Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Belâ ve musîbetlere sabır ve teslimiyetin karşılığı

Halis ECE

Belâ ve musîbetlere sabır ve teslimiyetin karşılığı


İnsanlar, zaman zaman çeşitli belâ ve musîbetlere mâruz kalabilir. Bunlar, ya müstahak olduğundan dolayı, veya günahlara keffâret olarak başa gelir; yahut da kişinin mânevî makam ve derecesini yükseltmek için verir Mevlâ-yi zû’l-Celâl... Her türlü halde de kula düşen; sabredip teslimiyet göstermek, aslâ isyan ve itiraza kalkışmamaktır. Zira böyle davranıldığı takdirde, netice mutlaka selâmettir.
***

Dilerseniz, bu mevzûda sözü büyük divan şairimiz Fuzûlî merhûma bırakalım. O, Hadîkatü’s-Süedâ’sında İmam Taberânî’den (rh.) naklen aynen şunları anlatıyor:

“Sahâbe-i kirâmdan Dihye (r.a.) isminde hem sûreti, hem de sîreti güzel bir zât vardı. Çoğu zaman ticaret maksadıyla seyahate çıkar, dönüşte de Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) huzuruna hediyesiz çıkmazdı. Sevgili Peygamberimiz’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhümâ) de, Dihye’nin (r.a.) her gelişinde, orada bulundukça, kendisinden hediye araştırırlardı.

Bir gün Cebrâil (a.s.), Dihye’nin (r.a.) şekline bürünüp Rasûlüllah Efendimiz’le görüşürken, torunları içeri girip Cibrîl aleyhisselâmı Dihye hazretleri sandılar ve teklifsizce dizlerine oturup cebine el attılar. Onların bu hâline Rasûl-i zîşân Efendimiz sıkılıp mâni olmak istediğinde, Cibrîl-i Emîn;

— Yâ Rasûlellah, onlara mâni olma! dedi ve bu hareketleriyle onların bana karşı edebi terk ettiklerini düşünme. Çünkü ben, onların hizmetkârıyım. Çok kere anneleri Fâtıma (r.anhâ) teheccüd namazından sonra uykuya dalıp bunlar ağlamaya başladığında, Allah Teâlâ’dan bana emir gelmiştir ki; beşiklerini sallayıp, gözyaşlarını silmiş ve dindirmişimdir. Tâ ki Hz. Fâtıma, teheccüd namazından sonra uyuyabilsin... Şimdi böyle yanıma gelip yakama sarılmalarına hiç şaşmam. Yalnız şundan dolayı hayretteyim ki, bu araştırmalardan maksatları nedir?..

Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz (s.a.v.),

— Seni, dedi, Dihye sandılar. Dihye bizi her ziyaretinde hediyesiz gelmez de onun için böyle yapıyorlar.

O zaman Cebrâil (a.s.), derhal cennetten bir salkım üzümle nar getirip onlara hediye etti. Bunları yemek üzere iken bir dilenci şöyle haykırdı:

— Ey Ehl-i Beyt! Bana o üzümle nardan nasip yok mu?..

Rasûlüllah Efendimiz, yaratılışı iktizâsı, dilenciye kısmetini vermek istediğinde, Cebrâil (a.s.) mâni olarak;

— Yâ Rasûlellah, bu dilenci, şeytânın ta kendisidir. Cennet nimetleri ona haram olduğu için hîle ile yemek istiyor, dedi.

Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin (r.anhümâ) meyveleri yemekle meşgul olurken Cibrîl (a.s.) ağlamaya başlayıp devamla;

— Yâ Rasûlellah, dedi, bu iki torunlarınızın birini zehirle, ötekini de kahır kılıcı ile şehid edecekler! Bunlara erişecek musîbet, senin mânevî mevkiinin daha da yükselmesine, onların da şehitlik rütbesine çıkmalarına vesîle olacaktır!”
***

Evet, Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) bu iki aziz torunları hakkında Cebrâil aleyhisselâmın verdiği bu elîm haber aynen cereyan etmiş; mü’minler, gönülleri yakan bu musîbeti dahi, sabır ve teslimiyetle karşılamışlardır.

yazılarınızı beğeniyle okuyorum. sizi takdir ediyorum.izninizle birşey sormak istiyorum.başımıza bir bela geldiği zaman ağlamak veya başkalarına anlatmak isyan veya teslimiyyetten uzaklaşmak olurmu,veya her akla geldiğinde ağlamak.dua ve selametle.

