Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
karanlığa doğan nur
Karanlığa Doğan Nur / Ümit Fehmi SORGUNLU
Tülin kendine geldiği an, vücudunda bir ağırlık hissetti. Kıpırdamak istedi, başaramadı. Yüz üstü yattığı yerden, ellerinin yardımıyla kalkmaya çalıştı. Yapamadı. Hâlsiz yere bıraktı kendini. Üstüne düşen dolabın ağırlığı gittikçe artıyor. Kalçasından bacaklarına doğru bir hissizlik yayılıyordu. Her taraf zifiri karanlıktı. Etrafı dinledi. Ortalıkta sanki bir ölüm sessizliği hakimdi. Ürperdi. Bilinçsiz bir korkuya kapıldı. Bulunduğu yerden bir an önce kurtulmak istedi. Bütün kuvvetini toplayarak vücudunu çekmek istedi. Ancak, güçsüz bedeni üzerindeki ağırlığı atmaya kafi değildi.
Telâşla
-Kimse yok mu? diye bağırdı.
Cılız sesi odanın karanlığında boğulup kaldı. Etrafa göz gezdirdi. Hiçbir şey göremiyordu. Kabir karanlığı bu olsa gerek diye düşündü. Kendini bir mezarın içinde sandı. Kalkamıyor, doğrulamıyor ve kımıldanamıyordu. Bir kere anneannesi anlatmıştı. Ölünce insanın üzerine bir sal kapatıp, toprakla doldururlarmış. Soğuk soğuk terlediğini hissetti. "Allahım ölmek istemiyorum" diye söylendi. Kendini toparlayarak, olayı hatırlamaya çalıştı. Her şey bir anda olmuştu. Annesi mutfakta akşam yemeğini hazırlarken, Tülin de ders çalışıyordu. Düzce yerin altından gelen bir gürültü ile yıkılıyordu. Birden kalkıp kapıya doğru kaçmaya çalıştığını hatırlıyor. Sonrası...
Sonrası çıldırtan karanlıklar.
Ne kadar zaman geçtiğini bilemiyordu. Karanlığa alışması için bir müddet gözlerini yumdu. Açtığı zaman, odanın içindeki kırık dökük eşyalar şekillenmeye başladı. Her taraf toz toprak içindeydi. Üzerine düşen dolap, belki de kendisini ölümden kurtarmıştı. Dolabı üzerinden itebilse, bir hayli rahatlayacaktı. Ama güçsüz bedeni ile itelemek şöyle dursun kımıldatamıyordu bile. Yine anneannesinden dinlemişti. "Sen bir kere Allah dersen, O sana on kere buyur kulum der." ‹çten yürekten gelen bir sesle "Allah" dedi. Sonra mırıltılar hâlinde Allah, Allah, Allah, Al....Kendinden geçmişti.
Tekrar kendine geldiği zaman, annesi aklına düştü. "Ah anacığım"diye geçirdi içinden. Kurtulabilmiş miydi acaba?... Şimdi yanında olsa teselli eder, ağzına bir yudum su verirdi. Anneannesi; Allah’ın kullarına olan merhameti, anne şefkatinden binlerce kat fazladır;" derdi. Gözleri doldu fısıltı ile yeniden "Allah" demeye başladı.
Açlık bir tarafa, ama susuzluğa hiç dayanamıyordu. Ramazanda açlıktan çok susuzluktan şikâyet ederdi. Annesi bazen "Ders çalışamazsın oruç tutma istersen" derdi. Fakat o ölen anneannesinin etkisi ile diretir, "tutacağım" derdi. Ah şu susuzluk... Bir dayanabilse "Neden dayanamayacakmışım" diye söylendi kendi kendine. "Tut ki bugün oruçluyum." Yine anneannesi "Oruçlu için iki sevinç vardır. Biri, akşam iftar ettiği an, diğeri öbür dünyadaki sevincidir" derdi. Ya kendisinin iftarı ne zaman?... Çıkabilecek miydi buradan? "Ah anacığım şimdi yanımda olsaydın ne vardı." Birden aklına gelerek yana bağırdı.
