Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
C e m r e l e r...
Halis ECE
C e m r e l e r…
Üçüncü Cemre de nihayet bugün (6 mart) toprağa düştü.
Cemrelerin düşmeye başlaması, baharın yani havaların ısınmaya başlayacağının habercisidir.
Birinci cemre (20 şubatta) havaya, ikinci cemre (27 şubatta) suya, üçüncü cemre de (6 martta) toprağa düşüyor.
Yani önce hava, sonra su, daha sonra da toprak ısınmaya başlıyor.
Böylece güzel yüzünü gösteriyor bahar... Bin bir çiçekten örülü taçlarla, yeryüzüne aksetmiş tebessümleriyle gösteriyor kendini, haber veriyor geldiğini...
Bahar, yeryüzünde kışın açtığı yaralara âdeta tatlı bir merhem-derman gibidir.
***
İnşâallah inanç, amel ve ihlâs cemreleri de, toprak gibi katılaşmış, su gibi sertleşmiş, hava gibi soğumuş insanlık üzerine düşer de sadırlar ısınır, kalpler yumuşar, huzurlu bir ruh iklimi vücûda gelir... İnsanlık, tarihin bahar mevsimlerine, bahar medeniyeti devrelerine döner... O zamanki meyvelerini ortaya koyar. Peygamberleri (aleyhimüsselâm) ve bilhassa âhir zaman nebîsi âlemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz’i (s.a.v.), Onun vârislerini, bâhusus sahib-i zamanı (k. esrârahüm) düşünür... Onların insan için, insanlık için yaptıklarını, çektiklerini hatırlar... Kendisinin de o sırât-ı müstakîmin, o güzel-kutlu bahar yolunun mutlu bir yolcusu olması gerektiğini, başka bir felâh ve necât yolunun bulunmadığını görür.
***
Baharın kıymetini, kışın soğuk ve sıkıntılarını çeken bilir; imanın kıymetini de küfrün zulümâtını en iyi bilenler idrâk eder...
Rûh-i melekînin cemreleri îman-ibâdet ve ihlâs'tır; nefs-i emmârenin cemreleri ise, küfür-isyân ve riyâdır.
Cenâb-ı Hak, ruhlarımızın cemrelerini ihsân eylesin...
Gönüllerimize nûr-i İlâhî, feyz-i Muhammedî tohumları serpsin.
***
Mânevî açlık ve susuzluktan kırılıp geçen Ümmet-i Muhammed'e gıdâ olabilecek fideler yeşertsin; fidanlıklar, meyveler in‘âm etsin.
Maddî ve mânevî bakımdan dondurucu-öldürücü kış soğuklarını gidersin, baharın ihyâ edici-diriltici ‘Mesîh’ soluklarını ihsân eylesin.
Sözlerimizi dîvan şâirimiz Bâkî'nin bir beytiyle süsleyelim:
Rûh-bahş oldu Mesîhâ-sıfat enfâs-ı bahâr
Açtılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr
Bugünkü dille ifadesi:
Bahar esintileri, o diriltici soluklar, Mesîh gibi ruh bağışlayıcı oldu... Çiçekler yokluk uykusundan gözlerini açtılar.
***
EDEBİYATTA LUGAZ VE CEMRE
“Lugaz”, edebiyatta manzum bilmece demektir. Divân şâirleri, her şey hakkında lugaz yaparlar; onu birtakım teşbihler/benzetmeler, îhamlar(1) hatta harflerin Ebced hesabındaki müfredatlarıyla/kıymetleriyle/değerleriyle anlatırlardı. Meselâ Fitnat Hanım’ın “Cemreler”e dair bir lugazı şöyledir:
Ol nedir kim üç birâder her zaman
Birbiri ardınca olmuştu revân
Yılda bir kerre gelirler âleme
Makdemiyle kesb-i feyzeyler cihân
Kimseler görmüş değildir yüzlerin
İsmi vardır cismi ammâ ki nihân
Birisi oldu havâya münkalib
Birisi âb içre tuttu âşiyân
Gördü bulmuş her birisi yerlerin
Biri dahî eyledi hâki mekân
Serleri üç, pâları beş anların
Kıl tefekkür, eyledim sana beyân (2)
Osmanlı Elifbâsı’nda “Cemre” kelimesinin başı “Cim”, ayağı “He”dir ki; biri Ebced hesâbında 3, öbürü 5’dir. Şair burada Cemreler’e, yani havaya, suya, toprağa düştüğü farz olunan üç cemreye işaret ediyor.