Allah râzı olsun hocam. Yazdıklarınızdan ötürü müteşekkirim.
Peygamberimizin(s.a.v) torunların şehid edilmesi hakkında ise yorum yapamayacağım. Her ne kadar olayları okumuş olsam da, bu olay sebebiyle birileri suçlu görüp, kendi aklımın dar çerçevesinde değerlendirip bir hataya düçar olmak korkutuyor. Dediğiniz gibi "sabır ve teslimiyetle karşılamak" en doğrusu.
Selamlar.

Değerli kardeşlerim melahatuludag ve ankebut-57... İlginiz ve dualarınız için teşekkürler ve bilmukabele hayır-dualar...

Soru ve değerlendirmelere gelince...

1. Başımıza gelen kaza-bela ve maruz kaldığımız âfet ve musibetlerden dolayı insan olarak elbette üzülürüz, hatta ağlarız. Bu isyan sayılmaz. Teslimiyetimize de bir zarar vermez. Dinimizce memnu olan/yasaklanan/hoş karşılanmayan durum; bağırarak-çağırarak, üstünü-başını paralayarak ağlayıp sızlanmalardır. Yoksa sessizce ağlayıp gözyaşı dökmek isyan olmadığı gibi, insan olmamızın bir gereğidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, oğlu İbrahim'in vefatında üzüntüsünü böyle tezahür ettirmişlerdi. Yâ Rasûlellah, siz de mi ağlıyorsunuz, sualine de, biraz önce anlattığmız mealde cevap vermişlerdi.

Başkalarına anlatmak meselesi de, şayet bir deşarj olma, o hadiseden ders ve ibret alma gibi maksatlara matuf olur, şikayet ve isyan halini almazsa bir mahzuru olmaz. Kısacası dinimizde aslolan, "Kadere rıza"dır. Atalarımızın dediği gibi, "Kadere inanan kederden uzak olur." Ama bu vaziyet, merhamet ve şefkat hisleri dumura uğramış, hiçbir şey karşısında üzüntü ve tasa duymaz, aldırmaz, robot gibidir anlamına da gelmez.

Hasılı, her şeyde olduğu gibi bu noktada da önemli olan husus; ölçüyü kaçırmamaktır.

2. "Peygamberimizin (s.a.v.) torunlarının şehid edilmesi hakkında ise yorum yapamayacağım. Her ne kadar olayları okumuş olsam da, bu olay sebebiyle birilerini suçlu görerek, kendi aklımın dar çerçevesinde değerlendirip bir hataya düçar olmak korkutuyor. Dediğiniz gibi "sabır ve teslimiyetle karşılamak" en doğrusu."

Ankebut rumuzlu kardeşimizin bu değerlendirmesi isabetlidir. Ehl-i Sünnet alimlerinin bu husustaki görüş ve tavsiyelerine uygundur. Kendilerini tebrik ediyorum. Bu tutum ve inancını sürdürmesi dileğiyle...

Selamlar...

Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir.
Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir. Nasıl ki çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki, zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır, memnunâne dönerler. Öyle de, çok zâhirî musibetler var ki, İlâhî birer ihtar, birer ikazdır. Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur. Ve bir kısmı, gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevi huzur vermektir. Musibetin hastalık olan nevi, sabıkan geçtiği gibi, o kısım, musibet değil, belki bir iltifat-ı Rabbânîdir, bir tathirdir.
Rivayette vardır ki, "Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor."

