Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
YAZMAK
YAZMAK
İnsanlar bazen söyleyemediklerini kaleme dökerler. Dertlerini yazarak anlatırlar. Bunun için kimi günlük tutar, kimi başına gelenleri veya başından geçenleri yazar.
Peki yazmak ne ile mümkündür?
İki kelimeyi bir araya getirip cümle kurmaktan aciz insanlar nasıl yazabilirler?
Türkçe üzerine çalışma yapanlar dilimizin içler acısı halini dökerler ortaya. Okuma alışkanlığının olmadığından, bu sebeple gençliğin kelime haznesinin dolmadığından yakınırlar. Haliyle kelime sıkıntısı olanlarda, ya uyduruk kelimeler bulurlar yahut kendilerince entellik kabul ettikleri yabancı kelimelerle boşluk doldurmaya çalışırlar. Bundan dolayı, bazısı eğitim sistemimizi tenkit eder, bazısı toplum düzenimizi. Elbette doğruluk payı vardır. Büyükler hata yapar, küçükler örnek alır…
Halbuki yerinde kullanılmayan veya yabancı dilden ithal edilen bir kelime, dilimizdeki kaç kelimeyi katletmekte olduğunu bilmezler.Mesela:Dert, sıkıntı, mesele, rahatsızlık gibi kelimeler yerine, olay ( türkçeye mal olmuş bir kelimedir, ama bu kelimelerin yerinde kullanılmaz) veya ithal problem veya uyduruk sorun kelimelerini kullanırlar. (Sözcük yerine kelime demekte ısrar ediyorum)
Bazen de cahillikleriyle katlederler güzelim türkçemizi. Misal, temsil, mesela, örnek, örneğin diyebilecekleri yerde, atıyorum derler ve gerçekten bol keseden attıklarını görürsünüz. Bunu da, genellikle edebiyattan yoksun edepsizler yapar. Hem de, RTÜK’ün denetiminde olan televizyon programları vasıtasıyla. Bazısı yarışmadır o programların, bazısı tartışma. Bazısına dizi derler, bazısına da siz ne derseniz deyin.
Programı sunan kişi sorar muhatabına:
-Evlimiyiz?
-Evet.
-Eşimiz ne iş yapıyor?
-Çalışıyor.
-Kaç çocuğumuz var?
……………………
Aslında, ‘’Evlimisiniz? Kocanız (karınız) ne iş yapıyor? Kaç çocuğunuz var?’’ diye sorulması gerektiğini aklının ucundan bile geçirmez muhatap. Bu patavatsızlığı idrak edecek şuur da yoktur maalesef.
Birileri, arabi kelimeleri lisanımızdan ihraç etmekle meşgulken, diğerleri ‘’3000 kelime de olsa öztürkçe olsun’’ deme gafletinde bulunarak, atalarımızın onbin yıldan beri her coğrafyadan ve her milletten, inci toplar gibi bir araya getirdikleri ve bir musiki ahengiyle telaffuz ettikleri onbinlerce kelimeyi reddetme bedbahtlığına düşerler.
(Türkçeyle yoğurulmuş ve türkçeye mal olmuş her kelime türkçedir)
Hasılı, 250-300 kelimeyle varlığını idame ettirmeye çalışan, okumayan, fikir üretemeyen bir gençlik görüyoruz.Ama yine de umutla diyoruz ki:
Okuyun!
Anlatacak bir şeyiniz olsun.
Anlatın!
Yazacak bir şeyiniz olsun.
Yazın!
Okunacak bir şeyiniz olsun.
Sağlık ve selametle…
Arif Kemal
Simferopol-Ukrayna