Rabbim, bâtın âlemimizin cemrelerinden de yoksun bırakmasın. Âmin...
DİPNOTLAR
(1) “Îham” edebiyatta, iki mânâlı kelimelerden en az kullanılan mânâyı bilerek kullanmaktır.
(2) Lügatçe: Revân, yürüyen-giden; Makdemiyle kesb-i feyzeyler cihân: Gelmesiyle bolluk-bereket ve canlılık kazanır yeryüzü; Nihân, gizli-saklı, bulunmayan-görünmeyen; Münkalib, dönen-değişen, başka bir şekle kılığa giren; âb, su; âşiyân, mesken; hâk, toprak; Ser, baş; Pâ, ayak.
Amin hocam.Allah razı olsun sizden. Çok faideli oldu yazınız. Cemreyi biliridm ama bu kadar ayrıntılı ilkk sizden duyuyorum. Örnek verdiğiniz lugazda çok güzel bir paylaşım olmuş Sağolun
saygı ve muhabbetle
güvercin
İNSANI TÜKETEN YOLLAR DEĞİL; ERİŞEMEĞİ MUTLULUKLARDIR:( sevgi ve muhabbetle güvercin
Lisan-ı halinize tercüman olan ifadeleriniz,sekinete vesile olur,inşaallah.
Ümmet-i Muhammed(asm)'ı ,sahil-i selamete çıkaracak olan nübüvvet varislerinin vesile olacağı huzurlu bir ruh iklimini, iştiyakla ve sabırla beklemekteyiz.
Bahar mevsimi,Bediüzzaman Hazretlerinin bir ifadesini hatırıma getirdi:
''Bahardan sor; bak nasıl, "Yâ Hannân, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Kerîm, yâ Latîf, yâ Atûf, yâ Musavvir, yâ Münevvir, yâ Muhsin, yâ Müzeyyin" gibi çok esmâyı işiteceksin. Ve insan olan bir insandan sor; bak nasıl bütün Esmâ-i Hüsnâyı okuyor ve cephesinde yazılı. Sen de dikkat etsen, okuyabilirsin. Güyâ, kâinat azîm bir mûsıka-i zikriyedir; en küçük nağme, en gür nağamâta karışmakla, haşmetli bir letâfet veriyor''
Cenab-ı Hak,cümlemize; esmasını okuyabilecek bir iman versin.
_______________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Sevgili GÜVERCİN ve değerli YOLCU kardeşlerim;
İlgi ve katkılarınız için teşekkürler ediyorum. Allah sizlerden de râzı olsun.
Mukabil saygı ve muhabbetle...
"Rabbim, bâtın âlemimizin cemrelerinden de yoksun bırakmasın. Âmin..."
Âmin! Âmin! Âmin!!!
Sizin bu yazınızla sanki kalplerimize cemre düştü. Ilık ılık hücrelerimize işledi. Her konuyu öyle güzel anlatıyorsunuz ki ruhumuzla birlikte nefsimiz bile tad alıyor. Rabbim ilmizi artırsın… Tüm verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim hocam…
yüreğinize sağlık hocam...
bi sorum var yalnız,yardımcı olursanız büyük vebalden kurtulucam,
KEFİR hakkındaki hüküm nedir,hani sekaret veren şeyin azıda çoğuda haramdır ama çevrem bu cevap ile tatmin olmuyo,daha geniş bilgi alabilirsem manen çok rahatlicam...aARO DUA İLE...
Sevgili ŞER-I ve SEVGICE;
İçten ve gönülden geldiğine inandığım güzel değerlendirmeleriniz ve dualarınız için teşekkür ederim. Rabbim, cümlemizi batıni cemrelerden de mahrum bırakmasın. Lataifimizi nûriyle tenvir, feyz-i Muhammed'le tezyin eylesin.
Kefir meselesine gelince…
Gazoz, kola, boza ve kefirde, çoğunun içilmesi durumunda sarhoş etme özelliği-tesiri yoktur. Bunlarda temiz olan kısım yani su çok, içinde oluşan veya aromasını-hoş kokusunu eritmek için kullanılan etil alkol azdır. Adı geçen bu içeceklerin içinde, alkolün rengi-tadı ve kokusu yoktur. Binaenaleyh bunlar, şer’an içilmesi haram olmayan nesnelerdir.
