Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
diyalogçuların gizledikleri 4 husus
DİYALOGCULARIN GİZLEDİKLERİ 4 HUSUS
Peki, 4 husus niye gizleniyor! Bunlar da mı "Diyalog ve Hoşgörü"yü
emrediyor!.. Gerçekleri gizlemeye lütfen devam etmeyin sevgili
-bazı- ilahiyat profesörleri. Çünkü, gerçekler bir gün zamanla
mutlaka anlaşılacaktır. Sevgili okuyucular, isim vermiyor, şimdilik
"Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu" diyorum.
"İddianıza güveniyorsanız gelin lânetleşelim"
Yazının başlığı, Resulullah'ın, Hıristiyanlara bir teklifi ve
meydan okumasıdır.
Şöyle:
Peygamberimiz'in hayatının son ve Hicret'in 10. senesiydi. Resulullah
Efendimiz, diğer kabileler için, Necran Hıristiyanlarına da
İslâm'a davet mektubu gönderdi. Mektupta, ya İslâm'ı kabul
etmelerini veya cizye vermelerini teklif ediyor, aksi takdirde
kendileriyle harp edeceğini bildiriyordu.
Necranlılar, bu mektupla telaşlandılar. Toplanıp, Peygamberimiz'e
gitmeye karar verdiler. 60 kişilik bir heyetle, bir ikindi vakti
Medine'ye gelip Peygamberimiz'in mescidine indiler. Niçin mescid?
Çünkü, mescid Peygamber Efendimiz'in evine bitişikti ve gelen
bütün heyetler ilk önce oraya geliyorlardı. Yani, mescide kabul
edilmek sadece Hıristiyanlara tanınan bir hak değildi.
O zamanın Hıristiyanlığı, şimdiki gibi 2000 senelik tam bir
bozukluğa uğramamıştı. Üzerinden henüz 600 sene geçmişti ve o
zamanın Hıristiyanları namaza benzer bir ibadet yapıyorlardı.
Mescide indiklerinde, kendilerine mahsus namazın vakti geldiği için,
bulundukları yerde (mescidde) namazlarını kılmak istediler.
Müslümanlardan bazıları engel olmak istediler. Peygamberimiz,
"Bırakın onları kendi hallerine" buyurduğu için engel olunmadı ve
doğuya dönerek namaz kıldılar.
Ancak, Peygamberimiz kendileriyle konuşmuyor, onlar da bunun sebebini
anlamıyorlardı. Hz. Ali Efendimiz, bunun sebebinin üzerlerindeki
süslü-püslü elbiseler olduğunu söyledi. Bunun üzerine, onları
çıkarıp yol elbiselerini giydiler. Peygamberimiz (sav) de onlarla
konuşmaya başladı.
Önce, "Müslüman olunuz" teklifinde bulundu. Fakat onlar, "Biz
eskiden beri Müslümanız" diye bu teklifi reddettiler. Peygamberimiz,
"İsterseniz Müslüman olmanıza engel olan hallerinizi söyleyeyim"
diyerek saymaya başladı: "İsa'nın, Allah'ın oğlu olduğunu
söylüyorsunuz, haça tapıyorsunuz, domuz eti yiyorsunuz..."
Onlar ise, "İsa Allah'tır, Allah'ın oğludur, üç ilahın
üçüncüsüdür" iddiasında ısrar ediyor; Allah'ın bir olmadığı
hususunda kendilerine göre deliller getiriyorlardı. Münakaşa
uzadı. İçlerinden biri, "Kul olduğunu söyleyerek İsa'ya hakaret
ediyorsun. Onun babası kimdir söyle" dedi.
Peygamberimiz, bu hususta bir vahiy bekliyordu. Onlara, "Şimdi size
bir şey söylemiyorum. Rabbimin, İsa hakkındaki haberi gelinceye
kadar bekleyin" buyurdu. Nihayet, ertesi gün Âli İmran Sûresi'nin,
Hıristiyanlığı reddeden ilk 80 ayeti nâzil oldu.
