Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
İMANIN DÖRDÜNCÜ ŞARTI: İstisnasız Bütün Peygamberlere İnanmak
Halis ECE
İMANIN DÖRDÜNCÜ ŞARTI
İstisnasız Bütün Peygamberlere İnanmak
HER ÜMMETE BİR PEYGAMBER(1)
İslâm dininde imanın şartlarından birisi de, istisnasız bütün peygamberlere (aleyhimüsselâm) inanmaktır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, “Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adâletle hükmedilir, onlara asla zulmedilmez”(2) buyurarak, her kavme bir peygamber gönderdiğini açıklamıştır.
Peygamberler Hz. Allah ile kulları arasında birer vâsıtadırlar-vesîledirler. Onun emir ve yasaklarını kullara tebliğ ederler. Onlara, dünya ve âhiretteki menfaatleriyle ilgili olan, fakat mahiyetini kavramaya düşüncelerinin kafi gelmediği hususları haber verirler.
Bir başka ifadeyle, Cenâb-ı Hak insanların din ve dünya işleriyle ilgili olarak ihtiyaç duydukları hususları açıklamak; iman ve tâat sahiplerini cennet ve sevapla müjdelemek, kâfirleri ve günahkârları da cehennem ve ceza ile korkutmak için peygamberler gönderir.(3) Onlar, peygamberlik davalarında doğru olduklarını isbatlamak için Allâh’ın izni ile bir takım mucizeler gösterirler. Peygamberlerin gösterdikleri mucizeler çoğu kez içinde yaşadıkları devirde revaçta olan ve bir başkasının yapamayacağı hârikulâde şeylerdir. Hz. Mûsa’nın asâsının ejderha oluşu, Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi, Hz. Muhammed’in (salavâtullâhi aleyhim ecmaîn) Ay’ı şehâdet parmağıyla ikiye bölmesi gibi.
***
KAÇ PEYGAMBER GÖNDERİLDİ?
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e (aleyhimüsselâm) kadar insanlara gönderilen peygamberlerin adedinin, 124 bin -başka bir rivâyette 224 bin- civarında olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.
Peygamberlerden bazılarının (25 kadarının) isimleri ve kıssaları Kur’ân-ı Kerim’de zikredilmiştir. Büyük bir çoğunluğunun ise adı geçmemektedir. Müslümanlar, peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmaksızın, Kur’ân-ı Kerim’de isimleri geçsin geçmesin, hepsine inanırlar. Bu husus âyet-i kerimede şöyle ifade edilmiştir: “... Mü’minler... ‘Allâh’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız...’ dediler.”(4)
***
KUR’AN’DA İSİMLERİ GEÇEN PEYGAMBERLER
Kur’ân-ı Kerim’de isimleri zikredilen peygamberler şunlardır:
1. Hz. Âdem,
2. Hz. Şît,
3. Hz. İdris,
4. Hz. Nûh,
5. Hz. Hûd,
6. Hz. Salih,
7. Hz. İbrahim,
8. Hz. Lût,
9. Hz. İsmail,
10. Hz. İshak,
11. Hz. Yakub,
12. Hz. Yûsuf,
13. Hz. Eyyûb,
14. Hz. Şuayb,
15. Hz. Mûsa,
16. Hz. Hârun
17. Hz. Dâvud,
18. Hz. Süleyman,
19. Hz. İlyas,
20. Hz. Zülkifl,
21. Hz. Yûnus,
22. Hz. Zekeriyya,
23. Hz. Yahya,
24. Hz. İsa,
25. Hz. Muhammed Mustafâ’dır (salavâtullâhi teâlâ ve selâmühû aleyhim ecmaîn).
Bunlardan başka Kur’an’da haklarında bilgi verilen Üzeyir, Lokman, Zûlkarneyn isimlerindeki üç zatın ise peygamber olup olmadıkları İslâm âlimleri arasında ihtilaflıdır.