"Kefir krem gibi kaygan bir kıvamdadır. Bir parça ekşi lezzette ve bira gibi hafif taze maya aromalıdır ve tabii olarak köpürtülüdür. 40 civarında aromatik bileşenden oluşur. Bütün bunların yuvarlatılması durumunda, 24 saatte demlenmiş kefir %0.08-2 arasında, daha gerçekçi bir yaklaşımla %0.08-5 arasında alkol içerir....
"Dolapta bekleyen kefir sağlık açısından bir olumsuzluk etmeni oluşturmaz. Düşük sıcaklıklarda bile, içerisinde bulunan Acetobakterler tarafından üretilen asetik asit nedeni ile ekşiliğin artmasına neden olur. Hatta bir araştırmada bir yıl boyunca bekletilen kefirin tadının biraz ekşi olduğu ve içerisinde yer alan mayalar nedeni ile alkol miktarının % 4 civarına çıktığı belirtilmiştir." http://www.gidaraporu.com/gida_kefir-dosyasi.htm
Malumunuz; gazozlarada, kolalarda da aromaların eritilmesinde etil alkol kullanıldığı için, bunlarda cüz’i miktarlarda alkol olduğu söylenmişti. Bunun yanında, zamanla bazı sebze-meyve ve sair maddelerde de belli miktarlarda alkolün oluştuğu da ifade edilmiş idi. Yani yediğimiz bazı sebze ve meyvelerde de aynı durumda alkolleşme olabiliyor, zamanla oluşabiliyor. Aynı durum kefirde de söz konusu. Dolayısıyla fukahanın beyanları karşısında buna ve diğerlerine haram diyemeyiz. Bittabii ihtiyaten içmeyenlere de bir diyeceğimiz olamaz.
Daha geniş bilgi için bkz.: Reddü’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr (İbn Âbidîn), İstanbul, 1984, Kahraman Yay., 1, 185-188-210-316-324-334; el-Kâsânı, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut, 1997 baskısı, C. I, s. 402-405.
Bilvesile selam ve dualar...
ALLAH RAZI(C.C) OLSUN HOCAM
Ellerinize sağlık
Sevgili NİSA-57;
Teşekkür ederim.
Allah Teala sizden de bilcüm Ümmet-i Muhammed'den de râzı olsun.
Selamlar...
ALLAH RAZI OLSUN HOCAM.
RABBİMDE SİZİN YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN...
Teşekkür ederim SEVGICE kardeşim...
Allah cümlemizden râzı olsun, hepimizin yâr ve yardımcısı olsun.
Çok eski yıllardan beri özellikle Rusya’nın Kafkasya bölgesinde yapılan, bugün ise Avrupa ve Amerika ülkelerinde ticârî maksatla îmâl edilen süt asidi ve alkol fermantasyonu yardımıyla yapılan köpüklü, koyu kıvamlı (yoğurt kıvamında), hafif ekşimsi bir içkidir kefir.
Eski Orta Asya’da çok kullanılan kefire, günümüzde bilhassa Kafkasya’da rastlanmaktadır. Kefir,beyazımtrak renkte, karnıbaharı andırır şekilde ve genellikle bezelye veya fındık büyüklüğündetânelerden meydana gelmiştir. Kefir tânesinde; torula mayaları, sacharamyces kefir, streptococcus cremoris, betabacterium caucasium gibi mikroorganizmalar bulunur. Bunların faaliyeti sonucu süt asidi, etil alkol ve karbondioksit meydana gelir.
Kefir tânesi içerisinde bulunan mikroorganizmalardan
bâzıları süt şekerini parçalayarak süt asidi hâsıl ederler ve süt pıhtılaşır. Mikroorganizmalardan bazıları ise karbondioksit ve etil alkol meydana getirirler.
Fermantasyon sonucu kefir adı verilen hafif ekşimsi,köpüklü, alkollü ve yoğurt kıvamında bir süt içkisi ortaya çıkar. Kefir yapımında inek, koyun, keçi,
manda sütleri yağlı veya yağsız olsun kullanılabilir.
