Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
İnsanın dört mevsimi ya da farklı halleri...
Halis ECE
İnsanın dört mevsimi ya da farklı halleri...
Bir zamanlar 4 oğlu olan bir adam varmış...
Çocuklarının çok erken karar vermemeleri ve peşin hükümlü/önyargılı olmamaları için onları bu hususta eğitmek istemiş...
Bu sebeple her birini uzak bir yerde bulunan bir ağacın yanına gidip, ona bakmalarını istemiş...
- İlk oğlan kış'ın gitmiş...
- İkincisi ilkbahar'da...
- Üçüncüsü yaz'ın...
- Sonuncusu da sonbahar'da...
Geri döndüklerinde hepsini çağırmış ve bir araya toplayıp ne gördüklerini sormuş...
İlk oğlan, ağacın çok çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş...
İkinci oğlan "hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı" diye itaraz etmiş.
Üçüncü oğlan başka fikirdeymiş ve düşüncelerini şöyle dile getirmiş: "Çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki, daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim" demiş.
Sonuncu oğlan, hepsinin söylediklerinin noksan olduğunu... ağacın meyvelerle yüklü, canlı ve hayat dolu olduğunu belirtmiş...
***
Sıra yaşlı adamın oğullarına vereceği derse gelmiş... Oturduğu yerden şöyle bir doğrulup geriye yaslanmış ve ağır-ağır, tane-tane ifadelerle söze başlamış... Öncelikle hepsinin haklı olduğunu; çünkü farklı mevsimlerde ağacı görmeye gittiklerini hatırlatmış...
Sonra da onlara;
Bir ağacı veya bir insanı, kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra hemen yargılayamayacaklarını... ya da neye sahip olup olmadıklarını tam olarak bilemeyeceklerini anlatmaya çalışmış...
Ve demiş ki;
"Gerçekleri ancak sonunda, 4 mevsimi gördükten sonra tam olarak anlayıp idrak edebilirsiniz. Eğer kış'tan vazgeçerseniz; ilkbaharın nimetinden olursun, ayrıca yaz'ın güzelliğinden de sonbahar'ın bütünlüğünden de mahrum kalırsınız... Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri parçalamasına izin vermeyin. Hayatınızı bir mevsim yüzünden yargılamayın. Unutmayın ki; ilerde şu anki zamanı arayabileceğiniz gibi, daha güzel günler de yaşayabilirsiniz."
***
Bu hikâyeden çıkartacağımız-alacağımız derse gelince...
Yahudi asıllı meşhur Alman fizikçi Albert Einstein (14 Mart 1879-18 Nisan 1955) her ne kadar; "İnsanlardaki peşin hükmü/önyargıyı yok etmek, benim atomu parçalamamdan çok daha zor" dese de, hayatta, "peşin hüküm"lü olmamaya çaba göstememiz, onlardan kurtulmamız lazım. Yoksa onun altında ezilir kalırız. Zaten o da önyargıyı yok etmek "imkânsız" demiyor, sadece "zorluğu"na işaret ediyor.
O halde hayatta ezilmemek, başkalarına da gadretmemek, haksızlıkta bulunmamak için... hayatı durduğumuz yerde önyargılarımızla değil de, ona katılarak, ondan edindiğimiz bilgi ve tecrübelerle değerlendirdiğimizde... giderek peşin hükümlerimizden de kurtulmamızın mümkün olabileceğini unutmamalıyız.
Dolayısiyle ancak o zaman gerek şahıslar ve gerekse hadiselerle alakalı sağlıklı hükümler ortaya koyabilir, doğru kararların altına imzalar atabiliriz. Aksi takdirde önyargılarımızla vardığımız yanlış neticelerin sıkıntılarına katlanmaya mahkum oluruz.
Rabbim cümlemize doğru görmeyi, iyi değerlendirmeyi, kişilere ve meselelere bütünlük çerçevesinde yaklaşabilmeyi nasip eylesin. Amin...
yine herzamanki gibi güzel bir konu ve güzel bir yorum :)
emeğinize, kaleminize sağlık...
umarım bu dersi hayat boyu unutmayız.
önyargılı olmanın verdiği bir sıkıntı ömre bedel, kaldı ki; ya çokça önyargılı olursak? halimiz nicedir değil mi :(
"Rabbim cümlemize doğru görmeyi, iyi değerlendirmeyi, kişilere ve meselelere bütünlük çerçevesinde yaklaşabilmeyi nasip eylesin. Amin..."
duanıza gönülden amin diyorum...
amin...amin...amin...
Ellerinize ve emeğinize sağlık.
Biraz da insanlar görmek istedikleri gibi görüyorlar meseleleri galiba.
Cenabı Hak bizlere güzel ve doğru görebilmeyi nasip etsin inş.
Teşekkür ederim sevgili alanyasultanı...
Evet, söylediklerinizde haklısınız. Maalesef insanlar, olanı görmek yerine, kafalarında olmasını arzu ettikleri vaziyeti-tasviri oluşturuyorlar... Dolayısiyle mevcudu olduğu gibi değil, olmasını istedikleri gibi görüyor ya da görmeye başlıyorlar. Haliyle dğerlendirmeleri de o yönde oluyor. O bakımdan güzel duanıza iştirak etmemek imkansız. Sınırsız "amin"ler...
Selamlar...
Soruyu öyle sor ki; ne kendine utanç, ne de sorulana azap olsun.