Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Gençlerimiz
MUHATABIM terbiyeli, inançlı, efendi bir genç. Yedi sene İmam-Hatip okulunda okumuş, teknik bir branşta yüksek tahsil yapmış. Beş vakit namaz kılıyormuş. Damdan düşercesine sordum:
– Serserilik, uğursuzluk yapıyor musunuz?
– Hayır, dedi. Kendimi yetiştirmeye çalışıyorum.
– Sizi imtihan etmeme müsaade eder misiniz? Olumlu cevap alınca şu soruyu yönelttim:
– Allah’ın on dört sıfatını sayar mısınız?
– Sayamam... dedi. Allah, Allah!.. Yedi sene İmam-Hatip okulunda okumuş ve en basit bir ilmihal bilgisini öğrenememiş.
Coğrafyadan imtihan ettim, Avrupa ülkelerinin başkentlerini bilemedi. Tarih sordum, o sahada da asgari lise kültüründen mahrumdu.
Peki, bu genç nasıl yetişecek?
“Kitap okuyarak kendimi yetiştirmeye çalışıyorum.”
Kitap okuyarak yetişmek mümkün olsaydı, okulları, üniversiteleri tatil etmemiz gerekirdi. Verirsin çocukların eline ders kitaplarını, ihtisas kitaplarını bunları evlerinde okurlar, öğrenirler, bilgi, kültür, uzmanlık sahibi olurlar. Böyle bir şey mümkün müdür? Değildir.
Otodidakt denilen kendi kendini yetiştirmiş adamlar vardır. Bunlar milyonda birdir. Bu kadar küçük istisnalar kuralı bozmaz.
Müslüman bir genç nasıl yetişir?
1. Paralel-alternatif bir eğitim görerek: Paralel-alternatif eğitim ne demektir? Vaktiyle bu konuda bir nebzecik yazmıştım. Alternatif eğitim hakkında kitap yazılması gerekir.
2. Hanegi eğitimi: İstidatlı, kabiliyetli, iyi niyetli, zeki, azimli, iradeli, cevherli bir genç; ehliyetli, vasıflı, güçlü, üstün bir zata “takılır”. Eskiden buna mülazemet denilirdi. Bir örnek vereyim. Mesela, on dokuzuncu asırda İstanbul’da bir genç, Ahmed Cevdet Paşa’ya yaklaşsa, Paşa da onu benimsese, bir nev’i talebesi veya mânevî çocuğu gibi kanatları altına alsa; genç, Paşa’nın konağına gidip gelse, sohbetlerinde bulunsa, onun bazı hizmetlerini görse; birkaç sene sonra bu takılmadan, bu mülazemetten büyük faydalar elde eder. Bu eğitim kütlevî bir eğitim değildir ama bu yolla çok yüksek, çok değerli, çok parlak, ileride çok hizmet edecek kimseler yetişebilir. Rahmetli Mahir İz hocamız böyle bir kimseydi. Kendisine takılan gençler ondan çok yararlanmışlar, aydınlanmışlar, manen ilerlemişlerdir. Bu devirde hanegi eğitimi verecek şahsiyetler kaldı mı?
3. İstidatlı, kabiliyetli, cevherli, kerestesi kıymetli (kavak tahtası değil, ceviz tahtası...) bir gencin yetişmesi için birtakım masraflar yapılması gerekir. Lise, üniversite, yüksek lisans, doktora, on-on iki yıl içinde böyle bir öğrenci için tahminimce 1 milyon dolar harcanmalıdır. Yanlış anlaşılmasın, delikanlıya veya genç kıza bir kuruş burs verilmeyecektir. Ona nakit para ödenmeyecektir, bu 1 milyon dolar onun yetişmesi için, çok ciddi bir plan ve program dâhilinde, yerli yerinde, verimli bir şekilde harcanacaktır. Birkaç misal vereyim: (a) Edebi Türkçe ve Osmanlıca öğrenmesi için, mesela 5 bin dolar. Özel hoca tutulacak, iki sene içinde Fuzulî divanını şerh edecek şekilde edebî lisan bilgisi ve kültürü olacaktır. (b) Tarih hocası tutulacak, hem tarih, hem tarih felsefesi ve metodu okutulacaktır. (c) Siyaset kültürü hocası tutulacak, bu sahada bilgilendirilecek ve aydınlatılacaktır. (ç) En az beş yabancı dil öğrenecektir. (Beş yabancı dili öğrenmeye takati, sabrı, azmi, kabiliyeti yetişmiyorsa, onu hemen kovmak gerekir...) (d) Görgü, kibarlık, kerem, mürüvvet, fütüvvet hocası tutulacaktır. (Acaba bugünün Türkiye’sinde böyle hocaları bulmak mümkün müdür?
Bu kadar para bulunmazsa istidatlı ve cevherli bir gencimiz adam olamayacak mıdır? Olur, ancak efsâne çapında bir azme, iradeye, sabra sahip olması gerekir.
