Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Ölüm ve rûhun bekası mevzuu
Halis ECE
"Ölüm ve rûhun bekası mevzuu
Bildiğimiz ölüm, bedenimizin ölümüdür. Bu ölümle rûhumuzda ölüm olmaz.
Ruh hâdistir; ancak bedenden çıkmakla ölmez, bakidir-dâimidir. Onun için ölüm yoktur. Sadece cesetten-bedenden alakasını-bağını-ilgisini kesmek vardır.(1)
Bu alakayı kesmek de, bedenin hissî hayatı yani canlılık duyuları bakımındandır.(2)
Yoksa Berzah’ta üzüntü ve ıztırapları, nimetleri (sevinç ve mutlulukları) mânevi bir idrâk ile duyacak-hissedecek olan vücutla birlikte olacak alaka kesilmesi değildir."
***
BERZAH NEDİR?
Berzah, Arapça bir isimdir. İfade ettiği manalara gelince;
a. Engel, engel olan perde.
b. İki coğrafyayı birbirine bağlayan ince-uzun kara parçası ve iki denizi birbirinden ayıran dar dil, veya kanal-geçit-boğaz.
c. s. Can sıkıcı yer.
d. s. Zor, güç.
e. İslâm akaidine göre, ölülerin ruhlarının kıyamete kadar bulunacakları mânâ âlemiyle madde âlemi arasındaki yer ve o vakte kadar geçen zaman, köprü âlem. Bu yer ve zaman için “Berzah âlemi” tabiri kullanılır. Bu âlem, ahiret hayatının başlangıcını oluşturur. Ruh, cesetten ayrıldıktan sonra ya azap görmek yahut nimete kavuşmak üzere öyle kalır.
Eski dilimizde bu kavramla birlikte kullanılan “berzah-ı belâ” tabiri de, içinden çıkılmaz bela anlamındadır.
Velhasıl berzah; farklı iki vasat (ortam) arasında yer alan ve bu iki ortama tamamiyle benzemediği gibi tam olarak onlardan farklı da olmayan ara ortam... İki şeyi yekdiğerinden ayıran üçüncü şey… Ara bölge’dir. Bir diğer ifadeyle, ölümle başlayıp kıyamete kadar süren zaman, bu zaman içinde ruhların bulunduğu mekân ve âlem, dünya ile ahiret arasındaki âlem. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “engel, engel olan perde ve ölümden kıyamete kadar kabirde geçen süre” manalarında geçmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim, der, beni geri gönder. Ta ki boşa geçirdiğim dünyada salih amel (iyi iş ve güzel hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun bu sözü (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah (ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar süren bir engel) vardır. (3) “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir berzah (engel) vardır, birbirine geçip karışmazlar. O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (4)
Ölüm suretiyle dünyadan ayrılan ruhlar berzah âlemine gittikleri gibi, uyku halinde bedenden ayrılan ruhlar da o âleme giderler. İki hâl, iki sıfat, iki mertebe ve iki âlem arasında bulunan bu ara hâle, sıfata, mertebeye ve âleme de berzah denir. Mesela hayâl, varlıkla yokluk arasında yer alan bir berzah’tır; ne vardır ne de yok, ne malumdur ne de meçhul, ne müsbettir ne de menfi veya hem vardır hem yoktur. İnsanın hakikati ve mahiyeti de bir berzah’tır. Hak ile halk arasında bulunur. Bir yönüyle Hakk’a, diğer yönüyle halka dönüktür… Veya insan bir yönden ruhlar âlemine, diğer yönden beden ve madde âlemine bağlıdır. Mülk ile melekût, şehâdet ile gayb âlemleri arasında bulunur. Hem o, hem bu âlemin bazı özelliklerine sahip olduğu halde mutlak olarak ne o ne de bu âlemdendir. Bütün berzahların aslı olan ilk taayyüne ve hazret-i vâhidiyete berzah-ı câmi’, berzah-ı evvel, berzah-ı a’zam gibi isimler verilir. Vahidiyet, mutlak birlikle çokluk arasındaki bir berzahtır. (5)
***
"Rûhun bekâsı/dâimiliği mutlak(kayıtsız-şartsız-sınırsız) değildir. Mutlak beka ancak Allah’ın zâtı ve sıfâtıdır. Vücûd-i mutlak, Zât-ı mutlak tabirleri sadece Cenab-ı Hak için kullanılabilir. Yani hiçbir an faniliğin-yokluğun ârız olmaması, sürekli var olma hali sadece Allah’ın zatına ve sıfatlarına mahsustur. Zira Kıyamet-i Kübra’da (büyük kıyamet) bütün âlem külliyat ve cüz’iyatıyla (âlemin tamamı, zerreden küreye büyük küçük ne varsa) helak olacaktır."
***
KIYAMET İKİDİR
1.İnsanların ölmesiyle meydana gelen kendi kıyametleri ki buna, “kıyamet-i suğra: küçük kıyamet” denir…
2. Dört büyük melekten İsrafil aleyhisselâmın ilk sûr’a üflemesiyle meydana gelecek olan topyekûn kâinatın yok olma hadisesine de “kıyamet-i kübra: büyük kıyamet” denmektedir.
