Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Sonunda Diyanet bir hatadan döndü.Ancak yeni yanlisla
Din İşleri Yüksek Kurulu, 15/06/2006 tarihinde Dr. Muzaffer ŞAHİN’in başkanlığında toplanarak, namaz vakitlerinin oluşmadığı bölgeler ile yatsı namazı vaktinin geç oluştuğu bölgelerde namaz vakitlerinin tespiti konusunu görüşmüş ve yapılan müzakerelerden sonra aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Namaz Vakitleri
İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarından biri ve farz olmasının sebebidir. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz vakitli olarak farz kılındı” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vaktinden sonraya bırakılması da caiz değildir.
Namaz vakitleri Kur’an-ı Kerim’de mücmel olarak işaret edilmiş (Bakara 2/238; Nisâ 4/103, Hûd 114, İsrâ 78, Rûm 17-18, Nûr 36, Kâf 39-40, Dehr 25); bu vakitlerin gösterilmesi, namazın kılınış şekli, hac ve zekatta olduğu gibi sünnete bırakılmıştır. Namazların vakitleri Cebrâîl vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir; Cebrâil (a.s) gelerek namazı bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırarak namazın vakitlerini göstermiş ve “işte bu iki vakit arasında geçen süreler, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31). Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” buyurmuştur (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar 5 vakit olarak kabul edilmiş ve küçük farklılıklar dışında Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılınagelmiştir.
Problem
Namaz vakitlerinin belirlenmesinde, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan güneşin doğması, batması, gölgenin boyu, şafağın belirmesi kaybolması gibi özel durumlar esas alınmıştır. Bu durumlar ile aralarındaki süreler sabit olmayıp, mevsimlere ve bulunulan yere göre değişmektedir.
Ekvatordan kutuplara doğru ilerlendikçe, yaz aylarında güneşin batmasıyla doğması arasındaki süre kısalmakta; buna ters orantılı olarak da, şafak ve fecir süreleri uzamaktadır. Ekvatordan uzaklaştıkça giderek şafakla fecir çakışmakta, henüz batı ufkunda şafak kaybolmadan, doğu ufkunda fecir zuhur etmektedir. Meselâ 21 Mart’ta ekvator üzerinde güneşin batışından 1 saat 6 dakika, Mekke’de 1 saat 12 dakika, Ankara’da 1 saat 19 dakika sonra şafak kaybolurken, Paris’te 1 saat 45 dakika, Brüksel’de 1 saat 50 dakika, Londra’da 1 saat 51 dakika sonra şafak kaybolmaktadır. Daha kuzeyde ise şafakla fecir çakışmakta, yani batı ufkunda şafak kaybolmadan, doğu ufkunda fecir zuhur etmekte, böylece yatsı vakti hiç gerçekleşmemektedir. Bazı bölgelerde yaz aylarında şafağın kaybolmasından çok kısa bir süre sonra fecir belirdiğinden, Ramazan ayı bu mevsime rastladığında teravih kılma imkanı bulunmamaktadır.
İslâm bilginleri namaz vakitlerinin oluşmadığı yerler hakkında görüş beyan etmiş olmakla birlikte, yatsı vakti çok geç oluşup teravih namazı ve imsak konusunda sıkıntıya düşülen yerler hakkında her hangi bir açıklamada bulunmamışlardır.
Söz konusu problemin çözümü amacıyla 1980 yılında Brüksel’de 18 ülkeden temsilcinin katılımıyla I. Avrupa İslâm Semineri düzenlenmiştir. Ancak problemin çözümüne yönelik yapılan bu çalışmada alınan kararlar da dinî ve sosyal bazı sıkıntıların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Brüksel toplantısında yatsı vaktinin takdirle belirlenmesine geçiş için başlangıç noktası olarak 45º enlem alınmıştır. Halbuki namaz vakitleri 49º enleme kadar astronomik belirtilere göre tahakkuk etmektedir. Bu durum, takvimlerimizde yatsı namazı vaktinin, mevsimlere göre bazı bölgelerde hakiki vaktinden 17 – 74 dakika daha önce gösterilmesine yol açmaktadır. Ayrıca vakitlerin takdirinde, herhangi bir dayanağı bulunmaksızın Mekke’ye göre takdir yapılmıştır.