***
ÜLÛ’L-AZM PEYGAMBERLER
Yukarıdaki listede isimleri siyah puntolarla dizilmiş olanlar ülû’l-azm peygamberlerdir. Ülû’l-azm, azim ve sebat sahibi demektir. Gerçi bütün peygamberler istisnasız azim ve sebat sahibidirler... Allah’tan aldıkları vahyi her türlü sıkıntı ve zorluğa rağmen tebliğ etme hususunda gerekli dikkat ve hassasiyeti, sabır ve sebatı göstermişlerdir. Ancak bu beş büyük peygamber, gönderildikleri devirlerde diğerlerinden daha büyük zorluk ve zulme maruz kalmışlardır. Dolayısiyle dereceleri de diğerlerinden üstündür. Kur’ân-ı Kerim’de Rabb’imiz, bu ülû’l-azm peygamberlerin isimlerinin de geçtiği bir ayet-i kerimede Habîbi’ne hitaben şöyle buyurmuştur: “Hatırla ki, bir zamanlar peygamberlerden mîsaklarını (sözleşme-yemin) almıştık. Senden de, Nuh’tan da, İbrahim’den de, Musa ile Meryem oğlu İsa’dan da... Onlardan sağlam bir söz almıştık.”(5)
Diğer bir âyette de, “O dini doğru uygulayın, onda ayrılığa düşmeyin’ diye hem Nûh’a tavsiye ettiğini, hem sana vahyeylediğimizi, hem İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi sizin için de şeriat yaptı...”(6) buyurulmuştur.
Azim sahibi peygamberlerin en önemli hasletlerinden birisi sabır sahibi olmalarıdır. Kur’ân-ı Kerim’de bu husus şöyle bildirilmektedir: “O halde (Habîbim), peygamberlerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret.”(7)
İslâm âlimleri Hz. Nûh’u, Hz. İbrahim’i, Hz. Mûsa’yı, Hz. İsa’yı, peygamberlerin sonuncusu, imamı ve en üstünü âlemlere rahmet peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı (salavâtullahi aleyhim ecmaîn) ülû’l-azm peygamberler olarak sayarken bu âyetleri delil göstermişlerdir.
Bu âyetlerden çıkan neticeye göre ülû’l-azm sıfatının sadece bu peygamberlere verilmesine sebep, bunların müstakil şerîat sahibi olmaları ve bu şeriatlerini yayabilmek için her türlü zorluk ve düşmanlıklara göğüs gerip sabretmeleridir.(8)
***
NEBÎ VE RESÛL NE DEMEKTİR?
Peygamberler, kendilerine hususi bir kitap ve şerîat verilip verilmemesi bakımından nebî ve resûl olarak ikiye ayrılır.
Nebî, haberci demektir, Allah’tan haber getiren mânâsınadır. Cem’îsi (çoğulu) enbiyâ gelir. İslâmî ilimler ıstılâhında ise nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şerîatle gelmeyip kendisinden önceki peygamberin getirdiği kitap ve hükümlerle tebliğ vazifesini yerine getiren kişiye denir.
Resûl, lûgatte elçi mânâsına gelen bir kavramdır. Dinî ilimler terminolojisinde ise, yepyeni bir kitap ve yeni bir şerîatle gelen peygamber demektir. Bunun cem’îsi, rusül’dür.
Resûl kavramı nebî kavramına göre mânâ bakımından daha hususi bir konuma sahiptir. Zira her Resûl aynı zamanda nebî’dir, fakat her nebî resûl değildir. Meselâ peygamberlerin sonuncusu Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) hem resûl hem de nebîdir. Çünkü önceki peygamberleri ve onlara verilen kitapları kabul edip inandığı gibi, aynı zamanda yeni ve mükemmel bir din olan İslâm’ı ve onun hükümlerini getirip açıklamıştır.
***
PEYGAMBERLERİN SIFATLARI NELERDİR?
Her peygamberde bulunması gerekli sıfatlar şunlardır:
1. Sıdk: Doğru sözlü olmaktır. Bütün peygamberler her hususta mutlaka doğruyu söyleyen sâdık kişilerdir.
2. Emânet: Peygamberler, kendilerine güvenilen emîn insanlardır. Onlarda asla hâinlik bulunmaz. Her insan onlara güvenip dayanabilir.
3. Fetânet: Peygamberler; anlayışlı, ileriyi gören, akıllı ve fevkalâde üstün zekâlı insanlardır. Aptal ve anlayışsız kimselerden peygamber olamaz.
4. İsmet: Peygamberler son derece iffet sahibi ve üstün karakterli kimselerdir. Gizli ve âşikâr her türlü günahtan uzaktırlar. Bir başka ifade ile onlar, büyük ve küçük hiçbir günah işlemezler. Ancak onlardan, zaman zaman “zelle” (küçücük hatalar) sâdır olabilir. Ama onlar hatalarında asla ısrar etmezler.
