hedef seçer, kimisi ise hepsini yapar, ama baska meslekteki kardeslerinin yoluna, meslegine ilismez. Ihlas dairesinden çikmamanin yolu, cemaatin sundugu sahsi maneviyi suistimal etmemek ve kendi nefsini yüceltmek için caka satmamak, hava atmamak, pek faziletli görünüp fahirlenmemektir.
Baska bir cemaati acimasizca elestirip adeta yikmaya çalisan harici ruhlar, isledikleri amelleri zir ü zeber eder; münafiklikla suçladigi hak yolunun yolcularinin hakkina girdigi için münafik olmadan veya imanini kaybedip, sansliysa ve liyakatliysa kazanmadan ölmez. Bazende tamamen kaybeder. Hakka hizmetde bulunanlar, karsit olamaz, bine kadar bir olan davalarinda rizayi tahsil dairesine girerler. Hak için konusur, Hak için isitir, Hak için davranir, Hakki tutup kaldirirlar ve hak iddia etmezler. Gurura kapilan bir cemaate Allah'in indirdigi inayetler kesilebilir.
Tüm dünyada hakkin temsilcisi olmak yolunda yürüseler, vaad edilen ahirzamanda çikacak kutsiler ordusu da olsalar, kural degismez. Hak, adaletsizlige izin vermez. Hakim ve Kadir ismiyle kusaticidir. Þahsi maneviyeye inen yardim ve inayet, tek basiniza olsaniz zaten inmeyecekti. O halde bu gurur neden? Dünyayi fethetmek mi, yoksa Allah\'in rizasini kazanmak mi, daha önemli? Elbette O\'nun rizasi. O halde gururunu ayaklar altina al ve sus!. Tüm müslümanlar kardestir ipine saril, ihlasini kaybetme!
"Önde görünme arzusu", "herseyi ben bilirim edasi", "kimseyi dinlememe belasi", "kendini seçilmis sayip tepeden bakip baskalarindan üstün sayma hastaligi", "tenkitlere kapali olma, yapici tenkit edenleri duymamak için elimine etme"ler öyle onulmaz bir yaradir ki, ekser idarecilerde Hak yolunda en basta olsalar bile bulunabilir. Herkesin kendisini dinlemesini isterler. "Baska biri bu makami daha iyi temsil edebilir" diye aklindan geçirmez ve hak ettigi için bu mansibin kendisine sunuldugunu sanabilirler.
Baskalarinin görüslerine deger vermezler; istisare yapar gibi yaparlar ama aslinda asla danismazlar. Kararlarini çoktan vermislerdir, çünkü en iyisini kendileri bilir, baskasinin önerileri anlamsizdir. Istisare ettiklerini çocuk, bilgisiz, tecrübesiz görür, basindaki ak saçlarin, tecrübelerinin, çektigi çilelerinin kendisine yetkinlik kazandirdigini zannedebilirler. Hep önde olduklari için hep önde kalacaklarini hesap ederler.
Peygamberimizin geçmiste köle ve siyahi olan Zeyd Bin Harise'nin oglu Usame Bin Zeydi 20 yasinda bir delikanli iken Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Halid Bin Velid, Hz.Sad Bin Ebi Vakkas gibi kumandanlarin basina baskomutan yaptigini unuturlar. Kendini "üstün irk" sanan Yahudileri, Allah'in Kuran'in beyaniyla bu serli amellerini birakmadikca lanetledigini göz ardi edebilirler. Peygamberimizin bir çocuk olan Enes Bin Malik ile dahi istisare yaptigini, peygamber olmasina ve danismaya bir manada ilahi mevhibe ile beslendigi için ihtiyaci olmamasina ragmen sahabelerine danismadan en küçük bir karar bile almadigini kulak ardi ederler.
