Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Hayatta Tecrübe ve Getirdikleri
Hayatta Tecrübe ve Getirdikleri
[right]Faraziyeler olmamış olsaydı, hikmet bâtıl olurdu; yani
güzel sözler, kıymetli fikirler, hakikate uygun değerli
düşünce ve tecrübeler ortaya çıkmazdı.[/right]
Tecrübe; hayatın ilk ışıklarıyla son karartıları arasında geçen ve tüm bu zaman diliminde yaşanan küçük-büyük, gerekli-gereksiz olaylar silsilesinin daha çok “sonuçları”nı muhtevâ edinen, ömür sermayesinin biriktirdiği eşsiz hazineyi barındıran dört köşe sandık… Öyle sandık ki, yaşayan herkesin o sandığa bir şeyler atmamış olması muhal.
Bir de yaşanmış olanları var ki, yaşam yolunun derûni karanlığındaki el feneri gibidirler. Gidilecek yolun tam ölçekli haritasını teşkil etmese de, krokisi demek yanlış bir yaklaşım olmasa gerek. Yaşanan dünyadaki tüm gerçekleri-yalanları, eğrileri-doğruları tecrübe edemeyecek kadar kısa olan insan ömrü için, bu dünya okyanusunun güvenli güzergâhını bildiren yol pusulalarıdır bir bakıma. Neydi o meşhur söz, “Hayat her şeyi tecrübe edemeyecek kadar kısadır. O halde yaşanmış tecrübelerden ders almaya bakın.”
Bir annenin kızına müşfik duygularla yaptığı nasihatlerde gizliydi bu tecrübe. Ulu sözü dinlemeyenin uluduğu gerçeğinin bir yansımasıydı da, hala gereken değeri elde edemeyen toprağın derinliklerindeki bir elması andırmaktan öte varamamıştı. Belki de gençlerin yaşlıları ahmak “zannedişinin” en bâriz tecellisiydi bu. Yaşlıların, gençlerin ahmak olduğunu “bilişine” inat…
“Bilmek”le “zannetmek” arasındaki bu çekişme hiç bitmeyecek gibi. Çağın geri kalmışlığı ile suçlanan önceki nesil ile şimdiki neslin arasına örülmüş duvar gibidir sanki. Sanırsınız ki iki tarafta birbirinin dilini anlamaktan adeta aciz. Duvarı aşmak ve olayları kuşbakışı analiz etmek ise imkânsızdır çoğu zaman. Hatta duvarı aşmak, bir genç için bazen “yaşlanmayı” gerektirir. Acaba bu “tecrübeler duvarı”nın ikiye böldüğü taraflar arasındaki anlaşılması zor sır, ebediyyete mi intikâl edecektir?
Nasihatlerin suyu tecrübe çeşmelerinden akar lakin; bu nasihatler hayatta en basit ve bedava yollardan elde edilebilmesine rağmen gerçek manada kıymet hüviyetine kavuşamamış hazineler olmaktan öte de geçemezler. Öğüt almanın yaşı yoktur ama o gücü kendisinde bulabilmek başlı başına bir sorundur.
Tecrübenin son bulduğu bir yaş sınırından bahsetmekte imkânsızdır. Tecrübe sandığının sınırsız kapasitesi olduğu gerçeğine tezat, “oldum” demenin “bittim” demeye eşit olduğunu idrak edemeyen “tecrübe çuvalları”mız var. Çuval dolusu tecrübe elde ettiğini zanneden bu gürûhun aslında çuvalladığı da muhakkak.
Görünen o ki; daha kat’etmemiz gereken uzun mesafe, almamız gereken çok yol var… Bu hâl, bu keyfiyet ve bu azıkla ayakta kalıp hedefe doğru yol almanın kolay olmadığı da bir gerçek... Çare ise; tecrübeleri kaal'den hâl'e (sözden fiiliyata-uygulamaya) geçirebilmek, hayata tatbik edebilmekte...
Tecrübenin yaşı olmaz dedikte, ne zamanlar doldurmaya başlamıştık tecrübe sandıklarımızı? İlk defa sobaya yaklaştığında “cısss” diye uyaran anne ikazıyla mı? Yoksa o uyarmasına rağmen dinlemeyip “acı acı tecrübe etmek” yoluna gidişimizle mi?
Siz en iyisi annenizi dinlemeyi ihmal etmeyin!
TEFEKKÜR NOTLARI
* Akıldan daha iyi mal, cehâletten daha büyük musîbet, meşveretten daha sağlam istinâdgâh (dayanacak-güvenecek yer) yoktur. (İmam Câfer-i Sâdık r.a.)
* Dünyayı tanıyan bir kimse, ne onun genişliğine sevinir, ne de sıkıntısına üzülür. (Süfyân-ı Sevrî k.s.)
* Her on münâkaşadan dokuzu, tarafların kendi düşüncelerine daha çok bağlanmasıyla neticelenir. (Dale Carnecie, Dost Kazanmak, s. 76-77)
* İnsanlara üçüncü bir şans verme, bırak ikide kalsınlar...
Adem YAKUT
24.12.2007
Çok güzel ankebut kardeşim. Ellerinize emeğinize sağlık.