Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
1.TÜRK DiLi VE EDEBiYATi
1.TÜRK DiLi VE EDEBiYATi
Türkçe, Ural-Altay dil gurubunun Altay koluna dahil bir dildir. Türk'lerin tarihine paralel olarak Türkçe'nin yayildiGi coGrafi alan çok genistir. Bugünkü MoGolistan'da Karadeniz'in kuzeyinde, Balkanlarda, DoGu Avrupa'da, güneyde Anadolu ve irak'da, Kuzey Afrika'nin bir bölümünü içine alan genis bölgede, Türkçe konusan Türk halklari yasamaktadir. Bu kadar büyük bir alan içinde konusulan Türkçe, pek çok lehçe, sive ve aGiz farkliliklari göstermektedir. Tarihi gelisimi içinde Türkçe, Viii-Xiii. Asirlar arasinda Eski Türkçe, Xiii-XX. Asirlar arasinda Orta Türkçe, XX asirda yeni Türk Yazi Dilleri ana basliklari altinda üç gurupta incelenmektedir. Türkiye Türkçesi, Orta Türkçenin, Bati Türkçesi kolunun günümüzde kullanilan bölümüdür. Bati Türkçesinin ikinci devri olan Osmanlica (Osmanli Yazi Dili) istanbul'un fethinden Osmanli imparatorluGunun sonuna kadar XV-XX. asirlar arasinda devam eden yazi dilidir. Bu dönemde, Arapça ve Farsça unsurlar Türkçeyi büyük ölçüde istila etmis, Osmanli yazi dili. Üç dilden olusan yapma bir dil haline gelmistir. Bes asir süren Osmanlica döneminde Türkçe kendi tabii gelismesini sürdürememistir. 1908 Mesrutiyetinden sonra Türkiye Türkçesine geçis hareketinin hazirliklari 1911'de Selanik'de baslayan "Yeni Lisan" hareketi ile sekillenmisti. Cumhuriyetten sonra 1928'de yapilan Harf inkilabi ile Arap harfleri terk edilip Latin harflerinin kabulü Türkçenin yabanci unsurlardan kurtarilmasini hizlandirdi. Türk dilini arastirmak ve tabii mecrasinda gelismesine katkida bulunmak üzere 1932 yilinda Türk Dil Kurumu kuruldu. Bu çalismalarla, bugün Türkiye Türkçesi, yabanci unsurlardan arinmis, tabii mecrasinda gelismeye devam eden edebiyat ve kültür dili olarak yasamaktadir. Türk Edebiyati, Türklerin dahil olduklari üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir. islamiyetten önceki Türk Edebiyati, islamiyetten sonraki Türk Edebiyati ve Bati tesirindeki Türk Edebiyati. islamiyetten önceki Türk Edebiyati, Türklerin Orta Asyada yasadiklari devirlerde bütün Türk boylari arasinda müsterek ve büyük bölümü ile sözlü olan edebiyattir. Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazili metinleri Vii. Asrin sonlarina ve Viii. Asrin ilk yarisina ait olan dikili taslardir. Bunlar arasinda yer alan 732'de Kültigin, 735'de Bilge KaGan, 720'de Tonyukuk adina dikilen Orhun Anitlari gerek muhtevalari, gerekse mükemmel dil ve üsluplariyla Türk dili ve edebiyatinin ve tarihinin sahaserleri arasinda yer almaktadir. Bu dönemden günümüze ulasan Türk destanlari arasinda Yaratilis, Saka, OGuz KaGan, Göktürk, Uygur, Manas destanlari sayilabilir. XiV. asirda yaziya geçirilen "Dede Korkut Kitabi" destan döneminin hatiralarini saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakimindan Türkçenin saheserleri arasinda yerini daima muhafaza eden çok deGerli bir eserdir.
1071 Malazgirt zaferi ile birlikte yasayan Türklerin Anadoluya göçleri sonucunda kurulan Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanli imparatorluGu dönemlerinde Türk Edebiyati iki kolda gelisme göstermistir. Klasik Türk Edebiyati veya Divan Edebiyati adiyla anilan arap-fars geleneGine dayali Türk Edebiyati ve Orta Asya geleneGine dayali Türk Halk Edebiyati. Divan siirinin kökleri islam öncesi Arap siirine dayanir. Bu siir tarzi islamiyetten sonra, bu dine giren çesitli milletlerin katkisi ile önce Arapçada, daha sonra Farsçla ile DoGu ve Bati Türkçelerinde, en sonra da Hint müslümanlarinin yazi dili olan Urduca'da gelismistir. islami edebiyatlarin siir tipi ortak teknik malzeme (sekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüsünü ve estetik kavramini benimsemistir. Ayrica islam dininin sinirli oranda da bu dinin yayildiGi çevrelerdeki eski kültürlerin etkilerinin ürünleridir. islam kültürü, ortak islam edebiyatinin sekil ve tekniGi, zevki, hayat görüsü, temalari, motifleri, Türklerden önce müslüman olarak bir islami edebiyat gelistiren iranlilarin araciliGi ile Türk Edebiyatina girmistir. Divan sairlerinin müstakil dünya görüsleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi ayni fikirleri deGisik bir biçimde söylemislerdir. sairin kisiliGini ve büyüklüGünü, söyleyis orjinalliGi ve güzelliGi saGlar. Divan sairi daima asiktir. Bu ask onulmaz dert olmakla beraber sair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermani gene bu derdin kendisidir. En basarili ve taninmis divan sairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir. Türk Edebiyati, islamiyetin kabulünden ve tarihindeki siyasi gelismelerden