Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


zerrece ask odu yakar bütün varligi

________________________________________
ZERRECE AŞK ODU YAKAR BÜTÜN VARLIĞI



Hz. Mevlânâ: “Ey aşkı dâvâ eden insan, âşıkların hayâtı dostun yolunda ölmektir. Bil ki o hazrete gönül vermedikçe gönül sâhibi olamazsın. Eğer sen, kendi şeker gibi leziz olan murâdını ihtiyar ediyorsan âşık değilsin! Zira âşıkın şânı kendi murâdını dostun murâdından dolayı fânî etmek ve dostun murâdı ne ise onu kendine murat etmektir.” buyuruyor.



Her şeyin var oluşundaki hikmet aşk yüzündendir. Bunu, Allah’ın Resûl’üne hitabından anlıyoruz: “Eğer sen olmasaydın, ben bu dünya ve mâfîhâyı halk etmezdim.”



Bu aşkı, Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de: “Adem’e secde ediniz!” demekle ortaya koymuştur. Hakk’ın nûrunu Adem’de gören ruhlar o güneş etrafında birer gezegen gibi devredicidirler.



Şu var ki bu âlemde, aşkın ismine veyâ sıfatına âşık olanlar da ne çok. Paraya, mala, şöhrete, evlada mübtelâ olanlar hep buna birer örnek. Fakat aşkın gerçeğine, özüne ulaşmış olanlar, sırf Allah için olanlar, kahrı ve lûtfu hoş karşılayanlar, belâyı bal edenler, şikâyet yerine şükredenler, Hakk’ı halkta seyredenler işte ezelde Hakk’ın nûrunu Adem’de görüp secdeye varanlardır. Bununla beraber herkes ve her şey aşk için hayat bulmuş, aşk için yaşamakta…



Aşk sultânı, bir vücut memleketine ayak basınca, orada hüküm sürenlerin varlığından eser kalmaz. Orada hırs, tamah, riya, haset, kin damarları kurur. Benlik sevdası ile sarhoş olanın elindeki mey kadehi kırılır ve gönlü insanlık aşkı ile çarpar ki, o gönül kâinat vücudunun kalbi mesabesindedir.



Ezelde Allah’ın nûrunu göremeyenler bu alemde de kör oldular. Ancak onların körlüğü, gönül gözlerindedir. Halbuki ten gözleri görmeyenler içinde öyleleri vardır ki, kalp gözleri Allah’ın aşkına açık ve hakikati seyredicidir.



Mesnevî’de bir hikâye vardır: Bir Yahudi padişahı Musevi dinini kabul etmeleri için halkı zorlayıp şiddet ve zulüm yaparmış. Planını tatbik hususunda da her türlü çareye baş vururmuş ve iman etmeyenleri ateşe atmak için hazırlığını tamamlayıp bir anayı şefkati yönünden mağlup etmek istemiş. Kucağındaki çocuğu, diri diri yakmak üzere kadından ayırınca ana çılgına dönmüş ve imanından dönmek üzere olduğu esnada, yavrusu kendisine hitap ederek:



Anacığım, ben senin karnında iken ve yalnız senin kanın ile beslenirken o rahim denen dünyadan başka bir dünya olduğunu bilmiyordum. Senden aldığım gıdadan başka bir leziz gıda olabileceğini ve nice nimetleri bulunan bir alemi görebileceğimi ummuyordum. En geniş alemim orası ve en leziz gıdam da senden aldığım kan idi. Halbuki, bu aleme gelince, buranın evvelkine nazaran nasıl güzel ve muazzam olduğunu görerek hayret içinde kaldım. Anacığım, imanından dönme, ateşe gel. Zira şimdi dünyanın da fevkinde olan nurani bir diyarın ışıklarını sezmekte, onun ruhani gıdasının tadını damağımda duymaktayım. Korkma anacığım, gel. Vücut varlığını ateşe ver. Benim gibi sen de bu gerçek diyarın yolunu hayretle seyret.



Âb-ı hayat aşk çeşmesinden elde edilir. Eğer bu aşk, sırf aşkın hakîkati içinse, yani sevmek hiçbir menfaate dayanmamışsa, gerçek muhabbettir. Herkesin manada bir kıblesi vardır; kişinin gönlünde yatan her ne ise, o, ona kıble olmuş demektir.



Şu halde herkeste aşk mevcut. Fakat bu cezbe geçici bir varlığa karşı duyulmakta ise, ölümsüz hayata erişmek mümkün olamaz. Mesela bir kimse paraya, şöhrete, evladına veya güzele aşıktır. Fakat bunlar, aşkın hakikatini bilmek, tanımak demek değildir.



Aşkın hakikati öyle bir ateştir ki, yedi cehennem dahi bu aşk ateşinin bir kıvılcımı hükmündedir. Bu gerçek muhabbetin zerresi bir kalbe düşse, şairin “Zerrece aşk odu, yakar bütün varlığını” dediği gibi, nefsin ayıplarını, hırslarını eritir ve kül eder; benliği yakar. Bir kimsenin, mesela paraya aşık olması demek kendi nefsine aşık olması demektir. Yani o, kendine meftun, kendi zevklerine düşkün, kendi kendinin harisidir. Halbuki aşkın hakikatine aşık olanın nefsi mevzu bahis olamaz çünkü ondaki gerçeği sevme duygusu, her türlü nefsani duyuşları ve zevkleri kendi ateşinde kül etmiştir. O, bu muhabbet sayesinde, halkın hizmetine gönüllü girmiştir; yüreği Hak ve hakikat için çarpmaktadır. Ölümsüz hayata layık olan kimse Allah’a layıktır.



Kim ki yârin cemâli ile hoş olmuştur.