Kefirin bileşimi şöyledir:
Su: % 88-89
Süt asidi: % 0,8-0,9
Etil alkol: % 0,6-1,1
Süt şekeri-laktoz: % 1,7-2,7
Kazein: % 2,5-2,9
Mineral Maddeleri: % 0,6-0,8
Albümin: % 0,1-0,3
Yağ: % 2,8-3,3
Kefirin yapısının laboratuvar araştırmaları sonucunda insan sıhhatine zararlı olduğu anlaşılmıştır. Süt unsurlarının fermantasyon esnâsında değişikliğe uğraması ile amino asitler, galaktoz, süt asidi, etil alkol antibiyotik etkili maddeler ve tat-koku gibi maddeler teşekkül etmektedir.
Çeşitli yayınlarda kefirin iştahsızlık, uykusuzluk, verem ve böbrek hastalıklarında, bronşit ve astımda,ekzema tedâvisinde kullanıldığı belirtilmektedir.
Ancak bâzı hastalarda tam tersi olan sonuçlar hâsıl etmekte ve ihtivâ ettiği çeşitli maya ve alkolden dolayı zararlı olmaktadır.
Kalp hastalarına ise, içindeki yüksek karbondioksit miktarı sebebiyle kefir içmeleri tavsiye edilmemektedir.
!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Kefir, alkollü olması sebebiyle kımız ve bira gibi bir içkidir.
!!!!!!!!!!!!!
İslâm âlimlerinden İmâm-ı Muhammed
buyuruyor ki:
“Müselles olan içki yâni gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce ısıtılıp üçte ikisi
uçup geriye kalan kısmı tadı keskin olmuş ise, sarhoş etmeyecek kadar az içilmesi de haram olur,
içilmesi doğru olmaz.”
Onun için kefir de, bu cins içkiler arasında sayılmaktadır.
İslâm âlimlerinden İmâm-ı Muhammed'in sözünü tekrarlıyalım:
".................sarhoş etmeyecek kadar az içilmesi de haram olur"
Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine (Kımız), ikincisine (Kefîr) denir. Bira gibi harâmdırlar. Bu husûsda,
İskilibli M.Âtıf efendinin (Men’i müskirât) kitâbında geniş ma’lûmât vardır.
firttix demiş ki; "Kefir, alkollü olması sebebiyle kımız ve bira gibi bir içkidir." Alkol nisbetini de, "Etil alkol: % 0,6-1,1" oranında gösetererek!!!!!
Gene demiş ki;"İslâm âlimlerinden İmâm-ı Muhammed buyuruyor ki: “Müselles olan içki yâni gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce ısıtılıp üçte ikisi uçup geriye kalan kısmı tadı keskin olmuş ise, sarhoş etmeyecek kadar az içilmesi de haram olur içilmesi doğru olmaz.” nerede demiş? bildirirsen iyi olur.
(ama zahmet etme kaynağını ben buldum fakat senin söylettiğin gibi söylemiyor orada İmam Muhammed. diyor ki. "(Müselles)... ya’nî gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce, ısıtılıp, üçde ikisi uçar, üçde biri kalırsa (Müselles) denir. Tadı keskin olsa da, serhoş etmiyecek kadar içmesi halâldir." koskoca müçtehidin helal dediğine haram demeye utanmıyor musun! yazık sana!)
Sonrasında ise, "Onun için kefir de, bu cins içkiler arasında sayılmaktadır." hükmünü kim veriyor? bunu bari açıkla da İmam Muhammede yaptığın iftiraya keffaret olsun!
halisece de demiş ki; "Gazoz, kola, boza ve kefirde, çoğunun içilmesi durumunda sarhoş etme özelliği-tesiri yoktur. Bunlarda temiz olan kısım yani su çok, içinde oluşan veya aromasını-hoş kokusunu eritmek için kullanılan etil alkol azdır. Adı geçen bu içeceklerin içinde, alkolün rengi-tadı ve kokusu yoktur. Binaenaleyh bunlar, şer’an içilmesi haram olmayan nesnelerdir."
anladığıma göre firttix adını söylemek istemediği bi yerlerden alıntılama yapıyor, yaptığı alıntılarda tahrifatta bulunuyor, bakılmasında endişe ettiği için de şurdan aldım diyemiyor. yazıklar olsun bu dinin büyük imamlarına iftira eden onlar adına yalan uyduranlara..
halisece de konuyu bilimsel açıdan ele alarak sonuca varıyor. ALLAH kendisinden razi olsun, bizi aydınlatmış oldu.
emeği geçenlere teşekkürü borç biliyorum.