5. Tebliğ: Peygamberler, gönderildikleri toplumlara (ümmetlerine) Allah’tan aldıkları her türlü vahyi (mesajı) büyük bir titizlik ve itina ile tebliğ ederler, iletirler. Dinin hükümlerinden hiç birini asla unutmuş veya kasten tebliğ etmemiş olamazlar.
Şüphesiz ki her peygamberde sayılan bu sıfatların hepsi de eksiksiz olarak mevcuttur. Fakat bu vasıflar kendisinde bulunan her insan peygamber olamaz. Çalışmakla da bir kişi, ne kadar uğraşırsa uğraşsın peygamberlik makamını elde edemez. Çünkü peygamberlik Allah vergisidir. Cenâb-ı Hak bu rütbeyi dilediği kişiye verir.
***
PEYGAMBERİMİZİN FAZLA VE FARKLI SIFATLARI
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin -yukarıda sayılan sıfatlardan fazla olarak- başka sıfatları da vardır:
1. Her peygamber, sadece muayyen bir kavme (belli bir topluluğa) gönderildiği halde, o, kıyâmete kadar gelecek bütün insanlığa peygamber olarak vazifelendirimiştir. Getirdiği Kitab’ın yani Kur’ân-ı Kerim’in mesajı her milletten insana hitap etmektedir. Onun gelmesiyle diğer peygamberilerin şerîatleri geçerliliği kaybetmiş, Kur’an ile de diğer kitapların hükümleri sona ermiştir.
2. Bütün peygamberlerden üstündür. İnsanlık âleminin bir numarasıdır.
3. İnsanlarla birlikte cinlere de peygamber olarak gönderilmiştir.
4. Topyekün âlemlere rahmet olarak gelmiştir.
5. “Hâtem-i Enbiyâ”dır, yani peygamberler silsilesinin-zincirinin son halkası, son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecek, şerîati, vârisleri olan hakikat âlimleri vasıtasiyle kıyâmete kadar devam edecektir.
***
PEYGAMBERLER ALLÂH’IN BİR RAHMETİDİR
Bahsimizi, İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin açıklamalarıyla tamamlayalım:
“Peygamberler (aleyhimüssalâtü vesselâm) âlemlere Allâh’ın bir rahmetidir.(9)
“Allah Teâlâ onları halka hidâyet için gönderdi. O büyüklerin vâsıtası ile, kullarını mukaddes zatına dâvet etti. Onları; rızâsının, dostluk ve yakınlığının mahalli olan dâr-ı selâm’a yani cennet-i a’lâya koydu.
“Kerîm (lûtuf ve ihsân yönünden çok cömert, yüce ve eşsiz) olan Allâh’ın dâvetine icâbet edip de onun devlet sofrasından faydalanmayan kimse; hor ve hakirdir, değersizdir. Bu büyükler yani peygamberler, Allah katından her ne getirip bildirmişlerse hepsi de haktır, gerçektir, doğrudur, onlara inanmak gerekir.
“Akıl her ne kadar hüccet yani delil-rehber ise de, lâkin onun hüccet oluşu noksandır. Asıl hüccet, peygamberlerin (aleyhimüsselâm) gelmesi ile hâsıl olmuştur. Çünkü onların gelişi, artık (inanmamak için) özre yer bırakmamıştır.
“Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) evveli, ilk insan, atamız Hz. Âdem’dir. Sonuncusu ise, hâtemü’r-rusül yani peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed aleyhi ve aleyhimü’s-salâtü ve’s-selâmdır.
“İstisnâsız bütün peygamberlere inanmak lâzımdır. Ayrıca onların hepsinin, sâdık (doğru) ve masûm (günahsız, saf ve temiz) olduklarına da inanmak gerekir. Onlardan birine inanmamak, tamamına iman etmemek demektir. Zira onlar, dâvetlerinde hepsi de müttefiktir, bir ve beraberdir, dinlerinin esasları da aynıdır.
“Âhir zamanda İsa aleyhisselâm da gökten inecek ve peygamberlerin sonuncusu Resûlüllah (s.a.v.) Efendimizin şerîatına uyacaktır.”(10)
DİPNOTLAR
(1) “Peygamber” kelimesi Farsça bir isimdir. Allah tarafından haber getiren, İlâhî emir ve yasakları halka tebliğ eden haberci demektir. Arapça’daki “nebî” kelimesinin karşılığı olan bu kelime, dilimizde, hem nebî hem de resûl mânâsını içine alacak biçimde daha çok kullanılmaktadır.
