Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Hizmet eden misiniz yoksa edilen mi ?
ALLÂH’IN KULLARINA HİZMET EN BÜYÜK NİMETLERDENDİR
İnsanlar içinde nimetlerin en büyüğüne mazhar olanlar, peygamberler ve onların vârisleridir. Peygamberlerin vazîfelerini târîf edecek en vecîz cümle ise; "Hakk’a ibâdet, Hakk’ın halkına hizmet”tir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki: “Allâh bir kuluna hayrı dilerse, o kulunu, insanların ihtiyaçlarını yerine getirmekte kullanır.”
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in: “Cenâb-ı Hakk’a, mahlûkâtı içinde en sevimlisi, kendi ıyâline iyilik eden kimsedir” hadîs-i şerîflerini zikrettikten sonra şöyle buyururlar: “Cenâb-ı Hakk, mahlûkâtının rızıklarını tekeffül etmiştir. Böyle olunca mahlûkât onun ıyâli mesâbesindedir. Kim bir şahsın ıyâline yardımcı olur, onun yükünü yüklenirse, elbetteki o şahsın sevgilisi olur.”
Yine Cenâb-ı Hakk’ın ıyâli olan mahlûkâtının tamâmının, kendisine bağlı ve terbiyelerinin kendisine havâle edilmiş olması, Cenâb-ı
Hakk’ın (kuluna ihsân ettiği) en yüce nimetlerindendir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyururlar ki: “Seferde kavmin efendisi, kavme hizmet edendir. O kavme bir hizmeti geçen kimseyi, şehâdet müstesnâ hiçbir amelle hiçbir kimse geçemez.”
2005.02.24 Tarihli Fazilet Takvimi
Aşk'a ciğerin yakmayan, mürşide doğru bakmayan,bahr-ı muhit'e akmayan,göl iken umman olurmu... Nakşibendi (k.s.)
Allah razı olsun ecyad kardeşim çok güzel bir yazıyı daha paylaşmışsınız bizlerle. ellerinize sağlık. inşallah bizler de Allah yolunda hizmet veren kullardan oluruz.
********
"Veren el alan elden hayırlıdır.Çünkü veren el, infak edici, alan el ise isteyici eldir."
HİZMET VE DİKKAT
Medîne-i Münevvere hâtıralarını “Tayyibetü’l-Ezkâr” adı altında toplayan Derviş Ahmed Peşkârî, adı geçen eserinde, bundan iki yüz yıl önce gittiği mukaddes topraklardaki mânevî havayı, “tatlı hâtıralar” olarak çok güzel anlatmaktadır. Medîne’deki edepleri, âdetleri, merâsimleri, ictimâî hayatı, Ravzay-ı Mutahhara’yı, Hücre-i Şerîf hizmetlerini gözler önüne sermektedir.
İşte küçük bir iktibas:
Sâdık bir Hak ve Peygamber âşığı gelip Medîne’ye yerleşmiş. Orada evlenmiş. Uzun süre ikâmet ettiği için Hücre-i Şerîf’te bir hizmet ile şereflenmiş. Hayli zaman sonra hummâ hastalığına tutulmuş. Hummânın ateşi ile yanıp tutuşurken bir gün hatırına gelmiş ki “Şimdi Anadolu’daki vilâyetimde olsaydım ve şu filan yoğurttan bir tas ayran içseydim...” Bu düşünceleri içinden geçirmiş ama lisânıyla ne kendi kendine, ne de başkasına bir şey demiş. O gece Rasûlullah Efendimiz, rûhânî âlemde Şeyhü’l-Harem’e şöyle buyurmuşlar:
“Burada bizim hizmetimizi hacılar ile gelecek olan filan adama ver!” Şeyhü’l-Harem hürmetle ve edeple: “Yâ Rasûlallah. O hizmete ümmetinizden Medîne’de oturan filan kimse bakmaktadır” deyince Efendimiz şöyle buyurmuşlar:
— O kimseye bizden selâm söyle. Varsın memleketinde ayran içsin!
Ertesi gün Şeyhü’l-Harem, hasta olan zâtın evine gitmiş. Peygamberimizin emrini tebliğ etmiş. O da yaptığı hatayı anlamış. “Emir yüce yerden, işittim ve itâat ettim, başüstüne” diyerek Anadolu’daki beldesine dönmüş.