dolayi iki farkli tarzda gelisme göstermistir. Saray, konak, medrese ve bunlara yakin çevrelerde tahsilli kisilerin yarattiGi ve takip ettiGi Divan Edebiyati ile eGitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan daha çok kirsal kesime ve yeniçeri ocaklarina has olan Halk Edebiyatidir. Divan Edebiyati baslangiçta iki yabanci gelenek olan Arap-Fars edebiyat geleneGine kurulmus zaman içinde taklidi asan Osmanli terkibi ve uslübuna ulasarak milli edebiyat hüviyetini kazanmistir. Bugün de bir ölçüde yasamakta olan Türk Halk Edebiyati geleneGi, Türklerin Orta Asya Edebiyat geleneklerinin islamiyet ve yeni yasayis sart ve sekilleri içinde tekabül etmis milli edebiyatlaridir. Türk Halk Edebiyati, dis yapida ve bir ölçüde icra töresinde müstereklik gösteren muhteva ve fonksiyonlari ile farkli olan Anonim, Asik ve Tekke Edebiyat tarzindan olusur. Xiii asrin ikinci yarisiyla XiV. Asrin baslarinda yasamis olan Yunus Emre, siirde çiGir açmis büyük sofi ve sairdir. Yunus Emre, Divan, Asik Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarinin her üçünde de etkili olmustur. KaracaoGlan, Asik Ömer, Erzurumlu Emrah, Kayserili Seyrani, Asik edebiyatinin önemli temsilcileri arasinda yer alirlar. ÇaGdas Türk Edebiyati, 1839 Tanzimat Fermani ile yürürlüGe giren medeniyet ve kültür deGisikliGi ve bu deGisikliGin dayandiGi Batililasma olgusunun belirlediGi bir gelisim sürecinde deGerlendirilebilir.
19.yüzyilda Türk edebiyati, batililasma hareketine baGli olarak roman, hikaye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çaGdas bir çizgiye girdi. Türk edebiyatinin yönü bati düsüncesinin temel alinmasi sonucu deGisti. Batiyla iliskiler, aydinlarin bir bati dilini öGrenmeleri, bati edebiyatindan yapilan çeviriler, batidaki fikir akimlari ile tanisma bir kültür ve medeniyet deGisimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasi hayatta meydana gelen deGisiklikler edebiyata da yansimis, Cumhuriyet kurulusuna kadar arayislar devam etmistir. Bu devrin bariz özelliGi, estetik ve mükemmeliyet kaygisindan çok fikri bir zeminde birlesen edebi arayislardir. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyati adi ile anilan son devir edebiyati , Divan edebiyatinin terk edilmesinden sonra tesekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Milli Edebiyat adlariyla anilan edebiyat tarzlari vasitasiyla olusturulan zemin üzerine kurulmustur. Tanzimat edebiyatinin 1860-1880 arasi birinci dönem temsilcileri sinasi, Ziya Pasa, Namik Kemal ve Ahmet Mithat Efendi'dir. 1880-1896 yillari arasinda ikinci dönemin taninmis temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, Sami Pasazade Sezai ve Nabizade Nazim'dir. Tanzimat Edebiyatinin temsilcilerinin amaci bati örneGine göre bir edebiyat yaratmak ve bati hayatini tanitmak olduGu için, sanatçilarin hepsi edebiyat türlerinin romandan siire kadar en az bir kaçi ile örnekler yazmislardir. Bu dönemde telif eserler yaninda çok sayida tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatina dahil edilmistir. Tanzimatla birlikte baslayan edebiyati, Avrupa ruhu ve tekniGi içinde yenilestirme hareketi 1895-1900 yillari arasinda çikarilan Servet-i Fünun dergisi etrafinda toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmistir. Servet-i Fünun'cu ve Edebiyat-i Cedide'ciler denilen grup Fransiz edebiyatinin özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatina adapte etmeye çalismislardir. Tanzimat döneminde baslayan ve benimsenen, dildeki yabanci unsurlari ayiklayarak sade Türkçe'ye geçis hareketi bu devirde durmus, Arapça ve Farsça gelimelere yeniden itibar edilmeye baslanmistir. TopluluGun üslubu süslü ve sanatli, ruh ve ifade tarzi ise Avrupai'dir. siirde geleneksel aruz vezni kullanilmakla birlikte, nazim sekilleri ve konularda büyük yenilikler yapilmistir. Romanda tahlil ve teferruata yer verilmis, modern kisa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde sekillenmistir. Bu edebiyat mensuplarinin hayata bakislari karamsar ve içe dönüktür. Tanzimatçilar, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmislerdir. siir, roman, hikaye, tiyatro, tenkit ve hatirat türlerinde basarili eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en taninmislari, siirde Tevfik Fikret, Cenap sehabettin, Süleyman Nazif ; roman ve hikayede Halit Ziya Usakligil, Mehmet rauf, Hüseyin Cahit Yalçin, Ahmet Hikmet MüftüoGlu'dur. Servet-i Fünun edebiyatina katilmayarak gene, batili anlayisla eserler verenler arasinda Ahmet Rasim hatirat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpinar istanbul'u anlatan romanlari ile yeni Türk edebiyatini desteklemislerdir.