Onun gözü önünde bu cihânın zevkleri boş olmuştur.



Aşk, Allah’ın en büyük lûtfu ve kalbe koyduğu en güzel niyaz ve en asil duygudur. Aşka layık olan Allah’a layık oluyor. Büyüklerden birinin: “Allah’a giden yolların kapılarını kalabalık gördüm, ancak yokluk kapısından içeri girdim” buyurduğu üzere, bir kimsenin nefsini yokluk mevkiine ulaştıran yegâne gerçek aşktır. Aşk, dağınık fikirleri ve dağınık hisleri, arzu ve emelleri tek noktaya toplamaya muktedirdir.



Bu bakımdan Ademoğlunun hırs, tamah ve şehvetine bir kalem çizer ki, Hz. Mevlana’ya “Aşktan kimin elbisesi yırtılmışsa o, hırs ve ayıplarından kurtulmuştur” sözünü söyletmiştir.



Aşk, insana vaktini ve kalbini kazandırır. Kalbini gerçeğe, vaktini insânî düşünüş ve hareketlere bağlar. Çünkü âşık, hakîkatin hayrânıdır, ölmeyen hakîkat de âşıkın kıblesi olduğuna göre, onun nazarı derûna yani gönledir. Âşık, dünya dedikodusundan arınmış, ancak kendi haline ve sırrına dalmıştır.



Aşıklardan Râbiatü’l Adeviyye’ye dedikodulu bir mesele hakkında soru sormuşlar cevap olarak: “Ben Hak’tan baş alamıyorum ki gayrıdan haber vereyim” demiştir.



Aşıkın sevdiği bir, taptığı bir, gördüğü birdir. Aşk, aşıkın eline her türlü ibtila ipini kesip koparan bir hançer verir. Nefsin çeşitli arzularını ören ipler bir bir kesilince ve nefsani her hal, sufli bir mal gibi, ortaya dökülünce, nefs sermayesini tüketmiş yani yokluk makamına ermiş olduğundan kalbi, esaretten kurtulup hürriyete kavuşur. Başı sonu olmayan Vahdet aleminin nurunu sezer ve yüksekliklere doğru seyredip gider.



Bu sonsuz nurani alem gerçek aşıkın vatanı ve asıl yurdu olduğu için aşık, herhangi manevi bir makamın, rütbenin dahi esiri olmaz. Şu halde bu bahtlı kul, “oldum” davasında değildir. Onun davası davasızlıktır. Onun gidişinde, bulmak ve bilmekten maksat, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktan başka bir şey değildir.



İşte âşık, sevgilinin murâdı için nefes alıp vermekte, Onun emri uğruna murâdını eritmekte, her hali ve tavrı ile edebin ne olduğunu göstermektedir. O, hâdiselerle değil, onların fâili ile alâkalı, Yaradan’la meşguldür.



Şu halde, Sahibin muhabbeti ile gönlü gani olan er kişinin her hali, bize bir ders ve ibrettir. O, sevgili uğruna baş vermiş, muhabbet toprağında şehit düşmüştür. Şehit kanlı da olsa yıkanmaz. Yani onun gönlü kötülüklerden arınmış, dünya ve ukba sevgisinden, kibirden, hırstan, cennet ümidi ve cehennem korkusundan soyunmuştur. “Onlar ki Rabbim Allah der ve istikâmet ederler, onlar için korku ve hüzün yoktur” (Ahkâf/13)



Onun sevgisi menfaat tanımaz, onun alış-verişi sırf Allah içindir. O, marifet ve hikmet sahibidir., gönlünün deryasında seyreder. İlmini, ibadetini Sahibin rızasından dolayı zenginleştirir ve men olunan şeylerden, sırf yarini hoşlamak için vazgeçer. Âşık, dünyaya Sahibi için geldiğini ve zuhur aleminde Allah’ı sevmek uğruna vücut bulduğunu bilir de İbrahim Hakkı Hazretleri gibi, şöyle der:



Âşıkı-ı yârim anınçün bu diyâra geldim

Yoksa ben deyr-i cihan içre ne kâre geldim



Himmetim çok bülend idi ezelden hâlâ

Hoş temâşâ-yı ruh u zülf-i nigâra geldim



Aşk meydanda lâyık yok idi bir binek

Ten burâkıyla revân bûs-i kenâra geldim



Ger bana olsaydı onda müyesser bu murâd

Pes ne içün şehr-i ademden bu diyâra geldim



Bir kimsenin kalbinde Hak muhabbeti doğunca, dünya sevgisi yani gaflet, zulmet ve cehalet ateşi söner. Çünkü bu ateşi körükleyen, nefsin havası esmez olmuştur.



Bir aşık maşukuna dert yanmış: “Ben senin için yemekten içmekten kesildim. Ben senin için bütün sevdiklerimden geçtim ben senin için…” diye devam ederken karşısındaki ârif gülümsemiş ve: “İyi ama oğlum, sen şu ‘ben’den kurtulmadıkça buna gerçek aşk nasıl dersin? Sen aşık değilsin, aşık olmaya özeniyorsun. Seven odur ki, muradını ve gayesini dostun muradından ötürü yakar”, demiş.



Sevenin içindeki kudsî ateş, ona kendisini göstermekten ve benliğine esir olup ona bir vücut vermekten yakar, temizler, kurtarır. O, kalbindeki muhabbetin, şu çırpınışın, içini aşk ile yoğuran Sahibe ait olduğunu bilir.

teşekkürler kardeş ellerine sağlık. çok güzel olmuş. Yazdıklarınızdan istifade edebilmeyi Allah cümlemize nasip etsin. vesselam


Hikayeler ve Kissalar

MollaCami.Com