Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
KUR'AN-I KERİM'DEN İNCİLER
Bismillahirrahmanirrahim
71-Erkek ve dişi bütün inananlar, birbirlerinin dostudurlar; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar; namazı dürüst kılar, zekatı verirler; Allah'a ve peygamberine itaat ederler. İşte bunları, Allah yarın rahmeti ile bağışlayacaktır. Çünkü Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.
72-Allah, inanan erkeklere ve dişilere, sonsuza dek kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel güzel meskenler va'detti. Allah'ın bir hoşnutluğu ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük mutluluk da budur.
(TEVBE SURESI)
Bismillahirrahmanirrahim
1-Ne yücedir O ki, mülk O'nun elindedir ve O, herşeye gücü yetendir.
2-O ki, ölümü ve dirimi yarattı, sizi imtihana çekip hanginizin davranış bakımından daha güzel olduğunu bildirmek için. O öyle güçlü, bağışlayandır
3-O ki, birbirine uygun yedi gök yaratmıştır. O Rahman'ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Haydi çevir gözü(nü), görebilir misin hiç bir çatlak, bir kusur?
4-Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir; o göz, güçsüz, yorgun bir halde sana döner!
(MÜLK SURESI)
34- Ey müminler, birçok hahamlar ve rahipler insanların mallarını eğri yöntemlerle yerler ve halkı Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele!
35- O gün biriktirdikleri altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılır ve onlarla alınları, yan tarafları ve sırtları dağlanır; kendilerine "Bunlar biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir şimdi biriktirdiklerinizin azabını tadın bakalım" denir.
(tevbe süresi)
BİSMİLLÂH her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil, ey nefsim, şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisan-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük, tükenmez bir kuvvet, ne çok, bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki:
Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin-tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedarik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır. İşte, böyle bir seyahat için, iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi, diğeri mağrur. Mütevazii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kàtıu't-tarîke rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." Şakî def olur, ilişemez. Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu.
İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki, askere kaydolur, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: Bütün mevcudat lisan-ı hal ile "Bismillâh" der. Öyle mi?
Evet. Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Öyle de, hertey Cenâb-y Hakkın namına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç "Bismillâh" der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Herbir bostan "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çetit çetit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pitiriliyor.
Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çetmesi olur. Bizlere Rezzak namyna en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar.
Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah namına, Rahmân namına" der; herşey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi ve yeraltında yemiş vermesi, hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi 1 emrine imtisal ederek taşları şak eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince, nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı 2 âyetini okuyorlar.
--------------------------------------------------------------------------------
Birinci Söz - s.4
Madem herşey mânen "Bismillâh" der; Allah namına, Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi "Bismillâh" demeliyiz. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız. Öyleyse, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.
SUAL: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor?
ELCEVAP: Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
Başta "Bismillâh" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zahirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen, Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle, vesselâm.
.إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Kısa Meali:Şüphesiz iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
Bakara suresinin 62. ayeti olan bu ayeti, müfessirlere göre kelime-kelime izah edip, sonra manasını bildireceğiz.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ Kadı Beyzavi’de geçtiği üzere, burada iman edenlerden murad ya münafıklardır veya hakiki mü’minlerdir.
وَالَّذِينَ هَادُواْ İbn-i Abbas’ın ifade ettiği üzere, Hz. Musa’nın din-i hakikisi olan İslamiyetten çıkıp yahudileşenler.
وَالنَّصَارَى İbn-i Abbas’ın ifade ettiği üzere, Hz. İsa’nın din-i hakikisi olan İslamiyetten çıkıp hristiyanlaşanlar.
وَالصَّابِئِينَ İbn-i Abbas ve Beyzaviye göre, yıldızlara tapanlar veya hristiyanlardan, meleklere ibadet eden bir taife.
مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ (Yani bu mezkur taifelerden her kim Allah’a hakkıyla iman ederse...) Allah’a iman etmek; ona layık olduğu sıfatlarla iman edip, şerik koşmamak ve bütün resullerine ayırt etmeksizin iman edip, getirdikleri ahkamı, taraftar olduğu halde tasdik etmektir.Biz bu ikaznamenin başında, Tevbe suresinin 29. ayetinde لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ قَاتِلُواْ الَّذِينَ cümlesinin tefsirinde, Allah’a iman’ın ne demek olduğunu ve yahudi ve hristiyanların, Allah’a hakkıyla iman etmediklerini, ona cismaniyet, velediyet, hulul ve ittihad ve bunun gibi noksan sıfatlar isnad edip, ahbar ve ruhbanları Allah’a şerik tuttuklarını, müfessirlerin kavilleri üzerine izah etmiştik. Hem aşağıda A’raf suresinin 150. ayetinin izahında, Allah’a iman edenlerden muradın Kur’an’a ve Resul-i Ekrem’e iman edenler olduğunu isbat etmişiz. Tafsilini oralara havale ederek burada, şu hadis-i şerif ve ayet-i kerimeleri zikretmek kafidir:
“Hz. Peygamber (S.A.V.) Necran hey’etine İslam’ı anlattı, Kur’an’ı onlara okudu. Onlar İslamiyet’i kabul etmediler ve dediler ki “Biz senden önce müslüman idik”. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle dedi: Siz yalan söylediniz. Üç şey sizi İslam’dan men’ ediyor:
a. Haç işaretine (+ Salib) tapmanız.
b. Domuz eti yemeği helal saymanız.
c. Allah’a veled isnad etmeniz.”
(Es-Siret-uz Zeyni Dehlan-4)
إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً أُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُواْ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُوْلَـئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Meali: Tahkik şunlar ki Allah ve resullerini inkar ederler ve Allah ile resullerinin arasını tefrik etmek isterler (yani Allah’a iman ederler fakat resullere iman etmezler) ve “Peygamberlerin bazısına iman ederiz ve bazısını inkar ederiz” derler (yani peygamberlere iman hususunda tefrika yaparlar) ve onunla küfür ve iman ortasında bir orta yol ittihaz etmek murad ederler. İşte onlar (yani Allah ve resullerini inkar edenler ve Allah ile resulleri arasında imanda tefrika yapanlar ve resulleri arasında imanda tefrika yapanlar, bu üç taifenin herbiri) hakiki kafirlerdir ve biz o kafirler için tahkir edici azab hazırlamışızdır. Ve o kimseler ki Allah’a ve bütün resullere iman ettiler ve o resullerden hiç birinin arasını ayırmadılar işte biz onlara ecirlerini vereceğiz. Allah Gafur ve Rahimdir.
(Beyzavi- ibni Abbas-Nisa-150-152)
Bu ayet ifade ediyor ki, peygamberlerden birini inkar eden, hepsini inkar etmiş demektir ve bu kimseler Allah’a da iman etmemiş sayılırlar. O halde Allah’a iman etmek, ancak gönderdiği peygamberlerin cümlesine iman ve itaat etmekle olur. Şu ayet-i kerime de bunu isbat etmektedir:
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّىَ تُقِيمُواْ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ
Meali: Resulüm! De ki: Ey ehl-i kitab! Siz Tevrat ve İncil’i ve rabbinizden size indirilenleri (yani Kur’an’ı ve diğer suhuf ve kütüb-ü semaviyeyi) ikame etmedikçe, dinde hiçbir hakikat üzerinde değilsiniz.
(Beyzavi-İbni Abbas-Maide-6
Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, ehl-i kitabın hakiki manada ehl-i kitab olabilmesi ve ehl-i necat olabilmesi için Tevrat ve İncil’i ve başta Kur’an olmak üzere Allah’ın indirdiği bütün kitabları ve suhufları ikame etmeyi şart koşmuştur. Bütün müfessirlere göre bu ikameden murad şudur:
Tevrat’ı ikame: Tevrat’taki evsaf-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ketmetmeyip izhar etmek ve Tevrat’tın ahkamını, taraftar olduğu halde tasdik etmekdir.
İncil’i ikame: İncil’deki evsaf-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ketmetmeyip izhar etmek ve İncil’in ahkamını, taraftar olduğu halde tasdik etmekdir.