"Ben bu makami hak etmedim, bu yolun önünde çakil tasiyim, engelim, tüm eksik ve noksanlarima karsin, bana abi diyorlar" deyip yelkenleri suya indirmeden, ayaklarini yere basip, secdeye alnini koyup, Hz. Yunus (A.S) misali, "Yarabbi! Seni eksik ve noksan sifatlarindan tenzih ederim. Ben zalimlerden oldum." duasini etmeden, iflah olacaklarini saniyorlarsa yaniliyorlar. Nefsinize zulmetmeyi birakmadan ve sadece kul olmadan felaha erismek ne mümkün! Hakki eger çelimsiz bir çocuk daha iyi anlatiyorsa birakin, o anlatsin. Kalbinde zerre miktar kibir bulunanlari cennetine koymayan Rabbim, günde 70 defa tövbe ve istigfar etmenizi bekliyor.
Bunlari kendi nefsime söyledim, hissesi olanlar hissesini alir, yoksa garazim, kinim, düsmanligim kimseye yok, olamazda. Þahislara, kurumlara degil inkar fikrine, küfre sebebiyet verecek hasletlere ve küfre götüren yollara düsmaniz. Firavunlasmis buz parçasi hükmündeki enaniyetini kardeslik havuzuna at, kurtul. Ben hiç ender hiçim dersen; hiçliginde O\'na dayanmanin önemine, azamatli gücüne teslim olur, tam tevekkül edersen hakiki imani elde ederek bir varlik olursun.
Hakka hizmetde aciliyet, kimi zaman hayirda gözükse himmetin ayagini kaydirabilir. Hayirli islerde aheste davranmamak esastir. Ancak aceleci olurken sebeplere riayet etmemek yoktur. Allah isteseydi dünyayi ve kainati bir anda yaratirdi. Kuran'in ifadesiyle 6 ayri zaman diliminde yaratti ve bize sebepler planinda yapilmasi gerekenleri yaparak teslim ve tevekkül etmeyi ögretti. Allah'in isine karismak isimiz degildir. Allah'in nurunu
söndüremeyecelerini zaten beyan ediyor. O halde dinimizin bizim hizmetimize ihtiyaci yok, ama bizim ihtiyacimiz var. Bunu yaparkende faaliyet ve aksiyonda bulunmak esastir. Yoksa yatttigimiz rahat dösekten gaybi ihbarlarin olmasini bekleyerek, fiili ve kavli duada bulunmayarak neticenin olusmasini beklemek müslümanca davranis olamaz. Acele etmek ise, ümitsizlik çiragini yaktirabilen zehirli bir tohumu bünyesinde tasiyor. Sahabeler konusup görüsmeden ayrilirken Asr süresini okurlardi. Birbirine sabri tavsiye ederlerdi.
Zulümlere dayanamayip," Allah'in yardimi ne zaman?" diye soran sahabeye Allah Rasulu," Sizden önceki kavimlerde tevhid davasinin insanlarinin etleri tirnaklarla ayrilir, atese atilirlardi, yine de sabrederlerdi" diye misal göstermisti. Allahin yardimi konusunda acele ediyoruz. Hemen olsun istiyoruz. Himmet ederken meyve görmek arzusundayiz. Hemen olmayinca aceleci bir tavirla Rabbimizin ihsanini sorguluyoruz. Peygamberimiz amcasi Ebu Lehebin kapisina 500 defa gitti.
Peki biz kaç defa kapi çaliyoruz ? Usanmadan, bikmadan sabirla ve birbirimize sabri tavsiye ederek yolumuzdan milim sapmadan ilerlersek, "granit" gibi gönüllleri eritmemiz mümkün olur. Aceleyle degil sabirla mükellefiz. Hidayet verici degil ögüt vericiyiz. Vazifemizi yapar, Allah'in isine karismayiz, Efendi'ye efendi olmaya çalismayiz.
"Medenileri galabe ikna iledir" demisti devrin Söz üstadi. Inad fikrini caydirip imani hakikatlari sehbal açtirmak için ter döküyoruz. Taklidi imanlari tahkikiye çevirmek için, üzerine ölü topragi serpilmis nesillerin ruhlarina dirilis mustularini üflemek için, oflayip pufluyoruz. Onlarin anladiklari dilden konusmazsak, asrin idrakine Islam'i söyletmezsek, inkar fikrinde inatçi olanlarin sabit fikirlerini, önyargilarini asmamiz ne mümkün!
