Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
"Benim arzum, namazını evde kılmandır"
Halis ECE
"Benim arzum, namazını evde kılmandır"
Hanım sahâbîlerden Âtike bint-i Zeyd radıyallâhü anhâ, cennetle müjdelenen yani aşere-i mübeşşereden Said Bin Zeyd (r.a.)'in kız kardeşidir. Abdullah bin Ebî Bekir (r.a.) ile evliydi.
Âtike (r.anhâ) ismi ile müsemmâ bir insandır. “Her şahsın, isminden bir nasîbi vardır” denildiği gibi, o da fizîken de ahlâken de son derece güzeldi. Âtike, güzel ve temiz kadın demektir.
Kocası Hz. Abdullah'ın vefatından sonra, iddeti biter bitmez, onu isteyenler çok oldu. O ise eşinin vefatından sonra evlenmeyeceğine dair Abdullah'a söz vermişti. Hayat yükünü kaldıracak bir bahçe bağışlamıştı eşi kendisine. Onu istemeye gelenlere özür beyan ederek teklifleri reddediyordu. Hz. Ömer (r.a.) de tâlip olanlar arasındaydı. Ona da eşine verdiği sözü ve bahçe bağışını hatırlatarak reddetti. Hz. Ömer kendisine mektup yazarak “Sen Allâh'ın sana helâl kıldığını haram mı addediyorsun?” dedi ve bu mevzûda düşünmesini istedi. Âtike (r.anhâ) Hz. Ali (r.a.) ile istişâre etti. Hz. Ali, bahçeyi eşinin âilesine iâde edip evlenmesinin münasip olacağını söyledi. O da Hz. Ömer ile evlendi.
Âtike (r.anhâ), Mescid-i Nebevî'de namaz kılmayı çok arzu ediyor, her defasında Hz. Ömer'den izin istiyordu. O da, “Biliyorsun ki benim arzum, evde kılmandır!” diyerek, evde kılmasının faziletini anlatmaya çalışıyordu.
Hz. Âtike, izin istemeye devam ediyor; izin verilince çıkıyor, verilmeyince de evde kılıyordu. Hz. Ömer'in şehit edilmesinden dolayı çok üzüldü... Ondan sonra onun hâtırasına hürmeten, ibâdetlerini evinde yapıp mescide gitmedi. (1) İbn Abdi'l-Berr, el-İstiâb, 1/548.
***
Meselenin fıkhî yönüne gelince...
Bu hususta İbn Âbdîn'de şu ifadeler yer almaktadır: "Kadınların cemaatlere gitmeleri; cuma, bayram ve va'z-sohbet için bile olsa, mutlak surette mekruhtur. Velev ki ihtiyar olsun ve geceleyin gitsin!" Bu satırları açıklayan İbn Abidin (rh.) hazretleri diyor ki: "Velev ki ihtiyar olsun ve geceleyin gitsin' ifâdesi mutlak beyândır. Yani genç olsun ihtiyar olsun, gündüz olsun gece olsun kadının cemâata gitmesi mekruhtur." (2)
Yukarıda naklettiğimiz bu hüküm, müteahhirîn ulemasının tercihidir ve tabii müftâbih olan da budur. Bununla birlikte yine bilindiği üzere mütekaddimîn alimlerinin görüşü -yaşlı kadınlarla ilgili- biraz daha farklı ve musâmakârdır. Yani onların belli zamanlarda belli maksatlara binaen usûlüne uygun olarak cemaate iştirak etmelerini caiz görmüşlerdir.
***
Demek ki takvayı hedef alan, gayesi rıza-i ilahi olan Müslümün hanımlarımızın camilere-cemaate gidememelerinden dolayı üzülmelerini gerektirecek bir durum yok.
Ayrıca yine bilinmesinde fayda var: Dünyada üç mescidin dışında ziyarat maksadıyla sefere çıkılacak bir mescit yoktur. Onlar da; Mekke'de Mascid-i Haram, Medine'de Mescid-i Nebî, Kudüs'te Mescid-i Aksâ'dır. Bunların haricindeki bütün mecitler ise, ister büyük olsun ister küçük, hepsi müsavidir, manevi derece bakımdan birbirlerine üstünlükleri yoktur.
Ama maalesef bu durumu bilmeyen, işin şuurunda olmayan "avam" Müslümanlar böyle düşünmüyor ve durmadan cami cami dolaşıyorlar; özellikle de Ramazan aylarında, mübarek gün ve gecelerde... Dolayısiyle hiç de hoş olmayan manzaralarla sık sık karşılaşıyoruz.
Tabii bunların yanında bir de "eşitlik (!)" adına erkeklerle aynı safta namaz kılmaya kalkışan, Cuma kılmaya hatta kıldırmaya yeltenen, cenaze namazlarında ön saflarda yer alanları hiç bahis mevzuu etmiyorum. Onların zaten konuşulacak-tartışılacak bir yönü-yanı yok. Rabbim, niyeti halis ve de hidayete kabiliyeti olanlarına hidayet buyursun.