Kâinatın bu imha ve helaki, yok olma safhasına Kur’an-ı Kerim’de “malum zaman: bilinen vakit” denilmiştir. Bu safha şiddetli korku ve sarsılma, düşüp bayılma, helak olma safhasıdır. Bunun nasıl olacağını Rabbimiz bize şöyle haber vermektedir:
“Her şeyi alt üst eden o büyük felaket geldiği vakit…” (6) “Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar bulandığında, Dağlar yürütüldüğünde, Kıyılmaz mallar bırakıldığında, Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında, Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde), Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında), Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda, ‘Hangi günahtan dolayı öldürüldü?’ diye. Amel defterleri açıldığında, Gök sıyrılıp açıldığında,…” (7)
Kıyamet aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in 75. suresinin ismidir. Ve bu ismi, ilk ayette geçen “kıyamet” kelimesinden almıştır. Bu sûre kuvvetli bir yeminle şöyle başlayıp devam etmektedir:
“Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe. Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse. İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan günahı devam ettirmek ister. O kıyamet günü ne zaman? diye sorar. Ne zaman ki o göz şimşek çakar, Ay tutulur, Güneş ve ay toplanır,...” (8)
Kısacası, büyük kıyamette Allah’tan başka her şey Onun emriyle helak olacaktır. Bu durumu Kur’an-ı Kerim bize, “… O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından gayri her şey yok olacaktır…” (9) diyerek haber vermektedir.
***
"Bu helake tabiatıyla ruhlar da dâhildir. Fakat ruhların yokluk acısını tatması, saflığı-dürüstlüğü, halinin düzgünlüğü ve marifetullah’a olan yakınlık derecesi ile mütenasip/uygun olarak devam edecektir.
Bütün peygamberlerin imamı Efendimiz (s.a.v.), melekler, mukarrabîn, ülû’l-azm peygamberler, Arş, Kürsî, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem gibi yüce varlıkların ölümü ve helakı, yokluğu tatmaları İlahi iradenin bir icabı, anlatılan dereceler münasebetiyle/dolayısıyla az bir zamana, belki de pek az bir âna mahsus, kısacık bir süreyle sınırlıdır. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler buna işaret etmektedir.
Bu meselede en doğru olan budur… Bununla birlikte şu cevabı hiçbir eserde bulamayacaksınız. En iyi bilen Allah Teala’dır."(10)
DİPNOTLAR
(1) Beka ve Bakî kavramlarından sıkça söz edince, ünlü dîvan şairimiz Bâkî’den (1527 – 1599) bahsetmeden geçmek olmaz. Bakî’nin asıl adı Abdülbâki Mahmud, babasının adı ise Mehmed’dir. İstanbul’da doğmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’dan himaye görmüş ve Melikü’ş-şuarâ, Sultânü’ş-şuarâ (Şairlerin sultanı-padişahı) gibi ünvanlar kazanmıştır. Meşhur dîvanından başka Mevâhib-i Ledûniyye Tercemesi vardır… Buna Meâlimü’l-Yakîn fî Siyreti Seyyidi’l-Mürselîn adını vermiştir. el-Âlâm fî Ahvâli Beldeti’l-Harâm tercemesi ile Fezâil-i Cihâd’ı da vardır. Bunu da Meşâiru’l-Eşvâk ile Mesâriu’l-Uşşâk’tan terceme etmiştir.
(2) Hayat, bilindiği üzere canlılık, his de hissetmek, duymak... Hayat’ın cem’isi (çoğulu): Hayatiyyat, yani Biyoloji: Canlılar ilmi, canlıların hayat safhalarını inceleyen ilim dalı. Mesela; hayat-ı alîl (hastalıklı hayat, hasta ömür), hayat-ı askeriye (askerlik hayatı), hayat-ı câvidâni (daimi hayat), hayat-ı hususiye (özel hayat), hayat-ı insani (insana ait hayat), hayat-ı ma’sumâne-i tıflâne (çocuğa yakışacak masumlukta bir hayat, bir ömür). İslâm Hukuku lisanında “hayat-ı takdîriyye”; hamlin, yani rahimde bulunan çocuğun hayatı demektir. Bu cihetle hamil ölüm zamanında anası rahminde olmak ve sağ doğmak şartıyla vâris olur.
(3) el-Mü’minûn, 23/99-100.
(4) er-Rahmân sûresi, 54/19-21.
(5) Kâşânî, Abdurrazzak, Istılâhâtu’s-Sûfiyye, Kahire, 1981.
(6) en-Nâziât, 79/34.
(7) et-Tekvîr sûresi, 1-11.
(8 Kıyamet sûresi, 1-9.
(9) el-Kasas sûresi, 88.
