Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Ebedî Seadet
Ebedî Seadet
Ey Temiz gençler! Dînî ve millî bilgilerinizi,bu latîf,benzeri bulunmiyan,belki de,ileride bir benzeri yazilamiyacak olan,bu kitâbdan aliniz!
Derin âlim,fazîletli merhûm seyyid Ahmed Mekkî efendi hazretlerinin,(Se’âdet-i Ebediyye) kitâbinin besinci baskisi basina yazdigi arabî takrîz tercemesi.
Bismillâhirrahmâ nirrahîm ve bihi sikatî
Beyândan bilmediklerimizle bizleri ni’metlendiren Allahü teâlâya hamd olsun! Dogru söyleyenlerin en iyisi ve kendilerine Fasl-i hitâb ve hikmet verilenlerin en üstünü olan sâhibimiz ve efendimiz Muhammed aleyhisselâma ve Onun temiz Âline ve insanlar arasindan Onun için seçilmis olan Eshâbina, salât ve selâm olsun!
Asrimizin fâdillarindan,zemânimizin bir dânesinin yazmis oldugu (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbina göz gezdirdim.Bu kitâbda,kelâm,fikh ve tesavvuf bilgilerini buldum.Bunlarin hepsinin,bilgilerini nübüvvet kaynagindan almis olanlarin kitâblarindan toplanmis oldugunu gördüm.Bu kitâbda,Ehl-i sünnet velcemâ’at i’tikâdina uygun olmiyan hiçbir bilgi, hiçbir söz yokdur.Allahü teâlâ,Ehl-i sünnet âlimlerinin çalismalarina ve bu kitâbin yazarinin çalismasina iyi karsiliklar ihsân buyursun! Âmîn.
Ey Temiz gençler! Dînî ve millî bilgilerinizi,bu latîf,benzeri bulunmiyan,belki de, ileride bir benzeri yazilamiyacak olan,bu kitâbdan aliniz!
Yâ Rabbî! Bu kiymetli kitâbin yazarini mes’ûd ve mubârek et, yümünlü eyle! Âmîn. Allahim! Onun anasindan,babasindan ve kerîm olan merhûm hocalarindan râzi ol! Peygamberlerin en üstünü hurmetine “sallallahü aleyhi ve sellem” bu düâyi kabûl buyur! Âmîn.
Cum’a 7 Temmuz 1967 29 Rebî’ul-evvel 1387
Kullarin en asagisi,islâm âlimlerinin hizmetcisi,Istanbulda Kadiköy müftîsi,Arvâsî zâde
Esseyyid Ahmed Mekkî Üçisik
Hakîkî üstünlük,Onun sünnet-i seniyyesine tâbi’ olmakdir...
Cenâb-i Hak,hepimizi dünyâ ve âhiretin efendisi ve bütün insanlarin her bakimdan en yüksegi ve en iyisi olan,Muhammed Mustafâya “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmak se’âdetiyle sereflendirsin.Cünki cenâb-i Hak,Ona tâbi’ olmagi,Ona uymagi çok sever. Ona uymanin ufak bir zerresi, bütün dünyâ lezzetlerinden ve bütün âhiret ni’metlerinden dahâ üstündür.Hakîkî üstünlük,Onun sünnet-i seniyyesine tâbi’ olmakdir ve insanlik serefi ve meziyyeti,Onun dînine uymakdir.[Sünnet kelimesi, üç ayri ma’nâya gelir.Burada, (Ahkâm-i islâmiyye) demekdir.]
[Ona tâbi’ olmak,ya’nî Ona uymak,Onun gitdigi yolda yürümekdir.Onun yolu,Kur’ân-i kerîmin gösterdigi yoldur.Bu yola (Dîn-i islâm) denir.Ona uymak için,önce îmân etmek, sonra müslimânligi iyice ögrenmek,sonra farzlari edâ edip harâmlardan kaçinmak,dahâ sonra,sünnetleri yapip mekrûhlardan kaçinmak lâzimdir.Bunlardan sonra,mubâhlarda da Ona uymaga çalismalidir.