Kalplerinin üzerine mühür vurulmus, gözlerinin önüne sed çekilmis, kulaklari duymaz olmus ve göge kelime-i tevhid yazilsa "sihirdir" diye inkar edecekler, "agzimizla kus tutsak" dahi isyanlarindan vazgeçmeyebilir. Tekrarliyorum; biz onlara düsman degiliz. Onlarin inkar fikirlerine düsmaniz. En sedit kafir imana gelse boynuna sarilir, elini, ayagini öper, kardesimiz kabul ederiz. Ermenide olsa bagrimiza basar, milliyetçilik yapmayiz. Yilanlari ezmek akrepleri ortaya çikartiyorsa, " teblig metodumuzda yanlislik var" demektir. Ne yilanlarla, ne çiyanlarla, ne akreplerle, ne bogalarla ugrasmak hedefimiz.
Onlarin inkardaki inatçiligi bizi ümitsizlige sevkedip, davamizi yüzüstü biraktiramaz. Aksi halde Allah'in vazifesine müdahale eden dinsiz düsman gelir ve himmetinin, gayretinin yüzüne bir tokat vurur, gözünü kör eder, ümidini kirar. Himmetimiz alidir, "kim olursan ol, yine gel mesrebindeniz". Kapimiz 100 adam öldüren katile, hayati boyu hayat kadinligi yapmisa, Islam'i yok etmek için 70 yil gece gündüz kafa yormusa da, teslim olup Allah'a kul olursa açiktir. En azindan farkliliklara, kültürlere hosgörü ile yaklasir, saygi gösterir; onlara Kafirun suresinde belirtildigi gibi bizi oldugumuz gibi kabul etmelerini salik veririz: Sizinki size, bizimki bize. Ikna ile medenice Hakki anlatir, samimi biçimde yasantimizda gösteririz.
Ayni yolda ilerledigimiz kardeslerimizin ayagi kaysa ve dalalet içine düsseler, sarsilmayiz. Baskalarinin "esfeli safiliyine" düsmesi ve insani letaiflerini kaybederek hayvaniyet derecesine gerilemesine bakip üzülürüz, ancak dua edip islahlari için hidayeti verene müracat ederiz. Düsene birde biz vurmayiz. Umutsuzluga kapilmaz, sevkimizi yitirmeyiz. Onlari tekrar kazanmak için gururumuzu ayaklar altina alir, baskalarinin kapisina gittigimizden 10 defa daha fazla gideriz. "Hain" diye damgalamayiz, cehennem çukurlarina itmeyiz; dua eder, kurtulusu için gözyasi dökeriz.
Davamiz babamizin davasi degil ki, kapimizdan kovmaya hakkimiz olsun! \"Hak olmayan davalari"nin yolunda diyar diyar dolasan, servetlerini, ömürlerini harcayan, hatta hayatini kumar masasinda oynayarak geçirenlerin sabri, ancak iman davamizda sabrimizi artiran bir ibret olur. Allah'a tevekkül eder ve herseyi hakkiyla bileni tanir, kadere, hayrin ve serrin O'ndan geldigine iman ederiz. Kadere tam iman etmeyenin Uhud dagi büyüklügünde altin bagislasa Hak nezdinde bir kiymeti harbiyesinin olmadigini kabul ederiz. Olmus bitmis kadere iman eder, faaliyetlerimizle yazilmis kaderimizin dünya tiyatrosunu aslini kiramen katibine kaydettirerek, basariyla oynariz.
Yalniz O'na yakarir, yalniz O'ndan yardim isteriz. Vazifemiz haksinas olarak hakki söylemek, teblig etmek gerisine, yani Allah'in tasarrufuna karismamaktir. Ikna kabiliyetimizi gelistirmek için ilim tahsil eder, güzel konusmayi ögrenir ve anlatirken nefsimizi öne atmadan sadece hakikati konusturur, dinleyenlerin sahsi hata ve günahlarimiza takilip kalmasina mani oluruz, ihlasi esas aliriz.