(10) Kaynak metin: Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s.), Mektuplar ve bazı mesail-i mühime, s. 35.
verdiğiniz bilgiler için Allah (c.c.) razı olsun,ellerinize sağlık..
uzun zamandır paylaşımlarınızdan uzak kalmıştık,
artık yazılarınızı takipte edebilirsiniz :)
site yöneticilerinden böyle bir ricanız vardı yanlış hatırlamıyorsam.
Allah'a emanet olunuz,selametle...
Sevgili RÂBİA;
İçten dualarına sınırsız "âmin"ler...
Evet, hayli zamandır ortalıkta gözükmedik... Tabii birtakım mazeretler... Hoş, hiçbir mazeret yapılacak işin-hizmetin yerini tutmaz elbette... Ama inşaallah bundan böyle, mücbir sebepler olmadıkça, daha sık uğramaya gayret edeceğiz siteye...
Forumda da problemler maalesef bitmiyor herhalde... Özellikle yazıların düzenlenmesi hususunda... Biraz önce İsmail Hilmi Bey'le görüştük, ona bazı sıkıntıları aktardım. O da ilgilisine aktarır ve daha fazla aktarma olmadan hallolur inşaallah...
Fî emânillah...
Measselam...
Saygıdeğer Halisece, yazılarınızı itinayla yazdığınızı takiplerimden biliyorum.
İlgililer de sizin kadar dikkatli ve özenliler, isteklerinizi dikkate alacaklardır!
Paylaşımlarınızı çok beğendiğimi ifade etmek isterim, bu yüzden daha sık uğrayacak olmanıza memnun oldum.
Mevlam da hizmetlerinizden dolayı sizden razı olsun..
selam ve dualarımla...
Ey Rahmanürrahîm! Ey Sadık-ul Va'd-il Emin! Ey Mâlik-i Yevmiddin! Senin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının talimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin irşadıyla anladım ki: Madem kâinatın en müntehab neticesi hayattır.. ve hayatın en müntehab hülâsası ruhtur.. ve zîruhun en müntehab kısmı zîşuurdur.. ve zîşuurun en câmii insandır.. ve bütün kâinat ise, hayata musahhardır ve onun için çalışıyor.. ve zîhayatlar, zîruhlara musahhardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar.. ve zîruhlar, insanlara musahhardır, onlara yardım ediyorlar.. ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir.. ve insanın istidadı ve cihazat-ı maneviyesi, başka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakıyor.. ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedî âlemde mes'udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların âyinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.
Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım gelir.
Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Naka-i Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve herbir nev'in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza ederler.(Risale-i Nur.Şualar)
__________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Sevgili yolcu;
İlgine ve katkılarına teşekkür ediyorum. Ellerine sağlık.
Rabbim, bahis mevzuu bekaya nail olabilmemiz için, son nefesimiz dahil iman-ı kamilden ayırmasın.
Yeni Hicri-Kameri yılınız mübarek olsun ve bu yeni yılda defter-i a'malimizi rızasına muvafık amellerle süslemeyi, gadabını mucip söz-fiil-amel ve havatırdan da uzak bulunmayı nasip eylesin.
Selamlar...
amiiiinnn bu güzel duadan cenabı hak bizleride mahrum bırakmasın
ADIGÜZEL
Sevgili Adıdagüzel kardeşim;
Dualar müşterek... Hiçbir duada birbirimizi unutmamaya çalışacağız; kısacası, topyekün mü'minleri muhît bir tarzda niyaz ve ilticalarda bulunmaya gayret edeceğiz. Zira bizler; nefsî-nefsî diyerek kendi derdine düşen değil, "Ümmetî-Ümmetî!" diye tazarru edip bütün mü'minleri kucaklayan iki cihan güneşi Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) ümmetiyiz.
Rabbim, layıkı vechile ümmet olabilmeyi nasip ve müyesser kılsın.
Bilvesile selamlar...
Sevgili halisece hocam yine çok güzel bir mevzuyu bizlerle paylaşmışsınız ben daha yeni okuyorum. Emeğinize sağlık. Allah razı olsun.
İNSANI TÜKETEN YOLLAR DEĞİL; ERİŞEMEĞİ MUTLULUKLARDIR:( sevgi ve muhabbetle güvercin
Sevgili GÜVERCİN;
İlgine teşekkür eder, hayır-dualarına nâ-mütenîhi "âmin"lerle bilmukabele dualar ederim.
Selam ve muhabbetler...
Allah razı olsun..Ruhun bekası ,tefsile muhtaç bi mevzuydu.Açıklamanız için teşekür ederim..
Allah cümlemizden râzı olsun sevgili ASYA...
Mukabil teşekkürler...
Selam ve dualar...
Öteden beri kafamda gönlümde oluşan ölümün ölümsüzlüğüyle ilgili soruya çevremden de bir türlü doyurucu yanıt bulamıyordum. İnanın bu yazınız tıpkı ilaç gibi geldi bana.. Allah razi olsun, ne muradınız varsa versin.
Değerli kardeşim NAMIKA67...
Bu ince ve girift mevzuya olan ilgin ve güzel duaların için teşeşekkür ederim.
Rabbim sizlerden de razı olsun.
Selam ve muhabbetlerim...