Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Yaptığınız yasaları uygulamaya umarım izin verirsiniz!
Halis ECE
Yaptığınız yasaları uygulamaya umarım izin verirsiniz!
İkinci Cihan Savaşı bitmiş, İngiltere savaşı kazananlar arasında… Ama ekonomi berbat, halk sıkıntıda...
İlk seçimde Başbakan Churchill'in partisi kaybetmiş, İşçi Partisi kazanmış... Başbakan Attlee, Maliye Bakanlığı'na Cripps'i getirmek istiyor; fakat onun şartı var:
"Başbakan dahil, hiçbir bakan benim onayım olmadan bir kuruş harcamayacak."
Başbakan bunu da kabul etmiş...
***
Bunun üzerine Maliye Bakanı programını hazırlar ve parlamentoya gitmek üzere evinden çıkar. Ancak yolda trafik tıkanır. Parlamentoya zamanında yetişememe telaşı başlamıştır. Şoför durmadan kornaya basar! Polis gelir, sebebini sorar… Şoför durumu anlatır… “Sayın Bakan'ın parlamentoya yetişmesi ve programını açıklaması gerekmektedir...” der.
Polis arabanın penceresinden uzanır, Bakan'ı saygıyla selamladıktan sonra şöyle der:
"Sayın Bakan, parlamentoda kabul ettiğiniz yasaları bizim uygulamamıza izin vereceğinizi umarım!"
***
Bakan sesini çıkarmaz, polis Bakan'a geçiş üstünlüğü vermemiştir.
Bakan parlamentoya geç varır…
Parlamenterlere elindeki kocaman çantayı gösterir; içinde mali programı olduğunu, bunu okuyacağını belirtir ve;
"Muhalefet dahil herkes evet derse, bakanlığı kabul edeceğimi söyleyecektim" der; sabah başına gelenleri anlatır ve sözünü şöyle bağlar:
"Ama, der, o polisin ve benzerlerinin bulunduğu bir ülkede görevler şarta bağlanmaz, bağlanamaz; hiç şartım yok. Eğer Maliye Bakanlığı'nı bana vermekte kararlıysanız, kabule hazırım!"
***
Bilmem, parlamentonun Maliye Bakanı'nı kabul ettiğini, söylediklerini onayladığını yazmaya gerek var mı?
kısa ama gerçekten çok önemli mesaj yüklü bir yazı olmuş.. batının bu iyi yönlerini alabilse keşke bizimkiler de..
inanı elimden gelse en tepedekinden en aşağıdakine varıncaya dek bütün yöneticilere bu yazıyı çoğaltır ve yollardım.. içlerinden etkilenen bulunur diye umuyorum..
ALLAH RAZİ OLSUN. ELİNİZE SAĞLIK HOCAM..
Teşekkürler değerli kardeşim, ilgin ve güzel değerlendirmelerin için...
Allah sizden de razı olsun.
Selam ve hayır-dualarımla...
UBEYDULLAHSTER; keşke yazmak veya duyurmak fayda etseydi tüm kağıtları harcamaya hazırım ben de :) ama nafile...
eğer ki bu insan sıfatını taşıyanlar da azıcık, bir nebze anlayış kabiliyeti olsaydı yada şöyle söyleyeyim azıcık, bir nebze anlamak isteseler di o kadar ayrıntılar var ki göze batan... ve bu cümle uzaaar gideeer ben susmayı tercih ediyorum :)
sevgili HALİSECE, yazılarınızın takipçisi oldum ya :)
teşekkürler, günümüz olaylarına bir kuşbakışı oldu benim için :)
yazılarınızın devamını bekliyorum :) vaktim oldukça bir öncekileri de okumaya çalışacağım :)
SELAMETLE...
Sevgili KARDELEN;
UBEYDULLAH kardeşimizin mesajındaki -biraz da ümitsizce- temennilerine atfen ortaya koyduğunuz serzenişler, cidden çok hoş, tesbitlerse tam isabet.
Arş'tan Ferş'e (yerden göğe) kadar haklısınız... Ama, üzerimize düşenleri yapma gayretinden öte de elimizden bir şey gelmeyeceği muhakkak. Ne diyelim; Rabbim iz'an ve insaf damarlarını harekete geçirsin, dua ve niyazıyla cihadın üçüncü mertebesine bari sarılalım.
Yazıların takipçisi olmanıza ise gerçekten memnun oldum. Biliyorsunuz, günümüz insanı ciddi çalışmalardan pek de fazla hazzetmiyor. Dolayısiyle ilmi makale ve kitaplar okumak onu sıkıyor. Daha çok gündelik olaylarla, basit şeylerle meşgul. Hatta intenetteki-forumlardaki durumu gözönüne alırsak, "Okumadan âlim, gezmeden seyyah!" olmayı tercih ettiğini görüyoruz. Oysa böyle bir hal, muhal!