"Acz, fakr, ölüm ve tefekkür" Hakka ulasmamizi saglayacak en kisa yol olarak gözükür. Kul acizligini bilerek sadece Allah'a kul olur. Kul olabilmek insanligin en büyük serefidir. Kulun kendi aczini, "elimden hiçbirsey gelmiyor" diye tembellik kucagina atmasi ve "nefsine dair itimatsizligi"ndan isi baskasina devretmesi veya hayirdan hepten vazgeçip kendini atalet zindanina hapsederek seytanin hilesine mahkum olmasi, en büyük ve gaddar bir düsmanimizdir.
Görevlendirildigi mekani yönetemedigini iddia edip, büsbütün ümitsizlik uçurumuna yuvarlanmak çare degildir. Belki bulundugumuz belde veya mekan mizacimiza, fitratimiza uygun degildir, ancak buna karar vermekte yine bize düsmez. Peygamberimiz Yemen'e hayatinda hiç yenilmemis kumandan Islam Kilici Hz. Halid'i gönderdiginde, halkta en küçük bir kipirdanma olmamisti. Cünkü halim ve selimlikleriyle namdar, yumusak fitrata sahip Yemenlilere Halid\'in sert mizaci ters düsmüstü. Daha sonra gönderilen Hz. Ali bir haftada destek buldu ve Hz. Muaz bin Cebel büyük hizmetler yaptilar.
O halde sabredip, mekan degistirmek derdimize ilaç olabilir. Öncelikle acziyetdeki kuvvetimizi kesfetmeli ve acziyetimizi sergileyecegimiz dergaha ilticada bulunmaliyiz. Duanin kapisari açan bir anahtar oldugunu unutmaz, duamiz yoksa bizim ne ehemmiyetimiz var deriz. Duamizin hemen kabul olmamasi nedeniyle kabul mercini yadirgamaz, isyankar olmaz; hakkimizda en hayirlisini bildigini bilir, bir doktorun hastasina yazdigi ilaç reçetesi gibi takdim edecegini idrak eder, tevekkülde verdigine razi olur, sükrederiz. Insan, kul olmakla diger yaratilanlardan ayrilir ve yeryüzünde Rabbinin halifesi olur.
Yaratilani Yaradandan ötürü seversiniz. Acziyetini idrak eden kul ilahlik dava etmez, kendine baska Rabler aramaz. "Para, kadin, makam, mansip, san ve söhret"i, Rab edinmez. Gerçek aski bulan, baska ask aramaz. Fani asklarda kaybolmaz. Kalpler ancak O\'nu anmakla tatmin olur. O'nu anmayan kalbimiz olmasindan yine O'na siginiriz.
Acziyetini kabul etmek nefse çok agir gelir. Hep hak iddia eder. Hep "ben ettim, ben yaptim, ben kurdum, ben çattim, ben yazdim, ben organize etttim" zannettirir. Oysa yapan O'ydu, eden O'ydu. O'nun izni ve inayeti olmadan hiçbir kul, yapamaz, edemez. Bu iman davasi, kimsenin "babasinin mali" degil, kimsenin "çifligi"de degildir. Ahmet\'in Mehmet\'in, sucunun bucunun davasi da degildir. Arabin, Türkün, Kürdün, Farsin falanca millete has degildir.
Filan cemaatin, filan tarikatin mali hiç degildir. Görevlendirilenler, istihdam edilenler sadece emanetçidir. Eger emaneti tasima liyakatlarini kaybederlerse, emanetin baskalarina verilme ihtimali her zaman vardir. O halde kimsenin, özellikle bu meslegin hadimlerinin; " kimseyi hakkin kapisindan kovmaya, üstünü çizmeye, bundan bir sey çikmaz demeye, yüzünü eksitmeye, kalbini kirmaya, küstürmeye" hakki ve hukuku yoktur. Dava Allah'in davasi, yol O'nun yolu. Kim samimi bir niyet ve ihlasla sahip çikarsa dava O'nun.
