Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Taklitten Tahkike Geçiş

Hak yolcusu, iradesinde hakikate ererse bu halleri birbirinden ayırt etmesi gerekir.

• Zühd (dünyadan yüz çevirme) ile yüz çevirir görünmeyi, zoraki yüz çevirmeyi,

• Sabır ile sabırlı olmaya zorlanmayı,

• Yakîn yani gerçek bilgi ile yakîn bilgi edinmiş görünmeyi, tam yerleşmemiş yakin bilgi edinmeyi,

• Takva ile kendini müttaki göstermeğe çalışmayı,

• Hüzün ile hüzünlü olmaya çalışmayı,

• Ağlama ile zoraki ağlamayı,

• Anlayış ile çaba harcayarak anlamayı,

• Korku ile korkmaya çalışmayı,

• Zevk (tatlı olan manevi hal) ile zevkli olmaya çalışmayı...

Ve buna benzer halleri birbirinden ayırması nefsini, bu hallerin mükemmel olanına alıştırması gerekir.

Çünkü bir şeyi zorla yapan, gönül huzuruyla yapanın derecesinden daha aşağıdadır. Ne zaman ki Hak yolcusu bu makamlarda iyice kuvvet kazanır, dışını ve içini kuşkulardan, töhmetlerden temizler, Allah’ın yardımı da kendisine destek olursa, ona tasavvufun başlangıcı görünmeye başlar.

Ahlâk:

Yüce Allah’ın, Hz. Peygamber s.a.v.’e şu sözüyle emrettiği davranıştır: “Affı al, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme.” (A’raf, 199) Hz. Peygamber s.a.v. bu adab ile edeplenince yüce Allah ona: “Muhakkak ki sen büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem, 4) demiştir. Ahlâk, ihvanın (yol arkadaşlarının) kusurlarını düzeltmeye çalışmak, hatalarını affetmek, özürlerini kabul etmek, günah olmayan hususlarda onlara yardım etmektir. Ahlâk, idare etmek, kavgayı bırakmaktır. Ahlâk, müslümanların haklarını gözetmek, ihvanın ahdini korumaktır. Onlar için yapılması gerekli olan şeyleri yapmaktır.

Marifet (İlahî bilgi):

Yüce Allah’ın vergisidir. Allah onunla arif kullarının kalplerini aydınlatır. Bunun görünüşteki belirtisi hiç ara vermeden, usanmadan ibadete sarılmaktır. Hz. Peygamber s.a.v. Hârise’ye: “Senin imanının hakikati nedir?” diye sormuş. Hârise r.a. şöyle cevap vermiş: “Gecemi uykusuz, gündüzümü susuz geçirdim, nefsimi dünyadan çektim.” Peygamber s.a.v. ona: “Arif oldun (bildin) devam et.” demiştir.

Kalbinde dünyadan herhangi bir şey bulunan kimsenin marifeti doğru değildir. Zira marifet doğru olduğu zaman ma’ruftan (bilinen Allah’tan) başka bir şey bırakmaz. Marifet, Allah’ı, O’nun isimlerini ve sıfatlarını, kudret ve iradesinin geçerliliğini bilmek, aza kanaat etmek, (Allah’ın büyüklüğü karşısında) küçülmek, alçak gönüllü olmaktır. Marifet doğru olunca, arifi marifetinden geçirir, arif bildiğinin farkında olmaz. Çünkü o, Marufu (Allah’ın tecellilerini) görmeye dalmıştır.


Genel Konular

MollaCami.Com