Vaki olan suale, Halis Hocam layıkı ile cevap vermiş olmakla beraber,çorbada aciz şahsımın da bir tuzu olsun istedim.Şöyle ki;

Maddî hastalıklar için, ubudiyete mâni olduğu zaman iltica edebiliriz. Fakat muterizâne, müştekiyâne bir surette değil, belki mütezellilâne ve istimdatkârâne iltica edilmeli. Madem Onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzım. Kazâ ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda ah, of edip şekvâ etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahîmiyetini ithamdır. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti itham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış elle intikam almak için o eli istimal etmek nasıl kırılmasını tezyid ediyor; öyle de, musibete giriftar olan adam, itirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.

Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehâcüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi, maddî musibetlere de büyük nazarıyla, ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet cesetten geçerek kalbde de kökleşir, bir mânevî musibeti dahi netice verir, ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazâya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi, maddî musibet hafifleşe hafifleşe, kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider. Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiştim:
Bırak ey biçare feryadı belâdan kıl tevekkül,
Zira feryat belâ ender hatâ ender belâdır bil.
Eğer belâ vereni buldunsa, safâ ender atâ ender belâdır bil.
Eğer bulmazsan, bütün dünya cefâ ender fenâ ender belâdır bil.
Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.
Tevekkülle belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.


Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle, adâvet musalâhaya, husumet şakaya döner, adâvet küçülür, mahvolur, tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir. (Risale-i Nurdan 2.Lem'a)

Not:Rasul-i Ekrem (asm) Efendimizin mubarek torunlarının(aleyhima esselam) başına gelen musibet ise;dahili fitne dönemlerine ait dini bir musibet olduğu için; dergah-ı ilahiyeye sığınmakla beraber; bu ve benzeri dini musibetlere düçar olmamak için dikkat etmek lazımdır diye acizane düşünüyorum...
_______________________________________________________________________

Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Saygıdeğer hocam ALLAH razı olsun.çok mutlu oldum dikkate almanızdan,aydınlatmanızdan tekrar teşekkürler.Saygı ve hürmetlerimle.

HALİS HOCAM SABIR HUSUSUNDA GÜZEL BİR PAYLAŞIMDA BULUNMUŞSUNUZ ELİNİZE SAĞLIK.

Hz.Ali (R.A.)dan rivayet edilmiştir.

Hadis-i şerif :Sabır üç kısımdır:Birincisi,belalara karşı sabır.
ikincisi:itaat(ibadetler)için sabır.Üçüncüsü,haram ve masiyetlerden sabır.Kim belalara karşı sabrederse;Allah-u ona üç yüz derece yazarki,her derecenin arası yer ve gök arası kadardır.


AÇIKLAMA:


Belalara sabretmek:Belaların kalbe getireceği tesir ve acısına sabredib,onu güzel karşılamak demektir.


Taat üzere sabretmek:Farz ibadetleri yabmaya,onların ifası için zorluklara meşekkatlere katlanmak demekdir.

Masiyet üzere sabır:Günahları terk etmeye ve nefsin isteklerine muhalefet etmeye sabretmek demektir ki;bu sabrın en yüksek mertebesidir.

(Tefciru't- Tesnim Fi Kalbin selim)



kardeşim ellerinişze sağlık bu güzel mevzuyu bizlere hatırlattığınız için allah razı olsun .

Sevgili kardeşlerim YOLCU, MELAHATULUDAĞ, TUNAHANHAKAN ve ALANYA SULTANI...

Hepinize gerek ilgi ve gerekse değerli katkılarınızdan dolayı ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Selam ve sevgilerimle...

Esselamüaleyküm; Sitenizle yeni tanıştım,Çok güzel ve kişilere özel yazılarınızı Zevkle okuma fırsatı bulabildiğimce okumaya çalışıyorum.Allah siz ve sizin gibilerden razı olsun.Selamlar.A.E.O.

Teşekkürler...

Sevgili GÖNÜL BAHÇESİ ve NİSA-57...

Mukabil teşekkürler... Allah sizden de razı olsun.

Bu arada Gönül Bahçesi rumuzlu kardeşimize de "hoşgeldin" diyoruz. İnşaallah sitemizden memnun ve mukim olurlar, müsafereten bulunmazlar...

Fi emanillah...

Selamlar...


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com