ii. Mesrutiyetten sonra Servet-i Fünun mecmuasi etrafinda kendilerine Fecr-i Ati adini veren yeni bir nesil toplanmistir. Kisa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmis sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akimlari eserlerine uygulamislar, Avrupa Edebiyat ile Milli Edebiyat arasinda baG olusturmuslardir. Aruz'la siir yazan Fecr-i Ati sairlerinden taninmis ve orijinali Ahmet Hasim'dir. Baslangiçta Fecr-i Ati roman ve hikayecisi olan Yakup Kadri KaraosmanoGlu, Refik Halit Karay ise, gerçek kisiliklerini Milli Edebiyat akimi içerisinde göstermislerdir. Fecr-i Ati topluluGu disinda kalan istiklal Marsi sairi Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatli kendi siir anlayislarina göre eserler veren ve daha sonra Milli Edebiyat akimina katilan sairlerdir. Modern Türk Edebiyatini yaratma amaciyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati topluluklari büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransiz sanatina baGli, dil ve üslupta Osmanlicayi sürdüren, milli kimlik ve kisiliGe ulasamamis bir edebiyat vücuda getirmislerdir. Osmanli imparatorluGunun daGilisi sirasinda, Türk aydinlarinin büyük bir bölümü, ümmete baGli OsmanliciliGin terk edilerek milliyetçiliGin benimsenmesinin, memleketin geleceGi için gerekli olduGuna inaniyorlardi. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akimlari doGmus, her sahada milli kimlik ve kimlik arayislari baslamistir. Türk Dili, Türk Vezni, Türk Zevki ve Kültürü ile Milli konulari, Milli Ülküleri isleyen Türk Edebiyati ihtiyaci ve özlemi sonucunda 1911-1923 yillari arasinda Milli Edebiyat akimi doGmustur. Bir kismi daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve sairleri arasinda da yer alan bu edebiyatin temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlibel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Yakup Kadri KaraosmanoGlu, Halide Edip Adivar, Refik Halit karay, Resat Nuri Güntekin, Ahmet Hikmet MüftüoGlu, Necip Fazil Kisakürek, Halide Nusret Zorlutuna, sükufe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tampinar'dir. Cumhuriyet kültür, ideoloji, edebiyat alanlarinda Milli Edebiyatçilari hemen bütünüyle devralmistir. Milli Edebiyat akiminin özellikleri, cumhuriyetin ilk on yilinin da bir özeti olmaktadir. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akiminin ilkeleri de su sekilde belirtilebilir : Dilde yalinlik, halk edebiyati siir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsü, konu seçiminde yerlilik. Yalin bir dille yazma, konularini hayattan ülke sartlarindan seçme ve milli kaynaklara yönelme ilkelerinde birlesilmistir. islamci, Osmanlici, gelenekçi görüslere sahip yazarlardan , bireysel eGilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçilara açik bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artik söz konusu olan Milli Edebiyat akimi kavrami deGil, Milli Edebiyat dönemidir. Bu akim dilde ve duyusta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön planda olduGu roman, hikaye, tiyatro eseri ve siirler verilmesine yol açmistir.
Türk milletine mensup olma suuru, tarih içinde devamlilik düsüncesi, kendi kalarak Batililasma inanci, 1911-1923 yillari arasindaki akimin temelleridir. Bu dönemin bariz özelliGi, Türk Romantizminin edebi tezahürlerini göstermesidir. Adini 1912'den itibaren duyurmakla beraber asil söhretini Milli Mücadele Devrinde kazanan Yahya Kemal Beyatli, ölümüne kadar saf siir pesinde kosmus bir misra kuyumcusudur. islamci sair olarak taninan, basta istanbul'da olmak üzere çesitli sehir ve ülkelerin geri kalmisliGini, çaresizliGini, aydinlarin yabancil amacini anlatan Mehmet Akif Ersoy'un Safahat (Safhalar) adli siir kitabi hem aydinlar hem de genis halk yiGinlari üzerinde büyük etki yapmistir. Gerek Mehmet Akif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatli siir dili ile konusma dili arasindaki uzlasmaliGi ve Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldirip yasayan Türkçe ile basarili siirler yazmislardir. Yahya Kemal Beyatli sadece bir sair olarak deGil, medeniyet ve kültür arastiriciliGi, çok çesitli fikri ve edebi zenginlikleri sahsinda toplamis, sohbetleri ile çiGir açmis bir edebiyatçi olarak da taninir. Birinci Dünya Savasi ve Türk Kurtulus savasindan sonra Türkiye'de meydana gelen en önemli olay, tarihe karisan Osmanli Devletiyle birlikte, onun dayandiGi müesseseler, sosyal tabaka, hayat felsefesi, dil ve üslubun ortadan kalkarak, yeni bir rejime, zihniyete ve sosyal düzene dayanan yeni bir devletin kurulmasidir. Cumhuriyet devri, halk iradesine dayanan parlamento rejimini getirdi. Bu rejimi