Gündüz veya Gecenin Oluşmadığı Bölgeler
Vakit, namazın şartı ve sebebi olduğundan, namaz vakitlerinden biri veya ikisi oluşmayan bölgelerde bu namazların farz olmadığını ileri sürenler olmuştur. Ancak İslâm bilginlerinin çoğunluğu, ‘vakit, namazın şartı ve sebebi olmakla birlikte, namazın asıl sebebinin ilâhî hitap’ olduğunu söylemişlerdir. İlâhî hitabın gereği bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) 5 vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Dünyada, bazı bölgelerde bazı vakitler tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vakti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Deccal hadisi olarak bilinen hadiste Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir.
Kuzey ve güney 49º enleminden itibaren kutuplara doğru yaz aylarında bazı günlerde yatsı ve imsak vakitleri oluşmamaktadır. 66º enlemlerinden itibaren sadece yatsı ve imsak vakitleri oluşmamakla kalmayıp mevsimlere ve bölgelere göre diğer vakitler de oluşmamaktadır. 66º kuzey enleminde 13 Haziran – 29 Haziran arasında 17 gün güneş devamlı ufkun üstünde kalmakta, 30 Haziranda güneş yuvarlağının alt kısmı ufkun altına inmekte, 2 Temmuzda ise 23:44’de batmakta ve 00:24’de doğmaktadır. Kutba yaklaştıkça güneşin batmadığı günlerin sayısı artmaktadır; 68º enleminde 51 gün, 70º enleminde 72 gün, 72º enleminde 86 gün güneş batmamaktadır. Kutuplarda ise güneş 6 ay devamlı ufkun üstünde devretmekte ve hiç batmamakta, 6 ay da devamlı ufkun altında devretmekte ve hiç doğmamaktadır.
Gündüz veya gecenin 24 saat sürdüğü bölge ve zamanlarda, İslâm bilginlerinin çoğunluğunca kabul edilen ve Brüksel, I. Avrupa İslâm Seminerinde benimsenen “takdir” metoduna başvurulur ve en yakın enlem çizgisindeki bölgeye göre namaz vakitleri takdir olunarak tespit edilir. Bu esasa göre, gecenin teşekkül etmesi bakımından 66º enlemine en yakın, 64º enlemidir. 64º enlem çizgisinde gecenin (güneş batması ile doğması arasındaki) en kısa süresi, üç saattir. Bu itibarla, en kısa gece veya en kısa gündüz üç saat kabul edilip, gecesi veya gündüzü bundan az olan yerler buna göre takdir olunacaktır.
Buna göre, gecenin oluşmadığı dönemlerde, şafağın kaybolması ve fecrin oluşmasının simetrik olduğu ve bazı hadislerde yatsının son vaktinin gecenin 1/3’i olduğu göz önünde bulundurularak, güneşin batışından 1 saat sonra yatsı vaktinin, 2 sonra da imsakin başlaması uygun olacaktır. Gecenin oluşup üç saatten fazla sürdüğü dönemlerde, vakit alameti belirlenemediği takdirde, güneşin batışı ile doğuşu arasındaki sürenin 1/3’i güneşin batışına eklenerek yatsı vakti, 2/3’si eklenerek imsak vakitleri takdir edilebilir. Ancak imsak alameti açıkça görüldüğünde, ona uyularak amel edilmesi gerekir.
Bu bölgelerde gündüzün oluşmayıp takdir edildiği dönemlerde ise, öğle namazının vakti için, takdir edilen gündüzün ortasına 4 dakika ilave edilmesi ve takdir edilen öğle ile akşam namazının ortası da ikindi namazının vakti olarak belirlenmesi uygun olacaktır.