Hıristiyan heyetinin, bu ayetlere rağmen hâlâ inat ve ısrarda
devam etmesi karşısında, başka çare kalmadığı için,
Peygamberimiz, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in ellerinden tuttu, Hz. Ali,
Hz. Fatıma, hanımları Hz. Aişe ve Hz. Hafsa'yı da yanlarına
alıp, Hıristiyan heyetini lânetlemeye çağırdı. Yani, "Ya Rabbi,
kimin dini hak değilse onu helâk et" diye karşılıklı dua etmeye
davet etti.
Helâk olmaktan korkan Hıristiyanlar, cizye vermeyi kabul edip
gittiler... Bundan sonrası mühim.
Peygamberimiz, vefatından az önce ashabına şu tarihî emri verdi:
"Ahricü'l-yehûde mine'l-Hicâz. Ve ahricû ehle Necrân min
Cezîreti'l-Arab
Hicaz bölgesinden Yahudileri çıkarınız. Necran Hıristiyanlarını
Arabistan Yarımadası'ndan çıkarınız."
Amma gelin görün ki, bazı ilahiyat profesörlerine göre, bu Necran
Hıristiyanları meselesi, Peygamberimiz'in "Dinlerarası Diyalog"
yaptığına delil oluyor. Niçinmiş? Peygamberimiz kendi mescidinde
bile onların ayin yapmalarına izin vermişmiş. Tabiî ki yalan ve
Peygamberimiz'e iftira.
Doğrusu şu:
Necran Hıristiyanlarının yaptıkları ayin değil, kendilerine göre
namazdı. O zaman, Hıristiyanlık bu kadar bozulmadığı için böyle
bir ibadetleri vardı. Ayin demek tam bir saptırmadır. Ayrıca,
Peygamberimiz aynı zamanda devlet reisiydi. Gelip mescide inen heyeti,
tabiî ki serbest bırakacak, siz kendinize göre ibadet yapıyorsunuz
diye oradan kovmayacaktı. Bu da gayet normal.
Peki şunlara ne demeli:
a) Peygamberimiz'in onlarla münakaşası var.
b) Âli İmran Sûresi'nin ilk ayetleri onların aleyhinde indi.
c) Peygamberimiz onları lânetleşmeye çağırdı.
d) Rahat duracak bir cibilliyete sahip olmadıkları için, sonunda
Arab Yarımadası'ndan toptan çıkarılmalarını emretti...
Peki, 4 husus niye gizleniyor! Bunlar da mı "Diyalog ve Hoşgörü"yü
emrediyor!..
Gerçekleri gizlemeye lütfen devam etmeyin sevgili -bazı- ilahiyat
profesörleri. Çünkü, gerçekler bir gün zamanla mutlaka
anlaşılacaktır. Sevgili okuyucular, isim vermiyor, şimdilik
"Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu" diyorum.
evet kardeşim çok güzel birkonuya değinmişsin. Aslında toplum bu konuda çok bilgisiz yani birazcık kitap okuma alışkanlığımız olsa bu insanların asıl niyetini anlar ve tavrımızı koyarız. inşaallah herkez biraz daha duyarlı olur bu konuda...paylaşım için teşekkürler
Bu zırvaları dağdaki cahil dediğimiz ÇOBAN bile red ediyor. O kadar okumadan hemde. Dikkat edersen bu zırvaları çıkaranlarda ne hikmetse okumuş kelli felli alleme adamlar tıpkı ibni teymiye misali...
" Ya Rabbi! Senin Kahhar ismini seviyorum " Abdulkahir Hackerullah
Ellerinize sağlık. Allah-ü Teala kâfir ve kâfirlere uyup Müslümanım diyen insanların şerrinden muhafaza buyursun hepimizi. Peygamber Efendimiz (SAV); "Bize uymayan Bizden değildir" buyurmuşlar. Rabbim muhafaza buyursun.
El mer'u meamen e-habbe
Diyalogcuların samimiyetine hiçbir zaman inanmadım.Onlardan bize dost olmaz.Zira onlar
sadece kendi dininden olanları insan sayar,sadece kendi dininden olanlara merhamet eder.Bizim yanımıza gelip dost görünür sonra yine bildiğini yapar.Bir yandan dinler arası
diyalog kuralım derler ancak bizim dinimizde anlaşmak şartıyla diye eklerler.Dünyayı kana buladılar ama bulanan kan islam ümmetinin olunca kıymeti yok.Bir musevinin
yada İsevinin kanı aksa dünyayı ayağa kaldırırlar.