kuran ilk nesil, Kurtulus savasini kazanan subaylar, ikinci Mesrutiyet devrinde yetisen münevverlerdir. Hem büyük bir kumandan hem de kültür ve medeniyet konularinda ileri görüslü olan Mustafa Kemal Atatürk,bu münevverlerle birlikte Türkiye'nin sosyal, iktisadi ve kültürel yapisini deGistiren inkilaplari gerçeklestirdi. Cumhuriyet devri edebiyatinin ilk dönem eserleri bu siyasi, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini tasir. Cumhuriyet kurulusunu hazirlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doGan Milli Edebiyat akimi Cumhuriyetin ilk yillarinda en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadi müesseseler üstünde baslarinda büyük Türk sosyolog ve düsünürü Ziya Gökalp'in bulunduGu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için sekillendirdiGi düsünceler basta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüsünün kaynaGini teskil etti. 1880 yillarindan sonra doGan, ii. Mesrutiyeti, Balkan savasini ve Kurtulus savasini gören ve modern Türkiye Cumhuriyetinin aydin tabakasini meydana getiren nesil, felaketlerle olgunlasmis ve zenginlesmis hayat tecrübesine sahiptir. Halka ulasabilmek ve onunla bütünlesebilmek için onun dilini kullanmak gerektiGine bu nesilden yazarlar eserlerinde konusma dilini kullandilar. Halk dilini kullanirken gençlik yillarinda hayran olduklari Edebiyat-i Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarinin ince zevkini günlük dile aktardilar. Genç Kalemler Dergisinde baslayan bu çalismalar baslangiçta Edebiyat-i Cedide topluluGunda yer alan ve ii. Mesrutiyet devrinde Türkçülük akimina katilan Ahmet Hikmet MüftüoGlu (1870-
devrinin ilk dönem sairleri Türkçülerin yayginlastirdiGi sade dil ve hece veznini kullandilar. Memleket gerçekleri ve bir ölçüde günlük hayat siir konulari arasina girdi. Mütareke yillarinda söhret kazanan hececiler, Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) ve Yusuf Ziya Ortaç'dan (1896-1967) sonra yetisen Faruk Nafiz Çamlibel (1898-1973) ile Kemalettin Kamu (1901-1948) Anadolu'yu ve vasat insan tipini siire soktular. Hece vezni ile serbest tarzda siirler yazan Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949) siirleri tarihi ve milli heyecanlari yansitir. Kendine has üslubu, vatan, coGrafya ve tarihini istanbul dekoruyla canlandiran Yahya Kemal Beyatli (1884-1958) hem siirde hem de nesirde çok basarili örnekler veren çok yönlü bir edebiyatçidir. 1900'den sonra doGan, ilk gençlik ve olgunluk yillari, Cumhuriyetin ilk devresinde geçen ilk sairler nesli siire Yahya Kemal, Ahmet Hasim ve bati sairlerinin etkisiyle ve kendi yaraticiliklarinin katkisiyla yeni estetik sekiller kazandirdi. Ahmet Hamdi Tanpinar, Türkçeye Paul Valery'nin siir görüsünü uygulayarak, yoGun kapali, derin siirler yazdi. Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967) Tanpinar'i hatirlatan özelliklerin yer aldiGi folklor kaynakli deGisik eserler meydana getirdi. Necip Fazil Kisakürek (1905-1983) çok yönlü kisiliGinin etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandiGi siir ve piyeslerinde Anadolu insaninin mistik eGilimlerini orijinal ve modern bir üslupla ifade etti. Genç yasinda Rusya'ya giden ve oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazim Hikmet Ran (1902-1963) Türkçenin estetiGini Mayakovski tesirleri tasiyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilalci siirler yazdi. 1960'li yillardan sonra Türk Edebiyati içinde yayginlasan sosyalist akiminin baslangici bu siirler oldu. Ahmet Muhip Dranas siiri tamamen estetik olarak kabul eden sairlerdendir. Ayni nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslup ve ruh yönünden zenginliGini siirlerine aksettiren orijinal bir sairdir. Türk Edebiyatinda küçük klasik hikaye yazma geleneGinin kurucusu ve en basarili temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikaye kitaplari 144 baski yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu. Sait Faik Abasiyanik (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yilindan sonra yayinladiklari hikayeler, birbirinden farkli iki yeni çiGir açti. Sait Faik, konulari istanbul'da geçen ve sahsi izlenimlerine dayanan siir duygusuyla dolu hikayeler yazdi. Materyalist bir dünya görüsüne sahip olan Sabahattin Ali, dis tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikayeler yazdi. Bu iki yazarla birlikte 1960'li yillardan sonra yoGunlasan günlük hayat ve olaylarin, düsünce ve beklentilerin edebiyata akmasi basladi. 