Bazı Vakitlerin (Yatsı ve İmsak) Oluşmadığı veya Şafağın Geç Kaybolduğu - Fecrin Erken Doğduğu Bölgeler
İlmî verilere göre, 12º’de denizci tanı, 18º’de ise astronomik tan meydana gelmektedir. Fecir ve şafak kızıllığının kaybolma zamanı bu iki derece arasında gerçekleşmektedir. Başkanlık takvimlerinde en son had olan 18º esas alınmaktadır. Ancak astronomik tanın tanımına bakıldığında, her halükarda yatsı vaktinin bundan önce oluştuğu; imsakin de daha sonra başlaması gerektiği anlaşılmaktadır.
Başkanlık takvimlerinde esas alınan kriterlere göre 45º - 50º enlemleri arasında kalan bölgelerde, vakitler genellikle teşekkül etmektedir. Ancak özellikle yaz aylarında güneşin batmasıyla akşam şafağının kaybolması ve sabah şafağının zuhuru ile güneşin doğması arasındaki süreler çok uzun olduğundan, yatsı ve imsak vakitleri konusunda sıkıntıya düşülmektedir. Çünkü bilhassa yaz mevsiminde, güneşin batmasıyla batı ufkundaki şafak denilen kızıllığın kaybolması arasındaki süre yaklaşık 3 saat, bazı yerlerde daha çok olmaktadır. Çok kısa bir süre sonra da doğu ufkunda “fecir” denilen sabah şafağı zuhur etmektedir. Ramazan ayının yaz mevsimine rastladığı yıllarda, şafağın kaybolması ve fecrin doğmasına göre teravih kılma veya yatsıdan sonra sahur yeme imkanı olmadığı gibi, yatsı namazının dahi vaktinde kılınamayacağı günler ve yerler bulunmaktadır.
Namaz vakitleri ile ilgili hadislerde Hz. Peygamber, yatsı namazının ilk vaktinin, şafağın kaybolması olduğunu belirtmiş; son vaktini ise, bazı hadislerinde gecenin üçte biri, bazı hadislerinde ise gecenin yarısı olarak belirlemiştir (Tirmizî, Salât, 1, 114; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376)
Bu hadislerden hareketle alimlerin bir kısmına göre yatsının ihtiyari vakti gecenin üçte biri geçince, bazılarına göre ise yarısı geçince sona ermekte, bundan sonraki vakit zaruret vakti kapsamında değerlendirilmektedir. Azınlık da olsa diğer bazı alimlere göre ise yatsının vakti her halükarda gecenin üçte biri veya yarısı geçince bitmiş olmaktadır. Bilginlerin çoğunluğuna göre ise yatsının vakti fecri sadıka kadar devam etmekle birlikte gecenin üçte birine kadar kılmak müstehap, gece yarısından sonraya ertelemek mekruhtur.
Aynı hadislerde ikindi namazının son vakti olarak belirlenen “güneşin sarardığı zaman” ifadesi ile, akşam ezanından önce iftitah tekbiri alanın ikindi namazını idrak edeceğine dair hadisler (Tirmizî, Salât, 25; Ebû Dâvûd, Salât, 5; İbn Mâce, Salât, 11; Nesâ3i, Mevâkît, 11) birlikte değerlendirildiğinde, hadiste geçen yatsı namazının son vaktinin gecenin üçte biri veya yarısı olduğu şeklindeki ifade, namazı bundan sonraya bırakmanın mekruh olduğuna işaret etmektedir.
Gece ve gündüzlerin mutedil olarak teşekkül ettiği 45º kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgelerde yatsı vaktinin başlangıcı ile sonunu belirten hadisler ve içtihatlar arasında herhangi bir çelişki olmadan amel etmek mümkündür. Ancak mevsimlere göre akşam şafağının gecenin üçte birinden veya yarısından sonra kaybolduğu bölgelerde, yatsı namazının başlangıcını belirten hadislere göre yatsı namazının vakti de sona ermiş bulunmaktadır. Buna göre hadisin baş tarafı ile amel edilirken, son tarafı ihmal edilmektedir.