Îmân etmek,bütün insanlara lâzimdir.Herkes için îmân zarûrîdir.Îmân edenlerin,farzlari yapip harâmlardan kaçinmasi lâzimdir.Her mü’min,farzlari yapmaga ve harâmlardan kaçinmaga,ya’nî müslimân olmaga me’mûrdur.Her mü’min,Peygamberimizi “sallallahü aleyhi ve sellem”,malindan ve cânindan dahâ çok sever.Bu sevgisinin bir alâmeti, sünnetleri yapip mekrûhlardan kaçinmakdir.Bir mü’min,bütün bunlara tâbi’ oldukdan sonra,mubâhlarda da,ne kadar Ona uyarsa,o derece kâmil ve olgun bir müslimân olur. Allahü teâlâya,o derece yakin,ya’nî sevgili olur.
Resûlullahin “sallallahü aleyhi ve sellem” söylediklerinin hepsini begenip kalbin kabûl etmesine,ya’nî inanmasina (Îmân) denir...
Resûlullahin “sallallahü aleyhi ve sellem” söylediklerinin hepsini begenip kalbin kabûl etmesine,ya’nî inanmasina (Îmân) denir.Böylece inanan insanlara,(Mü’min) denir.Onun sözlerinden birine bile inanmamaga veyâ iyi ve dogru oldugunda sübhe etmege(Küfr) denir.Böyle inanmiyan kimselere (Kâfir) [Allah düsmani] denir.Allahü teâlânin,Kur’ân-i kerîmde,yapilmasini açikca emr etdigi seylere,ya’nî bu emrlere (Farz) denir.Yapmayiniz diye açikça men’ ve yasak etdigi seylere (Harâm) denir.
Allahü teâlânin,açikca bildirmeyip,yalniz Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” yapilmasini övdügü,yâhud devâm üzere yapdigi,yâhud yapilirken görüp de mâni’ olmadigi seylere (Sünnet) denir.Sünneti begenmemek küfrdür.Begenip de yapmamak suç degildir.Onun begenmedigi seylere ve ibâdetin sevâbini gideren seylere (Mekrûh) denir.Yapilmasi emr olunmayan ve yasak da edilmeyen seylere (Mubâh) denir.Bu emr ve yasaklarin hepsine (Ahkâm-i ilâhiyye) veyâ (Ef’âl-i mükellefîn) ve (Ahkâm-i islâmiyye) denir.
(Ef’âl-i mükellefîn) sekizdir.Farz,vâcib,sünnet,müstehab,mubâh,harâm,mekrûh,müfsid. Yasak edilmis olmiyan,yâhud yasak edilmis ise de, slâmiyyetin özr, mâni’ ve mecbûriyyet tanidigi sebeblerden birisi ile yasakligi kaldirilmis olan seylere (Halâl) denir. Bütün mubâhlar halâldir.Meselâ,iki müslimâni barisdirmak için yalan söylemek halâl olur. Her halâl mubâh olmiyabilir.Meselâ ezân okunurken,alis veris,mubâh degil,mekrûhdur. Hâlbuki halâldir.
Resûlullahin “sallallahü aleyhi ve sellem” söylediklerinin hepsini begenip kalbin kabûl etmesine,ya’nî inanmasina (Îmân) denir.Böylece inanan insanlara,(Mü’min) denir.Onun sözlerinden birine bile inanmamaga veyâ iyi ve dogru oldugunda sübhe etmege (Küfr) denir.Böyle inanmiyan kimselere (Kâfir) [Allah düsmani] denir.Allahü teâlânin,Kur’ân-i kerîmde, apilmasini açikca emr etdigi seylere,ya’nî bu emrlere (Farz) denir.