Kimse bulundugu makama güvenmesin. Birbirimizle imtihan olmadan, sinanmadan engebeyi geçecegini umanlar, nefislerinin agirligi altinda ezilmis, vicdanini susturmus, kendi kendilerini aldatmis olurlar. Vesile olunan hayirlar senden degil, belki seni denemek için ihsan edilmis bir imtihan aracidir. Her seyi sebepleri Halk edene veren kul, kulluk sirrina erer. Fakirligini anlayan kul, ihtiyaçlara cevap vereni bulur ve sadece O\'ndan ister, kimseye el açmaz. Merhamet ve rahmet en aciz ve fakir olana gani gani iner, güçlü ve muktedir oldugunu öne sürene verilmez.
O halde aczini bil, kendine güvenme, sadece tek güvenilecek makam olan Rabbinden iste, dua ile kapisini çal, ülfet ve ünsiyetin meydana getirdigi tembellikten ve ümitsizlikten kurtul, seytanin acziyetini yanlis yönde kullanmasina izin verme. Gaddar düsmanimiz nefsimiz ve seytan, bizi son nefesimize kadar takip edecektir. Bizi bir lahza bile nefsimizle basbasa birakmamasi için Yaradana siginiriz. Emanetini kabz etme gününe kadar emanetinde emin kilmasini arzu ederiz.
Rahata erme duygusu, genel olarak rezaletin yuvasidir. Ayni zamanda bu dünyada ve ahiretde mesakkatin, zahmetli bir yolun anasidir. Cile ve izdirap çekmeyen ruhlar, gelisemez ve Hakka müteveccüh olamaz, küçük bir depremde, sallantida yikilir. Bu dünyada ten rahatligi, midesi için, keyfi için yasayanlardan adanmis bir ruh çikamaz. Yasatmak için yasamayan herkese bu dünyayi dar eder, çevresine eimniyet telkin etmez, ancak zarar verir. En küçük bir zahmetde geri adim atan, asla zora talip olamaz.
Cürüklerin elenmesi, elmaslarin kömürden ayrilmasi için Rabbinin imtihanidir çile ve izdirap yollari. Peygamberlerden baslayarak tüm Hak asiklari bu yollardan geçmistir. Hakka talip olan gönüllerin farkli muamele beklemesi, abesle istigaldir. Cile ile yogrulmamis ruhlar; ham kalir, pismeyen bir yemek, olgunlasmamis bir meyve gibi agzi dalar, yenmezler. Rahatini düsünen baskasinin rahati için çalismaz. Sahabedeki \"Isar duygusu\"na sahip olmadan, kardesinde fani olmadan, onun nefsini kendi nefsine tercih etmeden, akabelerin asilmasi, ummanlarin geçilmesi, ne mümkün!
Sevdiklerinizde feragatda bulunmadan, kardesi için kendini feda etmeden, hep \'nefsi nefsi' diyerek kandan irinden deryalari geçmek mümkün degildir. Tembellik ve tenperverlik hayatin temel gayesi olur, hayat eksenine oturursa, birakin canini vermeyi, feda etmeyi, özveriyi, kilini dahi kipirdatmasi beklenemez nefsi emmarenin. Hak yollarinda ülkeler arsinlamayi, hicret etmeyi beceremez. Kendinden istenen küçük bir mal, zekat ve sadaka hayrini dahi vermek gözünde büyür. Niyetini bozar, nefsinin rahatini saglamak için çalisir.
Mide mahkumu egoist bir nefsin, kolunu vermekten zor olan vermeyi anlamasi zordur. Bu nedenle vermeyi siar edinmislerin nefislerine kem vurmasini kavrayamaz. Cok zorlarsaniz; zorlanarak "alem görsün, namim yürüsün" diye verir, ameline riya, gösteris karisir, Allah rizasi aklindan hayalinden uzaklasir, ihlas yaban ellere gurbete gider. Bu ruhlar, bu dünyada rahat etmeyi umarken, asla huzur bulamazlar. Dünya zindaninda maddece zenginde gözükseler, sefil bir hayat yasarlar. Ruhlari tatmin olmamistir. Doymak bilmeyen istahalari ve nefisleri vardir.