Astronomik olarak akşam şafağıyla sabah şafağının simetrik oluşu ve namaz vakitleri ile ilgili hadislerin tamamı göz önünde bulundurularak güneşin batışıyla doğuşu arasındaki süre gece itibar edilerek üçe bölünüp güneşin batışına eklenerek yatsının en geç oluşma vakti hesaplanır. Yatsının gerçek vakti bundan önce gerçekleştiği sürece hakiki vakitle amel edilmeli, yatsının hakiki vaktinin girişi gecenin üçte birinden sonra gerçekleşmesi halinde ise, gecenin üçte biri yatsı namazının vakti olarak esas alınmalıdır.
Diğer taraftan, ilmi verilere göre şafağın kaybolması/oluşması astronomik tandan daha düşük derecelerde oluşmaktadır. Astronomik tan, güneş diskinin merkezinin ufkun 18º altında olduğunda akşam için biter, sabah için başlar. Bu ikisi arasında güneşin gök aydınlanmasına hiç katkısı bulunmamaktadır. Akşam astronomik tanın bitiminden önce ve sabah başlangıcından sonra, uzunca bir müddet güneşin gök aydınlanmasına katkısı o kadar azdır ki, pratik olarak gözle algılanması mümkün değildir. Buna göre yatsı ve imsak vakitleri için ölçü alınan şafak/fecir, astronomik tandan daha düşük bir derecede gerçekleşmektedir. Ancak buna yönelik bir rasat yapılmadığı için kaç derecede meydana geldiği konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun tespit edilerek takvimlerde uygulanması halinde, özellikle kuzey ülkelerinde önemli bir rahatlık meydana gelecektir. Bu itibarla yatsı ve imsak vakitlerinin hangi derecelerde oluştuğunun tespit edilebilmesi için, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ile Gazi Üniversitesi Kırşehir Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlıklarınca da belirtildiği gibi rasat yapılması gerekmektedir.
Ayrıca yatsının çok geç oluşup çalışanların sıkıntıya düşmeleri durumunda akşam ile yatsı namazının akşam namazının vaktinde birleştirilerek kılınabileceğinin kendilerine bildirilmesi yararlı olacaktır.
Hz. Peygamber (a.s.) normal şartlardan farklı olan yolculuk, yağmur, çamur gibi durumlarda öğle ile ikindi ve akşam ile yatsıyı cem-i takdîm ve cem’-i tehir ile birleştirerek kıldığı sahih hadislerde yer almaktadır (Buhârî, Taksîru’s-Salât, 15; Müslim, Salatu’l-Müsâfir, 5-6; Tirmizî, Salât, 282; Ebû Dâvûd, Salât, 274).
Abdullah b. Abbas, Rasulullah (a.s.)’ın ümmetine sıkıntı olmadığını göstermek amacıyla korku, yağmur gibi bir illet olmaksızın, Medine’de öğle ile ikindi ve akşamla yatsıyı birleştirerek kıldığını nakletmiştir (Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn, 6; Tirmizî, Salât, 26; Ebû Dâvûd, Salât, 274; Ahmed, Müsned, I/223, 251, 283, 346, 354, H.No:1953, 2265, 2557, 3235, 3323).
Bazı bilginler, adet haline getirilmemek kaydıyla, yolculuk, yağmur, korku gibi bir sebep olmaksızın da namazları cem’ etmenin caiz olacağını beyan etmişlerdir (Nevevî, Şerhu Müslim, V/219).
Hanefî mezhebi dışındaki mezheplerde, yolculuk, hastalık, yağmur, kar, dolu, korku gibi durumlarda, zorluk ve meşakkat bulunduğundan, öğle ile ikindi ve akşamla yatsının cem’-i takdim veya cem’-i tehir ile kılınabileceği, küçük farklılıklarla kabul edilmiştir (Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/271 vd.; Şîrâzî, el-Mühezzeb, I/104; İbn Kudâme, Muğnî, 2/112; Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, I/368; İbn Hazm, el-Muhallâ, III/165-166).
Kabul etmek gerekir ki, şafak normalden çok geç kaybolan yerlerde yatsı namazı için şafağın kaybolmasını beklemekte karşılaşılan zorluk ve meşakkat, müçtehitlerin namazların cem edilerek kılınmasına (birleştirilerek bir vakitte kılınmasına) cevaz verdikleri zorluklardan çok daha ağırdır. Namazların cem edilerek kılınmasının gayesi zorluğu kaldırmak olduğuna göre, bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar gerektiğinde namazlarını cem edebilirler.