(2) Kur’ân-ı Kerim, Yûnus sûresi, 10/47.
(3) Kur’ân-ı Kerim, En‘âm sûresi, 6/48.
(4) Kur’ân-ı Kerim, Bakara sûresi, 2/285.
(5) Kur’ân-ı Kerim, Ahzâb sûresi, 33/7. Bu mîsak (söz), peygamberlerin üzerlerine aldıklarını yapacaklarına dair Allah’a verdikleri yemindir.
(6) Kur’ân-ı Kerim, Şûrâ sûresi, 42/13.
(7) Kur’ân-ı Kerim, Ahkaf sûresi, 46/35.
(8) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kun’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 6, 4363-64.
(9) Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Biz seni, sadece âlemlere rahmet olasın, diye gönderdik.” Kur’ân-ı Kerim, Enbiyâ sûresi, 12/107.
(10) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 3. 17.
''Hazreti Peygamber (asm) ve müminler,Allah'ın gönderdiği rasullerden hiç birinin arasını ayırtetmeksizin rasullerin bütününü kalben tasdik edip iman ederler.''(Bakara Suresi,285)
Ayet-i kerimede geçen ''Rusul'':kelimesinin lügavi manası ''Elçiler'' demektir.
Istılahi ma'nası ise,''Allah'ın emirlerini kullarına tebliğ edip ulaştıran,günahlardan ma'sum,mu'cizelerle müeyyed,üstün zeka ve kabiliyyete sahip erkek elçiler'' demektir.
Rasul ve nebinin ta'rifi:
Ulema-i İslam,rasul ile nebi arasındaki farkı üç ayrı görüş şeklinde ortaya koymuşlardır.
Birinci görüş:İkisi birdir ve her ikisi de mezkur ıstılahi ta'rifte dahildir.
İkinci görüş:''Nebi'' kendisine yeni bir şeriat vahyolunup o şeriatı tebliğ etmekle mükellef olmayandır.''Rasul'' ise,kendisine vahyolunan o şeriatı tebliğ etmekle mükellef olandır.
Üçüncü görüş: ''Nebi'',kendisine vahyolunanları tebliğ etmekle mükellef olduğu halde,özel bir kitaba ve kendisinden önceki peygamberlerin şeriatını neshedecek bir şeriate sahib olmayan kişidir.''Rasul'' ise,kendisine kitab verilen veya kendisinden bir önceki peygamberin şeriatını neshedecek yeni bir şeriatle gönderilendir.(Cem'u'l-Cevami' Şerhi,c.1.s.13)
Peygamberler iman, beş mes'elede mütalea edilebilir:
Birincisi:Peygamberlerin halkı tenvir ve onlara dini hükümleri tebliğ için Allah tarafından gönderilmiş elçiler olduklarına iman etmek.
İkincisi:Peygamberlerin bütün günahlardan ma'sum olduklarına inanmak.
Üçüncüsü:Peygamberlerin,peygamber olmayan diğer insanlardan daha faziletli olduklarına iman etmek.
Dördüncüsü:Ehl-i Sünnetin inancına göre,peygamberler,meleklerden daha üstündür.
Beşincisi:Peygamberlerin bir kısmının,diğer bir kısmından daha üstün olduklarına inanmak.
''Rasul ve müminler şöyle dediler:Peygamberlere iman ve onların risaletlerini tasdik hususunda Allah'ın peygamberlerinden hiç birisi arasında ayrım yapmayız''(Bakara Suresi,285) Yani,biz,bütün peygamberlerin hak olup Allah tarafından vazifeli olduklarına ve onlar,Allah katından ne getirmişse hepsi hak ve doğru olduğuna inanırız.Yahudi ve Hristiyanlar ise;bazı peygamberlere inanıp bazılarına inanmadıkları için kafir sayılırlar.
Yahudi ve Hristiyanların bazı peygamberleri kabul,bazı peygamberleri ise inkar etmekle küfre düştüklerini ortaya koyan batıl inançlarından bir kaçını nümune olarak zikrediyoruz:
1)Yahudiler,Allah'ın peygamberi Süleyman(as)'a irtidat nisbet etmiş ve onun haşa putlara taptığını isnad etmişler.(İlk Krallar,11.Bölüm,5.ayet)
2)Yahudiler,Allah'ın peygamberi Harun(as)'ın buzağıyı yaptığını ve ona ibadet ettiğini iddia etmektedirler(Huruc Kitabı,32.Bölüm,1.ayet)
3)....................................................