Her neyse, geçelim bunları...
Bu arada değerli ilim-fikir, felsefe ve hukuk adamlarımızdan Mehmed Niyazi Bey'in, Almanya’da talebelik yıllarındaki bir hâtırası geldi aklıma... Eminönü Kültür Merkezi'nde bizzat kendisinden de dinledim, bir köşe yazısında da okumuştum. Şunları anlatıyor Niyazi Bey:
“Brilohn’da Goethe Enstitüsü’ne devam ettiğim sıralarda, öğretmenimiz tahtaya, ‘Yarın sabah saat onda, Cumhurbaşkanı Lübke kilise meydanına gelecek' diye yazdı.
“Bir cumhurbaşkanı görmek ümidiyle oraya gittiğimde, ekseriyetini zencilerin teşkil ettiği on beş civarında yabancı vardı, sarışın bir Alman da aralarında dikiliyordu.
“Tam saat onda sıradan her Alman vatandaşının binebileceği siyah bir Mercedes göründü. Önünde-arkasında arabalar, motorlu polisler yoktu. Geldi ve meydanda durdu. Bekleyen Alman saygıyla yaklaştı, arabadan inen orta boylu, kır saçlı adamın elini sıktı. ‘Demek Lübke bu imiş’ diye zihnimden geçirirken, kiliseye doğru yürüdüler; ibâdet saatleriydi; kiliseden müzik ve koro sesleri geliyordu.
“Pazar günleri enstitüde yemek çıkmadığından, öğle yemeğini ilçenin lokantalarından birinde yiyorduk. Gene aynı lokantaya gitmiştik; yemekleri sipariş etmiş, bekliyorduk. Kapı açıldı, içeriye Lübke ve onu karşılayan adam girdi. Gelip, yanımızdaki masaya oturdular. Onlara belli etmeden yemeklerimizin servisini yapan garsona sordum: ‘Yanımdaki Başkan Lübke, karşısındaki kim?’ diye... Garson da aynı itinayı göstererek, ‘O da belediye reisimiz’ cevabını verdi.
“O tarihlerde insan başına düşen gelirimiz bin dolar bile değildi. Bizlerin, hatta bizlerden daha fakir ülkelerin çocuklarının yemek yiyebildiği lokantada, belediye reisinin cumhurbaşkanını ağırlaması zihnime çakıldı...”
***
Niyazi Bey bu hâtırasını anlattıktan sonra, Şark’ın şatafatlı-debdebeli karşılama ve ağırlama merâsimlerini hatırlatıyor ve hemen hepimizin tahmin edebileceği önemli bazı temennilerde bulunuyor....
... Haliyle bize de, her alanda olduğu gibi bu hususta da Doğu ile Batı arasında mukayeseler yapıp, aynı zihniyetin ülkemizde de hâkim olmasını dilemek ve beklemekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Rabbim encamımızı hayreylesin.
Selam vu dualarımla...
yaşanlmış olayların bizlere örnek olarak sunulması ne hoş, daha kolay kavrayabilir ve kabulleniriz :)
göyüroruz ki, tarih tekerrürden ibaret...bu da geçecek biliyorum ama ben çok sabırsızım sanırım :)
evet dilemeliyiz, beklemeliyiz en önemlisi DUA etmeliyiz -cihadın üçüncü mertebesi :)-...
Numuneler-örnekler-modeller
Evet KARDELEN kardeşim; yaşanılmış olayların örnekliği elbette meselenin kavranılması ve kabullenilmesinde etkili olur, oluyor da... Haklısınız. Ancak alâ-meleinnas yaşanmamış, yaşanılması güç, hatta imkânsız (hâkirulâde) hadiseler de gerekirse misal olarak karşımıza çıkabilir... Hepsinin yeri ve gereği farklıdır malumunuz.
Cenab-ı Hakk'ın biz insanlara, bizden bir Peygamber (s.a.v.) göndermesinin sebebini-hikmetini de bu noktada aramak gerekir. İstese bir melek peygamber de gönderebilirdi. Ama kendi cinsimizden gönderdi. Niçin? Onun söylediklerini, yapıp örnek olarak ortaya koyduklarını uygulamakta bir mazeretimiz kalmasın, olmasın diye...
Gene ikinci tesbitiniz de yerinde... Maalesef "tarih tekerrürden ibaret!" Sahne aynı sahne, oyun aynı oyun, sadece oyuncular değişik. Dediğiniz gibi bir noktadan sonra bize düşense, "sabır"...
