Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Bir haftalık köy sürgünü yahut İstanbul'a hasret

Halis ECE

Bir haftalık köy sürgünü yahut İstanbul'a hasret


Seyahati çok sevmesem de, ebeveynimle, yakınlarımla-dostlarımla-sevdiklerimle buluşmaya vesile olursa, doğrusu hoşuma gidiyor. Ne demişler 'tarîk mühim değil refîk mühim'. Yani yolun önemi yok, önemli olan yol arkadaşı... Bizimkisi de ailenle birlikte bir seyahat… Yol arkadaşlarından yana bir problem yok.

Hemen her yıl olduğu gibi geçen yaz da memlekete gittik… (İnşaallah bu sene de kısmet olur gideriz.) Manisa / Köprübaşı / Yeşilköy…

Kısa süreliğine de olsa havasını teneffüs ettik, sularından içtik, meyvelerinden yedik, hasret giderdik...

Bizim oraların kimliğini daha çok kuraklıklar belirler. Köy ulularının anlattıklarına göre, hatta benim çocukluğumdan bildiğime göre eskiden ağaçlık ve bolca yeşillik olan köyümüz, maalesef tütüncülükle birlikte kıraç hale gelmiş… Güzelim palamut ağaçları kesilip tarlalar açılmış. Açılmış ama yağmurlar, karlar da kesilmiş… Demirköprü barajından yüksekte kaldığı için DSİ'nin sulama kanallarından da yararlanamıyor. Haliyle sulu tarımdan da mahrum. Fakat gene de ne ekerlerse, ne dikerlerse oluyor, idare edip gidiyorlar. Hele de pederin incirleri… Gerçekten bir başka…

Köyümüzün adı Yeşilköy ve yeşilliği de yok değil… Ama eskiye nazaran pek de yeşil sayılmaz. Dereler yaz ortalarında bile şırıl şırıl akardı, şimdi akmıyor… Sadece dere yatakları yeşillik o kadar. Hamîde gölü, Topakgöl, Söbügöl hepsi de kupkuru! Yalnızca Kocagöl'de su var… O da kumlarla dolmuş.
***

Ben her gittiğim yerin geçmişini, güzelliklerini okumayı severim. Kendi köyümün de…

Köye adım atar atmaz, birden benim içimi bir tecrit duygusu kaplar. Sanki bir başka dünyaya adım atmış, dış dünyanın debdebelerinden kurtulmuş gibi olurum.

Acaba her köyün kendine özgü bir yanı var mıdır? Yoksa bizim köyün özelliği hepsinde ortak mıdır, hepsini içine alır mı?

Bilmiyorum.
***

Köye adımınızı atınca farkına varmadan köyün büyüsüne kapılıp, yaşama biçimini benimsiyorsunuz… Benimsemeseniz de orada kaldığınız sürece katlanıyorsunuz. Ne olursa olsun her köy kendi kimliğini (olumlu ya da olumsuz, çoğu da olumsuz) inatla-ısrarla-kıskançlıkla koruyor. Sanki bir matahmış gibi…
* * *

Köye gelir gelmez, dağların-tarlaların ağaçsız, bağ ve bahçelerin eski haline nisbetle oldukça yeşilden-yeşillikten uzak olmalarına rağmen, sizin için bir sır sakladığı saplantısına kapılıveriyorsunuz. Çünkü hemen hemen dolaşmadığınız, adım atmadığınız yer yok gibi… Kuzular gütmüş, bağ-bahçe sulamış, ekin-bostan beklemiş, tütün tarlalarında bulunmuşsunuz.

İstanbul'da çiçekli-ağaçlı, Haliç gibi yeşillik yerlere, Marmara'nın deniz mavisine, Florya'dan göklerin derinliğine âşina; Çamlıca'dan Boğaz'ın ihtişamını seyre alışmış benim gibi birilerine, ağaçsız tepeler, susuz dereler, göletler garip geliyor. Ama onların verdiği gariplik, geceleyin dağlara-gökyüzüne bakan bir odada benim hayal gücümü besleyebiliyor... Çok şükür hayal gücüm, romantizmim kurumadan köyden ayrılıyorum.
***

Kente, merkeze indiğimde her zamanki rutin kalabalıklar beni rahatsız ediyor… Tanıdık-tanımadık kimseyle ilgilenmek istemiyorum. Yalnızlık ruhum, bencil duygularım depreşiyor. Kalabalıklar arasında yalnızlığı yaşamaya başlıyorum.

