Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Kâbe'de “Rüya” Görmek…
Kâbe'de “Rüya” Görmek…
MEKKE - Bir tünelde gidiyormusuz. Etrafta yüzlerce link hatti var; trenler haril haril gidiyor geliyorlar. Bir saatte milyonlari tasiyan bir sistem bu. Herkes derin bir vecd içinde. Sanki esya da bu manali sükut ve sükunete uymus gibi. Giderek yükselen bir heyecan okunuyor yüzlerde.
Tren duruyor isik gözyasi vadisi olanca hasmetiyle karsimizda. Ve iste Kâbe; insanligin ilk mabedi.Yapildigi günkü gibi duruyor; dokunulmazligi, insanin Allah'a karsi tevazusunu ve masumiyetini temsil ediyor. Ciplak simsiyah lav kayalarindan olusmus tepelerin ortasinda siyah bir elmas gibi duruyor. Sanki yeryüzünün kalbine girdik. Sanki ben o kalbi dolasan kana karisan bir damlayim. Birden dünyanin nabzini tutabilecegim hissine kapiliyorum.
Kâbe'nin hasmetinden kamasan gözlerim, milyonlarin izi arasinda Hz. Ibrahim'in ve Ismail'in ayak izlerini ariyor. O heyecanla Safa ve Merve tepelerine bakiyorum. Sanki Hacer yeni yürümüs ovalarda, kokusu geliyor. Hiç ellenmemis ve örselenmemis. Hürmetine tecavüz edilmemis...
Basimi kaldiriyorum. Her tasinda Muhammediî davetin izi bulunan Ebu Kubeys'i görüyorum. Hasmetli ve gizemli. Vahye sahit olan bir mekan bu. Allah Rasulü'nün sesi yankilanmis bu kuyularda. “Ey Kureys!...” Erkam'in evi tam surada olmali. Surasi insafsiz boykotun kurbanlarinin toplandigi Sib-i ebi Talib olmali.
Surasi Allah Rasulu'nun Mekke soylularini davet ettigi yer olmali. Ebu Kubeys'in saginda Ecyad Tepesi, onun yaninda Hicret Yol. Hepsi de bakir ve ellenmemis. Arkami döndügümde Sebir ve Hin Dag silsileleri; onlar da yaratildiklari gün gibi, milyonlarca yillik hafizalariyla ayaktalar.Ciplak ayagimi kumlarla bulusturmak için ilk adimimi atiyorum. Birden o kumlarla bulusan kutlu ayaklarin sahipleri geliyor gözümün önüne.
Titriyorum! Kalbim cezbeye tutulmus bir dervis gibi titriyor ve o anda “uyaniyorum”...Gözüme ilk çarpan, zebellah gibi yükselen gökdelenler oluyor. Su sicakta, içimi buz gibi bir kasvet kapliyor. Gözümün degdigi herseyle birlikte, tepemden asagi kaynar sular dökülüyor.
“Ebu Kubeys nerede?”diye haykiriyorum. Hayret, koca tepe yerinde yok. Daglarin yürüdügünü söyleyen kiyamet ayetleri geliyor gözümün önüne. Yoksa kiyamet koptu da haberim mi olmadi? Ebu Kubeys'in üzerine kralin sarayi bir goncolos gibi oturmus.
“Bari Ecyad Dagi yerinde kalmis olsaydi” diye bakinirken, koca dagin yerinde yeller estigini, o mekanda beton kulelerin yükseldigini görüyorum. Içimden bildigim bütün lanetleri yagdirmak geliyor. Bu kuleler gözüme Kâbe'yi bogmak için, bogazina takilan zincirin halkalari gibi gözüküyor. Taammüden islenen bu cinayetin faillerini Allah'a havale ediyorum.
Onun yaninda Hilton, Inter Continental, Le Wordies. ABD'nin cinayetlerini finansa etmek için Hacc'a gelmeye gerek mi vardi? Arkama dönüyorum; ufukta ne Sebir ne Hint Daglari görünüyor. “Sefa ve Merve'ye kiyacak kadar gözleri dönmüs olamaz!” ümidiyle o yana dönüyorum ama, yine yaniliyorum. Artik Kâbe'nin yerinde durup durmadigindan emin olamam! Can havliyle ve telasla Kâbe'ye dönüyorum. Oh!... O olanca hasmetiyle yerinde duruyor.
“O duruyorsa gerisini hallederiz” diye mirildaniyorum. Yanimdaki dost “Haydi, bu zebellahlar ortadan kaldirilir diyelim; yok edilen su daglar nasil yerine konulacak?” diye soruyor. Sanki kolaymis gibi “Uzaydan çekilen santimetrik topografya haritalariyla...” cevabini veriyorum.Olur mu sahiden,yapabilir miyiz bunu? Hep derim ya; Allah yokmus gibi konusmak günahtir.
Sami Hocaoglu
Selam Sevgi ve Dua Ile