4)....................................................
5)....................................................
6)....................................................
7)Hristiyanlar,İsrailoğullarına gelen bütün peygamberlerin hırsız olduklarını iddia ederler ve İsa (as)'ın ,o peygamberler hakkında bu şekilde şahidlikte bulunduğunu söylerler.(Yuhanna İncili,10.Bölüm,8.ayet)
8)Hristiyanlar,Süleyman (as) ve Davud(as'ın dedesinin,Yehuda bin Ya'kub'un neslinden,zinadan türeyen Farid olduğunu iddia etmektedirler.(Metta İncili,1.Bölüm,10.ayet)
İşte,gazab-ı ilahiye uğramış olan Yahudiler ile dalalete düşmüş Hristiyanlar,bu şekilde birçok peygamber ve rasule bu derece çirkin şeyleri nibet etmekle onlara büyük iftiralarda bulunmuşlardır.Peygamberlere iftira ise,Allah'a iftira sayılır. Çünkü,peygamberler,Allah'ın elçisidirler.Aynı zamanda bu iftiralarını Allah tarafından indirilmiş olan kitablara;Tevrat,ve İncile nisbet etmekle de bu kitablara ve bu kitabları indiren Allah'a iftirada bulunmuşlardır.''Hiç şüphesiz bütün bunlar,onların kafir oldukları hususunda yeterli bir delildir.'' (Tamamı alıntıdır.Rumuzü'l Kur'an 2,Rahle Yayınları,A.AKTEPE)
___________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Risalet-i Muhammediyye(asm)'ın Umumiyeti
Allah katında ''risalet'' esas itibariyle birdir.Cenab-ı Hak,bir olduğu için,her şeyde bir nev'i birliği irade etmiştir.Bu sırr-ı tevhide binaen Cenab-ı Hak,Nebiyy-i Ekrem(asm)'ı bütün kainatın vekil-i umumisi ve her hususuta muhatab-ı hassı olacak bir kabiliyyette halk ederek kendisine rasul ve nebi seçmiştir.Bu risalet makamını Rasul-i Ekrem(asm)'a asaleten vermiştir.Diğer peygamberler ise;bu peygamberlik vazifesine ma'nen vekalet etmişler ve Zat-ı Risaletin asıl vazifesine avane ve yardımcı olmuşlardır.
Bu peygamberler,zaman itibariyle Rasul-i Ekrem(asm)'dan önce geldikleri için,ona vekaleten risalet vazifelerini yapmışlardır.Zira,risalet esas itibariyle birdir.O da Rasul-i Ekrem(asm)'ın risaletidir.Diğer peygamberlerin risaleti ise, tebeidir.Hatta hadis-i Nebeviyyede şöyle buyurulmuştur:
Ebu Hureyre (ra)'den rivayet edildiğine göre;ashabtan bir kısmı,Hz.Peygamber(asm)'a şöyle sordular:''Ey Allah'ın Rasulü!Risalet vazifesi sana ne zaman vacib oldu'' Rasul-i Ekrem(asm) buyurdu ki:''Adem(as),ruh ile ceset arasında iken.(E't-Tac,c3,s.229)
________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Mevzumuzla alakalı olarak Üstad Bediüzzaman (ra) şöyle buyuruyor:
Nasıl ki (Nur-u Muhammedî Aleyhissalâtü vesselâm) ve hakikat-ı Ahmediye, divan-ı nübüvvetin hem fâtihası, hem hâtimesidir. Bütün enbiya onun asl-ı Nurundan istifaza ve hakikat-ı dininin neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve Nur-u Ahmedî (A.S.M.) cebhe-i Âdem'den, tâ zât-ı mübarekine müteselsilen tezahür edip neşr-i Nur ederek, intikal ede ede tâ zuhûr-u etemle kendinde cilveger olmuştur.