Köyden ayrılıp Kavakyeli'ni geçerek Tülüce tepesine doğru tırmanırken birkaç insanın yol kenarında kalmış mezarı hep dikkatimi çeker… Buraya ne güçlükle, ne büyük sıkıntılarla niçin çıkmışlardır; din uğruna mı, bir ideal aşkına mı, yoksa çıldırtan kalabalıktan uzak sevdikleriyle baş başa kalabilmek için mi? Ya da sırf bir geçim kaygısıyla mı? Sanırım doğruya yakın olan sonuncusu…
***

Köyümüz, şehrin birbiri içine karışan türlü gürültü ve kahkahalarının bile duyulmayacağı bir yerde...

Geceleri odamıza sadece ay'ın ve ay yoksa yıldızların canlı ışıkları aksediyordu…

Tatiller bizi bizden alır mı? Sizi bilmem; ama beni asla alamadılar…
* * *

Köy günlüğü tutsam acaba ne yazardım?

Bilmiyorum…

Hiç düşünmedim.


KÖYDEN DÖNÜŞ


Meğer ne kadar parlakmış bu güneş!.. İstanbul'da farkında değilmişiz. Gözlerim kamaşıyor. Babamgillerin evinin önünde elma ağaçlarının gölgesinde, bizi almaya gelecek oğlanı-arabayı bekliyoruz. Neden evde değil de dışarıda? Çünkü dışarılar içerilerden daha güzel!

Elimi gözlerime siper ederek etrafıma bakınıyorum… Etrafta meyve ağaçları, bağ-bahçe, bostan, oraya buraya gelişigüzel serpiştirilmiş çiçekler... Yaşlı insanlar ağaç gölgelerine çöreklenmiş, sanki ömürlerinin geri kalanını tamamlamak için bir bekleyiş içindeler... Her birinin bir roman yaşadığını kestirmek güç değil.
***

Garip bir hüzün içindeyim... İnsan doğduğu-büyüdüğü, çocukluğunu yaşadığı yerlerden ayrılırken bu duyguya kapılmamak elde değil. Çünkü her bir yerin önemli bir hatırası var hafızanızda… Silinmeyen, unutulması imkansız hatıralar… Bir bakıma bırakıp gitmek istemiyor insan. Akraba, dost-ahbap ziyaretleri derken, kısa süreli arkadaşlıklar da kurulmuştur, onlar terk edilmektedir. Alışılan bir atmosfer vardır, o da arkada bırakılmaktadır. Kısacık bir süre içinde, insanın kendisini "ben" yapan bir yığın ayrıntı oluşmuştur. Şimdi onların tümü terk edilmekte, arkada bırakılmaktadır. Kişisel tarihinin bir dönemi… kısacık, ama etkili bir dönemi olup bitmiş… ve arkada bırakılmaya hazır hale gelmiştir. Bunun adı İslâm literatüründe "sıla-i rahim"… İstanbul'a yeniden merhaba demeye hazırlanılmaktadır, hüzünlü bir telaş ve heves… Geride bırakılanlara duyulan boğuntulu bir hüzün.. Ama gitmeniz de gerek.

O andaki baş dönmesinin tadı hiçbir şeyde yoktur.
***

Yaz güneşinin ısıtıcı-yakıcı sıcaklığı, bir köy meydanında yolculuğa hazırlanan insanın sırtını okşamasından daha mest edici ne olabilir..? Aileniz, çantalarınız-valizleriniz yanınızda... İstisnai haller dışında senede bir veya iki kez geldiğiniz baba ocağından ayrılıyorsunuz. Köydeki serbest giyim-kuşamdan, tekrar düzenli-disiplinli bir hayata doğru yöneliyorsunuz. Ayaklarınız gene ayakkabılarınızla içli-dışlı olacak… Tabiî bütün bunların kısa süreli de olsa acemisi kesildiğinizi de fark etmekte gecikmeyeceksiniz. Yaklaşık bir haftadır eşofmanla, spor şıpıdık terliklerle dolaşmaya alışmış olan ayaklarınız, gövdeniz, bu yeni elbisesini bir yandan yadırgayacak, bir yandan da onlara hemen alışmaya çalışacak.
***

