Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
:=: İhlasla Verilen Sadaka Hac Yerine Geçer :=:
İhlasla Verilen Sadaka Hac Yerine Geçer
Abdullah bin Mübarek Hazretleri hacca gitmektedir. Kûfe'den geçerken bir kadının, çöplükte bir kazın tüylerini yolduğunu görür. "Bu kaz kesilmiş olsa niçin çöplükte yolunsun? Her halde ölmüş, murdar bir hayvandır" diye düşünür. Kadına:
- Ey kadın bu kaz ölü mü yoksa besmeleyle kesilmiş midir? der. Kadın:
- Ölmüşdür. Bunu çocuklarıma yedireceğim, der. Abdullah Hazretleri, ölü hayvanın etinin haram olduğunu anlatmaya çalışırsa da, kadın onu uzaklaştırmaya çalışır. Abdullah bin Mübarek ısrar eder. Bunun üzerine kadın:
- Be adam git işine. Benim küçük çocuklarım var. Günlerdir onlara hiç bir şey yediremedim. Mecburen bu kazı onlara yedireceğim, diye cevap verir.
Abdullah bin Mübarek Hazretleri gider, hac için yanında bulundurduğu paralarla birçok yiyecek ve giyecek alır, kadına getirir.
- İşte sana bir hayvan yükü yiyecek giyecek. Bunları al. Senin ve çocuklarının olsun, der.
Hac parası kalmadığı için, hac mevsimi geçinceye kadar orada kalır. Hacılar dönmeye başladıklarında onlarla beraber o da döner.
Herkes haccını tebrik etmek için gelip:
- Allah kabul etsin, dediklerinde onlara:
- Ben bu sene hacca gitmedim, dedi. Diğer hacıların her biri:
- Nasıl gitmedin? Ne demek istiyorsun? Seninle falan yerde şöyle yapmadık mı? Arafat'da şöyle, Mina'da böyle, Harem'de şöyle olmadı mı? dediler.
Abdullah bin Mübarek ise:
- Ben hacca gitmedim diyorum, siz hâlâ öyle konuşuyorsunuz, diyordu.
Akşam oldu, uyudu. Rüyasında kendisine şöyle denildi:
- Ey Abdullah! Allah senin o kadına verdiğin sadakanı kabul etti. Ayrıca senin suretinde bir meleği de vazifelendirip hac yaptırdı. Dolayısıyla, sana bir hac sevabı verdi. Arkadaşlarının gördükleri, senin suretinde hac yapan melektir.
İhlas ile verilen sadakaların insanı cennetlik yaptığına bir misal de şudur:
Hz. Âişe validemiz (r.anhâ) bir cariye satın almıştı. Cebrail Aleyhisselam gelerek, o cariyenin cehennemlik olduğunu söylemiş o da onu geri göndermişti. Fakat giderken eline bir hurma verdi. Cariye giderken hurmanın yarısını yemişti ki yolda bir fakir gördü ve diğer yarısını da fakire verdi. Hz. Cebrail tekrar gelerek o cariyenin, fakire verdiği yarım hurmanın sevabından dolayı cennetlik olduğunu söylemesi üzerine cariyeyi tekrar çağırdılar. Cariye de seve seve Hz. Âişe validemizin hizmetinde budundu.
Halis ECE
Nâfile hac yani ömre meselesi...
İmâm-ı Rabbânî kuddise sırruh hazretleri, müntesiplerinden/bağlılarından Molla Tâhir Bedahşî’ye yazdığı mektupta nâfile ibâdetlerle alâkalı olarak şu îkazlarda bulunuyor:
“Haberde geldi ki, ‘Allah Teâlâ’nın kuldan i’râzının (kulu sevmemesinin) alâmeti; onun, mâlâyani (mânâsız-faydasız-boş şeyler) ile meşgul olmasıdır.” Farz ibâdetlerden bir farzdan yüz çevirip onu ihmâl veya terkederek, nâfilelerden herhangi biri ile meşgul olmak da, mâlâyaniye sınıfına girer.
“Bu takdirde sana düşen; meşgûliyetinin neyle yani farzla mı, yoksa nâfileyle mi olduğunu bilmen için, hâlini teftiş-kontrol etmendir. Zira nice haramlar vardır ki, nâfile haccın edâsında işlenir. O bakımdan sana yakışan; durumu dikkatli ve etraflı bir şekilde yeniden gözden geçirip düşünmendir.
“Akıllı olana bir işâret yeter.”(1)
***
Yine aynı zâta yazdığı bir başka mektupta ise İmâm-ı Rabbânî hazretleri, şu dikkat çekici açıklamalarda bulunmaktadır:
“Ey dost! Hac yolculuğu için izin talep edip sefere çıkacağın zaman, vedâ esnasında, ‘İhtimâl ki, bu seferde-yolculukta size katılırım’ demiştim. Lâkin her ne zaman niyet ettimse, istihâreler uygun düşmedi. Bu hususta bir cevâz (yani bu ömre ziyaretinin câiz olacağına dair bir şey) anlaşılamadı. Ben de ister istemez kalmayı tercih ettim, gelmedim.