İslâm âlimlerinden İmâm-ı Muhammed buyuruyor ki: “Müselles olan içki yâni gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce ısıtılıp üçte ikisi uçup geriye kalan kısmı tadı keskin olmuş ise, sarhoş etmeyecek kadar az içilmesi de haram olur,içilmesi doğru olmaz.”
Ben bu rivayeti adıgeçen eserden almadım.Yani bunlar benim hangi kaynaktan ne aldığıma o kadar emin olmak istemişler ki...sırf iftiracı olayım,yalancı olayım diye.....
Üstelik onların baktıkları eser de aynı şeyleri dile getiriyor.
Keşke şu önyargılarından sıyrılıp adam akıllı okusalardı...
ben de bu yazıları yazmak zorunda olmasaydım.
Se'âdet-i Ebediyye dedikleri kitabı aldım okudum evet orda şöyle bir ifade var:
Dördüncüsü, (Müselles)dir. Üzüm suyu, tâze iken, ya’nî gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce, ısıtılıp, üçde ikisi uçar, üçde biri kalırsa (Müselles) denir. Tadı keskin olsa da, serhoş etmiyecek kadar içmesi halâldir.
Fakat eğer onlar iyi okusalardı bu ifadenin İmam-ı Muhammed Hazretlerine ait olmadığını göreceklerdi.
Dört maddeyi sıralamadan önce kitabda ne yazıyor biliyor musunuz?
"İmâm-ı a’zama ve İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre .........."
!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
!!!!!!!!!!
Yani bu hüküm İmam-ı Muhammed'e ait değil......
!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
!!!!!!!!
!!!!
Oysa arkadaşlar ne iddiasındaydılar,
güya ben bir müctehidin sözünü kafama göre değiştirmişim......
onun helal dediğine haram demişim.....
ben de haya yokmuş.....
sıradan bir Müslümanın bile yapmayacağı-yapamayacağı çok vahim bir duruma düşmüşüm....
kaynakları kendi arzusu istikametinde tahrifata yeltenmişim,
onu asli hüviyetinden çıkartıp kendi düşünce ve inancına göre yorumlamamışım,
breh breh breh.....
meğer neler yapmışım........
***
Oysa onlar bir eseri bile düzgün okumayı becerememişler.....
Hangi değerlendirmeden bahsediyorlar.....
Allah akıl fikir versin......
Oysa onlar eseri en azından okumayı başarmış olsalardı,
İmâm-ı a’zama ve İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre (İmam-ı Muhammed'e göre değil...)sıralanan dört maddenin altında şöyle bir ibare olduğunu göreceklerdi.
İmâm-ı Muhammede göre, bu dört içki, gaz çıkarmış ve tadı keskin olmuş ise, serhoş etmiyecek kadar az içmesi de harâm olur. Fetvâ da böyledir. Diğer üç mezhebde de böyledir. Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine (Kumis=KIMIZ), ikincisine (Kefîr) denir. Bira gibi harâmdırlar
Yani İmâm-ı Muhammed'in hükmü belli,diğer üç mezhebin de hükmü belli.........
Ayan beyan ortada........
Arkadaş!
Hanefi mezhebinin müçtehid-i mukayyetlerinden olan bir zat dediğiniz İmam-ı Muhammed'in hükmü haram olduğuna dair.
Artık ne denir?
********************************
bir bilgi,bir örnek....
Öğle namazının vakti,imam-ı Muhammede göre, asr-ı evvele kadardır.
İmam-ı a'zam hazretlerine göre ise, öğlenin vakti asr-ı saniye kadardır.
Bugün tüm camilerde imam-ı Muhammed Hazretlerinin ictihadına uyarak,ikindi ezanı
asr-ı evvele göre okunmaktadır.
*************************************************************
Evet,
İmâm-ı a’zama ve İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre müselles'in tadı keskin olsa da, sarhoş etmiyecek kadar içilmesi halâldir.
Ama İmam-ı Muhammede göre,bu dört içki, gaz çıkarmış ve tadı keskin olmuş ise, sarhoş etmiyecek kadar az içilmesi de harâm olur.
Fetvalar hep İmam-ı Muhammed Hazretlerine göre verilmiştir.
Ve diğer üç mezhepde de hüküm İmam-ı Muhammed'in ictihadına uygundur.