Kısacası;

Dünyanın senden uzakta kalışı…

Ne internet ne basın ne medya, senin onlara metelik vermeyişin…

Dünyanın dışında duran bir fanusun içindeki yaşantı…

Bir org tınısının en sönmek üzere bulunan notasının kıyısındaymış gibi uçmaya, uçup gitmeye hazırlanışı…

Bir şeylerin mahvolmaya ve yeniden inşa edilmeye duruşu…

Güneşin göz kamaştırıcı ihtişamı…

Yere bırakılmış çantaların öksüzlüğü…

Arkadan sizin görmediğinizi bile bile size el sallayan dostların yüzündeki hazin mutluluk…

Bu tablo bir köy meydanından başka bir yerde yaşanabilir mi? Ve bir daha nasıl yaşanır? Yaşanırsa ne zaman yaşanır? Bütün bu soruların biz faniler için cevabı yok.

Öyleyse, yüzüne bakmadan güneşe el sallayabilirsin…

Köy hayatına bir kez daha "elveda!.." deyip, bir kez daha "merhaba!" diyebilirsin.
***

Bir haftalık ziyaretten sonra köyün ve köyden ayrılışımızın kısacık hikayesi…

Okurlarımla paylaşmak istedim, sadece paylaşmak… Köy hayatına yabancı ya da âşina okurlarımla…

Köyü sürgün, İstanbul'u ise;hasret ifadesini kullanmışsınız.İstanbulu çok seviyorsunuz tahmin ederim.''Beldetün Tayyibetün'' ifadesine mazhar olmuş bir şehir nasıl sevilmez!
Kalbi yaralarımın çokluğundan, seyahatinizi hayalen takip edemesem de çok hoş bir paylaşımdı.Manayı ismi ile dile getirdiğiniz ifadeleri, manayı harfi ile anlayabilenlerden olmak ümidiyle........
______________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Haklısınız. İstanbulu çok seviyorum; hem de aşk derecesinde... Buna eskilerin tabiriyle "fart-ı muhabbet" de diyebiliriz.

İstanbul dışındaki yerlerde -hepimiz için müstesnalar malum- üç günden sonrası fazla geliyor gerçekten... Deyim yerindeyse, trafik vb. "olumsuzluklar"ını bile özlemeye başlıyorum.

Hakikakaten/aslen "belde-i tayyibe" olduğu içindir ki, bütün nankörlüklerimze rağmen gerçek güzelliğine pek de halel getiremedik hamdolsun.

Tabii bir de atalarımızın dediği gibi, "Mekânın şerefi mekînle"dir malum.

Rabbim, bu güzel şehri kendileriyle şereflendirdiği "mekînler"e layık nesiller olabilmeyi nasip eylesin.

Arıyor ISTANBUL eski günleri
Geceler kahroldu çöktü ISTANBUL
Ellerini açmış minareleri içini Allah'a döktü ISTANBUL
Ağladı boynunu büktü ISTANBUL
Bizi yüreğinden söktü ISTANBUL
Ah ISTANBUL ah
Bilirim matemlisin, bilirim yaslısın, bilirim kızgınsın bize
Bilmem ki arınırmıyız bu günahtan döksen bizi Marmaraya Karadeniz'e
Ne bunca imparatorluklar ne de muharebeler yordu seni
Korundun korundun düşmandan yıllarca
Lâkin dost bildiğin can bildiğin vurdu seni
Ah ISTANBUL ah
Yüzüne bakacak yüzümüz kalmadı
Bırak bırak bari ismini doya doya analım
Bundan böyle sen bize yan biz de sana yanalım
Toprağın altından yükselir fidan
Bakamaz üstüne yer hicabından
Bağrına bastığı vurdu sırtından
Matem bayrağını çekti ISTANBUL
Ağladı boynunu büktü ISTANBUL
Bizi yüreğinden söktü ISTANBUL
...........

(dinledim, söz yazarını bilmiyorum)

Sözleri Uğur IŞILAK ozanımıza aittir. Bu şiiri kendilerinden dinledikçe ayrı düşüncelerde kayboluyorum. İstanbul çok dertli ve yorgun.

Neyse Halisece kardeşim hatıranızı mükemmel bir Tükçe ile bizlerle paylaştığınız çok teşekkür ediyorum. Üslubunuz takdire şayan. Allah razı olsun. Ben anlattığınız güzellikte bir köyü sadece çizgifilm Haydi de görmüştüm. Onun haricinde nine ve dedelerimizin anlattıkları köyleri bilirim. Köy hatıraları özellikle zevk alarak dinlediğim hatıralardır. Ama şimdi bu köylerden eser yok. :(

İNSANI TÜKETEN YOLLAR DEĞİL; ERİŞEMEĞİ MUTLULUKLARDIR:( sevgi ve muhabbetle güvercin

bizim köyümüzde yeşillikte,su da ,bütün hikayelerdeki güzelliklerde mevcut(çünkü burası karadeniz)ama malesef insan yok,insanlarımız büyük kentlere ,özelliklede güzel şehir İSTANBUL a taşınmış durumdalar.siz böyle anlatınca benimde İstanbul hasretim arttı,en azından arada bir ziyaret etmek güzel oluyor.selam ve duayla.

Teşekkür ederim evet Uğur Işılak'tan dinledim ama sözlerinin de kendisine ait olduğundan emin olamadığım için yazmamıştım..

Selamlar..

Değerli arkadaşlar;

Konuya ilgi ve katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.

Selam ve muhabbetlerimle...

hasret yazisi dikkatimi cekti cok guzel yazilmis. tesekkurler. Ayni duygulari ben de yasiyorum bir tarafdan koy bir tatafdanda istanbul hasreti, zamani gelsede hem koyumu hemde istanbulumu ziyaret etsem.ALLAH yar ve yardimciniz olsun.

Dua edelim sevgili GUMURDULU kardeşim, bitsin bu hasret... Hem köyüne hem İstanbul'a kavuştursun Mevlam.

Rabbim, tüm sevenleri sevdiklerine kavuştursun. Hasret kadar ıztırap verici bir şey var mıdır? Sevdiğin yerlerden, sevdiğin insanlardan uzakta olmak. Bir Arap şairi ne güzel dile getirmiş:

"Senetü'l-visâli sînetün, sînetü'l-firâkı senetün" diye...

Şu demek: Sevdiklerinle bir sene beraber olmak bir dakika gibidir / Bir dakika ayrılıksa bir sene gibidir.

Rabbim, en büyük hasretimiz olan mübarek Cemali'yle de müşerref kılsın.

Selam ve muhabbetler...

Köy hayatına benim de âşinalığım var sayılır. Sayılır diyorum, çünkü benimkisi direkt değil de biraz dolambaçlı. İzmir'de doğmuş ve büyümüş, İstanbul'da bayağı bir süre yaşamış bir insan olsam da, babanne ve dedemin her yıl 3-4 aylarını köyde geçirmeleri nedeniyle sık sık gitmiş ve köy hayatını yakından tanımış biriyim diyebilirim..

Dolayısiyle benim köyü sevmem, sizin gibi her köşesinde, dağında bayırında, bağında bahçesinde hatıralarım bulunması ya da baba ocağı olmasından değil haliyle.. Sadece kaldığım süre içinde görüştüğüm, konuştuğum kişiler; çevremdeki konu komşu ve bazı yıldızımın barıştığı sevgili arkadaşlarımla paylaştıklarımdı. Ama nedense unutamıyor insan.