“Başta da, bu gidişinizde, fukarâ (dervişler) için bir fayda yoktu. Ama şevkinizi (şiddetli istek ve arzunuzu) gördüm de, açıktan mâni olmadım. (...) Önemli işleri-hizmetleri bırakıp, zarûri olmayanlarla (önemsiz işlerle) meşgul olmak münâsip olmaz. Anlatılan bu hususu, daha önce de ben size defalarca yazdım; size ulaştı veya ulaşmadı... Söylenecek söz budur; artık gidip gitmemekte serbestsiniz, (ötesini siz bilirsiniz).”(2)
***
İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed Fârûkî es-Serhendî (k.s.), mü’minleri böyle uyarıyor. Okuyup ders almak da bize düşüyor.
SERVET ŞÜPHELİ YOLLARDAN KAZANILIRSA...
Velhâsıl bütün bu ikazları;
- Ömre-ömre deyip duranların...
- Bilmem kaçıncı haccını îfa edip, tekrar gitmek için yanıp tutuştuğunu söyleyenlerin...
- Etraflarındaki farz olan bir yığın mâli hizmetleri-yardımları gözardı edenlerin...
- Kezâ, hac esnasında nice haramların işlendiğini bile bile, vekil göndermek yerine, bizzat kendisi gitmekte ısrar eden hanımların şuur ve idraklerine/anlayışlarına havâle ediyor ve son olarak da sözü İmam Gazâlî hazretlerine bırakıyoruz:
“Servetini şüpheli işlerden kazananlar, yoksul ve muhtaçlara verirken, kalabalık yerleri gözetirler; fakirlerden de, aldığını etrafa söyleyeni tercih ederler. Gizli ve görülmeyen yerlerde vermezler. Aldığını söylemeyen fakirleri nankörlükle ithâm ederler. Çok defa, komşularının durumunu bildikleri halde, onları açlık-sefâlet ve ihtiyaç içinde bırakırlar. Servetlerini, tekrar tekrar hacca gitmekle ömre yolunda harcarlar. Çünkü bunu, herkes görür ve bilir.
“İbn-i Mes’ûd (r.a.) şöyle demiştir:
‘Âhir zamanda sebepsiz, yani farz olmadığı halde hac yapanlar çoğalır. Yollarda yaptıkları ticaretleri ile kazançları artar, hac işi onlara kolay gelir. Ancak, ecirden mahrum ve sevaptan soyulmuş olarak geri dönerler. Kumlu ve susuz çöllerde binitleri onları dolaştırır da, yanıbaşındaki komşusunun hâlini-hatırını sormazlar.’
“Ebû Nasrettemâr’ın (rh.) bildirdiğine göre, adamın biri hacca gitmek üzere Bişr bin Hâris hazretlerine vedâ etmeye geliyor ve ona:
- Ben hacca gidiyorum, bir emriniz var mı? diyor.
Hz. Bişr:
- Ne kadar harçlığın var? diye sorunca, adam:
- İki bin dirhem harçlığım var, diye cevap veriyor.
Bişr hazretleri:
- Hacca gitmekle zühdü mü, Kâ’be’ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızâsını mı kastediyorsun? diye tekrar sorunca, adam:
- Allah rızâsını kastediyorum, diye cevap veriyor.
Bunun üzerine Hz. Bişr:
- O halde evinde dururken, peşin olarak Allah rızâsını kazandıracak bir şeyi sana söylersem yapar mısın? diye soruyor. Adam:
- Evet, yaparım, deyince, Hz. Bişr:
- O zaman sen bu iki bin dirhemi; borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık ve geçimi dar olan bir âileye, yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye 200’er dirhem olarak dağıt; hatta istersen hepsini bunlardan birine ver. Zira Müslüman’ı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, sıkıntıyı gidermek ve zayıflara yardım etmek, nâfile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır. Kalk da dediğim gibi yap. Şayet böyle yapmak istemiyorsan, asıl kalbinde olanı bana söyle, dedi.
Adam:
- Doğrusu kalbimde hacca gitmek tarafı kuvvetlidir, dedi.
Bunun üzerine Bişr hazretleri gülümseyerek adama döndü ve şöyle buyurdu:
- Servet, şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde, nefis kendi arzularından birinin yerine getirilmesini ister. Bununla arzusu, sâlih ameller yaptığını göstermektir. Halbuki Allah Teâlâ, yalnız müttakîlerin, ihlâs sahiplerinin amelini kabul eder, gösteriş ehlinin değil.”(3)
DİPNOTLAR
(1) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbâni, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy., c. 1, m. 123.
(2) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbâni, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy., c. 1, m. 124.
(3) İhyâu Ulûmiddîn, (Terc. Ahmet Serdaroğlu) Bedir Yay. İstanbul, 1974, 3, 869-70.
Nafile hac için harcanacak parayı;
- Borcunu ödeyemeyen bir fakire,
- Yiyeceği olmayan bir yoksula,
- Nüfusu kalabalık ve geçimi dar olan bir âileye,
- Yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına,
- ... ve bunlar gibi on kişiye dağıtmak;
Hatta gerekiyorsa hepsini bunlardan birine vererek Müslüman’ı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, sıkıntıyı gidermek ve zayıflara yardım etmek...
... Nâfile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır.