Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Bir Tebessüm Deyip Geçmeyin
“Kardeşine bir güler yüz göstermek kadar bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme.” (Hadis-i şerif, Müslim; Tirmizî)
İslâm, insan ahlâkını mükemmelleştirmek için gönderilmiştir. Günlük işlerden ibadetlere kadar uzanan işlerimizin tümünde, dinimiz bizi bir ideale yönlendirir. Allah Rasulü s.a.v.’in müminleri sürekli olarak iyiliğe teşvik etmesi de bundandır.
İyilik yapmak anlamındaki ‘ihsan’ ve ‘infak’ çoğu kez birlikte kullanılan kelimelerdir. Fakat ‘ihsan’ maddi-manevi her türlü iyiliği kapsarken, ‘infak’ ise sadece maddi yardımda bulunmayı kapsar. İnfak iyilikte bir bölüm iken, ihsan bütün iyilikleri içine alan daha geniş bir kavramdır.
‘İhsan’, iyi şeyler yapmak, güzel yapmak, kaliteli ve seviyeli yapmak anlamındadır. Müslüman kimse her işinde ‘ihsan’ seviyesini yakalamayı ilke olarak benimsemiş kişidir. İşlerin ve tutum davranışların ‘ihsan’ seviyesine ulaşması, temelde inanç ve davranış olarak en güzeli ortaya koyma niyet ve gayretine bağlıdır. Bu da hiçbir işi baştan savma, oluruna, kolayına kaçarak yapmak gibi tembel ve kolay bir tercihle değil; aksine her şeye hakkını verme, güzel yapma, en mükemmeli ortaya koyma disiplini ile gerçekleşir.
En güzeli ortaya koyma niyet ve gayreti, işi ehline verme, ehli olmadığı işi üstlenmeme, üstesinden gelemeyeceği, güzelce yapamayacağı işi, sırf bu sebeple terk etme tavrını da beraberinde getirir. O halde müslüman, sürekli mükemmele ulaşma peşinde olan insan olarak yerini almalı ve bunu Allah katındaki kıymetinin değişmez ölçüsü olarak bilmelidir. Zira Allah Tealâ “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey değildir.”
buyurmuştur. (Rahman, 60)
‘İhsan’ın ana esaslarından biri büyük küçük demeden iyiliği bütün olarak sahiplenmektir. Bu İslâm’ın temel özelliklerinden biridir. Bir çıkar beklentisinden uzak olmak ve yaptığını sırf Allah için yapmaktır. Açıkçası kimseden bir şey beklemeden faydayı ve iyiliği topluma yöneltmektir. Bunun da sürekli ve dönülmez bir şekilde olması gerekir. Çünkü infakta bulunmak, hayır işler yapmak kadar, bunlara devamlılık sağlamanın, uzun ömürlü kılmanın yollarını aramak da önemlidir. ‘İhsan’ ancak bu çaba ve bilinçle gerçekleşebilir.
Yazımızın başında Türkçe karşılığını verdiğimiz hadis-i şerifteki “Kardeşine güler yüz göstermek kadar da olsa hiçbir iyiliği küçümseme” ifadesi, bu iyiliğin seviyesini ve devamlılığını belirtir niteliktedir.
İyilik yaparken dikkat edilecek özelliklerden biri de ihtiyaç ve zamanlamadır. Bu, niyet kadar önemlidir. Bu yüzden en acil ihtiyacı karşılamak esas olmuştur. Zamanlama ise müslümanın daima ihsanda bulunmaya, iyilik yapmaya hazır olması ile gerçekleşebilecek bir özelliktir. Bu zamanlama bilinci, müslümanı gerektiği her yerde iyilik yapmaya teşvik edecektir. Yukarıdaki hadisi bir de bu noktadan okuduğumuzda, hiçbir iyiliği küçük görmemek ve o anda tebessüm gerekiyorsa tebessüm etmek anlamı ortaya çıkar. Bu da müslümanın iyiliğe karşı hazır olmasıyla, sürekli ve dönülmez bir şekilde ‘ihsan’ elbisesini giymiş olmasıyla gerçekleşebilir.
Dinimizin belirlediği sınır dahilinde iyiliğin şartlarından birisi de yeterliliktir. Bir ihtiyaç sahibine yapılacak iyiliğin, sadaka ve yardımların yeterli düzeyde olması gerekir. Atalarımız “verdin mi doyur” derken bu noktaya dikkat çekmişlerdir. Fakat yine hadis-i şerife dönecek olursak, hiçbir iyiliğin küçük görülmemesini tavsiye eden Allah Rasulü s.a.v. iyilik yapma anlayışının insanlar arasında yaygınlaşmasını amaçlamış ve bu yüzden bir tebessümün bile iyilik dairesinde değerlendireceğini belirtmiştir.
Önemli alimlerimizden Kadi Iyaz rh.a. bu hadisi açıklarken şunları söylemiştir: “Burada, az olsun, çok olsun hayırlı işe teşvik vardır. Buna göre mümin asla iyiliği küçük görmemelidir. Nitekim Allah Tealâ buyurmuştur: ‘Kim zerre miskal bir iyilik yapsa, karşılığını görecektir.’(Zilzal, 7). Bu hadisten müslümanların güler yüzlü olmalarının sevaba vesile olacağı da anlaşılmaktadır. Bizim için Allah Rasulü s.a.v.’in ahlâkı ve tavsiyeleri yeterlidir Nitekim Allah Tealâ ayet-i kerimede buyurmuştur: ‘Eğer sen kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.’ (Âl-i İmran, 159)”
Hayatı Hz. Peygamber Efendimiz’in yolunca yaşamak, müslümanlar için hem bir ideal, hem bir görev hem de büyük mutluluk vesilesidir. Allah Rasulü s.a.v.‘in yaşadığı Saadet Asrı ile günümüz arasında farklar vardır. Fakat bu farklılıklar günlük hayatımız için Sünnet’ten alacağımız ölçülere engel değildir.
Sevaptan başka herhangi bir karşılık beklemeksizin sırf iyilik niyetiyle yapılan ve peşin faydasını fertlerin ya da toplumların gördüğü iyilik, bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerdendir. İyilik olsun diye, Allah rızası için yapılan her şey sadaka ve ihsan niteliğindedir. Güler yüzden tatlı sözden tutun da, aile mutluluğuna katkıda bulunmak için erkeğin eşinin ağzına bir lokma uzatması da ihsan ve iyiliktir. Yani ibadettir.
Kısaca, iyilik yapmak ve iyilikte süreklilik müslüman olarak bizlerin ideali olmalıdır. Geçmişten günümüze kalmış hayır müesseseleri ve çok çeşitli vakıfların her biri bu idealin birer örneğidir. Böylece sürekli iyilik anlayışı, müminlerin kendi aralarında iyilik yarışına vesile olur ve bu sayede insanlarda iyilik ideali hakim olur.