Hem mahiyet-i kudsiyyet-i Ahmediye, Risale-i Mi'racda isbat edildiği gibi, şu şecere-i kâinatın hem çekirdek-i aslîsi, hem en âhir ve en mükemmel meyvesi olduğu gibi, öyle de Hakikat-ı Kur'âniye zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar, Hakikat-ı Muhammediye (A.S.) ile beraber, müteselsilen enbiyaların suhuf ve kütüblerinde nurlarını neşr ederek, gele gele tâ nüsha-i kübrâsı ve mazhar-ı etemmi olan, Fürkan-ı Azîmüşşan sûretinde cilveger olmuştur.(Barla Lahikası)
______________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Cenab-ı Hak,her bir asra bir veya birkaç peygamber göndermiştir.Onların her biri,kendi asırlarında vazifedar oldukları halde,Rasul-i Ekrem(asm) bütün asırlara hitab eden ve bütün kendinden önceki zamanlara ma'nen,kendisinden sonraki zamanlara ise maddeten gönderilmiş umumi ve cihanşümul bir peygamberdir.O ,ma'nen bütün peygamberlerin de peygamberidir. Onun için Rasul-i Ekrem(asm)''Seyyidü'l Mürselin dir. Hem sadece bizim peygamberimiz değil,belki cin ve meleğin de peygamberidir..Daha kendisi bu dünya sarayına cismen teşrif etmeden evvel,Allahu Teala,bütün peygamberlerden,''Ben bir peygamber göndereceğim.Siz de ona iman edeceksiniz'' diye söz almış,onlar da bu ahdi Kur'an-ı Azimüşşan'da kabul etmişlerdir.Cenab-ı Hak,peygamberlerden aldığı ahdi şöyle beyan buyurmaktadır:
''Hatırla o vakti ki,Allah peygamberlerden,evsaf-ı Muhammediyyeyi(asm) ve faziletini birbirlerine beyan etmeleri üzere misak aldı ve dedi ki:'Ben size kitab ve helal ile haramı açıklayıcı hikmet verdim.Sonra siz de ümmetlerinizden şöyle misak alın ki:Beraberinizde bulunan kitablarıtasdik edici bir Rasul(Muhammed asm) size geldiğinde ona iman eder ve kılıçlarınızla Muhammed(asm)'ın düşmanlarına karşı ona yardım edeceksiniz.'Sonra Allah peygamberlerine:'Bunu ikrar ettiniz mi ve bunun üzerine benim ahdimi kabu ettiniz mi?' buyurdu.Onlar da ikrar ettik dedile.Allahu Teala,'Şahid olun,Ben de sizinle beraber şahidlerdenim buyurdu.(Yani,Cenab-ı Hak,peygamberleri bu ikrar üzere birbirlerini şahid tuttu ve Allah da bu ikrara şahid oldu.Sonra her bir nebi ümmetine bu ikrarı beyan etti ve her bir nebi ümmetinin ferdlerini birbirlerine şahid tuttu.Her nebi,kendisi de onların şehadetlerine şahid oldu.(Al-i İmran Suresi,81,Tefsir-i İbn-i Abbas)
____________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Sevgili kardeşim YOLCU...
Yorucu ve gayretli çalışmalarınla yaptığın düzenlemeler, cidden takdire değer. Bu değerli katkıların için teşekkür ediyorum. Allah râzı olsun.
Selam ve muhabbetlerimle...
Çok Kıymetli Hocam,
Sizin şevkle kaleme aldığınız yazıların teşviki ile yazdığımdan emin olunuz.
Cenab-ı Hak,dualarınızı kabul buyursun.
Bilmukabele selam ve muhabbetler...
_________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.
Bu dördüncüsü olduğuna göre inşallah son ikisini de yazarsınız, sitede imanın şartları ile ilgili yazılar da tamamlanmış olur.. Çok içten teşekkürlar halis ece kardeşim.. Ayrıca yolcu kardeşimize de şükranlarımımı sunuyorum..
Sevgili YOLCU ve NAMİKA67 rumuzlu kardeşlerim...
Her şey için teşekkür ederim... Rabbim cümlemizi, gadabını mucip hal ve tavırlardan uzak, rızasını muktezi taat ve amellere yakin eylesin.
Selam ve saadetler niyazı ile...
Bir kardeşimiz mesajında şöyle demişti: "Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar. Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır."
Yüreğinize sağlık değerli hocam.. Sayenizde lübb ile meşgul oluyor, hakikatı tanıyor, hayallere sapmıyoruz. Sırat-ı müstakimi görüyor, ne ifrata ne de tefrite yüz vermiyoruz. Mizanımızı da muvazenemizi de sağlam tutuyor, aldanmamaya ve aldatmamaya çaba gösteriyoruz. Allah cc şaşırtmasın cümlemizi..
Selam ve dua ile..