Biz Ehl-i Sünnet alimlerine uymalıyız.
Onlar da hep bu konuda İmam-ı Muhammed Hazretlerinin ictihadını
esas alarak fetva vermişlerdir.
Tekrarlamak zorundayım:
diğer üç mezhepde de hüküm İmam-ı Muhammed'in ictihadına uygundur.
************************************************
Lütfen,işte iftira,vahim durum,haya ediyorum falan filan diye yazmadan önce
birini müfteri ilan etmeden önce bir yazıyı doğru okuyabilmeyi deneyin.........
İnanın bu sizin için daha faydalı olur....
Bakalım aynı arkadaşlar bu bariz hatalarını
gördükten sonra,bari özür dilemeyi becerebilecekler mi?
sadece merak ediyorum.......o kadar...........
****************************************************
Ben hükmü nakletmek zorundayım:
Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine (Kımız), ikincisine (Kefîr) denir. Bira gibi harâmdırlar.
"Oysa onlar bir eseri bile düzgün okumayı becerememişler....." diyen firttix kardeşimiz kendini fena kaptırmış olacak ki, sözlerini şöyle sürdürmüş:
"bir bilgi,bir örnek.... "Öğle namazının vakti,imam-ı Muhammede göre, asr-ı evvele kadardır...."
Yani kendi deyimiyle, o da onca fıkıh kitabında yazılanı düzgün okumayı becerememiş, örneği de yanlış vermiş.
Doğrusu:
"Asr-ı evvel Hanefi mezhebinden İmameyn yani İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'le birlikte Eimme-i Selase'nin (İmam Şafii, İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel rahımehümüllah) görüşleridir."
olması gerekiyor; bunu kendilerine hatırlatmak ve diğer okurların da hafızalarında yanlış kalmamasını sağlamak istedim. Teşekkür beklemiyorum.
*************************************************************
Ek bilgi:
Bilindiği üzere İmameyn hazretleri, İmam-ı A'zam'ın (rahımehümüllah) usûlü çerçevesinde hareket etmekle birlikte, zaman zaman ondan farklı içtihatlarda da bulundular. Üç müctehidin ictihadlarının farklılığı durumunda mezhep görüşünü İmam-ı Azam'ın ictihadı belirler.
Ne var ki bu usûl kaza (yargı) ile alakalı hususlarda bozulur. Kaza ile ilgili meselelerde tecrübeli olduğu için bu sahada mezhep görüşünü İmam Ebû Yusuf'un ictihadı belirler.
İmam-ı Azam'ın ictihadı karşısında İmameyn'in ictihadlarının birleşmesi durumunda ise, mezhep görüşünü İmameyn'in içtihatları temsil eder.
*************************************************************
Birkaç sorum olacak:
-Kefir konusunda Şeyhayn'in (rahımehümallah) içtihatlarıyla amel edenlerin durumları nedir? Teknik bilgilere gerek yok internette fazlasiyle var.
-İskilipli Atıf Hoca, sözünü ettiğiniz kitabında tütün için ne diyor? Onu da merak ettim. Bende kitabı yok. Varsa onu da bildirirseniz iyi olur.
Son olarak;
-Boza için ne diyorsunuz?
Merhaba,
Cemrelerle alakalı paylaşım için çok teşekkürler. Çok hoş bir paylaşım olmuş halisece kardeşim, ellerinize sağlık.
Cemre mevzusu açılınca aklıma geldi. İzninizle bir soru sormak istiyorum.
Malumunuz günümüz iklim biliminde artık bu cemreler, kocakarı soğukları, hamsîn, nevruz, Mart dokuzu soğuğu, kozkavuran fırtınası, kırlangış fırtınası vb. isimlendirmeler kullanılmıyor. Halbuki Osmanlı iklim ilminde zannederim bu isimlendirmeler kullanılıyordu ve hepsinin tek tek bir sebebi vardır mutlaka. Mesela Fazilet Takvimi'nin yapraklarında sık sık rastlıyorum bu şekildeki mevsim ve meteoroloji malumatına....
Sorum şu: "Bu iklim isimlendirmelerini anlatan bir kitaba ihtiyacım var. Acaba piyasada mevcut mudur? Nerede bulabilirim? Çok aradım bulamadım. Epey de merak saldım bu konuya. Şimdi denk gelmişken sorayım istedim. İnşallah malumatınız vardır...
Selametle...