Yapmayiniz diye açikça men’ ve yasak etdigi seylere (Harâm) denir.Allahü teâlânin, açikca bildirmeyip,yalniz Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” yapilmasini övdügü,yâhud devâm üzere yapdigi, yâhud yapilirken görüp de mâni’ olmadigi seylere (Sünnet) denir. Sünneti begenmemek küfrdür. Begenip de yapmamak suç degildir. Onun begenmedigi seylere ve ibâdetin sevâbini gideren seylere (Mekrûh) denir. Yapilmasi emr olunmayan ve yasak da edilmeyen seylere (Mubâh) denir. Bu emr ve yasaklarin hepsine (Ahkâm-i ilâhiyye) veyâ (Ef’âl-i mükellefîn) ve (Ahkâm-i islâmiyye) denir.
Din ismi altinda insanlarin uydurdugu egri yollara din denmez,dinsizlik ve kâfirlik denir...
Îmâni ve farzlari ve harâmlari ögrenmek, bilmek de farzdir.Otuzüç farz meshûrdur. Bunlardan dördü esâs olup,nemâz kilmak, oruc tutmak, zekât vermek ve hac etmekdir. Îmân ile berâber bu dört farz, islâmin sartidir. Îmân edip de ibâdet edene,ya’nî bu dört farzi yapana (Müslim) veyâ (Müslimân) denir.Dördünü birden yapip da, harâmlardan kaçinan, tam müslimândir.Bunlardan biri bozuk olur veyâ hiç olmazsa,müslimânlik bozuk olur.
Dördünü de yapmiyan,mü’min olsa da müslimânligi tam degildir.Böyle îmân,insani yalniz dünyâda korursa da,âhirete îmânla gitmek güç olur.Îmân, muma benzer,(Ahkâm-i islâmiyye) mum etrâfindaki fener gibidir.Mum ile birlikde fener de,(Islâmiyyet)dir ve (Dîn-i islâm)dir.Fenersiz mum çabuk söner.Îmânsiz,islâm olamaz.Islâm olmayinca,îmân da yokdur.
(Din),insanlari se’âdet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teâlâ tarafindan gösterilen yol demekdir.Din ismi altinda insanlarin uydurdugu egri yollara din denmez,dinsizlik ve kâfirlik denir.Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmdan beri,her bin senede,bir Peygamber vâsitasi ile,insanlara bir din göndermisdir.
Bu Peygamberlere “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” (Resûl) denir.Her asrda,en temiz bir insani Peygamber yaparak,bunlar ile dinleri kuvvetlendirmis dir.Resûllere tâbi’ olan bu Peygamberlere de,(Nebî) denir.Bütün Peygamberler,hep ayni îmâni söylemis,hepsi ümmetlerinden ayni seylere îmân etmegi istemislerdir.Fekat,dinleri,ya’nî kalb ile,beden ile yapilmasi ve sakinilmasi lâzim olan seyleri baska baska oldugundan,islâmliklari, müslimânliklari da ayridir.
Yâ Alî,insanlar fedâil ile mesgûl olduklari zemân,sen farzlari temâmlamaga çalis!...
Îmân edip de kendini ahkâm-i islâmiyyeye uyduran müslimândir.Ahkâm-i islâmiyyeyi kendi arzûlarina, keyflerine uydurmak istiyen kâfirdir.Bunlar bilmezler ki,Allahü teâlâ, dinleri, nefsin arzûlarini,keyflerini kirmak ve taskinliklarini önlemek için göndermisdir.