1940-1945 yillari arasinda Türkiye ii. Dünya Savasina katilmamakla birlikte, siyasi,sosyal,kültürel bakimdan büyük deGisikliklere uGradi. ideolojik yönden Nazizm ve Fasizme karsi açilmis olan bu savas bütün dünyada olduGu gibi, Türkiye'de de batili demokrasiye ve sosyalist akimlara üstünlük saGladi. Türkiye, bu yeni kuvvetler dengesi içinde Tanzimattan beri yöneldiGi Bati medeniyetini ve örnek aldiGi, Bati demokrasisini tercih etti. Demokrasiye baGli hürriyet ve tenkitle beraber sosyalist ve marksist görüsler de Türkiye'ye girdi. siirlerini 1941 yilinda Garip adli kitapta toplayan Orhan Veli Kanik'a ve onunla ayni tarzi paylasan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat, Garipçiler adiyla anildilar ve Türk siirlerinde yeni bir akim meydana getirdiler. Bu akimin esasi, siiri öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayilan vezin, kafiye ve benzetmelerden siyirarak, duyularin yalin ifadesi haline getirmekti. Orhan Veli, bu tarzda yazdiGi basarili siirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi. Cahit Sitki Taranci (1910-1956) ayni sadeliGi vezin ve kafiyeyi kullanarak saGladi. Taranci misra içindeki belirli duraklari kaldirarak veya deGistirerek hece vezninde yenilik yapti. Bu neslin dünya görüsü Andre Gide'in tesiri ile varlik ötesi geçmis ve gelecek tasavvurlari olmaksizin anlik duyumlara dayaniyordu. Sait Faik'in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yasama sevinci hakimdir. Serbest siir hizla yayilmis, Asaf Halet Çelebi, Fazil Hüsnü DaGlarca, Behçet Necatigil gibi basarili temsilciler yetismistir. Asaf Halet Çelebi bazi siirlerinde doGu mistisizmi ile tasavvufu birlestirdi. ilk siirlerinde serbest çaGrisimlara yer veren Fazil Hüsnü DaGlarca, suur altinin karanlik akimlarini ifade eden sembollerle dolu orijinal siirler yazdi. Behçet Necatigil, siirlerinde büyük sehir hayati içinde ezilmis ve kaybolmus insanin kirik, karanlik, dolasik duygularini anlatti. siirlerinde ahengi ihmal eden Necatigil, divan siirinde olduGu gibi, gittikçe derinlesen bir arka plani islemistir. 1950 yilindan itibaren Türk yazar ve sairlerinin büyük bir kismi hayat görüslerini "toplumsal gerçekçilik" adiyla edebiyata uyguladilar. Bu dönemde Batidan gelen varolusculuk ve gerçeküstücülük akimlari da hayata bakis tarziyla beraber eserlerinin kompozisyon ve üslubunu da deGistirdi. Son kirk yillik Türk Edebiyati Batidan gelen akimlar, sosyalist dünya görüsü, milli ve dini yaklasimlar ve çok partili dönemde çesitlenen politik tercihler doGrultusunda fevkalade çesitlilik göstermekte, edebiyat çok kere vasita gibi kullanilmakta ve yeni arayislar içinde görünmektedir. Kisa zaman içinde büyük söhret kazanan veya adini pek az duyurabilen yazar ve sairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni edebiyat geleneklerine katkida bulunmakla beraber, bunlar hakkinda içinde yasarken objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerinin belirlenmesi mümkün olamamaktadir. Özellikle 1960'li yillardan sonra gelisen kadin yazar ve sairlerin sayilarinin artmis olmasi feminist akimin da diGer pek çok akim gibi Türk Edebiyati içinde yer almasini saGlamistir. 1850-1986 yillari arasinda isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikayeciler söyle siralanabilir : Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsiz, Safiye Erol, Tarik Dursun K., Atila ilhan, Yasar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarik BuGra, Mustafa Necati SepetçioGlu, Firuzan, Adalet AGaoGlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Emine isinsu, Sevinç Çokum, Selim ileri, Cevat sakir (Halikarnas Balikçisi), Bekir Büyükarkin, Necati Cumali, Haldun taner, Mustafa Kutlu, Muhtar TevfikoGlu, Bahaettin Özkisi, Durali Yilmaz, Rasim Özdenören, sevket Bulut. Bu dönemin sairleri: Behçet Kemal ÇaGlar, Necati Cumali, Ümit yasar OGuzcan, Bekir Sitki ErdoGan, Atila ilhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çinarli, Mustafa Necati Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yildirim GençosmanoGlu, ilhan Geçer, ilhan Geçer, Bedri Rahmi EyüpoGlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin Karakoç'tur. 2. PLASTiK SANATLAR Türklerin islamiyetten önceki tarihi dönemlerinden günümüze ulasan plastik sanatlarla ilgili eser sayisi sinirlidir. islamiyetten sonra Selçuklu ve Osmanli dönemlerinde plastik sanatlar, Osmanli medeniyet ve kültürüne has ihtiyaç ve sekillerde çesitlilik ve gelismeler gösterdi. Tarihi dönemlerin grafik islerini çesitli mimari eserlerde düzenler, oyma yazilar, nakislar, çiniler, semboller seklinde izlemek mümkündür. Türkiye'de Batili manada plastik sanatlarin sistemli olarak olusum ve gelisimi 1883 yilinda kurulan Sanayii Nefise Mektebi'nden kaynaklanan öGretim kadrosuyla baslamis, Cumhuriyetten