En son geçen sene gitmiştim memlekete, babannem ve dedem yanlızdı ve yardıma değilse de sanirim benim gibi bir can yoldaşına ihtiyaçları vardı. Valizimi topladım ve köyümün yolunu tuttum. Öyle üç beş günlüğüne değil, tam 15 gün kalmak düşüncesiyle gittim. Fakat bir de baktım ki iki onbeş olmuş, yani sizin anlayacağınız hafta aya dönüşmüş. Onlar memnun ben memnun.. Ama doğla olarak sonuç gene ayrılık. Dededen nineden, köyden, arkadaşlardan..

Havası, suyu, iklimi, yemeleri içmeleri gerçekten her şeyi değişik köyün.. Köylüler de çok farklı bu kadar iletişim yaygın olmasına rağmen. Kimi şeğyleri pek algılayamıyarlar. Ya da gereksinim duymuyorlar onlarla kafalarını yormaya..

Bizim gibi büyük yerleşim yerlerinde doğup büyümüş birileri için köy hayatı biraz fazla meşakkatli gibi geldi bana. Değişiklik güzel ama o değişikliklere dayanmak da pek o kadar kolay olmuyor.

Sevgili Halis Bey, google'da mollacami sitesinde köy anılarınızı paylaştığınız bu enfes yazınızla karşılaşınca inanı tekrar yaşadım pekçok şeyi.. Benim de belleğim harekete geçti ve film gibi gözümün önünde canlandı köyde geçen o günlerim. Ve gelecek yaz Allah kısmet ederse mutlaka en azından bir haftamı köyde geçirmeye şimdiden karar verdim.

Köy hayatının iki yönü de güzel aslında; sıkıntıları da ferahlığı da.. Ama çok kalmamak koşuluyla.. Zaten siz de bunun altını çizmişsiniz. Güzel yanlarından birisi, en azından ayağınız toprağa basıyor, özgürce dolaşıp kendi kurallarınızı koyabiliyorsunuz. Ayrıca şehirdeki gibi herşey elinizin altında olmadığından pratik çözümler üretip paranız varken bile yokluğu yaşıyorsunuz; alternatifler buluyor, daha üretici oluyorsunuz. En önemlisi de, önceki durumunuzda ne kadar çok imkanlara sahip olduğunuzu ve buna rağmen ne kadar az şükrettiğinizin farkına varıyorsunuz. Bu da az bir şey olmasa gerek..

Yiyeceğin ekmeği kendin pişirmek.. Güveçte yemekler yapmak.. Bahçeden taptaze yolduğun yeşilliklerden salata yapmak, üzerine bolca zeytinyağı boca edip sirkeli ya da limonlu yemek... Çok lezzetli çoook... İnanın anlatırken bile ağzımın suları akıyor. Yine şehirde yüzüne bile bakmadığımız bir kısım bisküviler, şekerler, şekerlemeler bile nasıl kıymetli oluyor köyde.

Sanırım anlatması güç, yaşamak gerek, diyor.. sözlerimi size çoook teşekkürler ederek bitirmek istiyorum. Yüreğinize sağlık, hayal dünyanız zaten geniş ama daha da geniş olsun diye dua ederek öbür yazılarınıza geçmek istiyorum. Anlaşılan bize bu gece uyku yok.......

Hayırda olun hayırla kalın.

Sevgili bzambak;

Hatıra yazımıza gösterdiğiniz ilgi ve güzel temennileriz için teşekkür ederim.

Ancak aslına bakılırsa görülen o ki; yaptığınız değerlendirmeler ve içten üslubunuzla siz de bir hatıra yazarı olma potansiyelinin sinyallerini veriyorsunuz. Bence yazmayı sürdürür, işi kesintiye uğratmazsanız başarılı olacağınız muhakkak.

Gönülden tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

Selam ve dualarımla...

Kardeşim ellerinize sağlık.. Siz köyünüzden bahsedince,benimde aklıma senede bir vakit bulabilirsek gidebildigimiz toros yaylalarının,buz gibi kaynak suları ,ormanla kablı dumanlı dağları ,tertemiz havası,sabah uyanırken ötüşen horoz sesleri,sahilden yaylaya inib çıkan yöre halkı,tabiki eş dost aklıma geldi...bu duyguları bize hatırlattığınız için teşekkür ederim..SELAMLAR


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com