Belki şimdiye kadar elli kere yazmışımdır: İnsan kişiliğinin üç vechesi, üç boyutu vardır. Birinci boyut: Bilgi ve kültür boyutu. İkinci boyut: Aksiyon, yani ahlâk ile ilgili boyut. Üçüncü boyut: Sanat, estetik, güzellik ile ilgili boyut.
Farz edelim ki, yetişmesini istediğimiz gencin tahtası veya kerestesi çok kıymetli, çok sağlam; o gerçekten işlenmeye, yatırım yapmaya değecek bir kimse. Peki, bu kıymetli kereste nasıl işlenecektir? Onu kim işleyecektir? İşte mesele buradadır.
Hacı beyler bir vakıf kurmuşlar, her ay yüz kadar gence 100’er lira burs veriyorlarmış. Bunun adını da üniversitede genç okutmak, genç yetiştirmek koymuşlar. Ne kadar boş bir kuruntu! Ayda yüz lira vereceksin ve bir genç, adam olacak. Bendeniz böyle dualara âmin diyecek kadar saf değilim.
Kötü bir marangoza, vasıfsız bir mobilyacıya fevkalade değerli bir ceviz kütüğü verirseniz, adamcağız, o canım keresteyi mahv ve berbat eder. Ehliyetli, liyakatli, maharetli, hünerli, sanatkâr bir marangozun eliyle o kütükten şaheser eserler meydana gelir.
Bu satırlarımı okuyan gençler üzülmesinler ve bana darılmasınlar. Gerçekler acıdır.
Filan cemaat, feşmekân zümre, falan grup pırlanta gibi, elmas gibi, yirmi dört ayar altın gibi gençler yetiştiriyormuş. Bu gibi edebiyatlar aldatıcıdır.
Üniversiteye giden bir genç, Abuziddin Efendi Hazretleri’ne intisap ediyor, bu kuru intisap sanki sihirli bir değnektir, gencimiz bir anda pırlanta oluyor, elmas oluyor, yirmi dört ayar altın oluyor. Olacak şey değil.
Bir tarikat mensubunun olgunlaşması, iyi Müslüman, iyi insan olması için, bir plan ve program dâhilinde terbiye alması, çile çekmesi gerekir.
Yüce İslâm tarikatlarının hepsinde çile çekmek vardır. Çilesiz insan olmaz mı? Tabiî olur ama çilesiz olgun, vasıflı, üstün, güçlü insan olmaz.
Diyelim ki, istidatlı bir genci alternatif ve paralel eğitimle yetiştirdik, on parmağında on hüner. Beş yabancı dil biliyor, bin türlü marifeti var. Bu gence tasavvufî terbiye verilmezse azması, yolunu şaşırması önlenemez. “Ben neymişim?” der ve belasını bulur.
Osmanlı imparatorluğunu yücelten temel müesseselerden biri Enderun-i Hümayun mektebiydi. Şimdi Türkiye’de böyle bir okul var mı?
Keşke Müslümanlar derme çatma, üzerleri kiremit kaplı, hangar gibi, baraka gibi binalarda ibadet etselerdi de; bütün güçlerini, bütün maddî imkânlarını VASIFLI, GÜÇLÜ, ÜSTÜN, EHLİYETLİ, LİYAKATLİ, BAŞARILI, AHLÂKLI, FAZİLETLİ, İŞBİLEN, İŞ BİTİREN, TUTTUĞUNU KOPARAN, HAYAT MÜCADELESİ DENİLEN YARIŞMADA EN ÖNLERDE KOŞAN, DEĞERLİ ELEMANLAR YETİŞTİRMİŞ OLSALARDI. Mesela Abdi İpekçi’nin, yanında pek cılız kalacağı birkaç medyacı yetiştirselerdi.
Güçlü, vasıflı, üstün adamlar, hizmetliler yetiştirmek hususunda cami helâlarına, cami kaloriferlerine, cami klimalarına, camilerin ışıldak, fırıldak ve zırıldaklarına, cami lojmanlarına yaptığımız masrafı yapmadık.
Nice istidatlı, cevherli, kabiliyetli gencimiz harcandı.
Filan din baronunun etrafında çok genç varmış... Bundan bana ne? Benim derdim ve konum gençlerimizin iyi yetişmesi. Filan baronun avanesinin çok olması beni ilgilendirmez, sevindirmez.
Hangi tarikattan, hangi cemaatten, hangi zümreden olurlarsa olsunlar, gençlerimizin vasıflı ve iyi Müslümanlar, vasıflı ve iyi insanlar, vasıflı ve iyi vatandaşlar olmalarını istiyorum. Bu memleket öyle insanlarla kurtulur. Müslümanlar öyle insanlarla izzet bulur. Öyle insanlar, sadece Türkiye’ye hizmet etmezler, bütün insanlığa hizmet ederler.
Mehmet Şevket Eygi
alıntı www.zehirliok.com
Ellerine saglık ecyad kardeşim... Ve Bir İstanbul Beyefendisi Mehmet Şevket Eygi yine toplumun kanayan yaralarından birisini çok güzel bir dilde açıklamış..