Her din,kendisinden önce gelen dîni nesh etmis, degisdirmisdir.En son gelen ve her dîni degisdirmis, dahâ dogrusu dinlerin hepsini kendinde toplamis olup,kiyâmete kadar hiç degismiyecek olan din,Muhammed aleyhisselâmin dînidir.Bugün, Allahü teâlânin sevdigi, begendigi din de,bu ahkâm ile kurulmus olan Islâm dînidir.Bu dînin bildirdigi farzlari yapanlara ve harâmlardan kaçinanlara
Allahü teâlâ,âhiretde ni’metler,iyilikler verecekdir.Ya’nî bunlar,sevâb kazanir.Farzlari yapmiyanlara ve harâmlardan kaçinmiyanlara,âhiretde cezâlar,acilar vardir.Ya’nî böyle kimseler,günâha girer.Îmâni olmiyanlarin farz ari kabûl olmaz.Ya’nî bunlara sevâb verilmez.Farzlari yapmiyan mü’minlerin,sünnetleri kabûl olmaz.Ya’nî bunlara sevâb verilmez.Bunlar Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmus olmaz.Bir kimse,bütün farzlari yapip da,bir farzi özrsüz terk ederse,bu borcunu ödemedikçe,bu cinsden olan hiç bir nâfile ibâdetine ve sünnetine sevâb verilmez.
(Miftâh-un-necâ t)daki (Yâ Alî, insanlar fedâil ile mesgûl olduklari zemân,sen farzlari temâmlamaga çalis!) ve imâm-i Gazâlînin (Dürret-ül fâhire) kitâbinin üçüncü fasli sonundaki (Allahü teâlâ, kazâya kalmis nemâz borcu bulunan ve harâm elbise giyen kimsenin [Nâfile] nemâzini kabûl etmez) hadîs-i serîfleri, bunu açik olarak bildirmekdedir.(Miftâh-un-necâ t),Hakîkat kitâbevi tarafindan basdirilmisdir.
Harâm isliyenlerin farzlari ve sünnetleri sahîh olur.Ya’nî borclarini ödemis olurlar ise de, sevâb kazanmazlar. ..
Mubâhlar iyi niyyet ile güzel düsünceler ile yapilinca,insan sevâb kazanir.Kötü niyyetlerle yapilirsa veyâ bunlari yapmak,bir farzi vaktinde edâ etmege mâni’ olursa,günâh olurlar. Farzlar yapilirken,kötü niyyetler karisirsa,borc ödenmis,cezâdan kurtulmus olunur ise de, sevâb kazanilmaz.Belki günâh da olur.Harâm isliyenlerin farzlari ve sünnetleri sahîh olur. Ya’nî borclarini ödemis olurlar ise de,sevâb kazanmazlar.
(Hadîka)da,(Bid’at sâhiblerinin ibâdetleri kabûl olmaz) hadîs-i serîfini anlatirken buyuruyor ki,(Günâhlardan sakinmayan müslimânlarin ibâdetleri sahîh olsa da kabûl olmaz).Harâmlar iyi niyyet ile yapilsa da,mubâh olamaz.Ya’nî harâmlara hiçbir zemân sevâb verilemiyeceg i gibi,özrsüz harâm isleyen herhâlde günâha girer.Harâmdan iyi niyyet ile,ya’nî Allahü teâlâdan korkarak sakinan,vazgeçen sevâb kazanir.Baska bir sebeb ile harâm islemezse,sevâb kazanmaz.
Yalniz,günâhindan kurtulur.Harâm isleyenlerin,(Sen kalbime bak,kalbim temizdir.Allahü teâlâ kalbe bakar)demeleri bosdur.Fâidesizdir.Müslimânlari aldatmakdir.Kalbin dogru ve temiz olmasina alâmet,ahkâm-i islâmiyyeye yapismak,ya’nî emrlere ve yasaklara uymak oldugu (Mektûbât)in birinci cildinin otuzdokuzuncu mektûbunda uzun yazilidir. (Sir’at-ül-islâm)i n 246.ci sahîfesinde ve (Hadîka)da, takvâyi anlatirken diyor ki, (Harâmlarin iyi niyyet ile yapilmasi,bunlari harâmlikdan çikarmaz.Iyi niyyet, harâmlara ve mekrûhlara te’sîr etmez.Bunlari tâ’at hâline çevirmez).
Huzur Pinari
Selam Sevgi ve Dua Ile