Bir ülkeyi kendilerine versen digerini isterler, dünyayi versen galaksiyi isterler. Gözlerini ancak toprak doyurur. Ahiretde hesaplari yaman görülür. Bu dünyada zeval bulan lezzetler aci verir, ruhunu sikar, ebede müstak nefsini asla doyuramaz. Bu derbeder ruhlar, vefa beklediklerinden hep cefa görmüstür. Yalniz ve kimsesiz oldugunu etrafini çevreleyenler bir süre unuttursada, vicdaniyla basbasa kaldiginda aslinda dostunun olmadigini bilir. Eside, çocuklarida, mali mülküde dost degil, aslinda yüktür.
Dostlar dostunu bulamadigi için çikar pesindeki sahte dostlari dost edinir; onlarda kanini emip suyunu çikarinca onu bir süre sonra ebedi yalnizliga terkederler. Ahiretde yaptiklarinin karsiligi olan kendisine verildiginde itiraz edecek mecali kalmamistir. Oysa zahmetde rahmet oldugunu anlayabilseydi, bu dünyada kendisine verilmis ömür sermayesini yerinde kullanacakti.
Rabbinin kendisine istemeden sundugu sonsuz nimetlerle dolu sermayenin sadece bu dünyada pervasizca harcamak için degil bu cihazatin ebedi bir hayati satin almak için verilmis ticari bir meta oldugunu kavramaya, rehavet talebi engel olmustur. Zahmetde büyük bir rahat oldugunu algilamayan ruhlarla yolu çikildiginda, yolda birakilmaniz ve bu ruhlarin yolda kalmasi kaçinilmazdir. Engebe, zahmetle asilir, rahatla degil.
Ölüm, ahirete imani kavilestiren en güçlü uyaricidir. "Her nefsin ölümü tadacagi"ni bilen kul, kula kul olmaz; bu dünyaya sanki sürekli kalacak gibi baglanmaz. Ölüm,
ebedi istihrahatgahi için erzak tedarik etmeyi salik verir, gaflete düsülmesini engeller. Hesabini, kitabini yaparken, her saniye ölebilecegini ve büyük bulusmaya çagrilabilecegini düsünür. Hz. Ömer, kendisine ölümü hatirlatmasi için birine kendi cebinden ücretini ödeyerek ise almis ve hergün, " Ey Ömer! Senden büyük Allah var, ölüm var" dedirtmisti. Osmanli padisahlarimizda böyle bir danismani yaninda tutar;
"Ey padisahim! Senden büyük Allah var, Ölüm var" dedirtirdi hergün. Ölümü hatirlamak geçici dünya lezzetlerini acilastirir, hayat yolculugumuzun son duragina hazirlanmamizi saglar, baskalarinin haklarina tecavüz etmemizi engeller, ahireti animsatir, dünya islerinin malayani oldugunu nefse duyurur, tembellikten, enaniyetden, servet pesinde kosup hayirda geride kalmaktan sakindirir. Insanin fitratina naksedilmis hakikata göre, insana sadece çabasiyla bu dünyada elde ettiklerinde lezzet ve doyum hissi vardir. Bu dünya ahiretin tarlasidir.
Ne ekersen, onu biçersin. Kimse çileyle, zahmetle, gözyasi hamuruyla yogurdugundan baskasini ne bu dünyada nede öbür dünyada bulamaz. Hayati boyu Allah'in yardimini rahat döseginde beklemis, eylem planina bildiklerini geçirmemis, ahiret hayatinin yumagini tig ile örer gibi yavas yavas örmemis ve bunlarin neticesinde Allah'in rizasini kazanacak yollara ermemis veya ersede O'nun rizasini tahsil edecek amellerle süslememis bir ruhun, sükrünü eda ettigini düsünmesi nankörlüktür. Yaptigi ibadetler verilen pesin nimetlerin sükrünü bile karsilamaya yetmez iken, nefsinin tembellikleriyle, hiç igne batirmadigi kabarik nefsiyle Hakki temsil ettigini iddia etme hakki olamaz.
Allah'in rahmet ve merhametine güvenmeden kurtulusa sadece yaptigi amellerle erecegini düsünmek, apayri bir handikaptir. Baskasini kurtarmak için zahmet çekmeyen bir kulun sadece kendi nefsi için çalismasi, bencilliktende öte hizmet ettigi davasini anlayamamasidir. Komsusu, akrabasi, arkadasi onlarca, yüzlerce kurtulus bekleyen nefisler, yakasina yapisip hesap soracagi için hesap vermesi kolay olmayacaktir. Bu engeller ancak zahmete talip olmakla asilir.