sonra EGitim Enstitüleri ve Güzel sanatlar Fakülteleri, programli ve tutarli Türk plastik sanatinin olusumuna katkida bulunmus ve bulunmaktadir. Resim, heykel, tekstil, fotoGraf, seramik ve grafik sanatlarinin geçmisi ve bugünü suurlu bir yaklasimin izlerini tasimaktadir. Türk sanatçilari dünyayi ve çevrelerini ulusal-evrensel verilerle yoGurup anlamaya ve yorumlamaya çalismaktadirlar. Özellikle son 15 yil içinde grafik sanatlarinda büyük terakki göze çarpmaktadir. Reklam grafiGinden afise, orijinal baskiya kadar bir çok alanda uluslararasi basarilar kazanilmistir. Resim islamiyetten önce resim sanati, savasçi Türk kavimleri arasinda kumas dokumasi, hali, kilim, maden kakmalar, deri isleri, ok ve kiliç üzerine aGaç ve demir süslemeleri biçiminde gelismistir. Uygur Türkleri diGer Türk gruplarindan önce yerlesik hayata geçtiklerinden iX. asra ve daha sonraki asirlara ait Turfan, Karahocu, BisbaliG gibi sehirlerde yapilan kazilarda bazi duvar resimleri, din ve ticaretle ilgili kitaplarda resimler tespit edilmistir. Türklerde biçim, çizgi ve rengin temel örnekleri ve figürlü sanatin ilk eserleri minyatür sanati seklinde gelisti. Türk minyatürcülüGü, Orta Asya'dan Selçuklu'lara, Osmanli Devletinin kurulusundan istanbul'un fethine ve Lale Devrine uzayan asirlar içinde deGisik akim ve anlatim sekilleri kazanmistir. XV. asirda Fatih Sultan Mehmed, taninmis italyan ressamlarini saraya davet ederek, bir anlamda bati resminin Türkiye'ye girmesini saGlamistir. Bati ülkeleri ile münasebet kurulduktan sonra sosyal ve siyasi hareketlere paralel olarak güzel sanatlarda da gelismeler oldu. Tanzimat Fermanindan sonra ii.Mahmut, portresini (Tasviri Hümayun) yaGli boya olarak yaptirip resmi daire duvarlarina astirdi. Sultan Abdülaziz, Avrupa gezisinden sonra güzel sanatlara daha çok önem verdi. Abdülaziz de resim yapiyordu, sarayina davet ettiGi Batili ressamlarin eserlerinden bir kolleksiyon meydana getirmesi, Türkiye'de resim sanatinin gelismesinde tesirli oldu. Osmanli döneminde ilk defa, 1793 yilinda kurulan Berii Hümayunda, resim dersi verildi. XiX. asrin ortalarina doGru askeri ve sivil bütün okullara resim dersi konuldu. Avrupa'ya resim öGrenimi yapmak üzere öGrenciler gönderildi ve bu öGrencilerin yurda dönüsünden sonra resim sanati çaGdas akimlara paralel gelismeler gösterdi. Bu hazirlik dönemi sonunda 1883 yilinda bugün Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi adini alan Sanayii Nefise Mektebi kurulmus ve müdürlüGüne Osman Hamdi bey getirilmistir. Bu okulun öGretim üye kadrosunu yabancilar teskil etmis, ilk yirmi öGrenci resim, heykel ve mimari alanlarinda öGrenim görmüstür. "Türk primitifleri" veya "Türk fotoyorumculari" olarak adlandirilan ilk dönem Türk ressamlarinin eserleri bugün istanbul Resim ve Heykel Müzesinde bulunmaktadir. Bu dönemin baslica eGilimleri manzara ve natürmort gibi iki temel türde toplanir. ilk dönem ressamlari, Osman Nuri, Giritli Hüseyin, Ahmed Bedri, Ferid ibrahim Pasa, Hüsnü Yusuf, Tevfik Pasa, Nuri pasa, seker Ahmet Pasa, Süleyman Seyyid Bey, Osman Hamdi bey, Servili Ahmet Emin, Hüseyin Zekai Pasa ve Hoca Ali Riza'dir. Türk primitifleri genellikle gerçekçi bir sanat anlayisina baGli kaldilar. Bu ressamlar Yildiz Sarayi, Yildiz Camii, KaGithane ve Anadolu yörelerine kadar uzanan görüntüleri daha önce çekilen fotoGraflardan hareketle yaGliboya ile islemislerdir. FotoGrafi temel aldiklari için objektife baGli bir perspektif düzeni ve isik-gölge biçimleyiciliGi gelistirmislerdir. insan figürüne pek nadir yer verdiler. Bazilarinin, tarihi bina görüntüleri ve manzara ile ortak üsluplasmaya yöneldikleri görülür.istanbul ve çevresini geleneksel bir üslupla isleyen seker Ahmet Pasa ve çaGdaslari Çalli kusaGinin öncüleri sayilirlar. Bu ressamlardan sonra Halife Abdülmecid, Perspektifçi Ahmet Ziya Akbulut, Ömer Adil, sevket DaG eserler verdiler. Bu ressamlari savas sonrasi ressamlari takip etti. Türkiye'ye izlenimciliGi getiren bu ressamlarin en basarilisi akademiklerin sonuncusu, izlenimcilerin ilki olan Halik Pasa'dir. Cumhuriyet dönemi resim sanati, Osmanli Ressamlar Cemiyeti'nin deGisik adlar altinda 1930'lara kadar sürdürdüGü sanat etkinlikleri ile baslar. 