-Anne!... Neredesin?
Sesi karanlıkları yırtar gibi dalga, dalga dağıldı. "Kızım...Yavrum." diye bir ses duydu mutfaktan yana. Gülerek ağlamaya başladı. Annesinin sesiydi bu. Şimdi bir çocuk gibi ağlıyor bir taraftan da "Susadım!" diye bağırıyordu. Küçükken de böyleydi. Annesi, ona en çok muhtaç olduğu bir zamanda çıkar gelir tüm korkularını dağıtırdı.
Tatlı, yumuşak, müşfik bir sesle annesi:
-Biraz sabret geliyorum yavrum, dedi.
Annesinin sesi kabuslarının üzerine bir ışık gibi yayıldı, bir müjde gibi bütün yalnızlıklarını sildi. Biraz sonra, mutfaktan yana duvarın taşlarını oynatıp sağa sola atan annesi gözüktü. Elinde bir pet şişe dolusu su vardı. Her tarafı toz toprak içindeydi. Sürünerek Tülin’e yaklaştı. Bir anne şefkati ile Tülin’i okşadı. Getirdiği suyu kızına içirdi. Tülin bir şişe suyu içtikten sonra gülerek annesine baktı. Sesi titriyordu hâlsizdi.
-Anne çok korkuyorum dedi.
Annesi kızının saçını okşamaya devam ediyordu.
-Korkma kızım kurtulacaksın, dedi. Sonra da Tülin’in üzerindeki dolabı var kuvveti ile iteledi. Dolap yana doğru kaydı. Tülin rahat bir nefes aldı. Annesi elinden tutup çekmeye başladı. Tülin biraz daha çabaladıktan sonra dolabın altından kurtulup çıktı. Elleri ile bacaklarını ve vücudunun muhtelif yerlerini kontrol etti. Kanayan yarası ve ağrıyan bir yeri yoktu. Şimdi iyice rahatlamıştı. Dolaba sırtını dayayarak oturdu. Annesine dönüp:
-Seni Allah gönderdi, dedi
Annesi hafifçe gülümsedi:
-Evet kızım. Allah seni kurtaracak.
-Birlikte kurtulacağız anne.
Annesi bu söze sadece gülümsedi.
Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyordu. Kazma ve kürek seslerini işittiğinde birilerinin onları kurtarmak için geldiğini anladı. Hızla "Buradayım"diye bağırdı. Ancak sesini kimseye duyuramadı. Kazma ve kürek sesleri hızlanmaya başladı. Biraz ilerideki duvarın taşlarının oynadığını görür gibi oldu. ‹ri bir taşın düşmesi ile gün ışığı karanlığa bir nur gibi doğdu. Açılan delikten içeri doğru bakan bir yüz belirdi. Sonra da:
-Sesimi duyan var mı, diye bağırmaya başladı.
Tülin bu defa olanca gücü ile haykırdı.
-Buradayız!...
Dışarıdaki ses:
-Bir ses duydum. Galiba birileri var. dedi.
Bir müddet sonra açılan delik büyüdü. Tülin önce annesini çıkarmak istedi. Ancak annesi kızını dışarı doğru iterek:
-Hadi kızım önce sen çıkacaksın, dedi.
Tülin’i yavaşça dışarı çektiler. Bir alkış tufanıdır koptu. Kızı itina ile sedyeye yatırdılar. Birisi:
-Kıza su verin dedi.
O anda, sedyenin yanındaki adamların arasında babasını gördü.
-Hayır, ben içerde su içtim baba. Siz annemi kurtarın. Annemi...
Adam yorgun ve bitkindi. Ağlayan gözlerle kızına baktı uzun uzun.
Anneni üç gün önce toprağa verdik kızım, diyemedi...