Sair semavi suhuf ve kitabları ikame: Başta bütün semavi kitabları tasdik ve tashih eden Kur’an’a ve Resul-i Ekrem’e iman edip, getirdikleri ahkamı, taraftar olduğu halde tasdik etmektir. Ve sair kütüb ve suhuf-u semaviyedeki evsaf-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ketmetmeyip izhar etmek ve onların ahkamını, taraftar olduğu halde tasdik etmektir.
İşte bu ayetten anlaşılıyor ki, yahudiler ve hristiyanlar, alimleri tarafından icad edilen bu yahudilik ve hristiyanlık gibi dinleri terk edip, Tevrat ve İncil ve bütün semavi kitab ve suhuflardaki evsaf-ı nebeviyeyi izhar edip, Kur’an’a ve Resul-i Ekrem’e iman etmedikçe ve kitablarındaki ahkamı, taraftar olduğu halde tasdik etmedikçe hakiki manada ehl-i kitab ve ehl-i necat olamazlar. Ve Allah’a iman etmiş sayılmazlar.
Hem yine bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Kur’an, Tevrat ve İncil’i ortadan kaldırmak ve haşa onları tekzib etmek için gelmemiş, bilakis Tevrat’ı ve İncil’i tasdik etmiş ve layık oldukları yüksek mevkie vaz’ etmiştir. Yalnız bazı ahkamını nesh ederek hafifleştirmiştir. Nesh etmek asla tekzib etmek manasına gelmez. Belki zamanın ve mekanın ihtilafı ve milletlerin mizacına göre, esasatta değil, teferruatla ilgili bazı ahkamda değişiklik yapılması hikmet ve merhamet-i İlahiyenin şe’nindendir. Yoksa esasatta bütün semavi kitablar müttefiktir. Binaenaleyh hristiyanlar ve yahudiler Tevrat ve İncil’i ikame etmekle mükellefdirler ve bu mükellefiyetleri Kur’an’a ve Resul-i Ekrem’e iman etmelerine mani değildir. Bilakis Tevrat ve İncil’e imanları Kur’an’a ve Resul-i Ekrem’e (A.S.M.) iman ve itaat etmelerini iktiza eder. Ve iman ederlerse de ücretleri iki kat verilir.
· وَالْيَوْمِ الآخِرِ (Yani bu mezkur taifelerden her kim Allah’a imanla beraber ahirete de hakkıyla iman ederse...) Yine Tevbe suresinin 29. ayetinde, yahudi ve hristiyanların ahirete de makbul bir iman getirmediklerini وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ cümlesinin tefsirinde göstermiştik. Oraya müracaat olunsun.
· وَعَمِلَ صَالِ]اً Yani bütün semavi kitabların hulasası olan Kur’an’ın evamir ve nevahasine itaat ederse...
· فَلَهُمْ أَجْرُهُم عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ Yani, işte onlar için, yani Resul-i Ekrem (A.S.M) ve Kur’an’a iman eden kimseler için, rableri yanında ücretleri vardır ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. Bu mes’elenin isbatı, aşağıdaki A’raf suresindeki ayetlerin tefsirinde gözükecektir.
Bu izahattan sonra ayet-i kerimenin meali şu şekilde olur: Muhakkak, Kur’an’a ve Resul-i Ekrem’e iman eden mü’minler, bu imanlarında sebat ve devam eder ve salih amel işlerlerse veya münafıklar ihlas ile samimi iman ederlerse ve yahudiler ve hristiyanlar ve sabiiler, batıl akidelerini terk edip, Kur’an’ın ve bütün hakiki semavi kütüb ve suhufların gösterdiği gibi tevhide girip, başta Resul-i Ekrem Efendimiz olmak üzere bütün peygamberlere iman ederlerse ve bütün semavi kitabların hulasası olan Kur’an’ın evamir ve nevahisine ittiba ederlerse onlar için rableri indinde ücretleri vardır ve onlara korku ve hüzün yoktur.
_____________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.