1908'de kurulan cemiyetin ilk üyeleri Ruhi Arel, ibrahim Çalli, Hikmet Onat, Asaf, Agah, Kazim, Hüseyin, Hasim, Ahmet Ziya Akbulut, Hoca Ali Riza, Muazzez, Mahmut, Mesrur ve izzet'tir. Cemiyetin baskani Sami Yetik oldu. Halil Pasa, Hüseyin Zekai Pasa, Nazmi Ziya, Avni Lifij, Feyhaman Duran gibi taninmis Türk ressamlari da bu guruba katildilar. Bu gurubun öncüsü kabul edilen ve yaygin üne kavusan ibrahim Çalli'dan dolayi bu ressamlar "Çalli KusaGi" olarak da isimlendirildiler. ÇoGunluGu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu olan Çalli kusaGi ressamlari, Avrupada sanat eGitimi görerek yetistiler. Bu ressamlar, bati resminde etkisini tamamlamis izlenimci görüse baGlandilar. Fakat bu akim içinde Bati resminde olduGu gibi , renklerle ilgili problemin çözülmesi ihtiyaci ile hareket etmediler. Umumiyetle optik görünüsleri , az çok renkçi anlayisla dile getirdiler. Bu sanatçilardan Çalli ibrahim, akademiklesmis izlenimciliGe baGlandi. Zeybek ve Mevleviler, adlarini tasiyan eserlerinde olduGu gibi bazi eserlerinde yerli motifleri isledi. Natürmortlarinda ve açik hava resimlerinde anlatim ustaliGi gösterdi. Firça tuslarina önem verdi. Feyhaman Duran, izlenimci anlayisi yansitan eserlerinde titiz bir isçilikle, renk ve desen uzlasmasini birlestirdi. Hikmet Onat, genellikle eski istanbul görüntülerini canlandiran peyzajlar yapti. Nazmi Ziya, izlenimci anlayisi renk problemlerine özel bir dikkat göstererek istanbul görüntülerini günes isiGi ve sis gibi unsurlarla birlikte verdi. Çalli kusaGi ne tam anlamiyla Bati sanatinin izleyicisi durumundadir, ne de bütünüyle yerel nitelikte bir sanat anlayisini temsil eder. Bu ressamlar bati resim sanatindan etkilenmekle birlikte, bu etkileri kendilerine özgü bir doGaya yaklasim biçimi içinde özümseyebilmislerdir. Kendi aralarinda gösterdikleri ortak üslup özelliklerinin yani sira sezgi ve içgüdünün yönlendirildiGi bir arayisla biçimsel sorunlari sinirlamada bir gerilimi yasarlar. Böylece kendi kisisel üsluplarini yaratmada da basarili olmuslardir. Bütün bu özellikleriyle Çalli kusaGi Türk resminde kesin bir dönüm noktasidir. Gerçekte Türk resminin gelisimi çoGunlukla tam bir kesinlik içermeyen ve bütünüyle tek bir görüs çerçevesinde toplanmayan gurup hareketlerinin birbirini izleyen sürekliliGi içinde kurulmus deGildir. Çünkü Osmanli Ressamlar Cemiyeti ve uzantilari ile onlari izleyen müstakiller, D Gurubu, Yeniler ve benzeri guruplasmalar arasinda süreklilikle sonuçlanan bir etki-tepki diyaloGu yoktur. Müstakillerin bastaki kuruculari Refik Epikman, Hamit Görele, seref Akdik, Nurullah Berk, Hale Asaf, Muhittin Sebati, Zeki Kocamemi, Avni Çelebi, Mahmut Cuda ve heykeltras Ratip Asir'dir. Müstakiller tek bir bakis açisi çevresinde birlesen bir gurup deGildir. Bu ressamlar herbiri aralarindaki üslup ortakliGi kadar üslup ayriliklarinda da birlesmis bir görünüm sergiler. Buna karsilik amaçlarinin Cezanne biçimciliGinin uzantisi olan bir tus düzeni ile kübizm ve konstrüktivizm gibi akimlarin biçimsel kurulusa tanidiGi önceliGi bütünlestirmek olduGu söylenebilir. D gurubu 1933 yilinda Cemal Tollu, Nurullah Berk, Zeki Faik izer, Elif Naci, Abidin Dino ve heykeltras Zühtü MüridoGlu tarafindan kurulmustur. ÇoGunluGu Sanayi-i Nefisede Çalli ve arkadaslarinin öGrencileri olan D gurubunun kuruculari, kendilerinden öncekiler gibi Avrupa'da resim öGretimi görmüslerdir. D Gurubu, Çalli kusaGinin renkçiliGine desenin saGlamliGini katarak, düzen ve kurulusa aGirlik veren bir biçim anlayisi ile hareket etmistir. Gerçi müstakiller de Çalli kusaGinin izlenimciliGine karsi çikarak kübizm ve konstrüktivizmde saGlam düzen kuruluslari aramislardir, ancak D gurubu ise müstakillerin yeni anlayislarini daha asiri bir boyut içinde vermislerdir. Gurup üyeleri kendi aralarinda farkli anlayisa sahip olmakla birlikte, Türk resmine yeni bir entelektüel yaklasim getirmek, resimde tekniGi düsünce ile birlestirmek gibi ortak bir amaçta birlesmis görünürler. Gerek düsüncede, gerekse uygulamada "akademizme ve körükörüne doGa kopyaciliGina" ayni oranda karsidirlar. Ancak sözcülüGünü ettikleri "Lhote" biçimciliGi, etkinlikleri doruk noktasina ulastiGi siralarda, Avrupa'da çoktan akademik sayilan bir boyut kazanmistir. D Gurubunun, Türkiye'de resim kültürünün yayginlastirilmasinda katkilari çok büyüktür. 1940'larda etkili olan Yeniler Gurubunda ise Nuri iyem, Agop Arad, Selim turan, Avni Arbas, Nejat melih Devrim, Kemal Sönmezler, heykeltras Faruk Morel ve afisçi Yusuf Karatay bulunmaktadir. Yeniler, kendilerinden önceki D Gurubunun asiri Avrupa sanati taraftarliGina ve biçimciliGine karsi toplumsal içeriGin önemini vurgulamak amacinda birlesmislerdir. Onlara göre sanat ve resim toplumun sorunlarina dönük olmali, gerçek yasami yansitmali, insanlarin güncel uGraslarini konu almanin yani sira onlarin sevinç ve üzüntülerini de belirtmeliydi. Ancak, yenilerin tutumlari kendi içinde kavranabilir bütünlüGü olan bir resim dili yaratmaya yetmemistir. Çünkü, Yeniler, toplumsal konularin resimsel anlatiminin gerektirdiGi