Rabbim bizleri "sâbirîn"den eylesin; duadan-niyazdan, iltica ve tazarrudan mahrum bırakmasın. Hepsinden önemlisi de, bizi ve bizim gibi tahammülü zayıf kullarını imtihana tabi tutmasın. Huzuruna, Habib-i Edib'i hürmetine iltimas-ı İlahisiyle imtihansız olarak iman-ı kâmille çıkabilmeyi nasip ve müyesser kılsın.
yaşanılmış olayların örnekliği elbette meselenin kavranılması ve kabullenilmesinde etkili olur, oluyor da... Haklısınız. Ancak alâ-meleinnas yaşanmamış, yaşanılması güç, hatta imkânsız (hâkirulâde) hadiseler de gerekirse misal olarak karşımıza çıkabilir... Hepsinin yeri ve gereği farklıdır malumunuz.
__________________________
hımmm açıkçası bu ayrıntıyı atlamışım :)
haklısınız, evet herşey yerli yerinde ve gereğince olmalı...
artı anlatımdan anlatıma fark vardır...birileri işin hak tarafını anlatmaya çalışırken öte yandan işin (bu tabir ne kadar uygun bilemiyorum ama) magazinsel tarafını ön plana çıkaranlar var elbette...ve artısı sizinde bahsettiğiniz gibi biz biçarelere ağır gelecek misaller anlatıldığında bırakın anlamayı, kavramayı nefret hasıl olabilir...
teşekkürler HASLİSECE...ayrıca anlatım tarzınız ve kullandığını kelimeler dikkat çekici ve özenle seçilmişler, çok güzel...RABBim ilminizi ziyadeleştirsin...
sizin kadar düzgün olmasa da nazichane cümlelerimle konularınıza katılmaktan mutlu oluyorum :)
duanız içinse; amin, amin, amin, diyorum...
saygılarımla...
Siz de haklısınız sevgili KARDELEN...
Kim ne maksatla bakıyorsa, mutlaka bakış tarzına göre değerlendirecektir hadiseyi, meseleleri... Haber bültenlerinde de görmüyor muyuz; aynı haberi herkes kendi meşrebine göre sunuyor. Nereye, kime, nasıl bir mesaj vermek istiyorsa, üslup-içerik, hatta diksiyon-tonlama vs. bile ona göre oluyor.
Kendinizi çok da küçümsemeyin; gerçekten meramınızı düzgün ifade edibelecek kapasitede bir üslubunuz var. Mesleğiniz belki de bu olmadığı için geliştirememiş olabilirsiniz. Ama bu kadarı da az bir şey değil inanın, hele bu internet ortamında...
Milli Eğitimimizin hâl-i pürmelâli ortada... Genç, üniversiteyi bitiriyor, bırakınız düşüncelerini yazıya dökmeği, dilekçe yazmaktan haberi yok. Tabii ki yürekler acısı! Ama yapacak da pek fazla bir şey yok şimdilik. Bütün yük ve sorumluluk gene gençlerimizin omuzlarına biniyor. O da malum: Kendi kendilerini yetiştirecekler. Görünür ufukta başka çare gözükmyor maalesef!
Güzel dualarınıza mukabil hayır-dualar...
Rabbim râzî ve memnûn olsun değerli kardeşim yazılarınızı inanın takipliyoruz ve bizlere bir ışık bir sohbet konusu oluyor.Rabbim ilminizi ziyadeleştirsin.Hizmetinizde daim kılıp ,Huzuruna, Habib-i Edib'i hürmetine iltimas-ı İlahisiyle imtihansız olarak iman-ı kâmille çıkabilmeyi nasip ve müyesser kılsın.
ilk önce dualarımız size sonra bizlere olsun inşallah..
Halaktenî meccânen,razaktenî meccânen,fağfirlî meccânen şerrifnâ bi cemâlike meccânen..
Sevgili kardeşim Güldamlası...
Gerek şahsın adına ve gerekse Pîran'dan (k.esrarahüm) naklen yapmış olduğun samimi dualarına hepimiz için nâmütenâhi "âmin"ler...
Yazılarımızın takipçisi olmanız, sohbetlerinizde yardımcı olması bizi mesrur eder, yeni çalışmalar için elbette teşvikkâk olur. Teşekkür ederim.
Dualarımız müşterek... Hiçbir zaman birbirimizi unutmamaya gayret göstereceğiz.
Rabbim unutanlardan ve unutulanlardan eylemesin.
Selam vu dualarımla...