Tefekkür, Hakka hizla ulastiran ve Kainat kitabini Kur'anla birlikte okutan, Hakkalyakin derecesinde imana varmamizi saglayarak; Rabbimizin esmasini, sifatlarini ve tezahürlerini kendi üzerimizde ve kainatdaki islerinde farkina vardiran, "bir saati bin yil ibadetten hayirli olan", en kestirme yoldur. Kur'anda israrla düsünmeye, ibret almaya sevkeden ayetler, Rabbimizin kendisini bilmemiz için tefekkür etmeye tesvik etmek içindir.
Tefekkür lezzetine ulasan kul, seyri sülükte mertebeleri hizla tirmanir, kalp gözü açilir, gönlü zenginlesir, akil ve mantigin fasit dairesinde sikismaz, zaman mefhumunu kafasinda siler atar, zamandan mekandan münezzeh, insana sah damarindan daha yakin olan Rabbini bilir ve ona göre haraketlerini nizamlar. Yükselirken düsük oldugunu farkeder, gerçek tevazuya bürünür, tevazunun riyakarligindan tiksinir. Allah'i rahat yataginda debelenirken tefekkür ederek arayan Ibrahim Edhem'e tacini tahtini terkettirerek yollara, hicrete sürükleyen kivilcim, rahati terketmeden O'na ulasilamayacagi hakikatini derk etmesidir.
Ibadetde, müsibetde ve günahlardan kaçmada sabirli olmaliyiz. Birde zamanin çildirticiligina karsi sabretmeliyiz. Sabir yarisinda düsmanlarimizdan daha sabirli olmaliyiz ki, Allah'in yardim ve inayeti damla damla degil yaganak yaganak insin. Nefsiyle cihada her zaman hazir olmayanlarin yolda kaldigi çok görülmüstür. Efendimize efendi olmaya çalismazsak, acz ve fakrimizi itiraf ederek sadece O'na yakarir, güvenir ve tevekkülle ümidimizi kesmeden istersek, elbette çalistigimizin karsiligi olan, Adil ve Hakim olan ve herseye gücü yeten Rahman'ür Rahim tarafindan verilecektir.
Biz dogru yolda oldukca, sapitmislar bize zarar veremezler. Herkese faydali olup Yaradilanin imdatina kosarsak, Allah'in sevdigi kul olur ve Yaratilan kullara sevdiriliriz. Kalpleri evirip çeviren tarafindan kalplerin anahtarlari teslim edilir, gönüllerin fethi vaadi gerçeklesmis olur. Seccademiz gözyaslariyla islanmadan, distan önce içte fetih yapmadan, bir ben vardir benden içeru'nun sirina vakif olmadan, isik ve nur saçmak ne mümkün! Sebepler dairesine dikkat edip çabalar ve ihlas prensiplerine uyarsan, Alllah'in bahs edecegi fetih yakindir.
Fevc fevc bu fethin gerçeklestirildigini eger görürsen, cemaat gururuna veya üstün, seçkin oldugun zannina kapilip fahirlenme, böbürlenme, gururlanma. Bu engebeleri sundugumuz reçete ile asarsan ve Rabbinin nimetleri ile serfiraz olursan, Peygamberimizin Mekke'ye, Hz.Ömer'in Kudüs'e, Hz.Fatih'in Istanbul'a girisinde sergiledigi tevazuyu göster; yumusak ol, toprak ol ki, gül bitiresin...
Burnun, enaniyetin pek büyük, granitden bir sise!
Cuvaldizi nefis balonuna batir, ihlas ile saril her ise!
Ümitsizlik, giybet ve enaniyet beladir, her dem kaç!
Ihlas, samimiyet ve kardeslik, her derde deva üç ilaç!
(Siir, 17 Subat 1992 gecesi Bakü\'de Komünist Partiskola yatakhanesinde yazilmistir. Aradan geçen 14 senede hastaliklarim pek degismemis. F.A)
Selam Sevgi ve Dua Ile