***
İŞİN ÖZÜ TAKVÂDIR
Muhammed bin Yûsuf, Süfyân-ı Sevrî hazretlerine iltifat olarak;
— Sen gece uyurken bile, insanların senden bahsettiğini görüyorum, demişti.
Hazret-i Süfyan (k.s.) şu karşılığı verdi:
— Sus! İşin özü takvâdır, şöhret değil...
DİPNOTLAR
(1) İbn Abdi'l-Berr, el-İstiâb, 1, 548.
(2) Reddü'l-Muhtâr ale'd-Dürri'l-Muhtâr (Terc.), Şamil Yay., İst., 1982, 2, 419-420.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
"(Namaz ve ibadet için) hiçbir mescide sefer edilmesi doğru değildir. (Fazla sevap umarak) yalnız şu üç mescide sefer edilir: Mescid-i Harâm, Mescid-i Rasûl ve Mescid-i Aksâ." (Buhari, Sahîh, Mescidü Mekke 1, 6, Savm 67)
Hanım kardeşlerimizin evlerinde kılmaları tabiki efdaldir yalnız bizimde şahid olduğumuz öyle şeyler oluyorki mesela imam efendi haram helal bilmiyor kendisine imam-ı azam efendimizin babasının bu konudaki duyarlılığını yani bir elma için kaç yıl hizmet ettiğini anlatıyorsun verdiği cevap yaa buna inanılırmı oluyoo böyle yerlerde erkekler ne yapmalı
Nusret kardeşim sen de haklısın... Ama yazının mevzuu, hanımlarla alakalı malum.
Bilirsiniz; Ehl-i Sünnet inancına göre, imam facir de olsa arkasında namaz kılmak caiz. Yeter ki itikadi durumu düzgün olsun. Kendisini küfre götürecek halde olmasın. Fakat bir yerde takva sahibi bir imam varken, tabii ki gidip günahkâr birinin arkasında namaz kılmayı tercih edemeyiz.
Anlatılan kıssaya inanıp inanmamaları, onların kendi bilecekleri bir iş. Ancak dinimizde haramlar-helaller, mubahlar-mekruhlar, hatta şüpheliler dahil her şey açıklanmış... Müçtehitler nice zorluklarla nasslardan hükümleri istinbat etmişler... Onlara baksınlar. Meselenin bir fetva, bir de takva yönü olduğunu unutmasınlar... Başka ne diyelim?
Rabbim cümlemizi imani şuur ve idrakten mahrum bırakmasın.
Selamlar...
Hocam inanın gün içinde ne yaşamışsam vede kafama ne takılmışsa akşam siteye girdiğimde o mevzuyla ilgili yazı eklediğinizi görüyorum. Tevafuk mu oluyor bilmem ama bana çokk büyük bir faidesi olduğu ortada. Allah sizden razı olsun tekrar.
saygılarımla
İNSANI TÜKETEN YOLLAR DEĞİL; ERİŞEMEĞİ MUTLULUKLARDIR:( sevgi ve muhabbetle güvercin
Sevgili Güvercin;
Anlattığın türden tevafuklar hemen hepimiz için zaman zaman olur. Sıkıştığımız anda imdadımıza yetişir. Rabbim her an yâr ve yardımcımızdır. Biz bunun farkına varsak da varmasak da...
Şu an enteresan birkaç tanesi kafamda resm-i geçit halinde ama, sanıyorum zamanı ve zemini değil.
Cenab-ı Hak bildiklerimizle amil, bilmediklerimizi de sühuletle öğrenebilmeyi ve onları da ihlasla hayatımıza tatbik edebilmeyi nasip eylesin.
Mukabil selam ve saygılar...
OYLE GUZEL YAZILAR YAZIYORSUNUZ KI VE ALTINDA DIPNOTLARI EKSIK OLMAYAN
BIZLERI AYDINLATAN PAYLASIMLARINIZLA BU SITEYE BIR GUZELLIK DE SIZ KATIYRSUNUZ
DIGER ARKADASIMIN YORUMU GIBI BURAYA YAZDIGINIZ YAZILAR GUNUMUZDE AKLIMIZDAN GECIPDE ADINI KOYAMADIGIMIZ KONULAR OLUYOR VE SIZ
BU KONUYA DAIR YAZILARLA BU SITEYE YARDIMDA BULUNUYORSUNUZ VAKIT HARCIYORSUNUZ BILDIKLERINIZI ELINIZDEN GELDIGINCE FAZLASIYLA BIZLERE VERMEK ISTEDIGINIZ ORTADA COK ACIK BUNU HERKES GOREBILIYORDUR UMARIM
Cenab-ı Hak bildiklerimizle amil, bilmediklerimizi de sühuletle öğrenebilmeyi ve onları da ihlasla hayatımıza tatbik edebilmeyi nasip eylesin. DEMISSINIZ
AMIN AMIN AMIN SEVGI VE SELAMETLE
Sevgili IKLIME;
Değerlendirmelerinizden edindiğim intiba; hem ilim sahibi, hem ilim talibisiniz. Ayrıca bunların ruhu mesabesinde olan ihlâsa-samimiyete de fazlasıyla sahip olduğunuz üslubunuza aksetmiş. Hasbiliğiniz de keza...