biçimlere yönelmek yerine, geleneksel ve Cezanne kökenli biçim modellerinin birlesimi bir anlayisla hareket etmislerdir. ii. Dünya Savasindan sonra Batida genel olarak soyut sanat, özel olarak da soyut disavurumculuk genis çapta gelismeler saGlamistir. Batidaki benzerleri gibi Türk resim sanatinda da soyut eGilimler teknik ve biçim açisindan iki temel davranis biçimi içinde siniflandirilabilirler. Bunlardan ilki düzenli bir firça isçiliGine ve yüzeysel geometrik bir biçim anlayisina dayanan akilci, kuralci ve kati yaklasimdir. DiGeri ise daGinik bir tutus ve serbest firça isçiliGi üstüne temellenen lirik, kendiliGinden, disiplinsiz ve bir yere deGin de ifadeci olabilen duyarli organik yaklasimdir. Sabri Berkel, Halil Dikmen, Cemal Bingöl, semsettin Arel, Arif Kaptan ve Hamit Görele daha çok geometrik kuruluslara düz yüzeylere, sert ve açisal biçimlerle çalisan soyutçular arasinda yer alirlar. Öte yandan semsettin Arel, Abidin ElderoGlu ve bir yere deGin de Sabri Berkel'in hat sanati ve kaligrafiden esinlenen yapitlari soyut biçime geleneksel bir baGlam kazandirma arayislarinin ürünüdür. 1970'ler, Türk resminde evrensel ve yerel, soyut ve somut gibi karsit eGilimlerin berraklasmaya dönüstüGü ve bazi sentezlere ulastiGi bir baslangici yasar. Yasli kusak sanatçilarin bir kismi giderek aGirlik kazanan yeni gelismelere ayak uydurmaya çalisirken bir kismi da kendi bireysel üsluplarini derinlestirmeye yönelirler. Genç kusak içindeki tutarli kisilikler ise, geçmise oranla daha belirgin bir biçim-içerik bütünlüGü ile yeni arayislara girisirler. 1970'lerde resim sanati bes temel anlayis doGrultusunda biçimlenmektedir. 1. Soyutçular 2. Soyut ya da figüratif biçimci yaklasimlar 3. Soyutlanmis figüratif biçimde lirik arayislar 4. Yerelci ve toplumcu eGilimler 5. ifadeci ve elestirel figüratif yaklasimlar Soyutçular : Sabri Berkel, Adnan Çoker, Ömer Uluç, Burhan DoGançay, Erol Eti, Eral Alantar, Adnan Turani, Güngör Taner, Hali Akdeniz, Tomur Atagök. Soyut ya da figüratif biçimciler : Gürel Yontan, sükrü Aysan, ismail Saray, Ahmet Öktem, Serhat Kiraz Soyutlanmis figüratif biçimde lirik arayislar : Özdemir Altan, Turan Erol, Orhan Peker son yillarinda Bedri Rahmi, sadan Bezeyis, Mustafa Esirkus, Nuri Abaç, Erol Akyavas, Dinçer Erimez, Burhan Uygun, Zahit Büyükisleyen. Yerelci ve Toplumcular : Osman Oral, ismail Altinok, Hüseyin Bilisik, Duran Karaca, Kayihan Keskinok, Mehmet Güler, Yalçin GökçebaG, Veysel Günay, Mehmet BasbuG. ifadeci ve Elestirel Yaklasimlar : Alaettin Aksoy, Mustafa Ata, Nese Erdok, Mehmet Güleryüz, Ergin inan, Kemal iskender, Balkan Naci islimyeli, Özer Kabas, Erol Kinali, Hüsamettin Koçan, ibrahim Örs, Kadri Özayten, Gürkan Çoskun, Utku Varlik. 1970'lerle birlikte istanbul, Ankara ve izmir gibi Türkiye'nin büyük kentlerindeki sanat etkinlikleri geçmise oranla esi görülmedik boyutlarda bir gelisme göstermistir ve hala da göstermektedir. Galerilerin sayilari çok büyük bür artis göstermis ve bu olgunun etkisiyle resme olan ilgi büyük ölçüde artmis, kolleksiyoncu çevreler ve resme merakli aydinlar daha çok resim toplamaya yönelmislerdir. Heykel Cumhuriyet dönemi heykelciliGi, plastik ve estetik veriler açisindan zengin bir geçmisin henüz çok genç mirasçisidir. Anadolu'ya bakildiGinda bu topraklarin, birbirinin üzerine kurulmus çesitli medeniyetlerden kalan farkli sanat anlayisiyla yapilmis heykellerle dolu olduGu görülür. Atatürk önceleri Arap ve Acem Kültürlerinin izlerini tasiyan, daha sonra da Tanzimat'la birlikte Batiya yönelen Türk sanatinin, doGuya ya da batiya özenen deGil de, kendine özgü biçimini yaratan ve uygulayan bir sekle gelmesi için sanata ve kültüre, inkilaplarin en basinda yer vermistir. Milleti yasatmak, çaGdas kültür düzeyine eristirmek, ona katkida bulunmak için sanatin büyük düsünsel-itici gücüne inanan Atatürk, güzel sanatlara öncelik tanimistir. Cumhuriyetin kurulmasindan sonra heykel sanatinin gelistirilmesi için alinan önlemler söyledir :
kardesim edebiyattin iyiyse yardim elini uzat lutfen...
[navy]batur kardes.
Böyle uzun upuzun hatta cok daha uzun yazarak pek verimli olacagini sanmiyorum.
Kaldi ki yazdiklarini okudum. Genelde dogru olsada yazdiklarinda alinti havasi yakaladim. Keske az ve öz olsaydi....
Ayrica Osmanlicanin gelismesinde Farsca ve Arapcadan etkilenmesini olumsuz karsilamani yadirgadim. Yalin eski türkceye ne kadar sahip cikiyorsak edebiyatimizin diger gecirdigi asamalarada ayni oranda sahip cikmamiz gerekir cünkü Türk Edebiyati dünyanin en zengin edebiyatidir. [/navy]
YiGenim dönem ödevi yapsin bu yaziyi ;)
Bu faydali bilgileri için çok tesekkür ederim.