Bu doğrultuda hazırlanacak takvimlerin toplumda kabul görmesi, namazların cem’i konusunda halkın aydınlatılması ve uygulamada karşılaşılacak problemlerin tespiti ve çözümü amacıyla, özellikle yurtdışı personelimizin eğitimine yönelik seminerler düzenlenmesi yerinde olacaktır.
Yukarıda zikredilen açıklamalar ışığında;
1) 66º - 90º enlemleri arasında kalan bölgelerde gündüz veya gecenin oluşmadığı (güneşin tamamen veya kısmen batmadığı/doğmadığı) dönemlerde, gündüz ve gecenin oluştuğu 64º enleminin esas alınarak en kısa gece veya gündüzün 3 saat kabul edilmesinin uygun olduğuna,
a) Bu bölgelerde, gecenin oluşmadığı dönemlerde, güneşin batışından 1 saat sonra yatsı vaktinin, 2 saat sonra da imsakin başlamasının,
Gecenin oluşup üç saatten fazla sürdüğü dönemlerde, vakit alameti belirlenemediği takdirde, güneşin batışı ile doğuşu arasındaki sürenin 1/3’i güneşin batışına eklenerek yatsı, 2/3’si eklenerek imsak vakitlerinin takdir edilmesinin,
Uygun olduğuna,
Ancak imsak alameti açıkça görüldüğünde, ona uyularak amel edilmesi gerektiğine,
b) Bu bölgelerde gündüzün oluşmayıp takdir edildiği dönemlerde ise, öğle namazının vakti için, takdir edilen gündüzün ortasına 4 dakika ilave edilmesi ve takdir edilen öğle ile akşam namazının ortası da ikindi namazının vakti olarak belirlenmesinin uygun olduğuna,
2) Gündüz ve gece oluşmakla birlikte, yatsı veya imsakin oluşmadığı veya akşam şafağının çok geç batıp fecrin erken zuhur ettiği bölgelerde ise, güneşin batışıyla doğuşu arasındaki süre üçe bölünüp güneşin batışına eklenerek yatsının en geç oluşma vaktinin hesaplanmasına, yatsının gerçek vakti bundan önce gerçekleştiği sürece hakiki vakitle amel edilmesinin, yatsının hakiki vaktinin gecenin üçte birinden sonra gerçekleşmesi halinde ise, gecenin üçte birinin yatsı namazının vakti olarak kabul edilmesinin uygun olduğuna, takvimlerin bu kriterler doğrultusunda hazırlanmasına,
3) İlmi verilere göre şafağın kaybolması/oluşması astronomik tandan daha düşük derecelerde oluştuğundan ve bunun tespit edilerek takvimlerde uygulanması halinde, özellikle kuzey ülkelerinde önemli bir rahatlık meydana getireceğinden, yatsı ve imsak vakitlerinin hangi derecelerde oluştuğunun tespit edilmesine yönelik rasatlar yapılmasına,
4) Buna rağmen yatsının çok geç oluşup, çalışanların sıkıntıya düşmeleri durumunda akşam ile yatsı namazının akşam namazının vaktinde birleştirilerek kılınabileceğinin kendilerine bildirilmesi yararlı olacağına,
5) Hazırlanacak takvimlerin toplumda kabul görmesi, namazların cem’i konusunda halkın aydınlatılması ve uygulamada karşılaşılacak problemlerin tespiti ve çözümü amacıyla, özellikle yurtdışı personelimizin eğitimine yönelik seminerler düzenlenmesinin yararlı olacağına,
Karar verildi.
kesinlikle.. bunca insanın vebalini diyanet nasıl taşır acaba...
ADIGÜZEL
bizim buralarda diyanet takvimiyle namaz kilanlar bu degisiklikten sonra söyle diyorlar...Allaha bilmiyorduk derizde (....) falancalar bize cok söyledikleri icin onlar bizi hic affetmezler...