Yine gördüğüm kadarıyla meselelere tefekkür-taakkul perspektifinde yaklaşabiliyor, bunları hoş bir edebi-mantıki tarzla satırlara dökebiliyorsunuz. Rabbim düşünce zenginliğinizi, muhasebe ve muhakeme kabiliyetinizi daha da arttırsın.
Bizler, tarif ve tavsif etmeye çalıştığınız üzere, imkân nisbetinde, elimizden geldiğince, aklımızın-gönlümüzün erdiğince, rızâ-i ilahi istikametinde ifade ve ifazaya gayret ediyoruz. Bunu kimlerin görüp görmemesi, kimlerin değerlendirip değerlendirmemesi bizim meselemiz değil. Malum atalarımız, "Yap iyiliği at deryaya, balık bilmezse Hâlık bilir" demişler.
Önemli olan; herkesin kendi üzerine düşeni, olabildiğince düzgün yapmaya çalışmak...
Hani "Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler"miş... Bizimkisi de öyle. İyi-kötü, kırık-dökük de olsa, sözde ilim adamı hüviyetinde olduğumuza göre, kaleme aldığımız yazıları da tabii işlediğimiz mevzunun önem ve ağırlığıyla orantılı olarak, "ilmî usûle" (bilimsel metoda) uygun hazırlamamız gerekiyor.
Öyle yazılar-çalışmalar vardır ki, onun dipnotlarını yani kaynak ve açıklamalarını aldığınız zaman, yazının değeri, ondan faydalanma nisbeti de o derece düşer. İlmi araştırmaların, genel geçer hususlar dışında hep sağlam kaynaklara dayanması gerekir.
Her neyse, sanırım biraz ukalalık ettim, sözü uzattım. Sürç-i lisan ettikse afvola...
Rabbim cümlemizi rızâ çizgisinin dışına taşırtmasın.
Bilmukabele selam ve dualarımla...
Allah razı olsun Halis bey çok güzel olmuş.Ama gelgelelim bunu kadınlara anlatmak çok zor.kadınlarda bir inat var,illa ki bildiklerini okuyacak.İnşallah bizde bu hususları hanımlar anlatabilriz.saygılarımla.
Sevgili ZEYNEP... Hanımları "inatçı" ilan ederek hemcinslerine sanırım biraz haksızlık ediyorsun. Her iki cins arasında her türlü insanı bulmak mümkün. Ben Müslüman hanımlarımız hakkında senin kadar ümitsiz değilim. Hatta bazı noktalarda hemcinslerinden bile daha anlayışlı, doğruyu daha çabuk kavradıklarına vakıfım.
Bilindiği üzere huylar iki nevidir:
1. Yaratılıştan gelenler...
2. Sonradan elde edilenler...
İnsan, hayatı boyunca terbiye/eğitim yoluyla iyi huyları da kötü huyları kazanabilir.
Rabbim cümlemizi ahlâk-ı hamide (güzel huylar) ile ahlâklandırsın. Yanlışta inat ve israr yerine, doğruya yönelebilmeyi müyesser kılsın.
Selamlar, mukabil saygılar...
Hocam ellerinize sağlık, çok değişik türde bir yazıyla karşılaştığımı itiraf edeyim.. Bana biraz enteresan gelse de doğruluğunda kuşkum yok, yazan siz olduktan sonra.. ALLAH razi olsun. Selamve dua ile..
Yazıya olan ilginiz, şahsıma olan itimadınız ve güzel dualarınız için teşekkür ederim.
Rabbim sizlerden de razı olsun.
Selam ve dualarımla...
Allah razı olsun saygıdeğer yazarımız :)
günümüz hanımlarına rahatlıkla anlatılabilecek açık seçik bir yazı.
sohbet adına kolaylıkla konu ve içerik bulunabiliyor bu sitede. iyi ki üye olmuşum :)
RABBim fasih bir lisanversin anlatanlara ve anlama kabiliyeti versin dinleyen müslüman kardeşlerimize (aynı zamanda okuyan kardeşlerimize de)...
konunun yazıldığı uzun zaman olmuş ama konular değerli olunca zaman mefhümü o kadar da mühim olmuyor :) tekrardan Allah razı olsun...
saygılarımla kardelen...
Teşekkür ederim sevgili kardeşim kardelen54...
Allah sizden de razı olsun.
Dualarınız dualarımızdır. Hepimiz adına "âmin" diyorum.
Sizin de belirttiğiniz gibi, önemli olan; konunun yazılış tarihi değil, gündemden düşmemesi... Gündelik hadiselere bağlı, saman alevi-sabun köpüğü nev'inden meselelere değil, köklü ve süreklilik arz eden mevzulara dayanması... Öyle olduğu zaman işlenen konuların tazeliği de elbette ki pörsümez, her dem canlılığını korur.
Değerlendirmeleriniz güzel. Ellerinize sağlık, ilminize-gönlünüze bereket...
Selam ve mukabil saygılarımla...